14/09/2024

F-35 Sipariş Defteri

Son güncelleme:
14.09.2024

F-35 için katılımcı ve müşteri ülkelerin kesinleşmiş (anlaşma ya da sözleşmeye bağlanmış) ya da beyan edilmiş alım adetleri:

05/09/2024

OSINT Kirliliği

Beyaz Show programındaki karakterlerden "Hamit".
Kendisi erken dönem "OSINT'çi" olarak kabul edilebilir.
Rus Savunma Bakanlığı 2 Eylül günü, bir Mil Mi-28 taarruz helikopterinin Kursk'ta ilerleyen Ukrayna ordu birliklerine karşı düzenlenen saldırılar sırasında uçuşunu gösteren bir video yayınladı. Son günlerde CEO'sunun Fransa'da gözaltına alınmasından dolayı gündeme gelen Telegram sosyal medya sitesinde paylaşılan videoda, Mi-28N taarruz helikopterinin güncellenmiş modeli olan Mi-28NM, silah yüklü olarak kalkış, uçuş ve iniş yaparken görülüyordu.

"EjShahid" (@EjShahid) rumuzlu bir X (eski Twitter) kullanıcısı, videonun bir kısmında yer alan bir ayrıntı üzerinden helikopterin uçtuğu bölgeyi tespit etti. Videoda kısa bir anlığına, helikopterin burnundaki SMS-550 elektrooptik kamera görülmekteydi. Kameranın lens camlarına yansıyan yeryüzü şekilleri ve ayrıntılar üzerinden söz konusu X kullanıcısı, helikopterin Rus Savunma Bakanlığının açıklamasının aksine Kursk'ta değil, işgal altındaki Donetsk oblastındaki Hromove mevkiinde uçtuğunu, koordinatlarıyla birlikte tespit etti. 

Açık kaynak istihbaratı (open source intelligence; OSINT) ile neler yapılabileceğine güzel bir örnek. Ancak bu vakanın bana düşündürdüğü başka bir husus daha var: OSINT kirliliği.

30/08/2024

50’nci Yılında Türk Fantomları

30 Ağustos 2024, McDonnell Douglas F-4E Phantom II savaş uçağının Türk Hava Kuvvetlerinde hizmete girişinin 50’nci yıldönümü idi. Havacılık tarihinde özel bir yere sahip, sayılı uçaklardan olan ve Türkiye’de de “Baba Fantom” ya da sadece “Baba” olarak anılan F-4, 1958 ile 1981 yılları arasında çeşitli modellerde 5,000’den fazla üretildi. Pek çok savaş, çatışma ve harekâtta görev almış olan F-4 halen İran, Yunanistan ve Türkiye’de uçmaya devam ediyor.

Phantom ile hem pilot ve yer personeli hem de havacılığa tutkulu kitleler arasında çok özel bir bağ bulunuyor. Bu uçak yalnızca görüntüsü ve güçlü J79 motorlarının gürültüsü ile değil aynı zamanda öncülük ettiği dönüşüm ile de Türk askeri havacılık tarihinde özel bir yere sahip. Zira Fantom’un hizmete girişi, modern Türk hava gücünün oluşum sürecinin de başlangıcını teşkil ediyor.

F-4E Phantom II’nin, en büyük kullanıcılarından olan Türk Hava Kuvvetlerindeki tarihi, bu bakımdan da önem taşıyor.

20/08/2024

Silahlar ve Tereyağı Podcast - Bölüm 71

Silahlar ve Tereyağı podcast'in yetmişbirinci bölümünde HAMAS Siyasi Büro Şefi İsmail Haniye'nin suikast sonucu öldürülmesinin ardından İran - İsrail gerilimi, senaryolar ve etkilerini konuştuk.


16/08/2024

Silahlar ve Tereyağı Podcast - Bölüm 70

Silahlar ve Tereyağı podcast'in yetmişinci bölümünde ILA 2024 ve Farnborough International Airshow fuarları çerçevesinde dünyada askeri havacılık sektörünün mevcut durumu, gündemi, eğilimler ve konseptleri konuştuk.


