24/07/2024

Rapor: Adapting Security: The Intersection of Turkiye’s Foreign Policy and Defence Industrialisation

Onlarca yıl süren yatırım ve reformların ardından Türkiye'nin savunma sanayisi, uluslararası savunma pazarlarında ciddi bir oyuncu olarak ortaya çıkıyor. Ancak bu başarıya giden yol kolay olmadı. Yükselen bir güç olarak Türkiye, stratejik özerklik arzusunu ABD, diğer NATO müttefikleri ve Avrupa Birliği ile ilişkiler de dahil olmak üzere çok sayıda başka faktöre karşı dengelemek zorunda kaldı. Öte yandan karar alıcıların da Türkiye’nin dış politika tercihlerinde olduğu kadar savunma politikalarında da derin izleri oldu.

Ankara'nın savunma politikalarındaki tercihleri, hem uluslararası siyasi sistemin yapı ve dinamiklerini yansıtıyor hem de karar alıcılar tarafından dış politikayı yönlendirmek için kullanılıyor. Örneğin ABD ile hizalanma, Soğuk Savaş'ın başlarında ABD ve diğer Batılı müttefiklerin sağladığı askeri araç – gerecin yoğun şekilde ülkeye akmasına yol açtı. Bu durum Türk Silahlı Kuvvetlerinin hızlı bir şekilde modernleşmesine olanak sağlasa da, ekipman bolluğu ülkenin yeni doğmakta olan silah endüstrisinin gelişimini geciktirdi. Kıbrıs Krizi (1963-64) sırasında ABD tarafından sağlanan silahların kullanımına getirilen kısıtlamalar, ABD'nin uyumunun sınırlarını ortaya çıkardı. NATO müttefiklerinin Türkiye’de kamuoyunun sert tepkisini çeken ve kolektif hafızada derin izler bırakan ambargoları da bu bağlamda önem taşımaktadır.

1980'li yıllarda Türk ekonomisi liberalleşmeye başlayınca, Türkiye'nin savunma sanayii de Batılı firmalarla ortak girişimlere yönelerek bu duruma uyum sağladı. Batılı şirketler, Türk pazarlarına erişim karşılığında, ürünlerini Türkiye'de ortak üretime tabi tutmak için yeni teknolojiler ve sermaye getirdiler. 1990'lı yılların başında Sovyetler Birliği'nin çöküşü, Türkiye'nin yeni kurulan Rusya Federasyonu ile iyi ilişkiler kurmasına da olanak tanıdı. Aynı zamanda AB üyeliği, Türkiye'nin Soğuk Savaş sonrası dış politika gidişatında önemli bir tema haline geldi.

Her ne kadar savunma-sanayi ilişkileri ve Türk silah pazarı hem Rusya hem de Avrupa ilişkilerinde kilit rol oynamış olsa da, Türkiye'nin savunma sanayini geliştirme çabası sadece yerli silah üretiminin kalitesini artırmaktan ibaret değildi. Yeni ortaklar aynı zamanda Ankara'nın savunma sanayi bağlarını çeşitlendirme ve geçmişte güvenilmez olan Batılı tedarikçilere alternatif bulma arzusunu da yansıtıyordu. Bu durum, Rus S-400 (RS-SA-21 Growler) hava savunma sistemlerinin satın alınması ve ardından Türkiye'nin Lockheed Martin F-35 Lightning II savaş uçağının ortak yapımı projesinden çıkarılması gibi oldukça tartışmalı kararlara yol açacaktır. 

2010'lu yıllarla birlikte özgün tasarım ve ürünlerin ilk somut sonuçları ortaya çıkmaya başladı. Kullanıma sunulan platform ve sistem çözümleri, Türk Silahlı Kuvvetlerine ihtiyaçlarına uygun olarak tasarlanmış üstün yetenekler kazandırdı. Bu, terk edilme korkusunun hafifletilmesine yardımcı oldu ve bu yerli çözümlerden birçoğunun ihracat müşterileri arasında da cazip olduğu kanıtlandı. Bu durum Türkiye'nin güçlü bir büyüme ve yenilik sergileyen sektörüyle kendisini pazarın bozucusu olarak konumlandırmasına olanak tanıdı. Ancak savunma ihracatında dikkat çekici bir büyüme yaşayan Türk sanayisi ve otoriteleri, bu büyümeyi sürdürme konusunda yoğun bir baskı altında. Her ne pahasına olursa olsun ihracat yapma baskısı, uluslararası ilişkilere zarar verme ve Türkiye'nin uluslararası alanda imajını zedeleme riski taşır; özellikle de karar alıcılar savunma ihracatı ile ihracatçı hükümetlerin sorumluluğu arasındaki doğrudan bağlantıyı kuramazlarsa. Bu bağlamda, günümüzün çok kutuplu sistemi hem fırsatları hem de riskleri beraberinde getiriyor; zira Türkiye, savunma sanayii yeteneklerini desteklemek ve yeni ve ortaya çıkan çıkarlarını dengelemek için istekli ortakların mevcudiyetini kullanıyor.

Prof. Dr. Serhat Güvenç, Doç. Dr. Sıtkı Egeli ve Dr. Çağlar Kurç ile birlikte, "National Defence Industry: From an Enabler of Turkey’s Pursuit of Strategic Autonomy to a Bridge between Turkey and Europe" projesi kapsamında kaleme aldığımız ve International Institute for Strategic Studies (IISS) tarafından yayımlanan "Adapting Security: The Intersection of Turkiye’s Foreign Policy and Defence Industrialisation" başlıklı raporumuz, bu sürece jeopolitik perspektiften ışık tutmayı hedefliyor.

Rapora buradan ulaşabilirsiniz.

Hiç yorum yok: