Dizinin önceki yazısı için:
• F-16'nın Hikayesi - 1
İki kez ilk uçuş gerçekleştiren ilk YF-16A prototipinden sonra, 72-1568 numaralı ikinci YF-16A 9 Mayıs 1974 tarihinde ilk kez havalandı. Bundan kısa süre sonra da rakip tasarım Northrop YF-17, 9 Haziran 1974'te ilk kez uçtu. İkinci YF-17 prototipi de 21 Ağustos'ta havalanacaktı.
LWF projesinde aday tasarımların uçuş programları 1974 sonuna kadar yoğun şekilde devam etti. Ancak LWF o sırada ABD'de ne devlet kurumlarının ne de kamuoyunun gündeminde ön sıralarda değildi: 1974 yılı, ABD siyasetinde, derin etkiler bırakacak önemli gelişmelere sahne olmaktaydı.
• F-16'nın Hikayesi - 1
İki kez ilk uçuş gerçekleştiren ilk YF-16A prototipinden sonra, 72-1568 numaralı ikinci YF-16A 9 Mayıs 1974 tarihinde ilk kez havalandı. Bundan kısa süre sonra da rakip tasarım Northrop YF-17, 9 Haziran 1974'te ilk kez uçtu. İkinci YF-17 prototipi de 21 Ağustos'ta havalanacaktı.
LWF projesinde aday tasarımların uçuş programları 1974 sonuna kadar yoğun şekilde devam etti. Ancak LWF o sırada ABD'de ne devlet kurumlarının ne de kamuoyunun gündeminde ön sıralarda değildi: 1974 yılı, ABD siyasetinde, derin etkiler bırakacak önemli gelişmelere sahne olmaktaydı.
Tam o sıralarda, ABD Deniz Kuvvetleri de benzer bir bileşim üzerinde çalışmaya başladı. 1972 yılında hizmete girmeye başlayan F-14A Tomcat'in maliyetleri oldukça yüksekti. Gerek üretim gerekse işletme - idame maliyetleri, yeterli sayıda hizmete alınmasını imkânsız kılmaktaydı. Yanına, özellikle taarruz ve keşif görevlerinde kullanılabilecek, düşük maliyetli bir çevik avcının eklenmesi ihtiyacı ortaya çıkmıştı. Böylelikle VFAX projesi başladı.
• Yapısal, elektronik ve mekanik bileşenlerin deniz ortamının etkilerine karşı korunması,
• Kanat hücum kenarlarında yekpare slatlar,
• Kuyrukta irtifa dümeninin açısının (anhedral) sıfırlanması,
• Kanat açıklığının ve gövde uzunluğunun artırılması,
• AIM-7 Sparrow ile görüş ötesi menzil (Beyond Visual Range; BVR) kabiliyetli radar
LTV - General Dynamics V-1600 (Kaynak: DefenseMediaNetwork) |
Motor modeline göre üç farklı tasarım ortaya çıktı: V-1600 (Pratt & Whitney F401), V-1601 (Pratt & Whitney F100) ve V-1602 (General Electric F101).
YF-16 ve YF-17 kol uçuşunda (Kaynak: US National Archives) |
YF-16A ve taşıyabildiği silahlar. Avcı Uçağı Mafyası'nı çok rahatsız eden bir görüntü (Kaynak: From Balloons to Drones) |
Ertesi ay ABD, dört Avrupa ülkesinin oluşturduğu konsorsiyuma F-16 için bir teklif sundu. Avrupalı NATO müttefikleri ve üçüncü ülkelere de satış dâhil 2,000 uçağın üretilmesini öngören teklif, Pratt & Whitney F100 motorunun teknolojisinin transferini de kapsıyordu.
Türkiye F-16 konsorsiyumuna katılmak istiyor. 26 Mayıs 1975 tarihli Milliyet gazetesinden. |
15 Haziran 1975 tarihli Milliyet gazetesinden. Durum net, F-16 mümkün görünmüyor. |
Türkiye’nin katılma niyetini beyan ettiği, Belçika, Danimarka, Hollanda ve Norveç’ten müteşekkil konsorsiyum, ABD ile 10 Haziran 1975 tarihinde bir mutabakat muhtırası imzalayarak 348 adet F-16 alım planlarını duyurdular. Böylelikle, ABD’nin kendi hava kuvvetleri için 650 uçak alım kararı da eklendiğinde, henüz seri üretimine başlanmamış olan F-16 için teknoloji gösterim prototipinin ilk uçuşunun üstünden yaklaşık 1.5 yıl geçmişken yaklaşık 1,000 adet sipariş verilmiş oluyordu.
F-16 projesi geliştirme süreci (Kaynak: Bill Siuru, Bill Holder, "General Dynamics F-16 Fighting Falcon - Aero Series 42", 1991) |
YF-16A ve F-16A yan yana. Prototip ile seri üretim uçaklarındaki boyut farkı net olarak görülüyor. (Kaynak: The Aviation Geek Club) |
Belçika'daki F-16 üretim hattı. (Kaynak: F-16.net) |
İlk seri üretim modeli F-16A, kanat uçlarında AIM-9J Sidewinder füzeleri, kanat altında AN/ALQ-119 elektronik harp podu ile. ABD, hizmete alacağı tüm F-16'larda harici elektronik harp podu kullanacaktır. (Kaynak: ABD Hava Kuvvetleri) |
Şah Pehlevi, LWF projesini en başından itibaren yakından takip ediyordu. Hava kuvvetlerindeki F-4 ve F-5'leri değiştirmek için, LWF projesinde kazanan adayı 1980'lerin ortalarından itibaren envantere alma niyetini 1975 başında ABD'ye iletmiş ve bu mesajı müteakip süreçte çeşitli kereler tekrarlamıştı. F-16 satışına dair ilk ciddi temas, 1975 Ağustos ayında, ilk F-16/FSD'nin üretimine başlandığı sıralarda yapıldı. General Dynamics ve Pratt & Whitney yetkililerinden oluşan bir heyet İran'ın başkenti Tahran'da Silahlanma Bakanı Hasan Tufanyan ve ekibine F-16 sunumu yaptılar (Tufanyan kısa süre sonra İsrail Savunma Bakanı Ezer Weizman ile, İran'ın balistik füze programı olan "Project Flower" (Çiçek Projesi) işbirliği anlaşmasını imzalayacaktır). Toplantıda General Dynamics yalnızca uçak satışını değil, ortak üretimi de teklif etmişti.
F-16 ile uçan ilk 60 pilotun isimlerinin olduğu levha. 14.12.1977 tarihinde F-16 ile uçan İranlı pilot General Abdullah Azarbarzin, İslam Devrimi'nden sonra kısa süre hava kuvvetleri komutanlığı yapmıştı. F-16 ile uçan bir diğer İranlı, 08.12.1978 tarihinde uçan veliaht prens Rıza Pehlevi. Pehlevi ABD Hava Kuvvetlerinde eğitim görmüştü. 03.03.1978 tarihinde uçan İsrailli pilot David Ivry, İsrail Hava Kuvvetleri komutanlığı ve İsrail'in ABD büyükelçiliği görevlerinden sonra Boeing'de üst düzey yöneticilik yapmıştı. Ivry, 1981 yılındaki Osirak saldırısına katılan F-16 pilotlarındandı. Listedeki çok ilginç bir diğer isim ise, 21.04.1978 tarihinde uçan Senatör Barry M. Goldwater. 2. Dünya Savaşı'nda nakliye uçağı, akabinde B-52 pilotluğu yapmıştı. ABD'nin en kapsamlı savunma reformlarından "Goldwater - Nichols Yasası"nın mimarlarındandır. |
İran F-16A'sını, Yezd'deki Sessizlik Kuleleri üzerinden uçarken gösteren bir resim. Yağlıboya resim, meşhur havacılık ressamı Bob Cunningham tarafından General Dynamics broşürü için yapılmış (Kaynak: Wikipedia) |