24/07/2024

Rapor: Adapting Security: The Intersection of Turkiye’s Foreign Policy and Defence Industrialisation

Onlarca yıl süren yatırım ve reformların ardından Türkiye'nin savunma sanayisi, uluslararası savunma pazarlarında ciddi bir oyuncu olarak ortaya çıkıyor. Ancak bu başarıya giden yol kolay olmadı. Yükselen bir güç olarak Türkiye, stratejik özerklik arzusunu ABD, diğer NATO müttefikleri ve Avrupa Birliği ile ilişkiler de dahil olmak üzere çok sayıda başka faktöre karşı dengelemek zorunda kaldı. Öte yandan karar alıcıların da Türkiye’nin dış politika tercihlerinde olduğu kadar savunma politikalarında da derin izleri oldu.

Ankara'nın savunma politikalarındaki tercihleri, hem uluslararası siyasi sistemin yapı ve dinamiklerini yansıtıyor hem de karar alıcılar tarafından dış politikayı yönlendirmek için kullanılıyor. Örneğin ABD ile hizalanma, Soğuk Savaş'ın başlarında ABD ve diğer Batılı müttefiklerin sağladığı askeri araç – gerecin yoğun şekilde ülkeye akmasına yol açtı. Bu durum Türk Silahlı Kuvvetlerinin hızlı bir şekilde modernleşmesine olanak sağlasa da, ekipman bolluğu ülkenin yeni doğmakta olan silah endüstrisinin gelişimini geciktirdi. Kıbrıs Krizi (1963-64) sırasında ABD tarafından sağlanan silahların kullanımına getirilen kısıtlamalar, ABD'nin uyumunun sınırlarını ortaya çıkardı. NATO müttefiklerinin Türkiye’de kamuoyunun sert tepkisini çeken ve kolektif hafızada derin izler bırakan ambargoları da bu bağlamda önem taşımaktadır.

1980'li yıllarda Türk ekonomisi liberalleşmeye başlayınca, Türkiye'nin savunma sanayii de Batılı firmalarla ortak girişimlere yönelerek bu duruma uyum sağladı. Batılı şirketler, Türk pazarlarına erişim karşılığında, ürünlerini Türkiye'de ortak üretime tabi tutmak için yeni teknolojiler ve sermaye getirdiler. 1990'lı yılların başında Sovyetler Birliği'nin çöküşü, Türkiye'nin yeni kurulan Rusya Federasyonu ile iyi ilişkiler kurmasına da olanak tanıdı. Aynı zamanda AB üyeliği, Türkiye'nin Soğuk Savaş sonrası dış politika gidişatında önemli bir tema haline geldi.

Her ne kadar savunma-sanayi ilişkileri ve Türk silah pazarı hem Rusya hem de Avrupa ilişkilerinde kilit rol oynamış olsa da, Türkiye'nin savunma sanayini geliştirme çabası sadece yerli silah üretiminin kalitesini artırmaktan ibaret değildi. Yeni ortaklar aynı zamanda Ankara'nın savunma sanayi bağlarını çeşitlendirme ve geçmişte güvenilmez olan Batılı tedarikçilere alternatif bulma arzusunu da yansıtıyordu. Bu durum, Rus S-400 (RS-SA-21 Growler) hava savunma sistemlerinin satın alınması ve ardından Türkiye'nin Lockheed Martin F-35 Lightning II savaş uçağının ortak yapımı projesinden çıkarılması gibi oldukça tartışmalı kararlara yol açacaktır. 

2010'lu yıllarla birlikte özgün tasarım ve ürünlerin ilk somut sonuçları ortaya çıkmaya başladı. Kullanıma sunulan platform ve sistem çözümleri, Türk Silahlı Kuvvetlerine ihtiyaçlarına uygun olarak tasarlanmış üstün yetenekler kazandırdı. Bu, terk edilme korkusunun hafifletilmesine yardımcı oldu ve bu yerli çözümlerden birçoğunun ihracat müşterileri arasında da cazip olduğu kanıtlandı. Bu durum Türkiye'nin güçlü bir büyüme ve yenilik sergileyen sektörüyle kendisini pazarın bozucusu olarak konumlandırmasına olanak tanıdı. Ancak savunma ihracatında dikkat çekici bir büyüme yaşayan Türk sanayisi ve otoriteleri, bu büyümeyi sürdürme konusunda yoğun bir baskı altında. Her ne pahasına olursa olsun ihracat yapma baskısı, uluslararası ilişkilere zarar verme ve Türkiye'nin uluslararası alanda imajını zedeleme riski taşır; özellikle de karar alıcılar savunma ihracatı ile ihracatçı hükümetlerin sorumluluğu arasındaki doğrudan bağlantıyı kuramazlarsa. Bu bağlamda, günümüzün çok kutuplu sistemi hem fırsatları hem de riskleri beraberinde getiriyor; zira Türkiye, savunma sanayii yeteneklerini desteklemek ve yeni ve ortaya çıkan çıkarlarını dengelemek için istekli ortakların mevcudiyetini kullanıyor.

