31/12/2023

Başlıksız

Eser: Istanbul Bosphorus Bridge
Sveta Makarenko
13. yüzyılda yönetim biçimi olarak cumhuriyeti benimseyen ve halen yürürlükteki anayasası 1600 yılında yazılan San Marino'nun dünyadaki en eski anayasal cumhuriyet olduğu kabul ediliyor. San Marino istisnası dışındaki en eski cumhuriyetlerin çoğu bu sisteme 19. yüzyılda geçmiş.

Bu da 29 Ekim 2023 günü 100. yaşını kutlayan Türkiye Cumhuriyeti'ni, "orta yaşlı" olmasa bile gayet "yetişkin" bir cumhuriyet yapar.

Bu 100 yılın 43'ünde Cumhuriyet'in havasından, suyundan ve ekmeğinden ben de nasiplendim. Hep naçizane gurur duyduğum bir tevafuk, ben de bir 29 Ekim günü doğdum. 29 Ekim 2023 günü kendimin, ülkemin, dünyanın nerede olacağına dair pek çok düşünce, hayal, tahmin kurdum ve bozdum yıllarca. Düşündüklerimin çoğu gerçekleşmedi, gerçekleşenlerin çoğunu düşünmemiştim, her üçü için de. Fakat zaman tam olarak böyle bir şey; hazır olsanız da olmasanız da, isteseniz de istemeseniz de önünüze kendi gerçekliklerini getiriyor.

100 yılda Türkiye'nin nereden nereye geldiğinin, devletin ve milletin neleri başarıp neleri başaramadığının muhasebesini yapacak değilim. Akademik ve entelektüel birikimimi fazlasıyla aşması bir yana, tüm okumalarıma rağmen Cumhuriyet'in köklerini, Kurtuluş Savaşı'nı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün nasıl liderlik ettiğini ve süreci yönettiğini, Cumhuriyet'in kurulduğu dönemdeki iç ve dış koşulları hala tam olarak idrak edebildiğimi düşünmüyorum. Kazdıkça yeni bilgi, yeni dersler çıkıyor çünkü.

Bununla birlikte, geride kalan 100 yılda Türkiye'nin toplumsal ve siyasal düzlemlerde tutum, tavır ve düşüncelerini şekillendiren bazı özelliklerinden bahsetmek isterim. Bireysel, toplumsal ve siyasal düzlemlerde yaptıklarımızı ve yaşadıklarımızı şekillendiren bu hasletler, muhtemeldir ki önümüzdeki 100 yılda da yapacaklarımızı ve yaşayacaklarımızı belirleyecek.

Tümevarımın ve genellemenin tuzaklarına düşmemeye çalışarak, çok daha bilimsel ve nesnel sosyolojik, siyasi analizlerin yapılabileceğini de hatırlatarak, Türkiye Cumhuriyeti'nin ülkesi ve milleti ile duruşunu, düşünce ve tavırlarını belirleyen üç ana unsur olduğunu iddia ediyorum. Bunları "Türkiye-merkezlilik", "köprü kimliği" ve "tepkisellik" olarak sıralıyorum.

Türkiye-merkezlilik: Totolojinin sınırlarında gezme pahasına, bu olguyu şu şekilde tarif etmeye çalışabilirim: Dünyada ya da çevremizde gerçekleşen her olayı, her eylem ve söylemi, bir numaralı hedef ya da ana nesnesi Türkiye olacak şekilde anlamaya, açıklamaya çalışmak; düşünce, eylem ve hareket tarzını bu doğrultuda belirlemek. Elbette ülkenin ve devletin çıkarlarını, güvenliğini ve geleceğini güvence altına almak ve geliştirmek için olayları Türkiye'yi ilgilendiren boyutları ile ele almak, bu şekilde tartışmak ve değerlendirmek gerekir. Ancak dünyayı, ölçüsünden fazla şekilde Türkiye merkezli görmeye çalışmak, toplumun ve devletin içine kapalı, her daim endişeli ve hatta katatonik bir yapıda kalmasına neden olabilir.

Köprü: Coğrafi olarak doğu ile batının, kuzey ile güneyin geçiş yolları üzerinde bulunan bir ülkenin, devleti ve milleti ile psikolojisi, davranış ve tutumlarında köprü psikolojisinin egemen olması, doğal bir sonuç. Ancak burada kanımca önemli bir sorun var: Köprü, edilgen bir nesne; kullanılan bir araç. Köprüyü kullanarak bir yerden bir yere ulaşırsınız; köprü olmazsa yolunuz uzar belki, en fazla daha fazla efor sarfedersiniz. O halde köprünün yapması gereken, yolcuyu kendine çekmek için albenisi olması lazım. Ama yolu ne kadar kısalttığından ve ne kadar sağlam, dayanıklı olduğundan başka önerebileceği pek bir şey yoktur köprünün. Konumunun ve nasıl inşa edildiğinin dışında bir hasleti olmasına gerek yoktur. 

Tepkisellik: Savunma reflekslerinin her zaman ön planda olması ya da edilgenlik olarak da tarif edilebilir. Devamlı surette çevresindeki gelişmelere karşı tepki geliştiren, statükoyu, mevcut durumu korumak için çaba gösteren ve kendi konfor alanının devamlılığını sağlamaya çalışan bir düşünce ve eylem yapısı bu. ABD'nin 2003 yılında Irak'ı işgali ve sonraki yıllarda yaşanan gelişmeler, uluslararası sistemde meydana gelen yarılmalar bu haleti ruhiyenin daha da gelişmesine sebep oldu diye düşünüyorum.