1973 Yom Kippur Savaşı’ndan sonra Mısır ve İsrail arasındaki barışı tesis edecek Camp David Antlaşması’na giden süreçte 18 Ocak 1974’te 1’inci Sina Antlaşması ve 4 Eylül 1975’te 2’nci Sina Antlaşması imzalandı. Bu antlaşmalar, önce ateşkes ve daha sonra taraflar arasındaki siyasi ilişkilerin gelişimini belirledi. ABD yönetiminin desteğini alan bu süreçte, birinci antlaşmanın imzalanmasından kısa süre sonra görevi henüz yeni devralmış ABD Başkanı Ford, İsrail Başbakanı İzak Rabin’e bir mektup yazarak yönetiminin İsrail’e F-16 satış niyetinde olduğunu bildirdi. Mektubun ilk taslağının tarihi 20 Ağustos 1974 idi; ACF ihalesinin F-16’nın kazandığının açıklanmasına daha beş ay vardı. Başka bir deyişle, F-16 daha girdiği ihaleyi kazanmadan ve dahi üretilmeden ihracat pazarına girmiş oluyordu. 1975’teki ikinci antlaşmanın hemen ardından ABD yönetimi satışı onayladı. Orijinal plan, 200 adedi İsrail’de üretilmek üzere toplam 250 F-16’nın alımı idi. Ancak proje, Ford’dan görevi devralan Başkan Jimmy Carter’in silah ihracat politikası nedeniyle akamete uğradı. Camp David Antlaşması, İsrai’in askeri kapasitesinin zayıflaması endişeleri ve Yahudi lobisinin yoğun çabaları neticesinde 75 adetlik ilk paket, Peace Marble I projesi altında 1980 yılından itibaren teslim edilecekti. Bu paketin ilk 26 adetlik kesimi (18 adet F-16A ve 8 adet F-16B), Peace Zebra kapsamında İran için üretilmiş uçaklardı. Teslimattan kısa süre sonra da F-16’nın ilk muharip görevlerini bu uçaklar gerçekleştirecekti.
F-16AJ. Kanat uçlarında AIM-9P, kanat altı ve hava alığı yanlarında AIM-7E taşıyor. |
General Dynamics tarafından F-16'nın ciddi bir kampanya ile pazarlandığı bir diğer ülke de Japonya'ydı. 1962 yılında hizmete almaya başladığı Lockheed F-104J/DJ "Eiko" jetlerini 1980'lerin başlarından itibaren hizmetten çekmeyi planlayan Japonya'ya, F-16A'nın tadil edilmiş bir modeli olan F-16J teklif edildi. Azami kalkış ağırlığı F-16A'ya kıyasla %7 oranında artırılmış olan F-16A'nın göze çarpan bir diğer özelliği hava alığının her iki tarafına eklenmiş fırlatıcı kızaklarda AIM-7E/F Sparrow orta menzilli havadan havaya füze taşıma kabiliyeti idi. F-16J'nin F-16A'ya kıyasla dış görünüşüne yansımayan çok önemli bir özelliği de, Japonya'ya özgü AN/ARR-670 sistemi idi. Bir veribağı terminali olan AN/ARR-670, Japonya'nın hava savunma komuta - kontrol sistemi olan Base Air Defense Ground Environment (BADGE) şebekesi ile çift yönlü iletişimi sağlamak için geliştirilmiş ve ilk olarak F-4E(JA) Phantom uçaklarına takılmıştı. Japon Savunma Bakanlığı, F-16J’nin de dahil olduğu 13 aday ile ilgili yaptığı değerlendirmesinde 1975 Aralık ayında McDonnell Douglas F-15’i seçti ve uçak F-15J adıyla lisans altında üretilerek 1981 yılından itibaren hizmete girmeye başladı. Ancak F-16 Japonya macerası burada bitmeyecekti: Birkaç sene sonra F-16’nın farklı bir tasarımı üzerinden türetilecek olan F-2, F-15J ile birlikte Japon Hava Kuvvetlerinin aslî muharip jeti olacaktı.