Prof. Dr. Serhat Güvenç, Doç. Dr. Sıtkı Egeli ve Dr. Çağlar Kurç ile birlikte, "National Defence Industry: From an Enabler of Turkey’s Pursuit of Strategic Autonomy to a Bridge between Turkey and Europe" projesi kapsamında kaleme aldığımız ve International Institute for Strategic Studies (IISS) tarafından yayımlanan "Adapting Security: The Intersection of Turkiye’s Foreign Policy and Defence Industrialisation" başlıklı raporumuz, bu sürece jeopolitik perspektiften ışık tutmayı hedefliyor.

Rapora buradan ulaşabilirsiniz.

30/06/2024

3. Dünya Savaşı Çıkabilir mi? (Yoksa Zaten Çıktı mı?)

Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik olarak 24 Şubat 2022'de başlattığı istila harekâtının üzerinden yaklaşık 2.5 yıl, HAMAS militanlarının İsrail'e 7 Ekim 2023 tarihli saldırısından sonra İsrail'in Gazze'ye yönelik sistematik soykırım harekâtı başlatmasının üzerinden de yaklaşık sekiz ay geçti. Her iki savaşın da sona ermesine yönelik ufukta bir umut görünmüyor. Tüm bunların üstüne de Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic, İsviçre'de yayımlanan haftalık Die Weltwoche dergisine verdiği ve 15 Haziran'da yayımlanan mülakatında üç ya da dört aydan kısa bir süre içinde dünyayı ciddi bir çatışmanın beklediğini belirtmişti. Vucic bu öngörüsünü 24 Haziran günü Sırbistan'ın başkenti Belgrad'da yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında tekrarlayarak Avrupa ve dünyadaki mevcut durumun ileriki aylarda kızışmasını beklediğini söyledi.

Aynı gün, Habertürk televizyonunda canlı yayında soruları yanıtlayan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, bu konuyla ilgili olarak sorulan, "Siz Filistin meselesi başladığında 7 Ekim'de onun öncesinde Şubat 2022'de Rusya- Ukrayna savaşı başladığında bu çatışmaların yayılma riskine bölgesel manada dikkat çekmiştiniz. Sırbistan Başkanı Vucic'in de '3-4 ay içinde bölgesel bir savaş bekliyoruz' kabilinden açıklaması oldu. Bir de sizin o meşhur 7 Ekim'in sonrasında 'büyük savaş büyük barış' zihinlere kazınan söyleminiz var. Buradan bakarsak gerçekten bir 3. Dünya Harbi beklentisi de dahil olmak üzere bölgesel küresel bir savaş beklentisi içinde olmalı mı dünya? Bizim bu konudaki hazırlığımız nedir?" şeklindeki soruya şu yanıtı verdi:

"Bence dünya bu senaryoyu ciddiye almalı, bu tehdidi ciddiye almalı. Böyle bir risk var. Bunu biz baştan beri diyoruz."