Gerek içeride, gerekse dışarıda olayları, aktörleri ve sistemi algılama, yorumlama ve bunlara dair kararlar alma şeklimizi, bu üç temel özelliğin bileşimi şekillendiriyor diye düşünüyorum. Geride kalan 100 yıl içinde küresel, bölgesel ve ulusal düzeyde tüm sınamalar, risk ve krizlerde bu şekilde davrandık. Çok daha zor siyasi, ekonomik, sosyal ve askeri sınamalar var önümüzde. İkinci yüzyılda hikayemizin ne olacağını, bu üç özelliği nasıl kullanacağımız, yanlarına yenilerini ekleyip eklemeyeceğimiz, nelerden nasıl dersler alacağımız belirleyecek.

Kendi adıma önemli dersler aldığım, önemli kararlar verdiğim bir yıl oldu 2023. Siyah Gri Beyaz okuruna ve ülkeme de aldığı ve alacağı derslerden olumlu sonuçlar üretebileceği bir yıl diliyorum.

22/12/2023

Uzmanlar ve Uzmanlık

Son yıllarda terör eylemleri, çatışma ve savaşlar ile uluslararası krizlerin meydana gelme sıklığında ve boyutunda büyük artış oldu. Bunların çoğu da Türkiye'nin yakın coğrafyasına yaşandı. Benzer şekilde Türkiye'de de son 10 - 15 yıllık süreçte iç güvenlik, siyaset ve ekonomi alanlarında çok sayıda kriz, dönüm noktası ya da travmatik olay yaşandı, yaşanıyor. İlaveten iç ve dış siyaset arasındaki sınırlar iyice muğlaklaştı: İç siyaset, başta ekonomi olmak üzere pek çok alanda ve sektörde izlenen politikalar ile ticari faaliyetlerde uluslararası ilişkilerin ve dış siyasetin etki gücü hissedilir derecede arttı.

Tüm bu etkenler, karar alıcı ve uygulayıcılar kadar sıradan vatandaşların da yoğun bir "son dakika gelişmesi" bombardımanı altında kalması sonucunu doğurdu. Türkiye zaten ezelden beridir uzay - zaman eğrisini bükecek bir gündem yoğunluğuna sahip bir ülke, bu yeni bir şey değil. Ancak son yıllarda sanki biraz daha da koyulaştı ülke gündemi.

Bu sürecin en doğal ve en belirgin yansıması da gündemi yorumlayan, açıklayan, tartışan uzmanların basın - yayın organlarında, internette görünürlüklerinin artması oldu. İstisnasız her akşam haber kanallarında her biri birkaç saat süren tartışma programlarına uzman sıfatı ile katılan kişiler, Rusya - Ukrayna Savaşı'ndan iç siyasete, Ortadoğu'daki krizlerden savunma sanayiindeki projelere pek çok konuyu, ellerindeki uzun çubuklarla büyük ekranlara yansıtılan görüntüler önünde izah eder oldu. Gerek televizyondaki bu tür programlarda gerekse basılı yayınlar ve sosyal medyada yer alan bu analist ve yorumcuların, ele aldıkları konulara dair deneyim ve yetkinlikleri ile verdikleri bilgilerin doğruluğunun çoğunlukla, en hafif tabiriyle "sakat" olduğunu görüyoruz. Nitekim bu nedenle kendilerini zaman zaman gülünç duruma düşürmeleri, ellerinde tuttukları uzun çubuklardan mülhem, "oklavalılar" olarak anılmalarına neden oldu.

O halde şu soruları sorabiliriz: Bu oklavalılar, ne işe yarıyor? Pek çoğu uzmanlık alanları içine girmeyen konularda bile nasıl ve neden kamuoyunu yönlendirebilecek görüşler belirtebiliyorlar? Ve belki de en önemli ve en zor soru: Nasıl uzman olunur?

08/12/2023

T-72 Dünyanın En İyi Tankıdır

Gereğinden fazla iddialı ve hatta kışkırtıcı bir başlığa sahip bu yazının amacı, T-72'nin neden ve hangi gerekçelerle dünyanın en iyi ana muharebe tankı olduğunu savunmak değil. Seri üretimine 1960'ların sonunda başlanan, pek çok iyileştirme ve güncelleme ile halen farklı modelleri dünyadaki pek çok ülke ordusunda ve silahlı gruplar tarafından kullanılan bir tank T-72. 1970'lerden bu yana dünyadaki savaş ve çatışmaların birkaç istisna hariç tamamında kullanıldı. Hasım ülkelerin tanklarına, özellikle Batılı muadillerine karşı savaş alanında etkileyici bir performans sergilemiş olduğu iddia edilemez.

Bununla birlikte, 25 binden fazla üretilmiş T-72'nin, halen devam eden Rusya - Ukrayna Savaşı'yla birlikte yeniden alevlenmiş, nitelik ve nicelik arasındaki dengeye dair tartışmalara katkı sağlamak için güzel bir araç olduğunu düşündüm. Bu yazının başlığının esas amacı da zaten T-72'nin diğer tanklarla kıyaslamasını yapmak ama genel geçer kıstaslar üzerinden değil.