Tartışma yaratan bu açıklamadan kısa süre sonra, Milli Savunma Bakanlığı tarafından 27 Haziran günü düzenlenen haftalık basın bilgilendirme toplantısında Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri Tuğamiral Zeki Aktürk, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın 3. Dünya Savaşı ihtimalinin göz ardı edilmemesine dair açıklamalarına yönelik gelen sorulara şunları söyledi:

“Birinci ve ikinci dünya savaşlarında olduğu gibi topyekûn bir risk var mı derseniz tabii ki bir ihtimal. Biz MSB olarak savunma ve güvenliğimize yönelik değerlendirmelerimizi yapıyor ve güncellenmesi gereken bütün planlarımızı yeni değerlendirmeler ışığında yapıyoruz. En hazırlıklı ülkelerden biri olduğumuzu da rahatlıkla söyleyebiliriz. TSK zaten dinamik bir ordu. Birçok coğrafyada sürekli faaliyetler icra eden bir ordu. Kendi planlarını, kendi lojistiğini test etmiş onaylatmış bir ordu. Dünyanın birçok noktasında barışı destekleme faaliyetleri de yapıyor. Üçüncü dünya savaşı gibi karanlık bir tabloyu başta ülkemiz olmak üzere kimse istemez, ama Ordumuzun da her türlü senaryoya hazır olduğunu belirtmek gerekir.”

Üst üste gelen bu açıklamalar, arka planda Ukrayna, Gazze savaşları da olunca yoğun tartışmalara neden oldu. Bu, bir süredir dünya çapında da siyaset, ordu ve akademi çevrelerinde de üzerinde düşünülen, tartışılan bir soru: Yeni bir dünya savaşının eşiğinde miyiz?

Belki de 3. Dünya Savaşı çoktan başlamıştır?

18/06/2024

10/06/2024

Rapor: From Client to Competitor: The Rise of Turkiye’s Defence Industry

Türkiye'nin savunma sanayii bir yol ayrımında ve ülke, gelecekteki rotasına ilişkin zor bir seçimle karşı karşıya. Bir yandan, Türkiye'nin uzun süredir devam eden kendi kendine yeten bir savunma sanayii kurma arzusu, önemli bir endüstriyel büyümeyi mümkün kıldı ve yabancı tedarikçilerin etkisini azaltarak Ankara'nın stratejik özerkliğini artırdı. Öte yandan, özellikle modern silahların ölçeği ve karmaşıklığı geliştikçe ve pazara yeni rakipler girdikçe, kendi kendine yeterlilik hedeflerinin sürdürülmesi giderek daha zor ve maliyetli hale geliyor. Her ne kadar bu durum endüstriyel işbirliğinin artırılması için bir itici güç sağlasa da, Türkiye'nin savunma sanayisinin gelişimi tarihsel olarak Batı'nın silah ambargolarına verdiği tepkiye dayanıyor.

Uluslararası sistem, Türk savunma sanayiinin kurulma ve genişleme süreci için çeşitli dönemlerde pek çok fırsat ve zorluk sundu. Ancak bu süreci ve gelecekteki kararları şekillendirecek faktörleri anlamak için liderlerin tutumları, stratejik özerklik arzusu ve Türkiye'nin yeni gelişmekte olan sanayisinin olgunlaşması gibi iç faktörlerin gidişatı nasıl etkilediğini göz önünde bulundurmak gerekli.

1920'lerde ve 1930'larda Mustafa Kemal Atatürk, 1950'lerde Adnan Menderes, 1980'lerde Turgut Özal ve 2000'lerden bu yana Recep Tayyip Erdoğan gibi siyasi liderler, Türkiye'nin savunma sanayisine damgalarını vurdular. Bunu yaparken, uluslararası sistemin değişen doğasını kararlarına yansıttılar ve buna uygun politikalar geliştirdiler: Soğuk Savaş'ın başlarında Amerikan askeri ürünlerinin kabulü ve tüm askeri yapının bunlara dayalı olarak kurulmasından, 1960'larda Türkiye'nin kendi savunma sanayisine ihtiyaç duyduğunun giderek daha fazla farkına varılmasına kadar. Bu hedefler, 1974 yılında ve müteakip Türkiye'nin Kıbrıs'a düzenlediği askeri harekat sonrasında, ABD'nin Ankara'ya ilan edilmiş ve edilmemiş silah ambargoları uygulamasıyla pekişti. 

Türkiye, mutlak özerkliğin pratikte ulaşılamaz olduğunun farkındadır. Silah sistemlerinin yerlileştirilmesi birçok özgürlüğe izin verse de, bu süreç aynı zamanda farklı bağımlılık biçimlerini de beraberinde getirmekte. Bununla birlikte, Türkiye'nin savunma sanayi altyapısını kurarken uyguladığı, platform seviyesinden bileşenlere ve teknolojilere kadar inen 'yukarıdan aşağıya' stratejisi de, temel olarak zayıf önceliklendirme ve tutarlı bir prosedürel yaklaşım eksikliği nedeniyle eleştirilere maruz kalmakta.

Maliyetleri dengelemek için Türk savunma sanayii, askeri teknolojileri yerlileştirmeye ve üretmeye devam ederken silah ihracatına büyük ölçüde bağımlı hale gelmiştir. Ancak sektör, artan ciro ve ihracat rakamlarına rağmen, yeni pazar rakiplerinin ortaya çıkması ve özellikle 2010'ların sonlarından bu yana artan 'beyin göçü' oranı gibi uzun vadeli zorluklarla karşı karşıyadır.

Ankara işte bu ortamda bir yol ayrımıyla karşı karşıya. Türkiye Batılı müttefikleriyle çalışmayı tercih etse de Batılı olmayan ülkelerle işbirliğine de açık tutumunu sürdürüyor. Zira yabancı silah tedarikçilerine farklı derecelerde de olsa bağımlı olmak, özellikle de Ankara ile başlıca tedarikçilerinin politika ve önceliklerinin uyuşmaması halinde, Türkiye'nin ulusal çıkarlarını gözetmesini kısıtlayabilir.

Prof. Dr. Serhat Güvenç, Doç. Dr. Sıtkı Egeli ve Dr. Çağlar Kurç ile birlikte, National Defence Industry: From an Enabler of Turkey’s Pursuit of Strategic Autonomy to a Bridge between Turkey and Europe" projesi kapsamında kaleme aldığımız ve International Institute for Strategic Studies (IISS) tarafından yayımlanan "From Client to Competitor: The Rise of Turkiye’s Defence Industry" başlıklı raporumuz, bu sürece ışık tutmayı hedefliyor.

Rapora buradan ulaşabilirsiniz.

22/05/2024

Silahlar ve Tereyağı Podcast - Bölüm 69

Silahlar ve Tereyağı podcast'in altmışdokuzuncu bölümünde Collaborative Combat Aircraft (CCA) otonom kol uçucu insansız muharip uçak ve Jet Zero projeleri üzerinden savunma ve havacılık sektöründe start-up'lar, yeni program modelleri ve inovasyon yönetimini konuştuk.


18/05/2024

F-16'nın Hikayesi - 2

Dizinin önceki yazısı için:
• F-16'nın Hikayesi - 1



İki kez ilk uçuş gerçekleştiren ilk YF-16A prototipinden sonra, 72-1568 numaralı ikinci YF-16A 9 Mayıs 1974 tarihinde ilk kez havalandı. Bundan kısa süre sonra da rakip tasarım Northrop YF-17, 9 Haziran 1974'te ilk kez uçtu. İkinci YF-17 prototipi de 21 Ağustos'ta havalanacaktı.

LWF projesinde aday tasarımların uçuş programları 1974 sonuna kadar yoğun şekilde devam etti. Ancak LWF o sırada ABD'de ne devlet kurumlarının ne de kamuoyunun gündeminde ön sıralarda değildi: 1974 yılı, ABD siyasetinde, derin etkiler bırakacak önemli gelişmelere sahne olmaktaydı.
 
Watergate ve Kıbrıs
 
Skandal, 17 Haziran 1972 günü başkent Washington'da bulunan Watergate İş Merkezi'ndeki Demokrat Parti seçim bürosuna dinleme cihazları yerleştirmek için gizlice giren beş kişinin yakalanması ve bu beş kişinin Beyaz Saray'la bağlantılarının ortaya çıkması ile patlak vermişti. Başlatılan soruşturma, basının da ısrarlı takibi ile kısa sürede önce Başkan Richord Nixon'un yakın çalışma ekibi, sonra da kendisi üstünde yoğunlaştı. Nixon, ülke siyaseti ve kurumlarına yayılmış bir dinleme, komplo ve sabotaj şebekesinin başında olduğu ve bu şebekeye yönelik soruşturmayı engellediği suçlamaları karşısında daha fazla direnemeyerek 9 Ağustos 1974'te görevinden istifa etti. Onun yerine yardımcısı Gerald Ford geçti.
 
Tam da o günlerde, dünyanın bir başka köşesinde önemli askeri ve siyasi etkileri olacak gelişmeler yaşanmaktaydı.

29/04/2024

Siyah Gri Beyaz 19 Yaşında

Eser: Portrait of a Writing Man
Gustave Caillebotte

Bilgi, netameli bir kavram. Normal şartlar altında, deniz seviyesinde bir tencere dolusu suyun kaç derecede kaynadığı bir bilgidir. Deniz seviyesinde kaynamakta olan bir tencere suya parmağımı sokunca ne olacağı da bir bilgidir. Deniz seviyesinde kaynamakta olan bir tencere suya soktuğum parmağımı ne kadar süre orada tutabileceğim de bir bilgidir. Okuyarak, dinleyerek, tadarak ve dokunarak öğrendiklerim de bilgidir; yaşayarak, deneyimleyerek, hissederek edindiklerim de.

Öğrendiğim bir bilgiyi karşımdakine aktarabilmem için öncelik muhatabımla aramda bir bağ kurabilmem gerekli. Okuyucu, izleyici, dinleyici rolleri için bu bağ, haliyle tek taraflı olacaktır. Ancak okuyucunun ya da izleyicinin ya da dinleyicinin benim ilettiğim mesajı alıp bir bilgiye dönüştürmesi için kendi mevcut bilgi, deneyim ve hisleri ile harmanlaması gerekli. Mesaj benden çıktığı an muhatabıma ait bir bakıma. Bir hammaddeye dönüşüyor: Benim tasarladığım, ürettiğim bilgi ile muhatabımın o hammaddeyi alarak tasarlayıp ürettiği bilgi aynı olmuyor.

Bu, güzel bir şey. Çünkü bir birim bilgiden onlarca, yüzlerce bilgi üretmek mümkün. Ama tek bir şartla: Muhatap, aldığı mesaja bakmayacak, onu görecek. Duymayacak, dinleyecek. İşlemeden önce sorgulayacak.

Türkiye'de, ulusal savunma ve güvenlik camiasında çok denk geldiğimiz şeyler değil ne yazık ki bunlar. Karşı karşıya bulunduğumuz tehdit ve risklere; coğrafi, siyasi, askeri, toplumsal ve tarihi özkütlemize kıyasla "güdük" dahi denemeyecek bir akademik ve entelektüel tartışma iklimine, ortamına sahibiz. Dolaşıma giren düşünce ve yorumların çok büyük bir kısmı, belirli paket mesajların yeniden dolaşıma sokulmasından ibaret. Eleştirel düşünce ve sorgulayıcı bakış ile desteklenmiş güçlü bir fikrî altyapının varlığından söz etmek güç. "Yok" denemez elbet, ancak olması gerektiği yerde kesinlikle değil.

Olması gerektiği yere ulaşabilmesi için dolaşıma sokulan mesajların ve daha önemlisi bu mesajlar ile üretilen bilgilerin nitelik ve nicelik bakımından güçlenmesi gerek. Bilgiyi üretenlere de muhataplara da sorumluluk var burada.

Siyah Gri Beyaz okuruna, geride kalan 19 yılda benimle muhatap olduğu için teşekkür ederim.

18/04/2024

Silahlar ve Tereyağı Podcast - Bölüm 68

Silahlar ve Tereyağı podcast'in altmışsekizinci bölümünde İran'ın İsrail'e gerçekleştirdiği dron ve füze saldırısı, anlamı, anlattıkları ve yansımalarını konuştuk.


17/04/2024

Gösterişli Bir Hiçbir Şey: İsrail - İran Müşterek Fiilî Atışlı Hava Savunma Tatbikatı

Kıyam-1 balistik füzesinin Ağustos 2010'daki
test atışı (Kaynak: AFP/Getty Images)
İsrail 1 Nisan günü, İran'ın Suriye'nin başkenti Şam'daki büyükelçilik yerleşkesinde yer alan konsolosluk binasına hava saldırısı düzenledi. Saldırıda İran Devrim Muhafızları Ordusundan ikisi general rütbesinde yedi İranlı ile altı Suriyeli hayatını kaybetti. İran, ağır bir yanıt vereceğini açıkladı

ABD kaynakları en son 12 Nisan'da, İran'ın iki gün içinde İsrail'e yönelik saldırıya geçeceğini bildirmişti. Nitekim İran ve İsrail, son birkaç gündür hava sahalarında denetimi sıkılaştırmış, hava trafiğini kısıtlamıştı. 

Beklenen İran saldırısı, 13 Nisan gece saatlerinde başladı. İran'ın İsrail'e doğru çok sayıda kamikaze İHA (KİHA) uçurduğuna dair haberler ABD kaynaklı olarak sosyal medyada yer aldı. İran, "Sadık Vaat" adlı bir harekât başlattığını duyurdu. Irak üzerinden İsrail'e doğru uçan KİHA'ların görüntülerinin paylaşılmaya başlamasından bir süre sonra, İran'ın seyir füzeleri ve balistik füzeler de ateşlediği yönünde bilgiler yayıldı. Bir süre sonra da İsrail'in çeşitli kesimlerinde hava taarruzu sirenleri çaldı, hava savunma sistemlerinin faaliyetleri videolara yansıdı. 

Saldırı, İsrail'in olası karşılığı ya da İran'ın müteakip füze salvoları ile kısa süre içinde bölgesel bir savaşın patlak verme riskine sahip idi. Neyse ki bu, henüz gerçekleşmiş değil. Her iki ülkenin de bölgesel bir savaşı göze alabileceğine dair fazlaca emare de bulunmuyor. Bununla birlikte olay, askeri - teknolojik bakımdan pek çok önemli tartışma ve araştırma başlığını gündeme getirmiş bulunuyor.

18/03/2024

Silahlar ve Tereyağı Podcast - Bölüm 67

Silahlar ve Tereyağı podcast'in altmışyedinci bölümünde Özel konuk Özcan Ertem ile birlikte modern bir muharip uçak programı planlama ve yürütmenin zorlukları, göz önüne alınması gereken ve program kurgusunu şekillendiren faktörleri konuştuk.


05/02/2024

Silahlar ve Tereyağı Podcast - Bölüm 66

Silahlar ve Tereyağı podcast'in altmışaltıncı bölümünde beşinci nesil muharip uçak teknolojileri ve F-35'in özelliklerini konuştuk.


31/01/2024

F-16'nın Hikayesi - 1

Dizinin diğer yazısı için:
F-16'nın Hikayesi - 2



F-16, son 50 yılda Türkiye’nin ulusal savunmasında, askeri ve diplomatik ilişkilerinde ve bölgedeki neredeyse tüm çatışma ve savaşlarda doğrudan ve dolaylı olarak sayısız kez rol oynamış bir uçak.

20 Ocak 1974 tarihindeki ilk uçuşunun üzerinden 50 yıl geçmiş ve görünen o ki, dünya göklerinde en az 2040’lara kadar F-16 görmeye devam edeceğiz. Bu da 90 yıla yakın bir program ömrü anlamına gelir. 1974 tarihinde uçan YF-16 ile bugünkü en modern versiyon olan Block 70 arasında dış görünüş benzerliği dışında neredeyse hiçbir ortak nokta yok. Uçağın yapısal tasarımı, motor ve aviyonikleri büyük bir dönüşüm geçirdi. Halen de Block 70 adı altında yeni sistemlerin eklenmesi ile gelişimini sürdürüyor.

4,600’den fazla üretilmiş olan F-16, yalnızca bir askeri araç olarak değil, aynı zamanda siyasi ve diplomatik bir unsur olarak da pek çok kriz, çatışma, savaş ve müzakerenin konusu oldu. Bunun en güncel örneğini, Türkiye’nin ABD’den F-16V talebi sürecinde gördük.

Ömrünün yaklaşık olarak ilk yarısını tamamlamış, bu sürede zarfında da pek çok savaş ve çatışmada başrol oynamış bu istisnai uçağın hikayesini yazmak için 1974’ten daha geriye gitmek gerek.



14/01/2024