Carter Dönemi: Değişen Politikalar, Şaşan Hesaplar
ABD'nin 39'uncu başkanını belirlemek için 2 Kasım 1976 tarihinde yapılan seçimleri Demokrat Parti'nin adayı James Earl "Jimmy" Carter Jr., mevcut başkan Gerald Ford'u %50.1'e %48 oy oranı ile geçerek kazandı. Ekonomideki kötü gidişat, Vietnam Savaşı'nın utanç verici bir biçimde ve bölgedeki en önemli müttefikin tarihten silinmesiyle sonuçlanması ve Watergate Skandalı, Cumhuriyetçi Parti'nin kaybındaki en önemli etkenlerdi. ABD Deniz Kuvvetlerinde denizaltıcı subay olarak hizmet verdikten sonra ailesinin çiftliklerinin başına geçmiş, akabinde de siyasete atılmış olan Carter'ın seçim kampanyası, Vietnam Savaşı'nın ağır travmalarını taşıyan Amerikan toplumundan yükselen tepki ve talepler doğrultusunda çatışmaları önleyici ve çözücü bir tavrı öne çıkarmıştı.
Carter seçim kampanyası sırasında dış politikaya dair demeçlerinde ABD'nin bölgesel kriz ve çatışmaların çıkışındaki rolünü ortadan kaldırmayı, bu doğrultuda da silah ihracatına katı sınırlama ve denetimler getirmeyi vaat etmişti. Örneğin 1976 Haziran ayındaki bir konuşmasında, "ülkemin dünyanın en önde gelen silah tüccarı haline gelmiş olmasından rahatsızlık duyuyorum" demişti. Müteakip haftalarda yapacağı benzer nitelikteki konuşmalar, izleyeceği politikanın ipuçlarını taşıyordu.
Carter'ın bu genel politik duruşu, dönemin küresel sistemindeki ortam ile de büyük ölçüde uyumluydu. 1962 yılındaki Küba Füze Krizi'nden sonra, 1960'ların sonlarından itibaren ABD ve Sovyetler Birliği arasında başlayan Yumuşama (détente; detant) Dönemi, iki süper gücün nükleer silahların sınırlandırılması ve gerilimlerin diyalog ile çözülmesi esasına dayanıyordu. SALT I, Biyolojik Silahlar Sözleşmesi ile Anti-Balistik Füze antlaşmaları bu dönemin ürünleriydi. Soğuk Savaş'ın en önemli cephesi olan uzayda dahi iki süper güç, ufak da olsa işbirliği adımları atmaya başladı: Apollo - Soyuz müşterek test görevi bunların en önemlisiydi.
Böyle bir arka planda yönetime gelen Carter'ın ilk icraatlarından biri, ABD'nin silah ihracatını denetim altına alan bir politika belgesi yayınlamak oldu. 19 Mayıs 1977 tarihinde yayınlanan bu belge ile şu temel ilke ve kurallar duyurulmuştu:
1. Yabancı Askeri Satışlar (Foreign Military Sales; FMS) ve Askeri Yardım Programları (Military Assistance Program; MAP) kapsamında yapılacak satış ve transferlerin miktarı sınırlandırılacaktı. Ticari satışlara da aynı zamanda katı denetim ve sınırlar uygulanacaktı.
2. ABD, yeni geliştirilmiş, modern bir silah sistemini, eğer bir bölgede daha önceden satın almış bir ülke ya da muadili bulunmuyorsa satmayacaktı. Ayrıca bir ABD envanterinde bulunmayan bir sistem satış ya da ortak üretim için teklif edilmeyecekti.
3. Yalnızca ihracat yönelik sofistike silah sistemlerinin geliştirilmesine izin verilmeyecekti.
4. Gelişmiş silah sistemlerinin ortak geliştirme, üretim ya da tadilatı projelerin izin verilmeyecekti. Bu tür mevcut sistemlerin, daha düşük kabiliyetteki türevlerinin ortak üretimi, durum ve koşullara göre değerlendirilecekti.
5. Satılan silahların üçüncü ülkelere devir ya da satışına izin verilmeyecekti. Yeni satışlar, bu koşul ile yapılacaktı.
6. ABD'nin yurtdışı temsilciliklerindeki askeri ve sivil yetkililer, ABD savunma sanayiinin ürün ve çözümlerinin tanıtımında görev almayacaktı.
Bu kararlar, 1976-77 döneminde sözleşme aşamasına gelmiş ya da iddialı kampanyalarla pazarlanmakta olan, başta F-16 olmak üzere pek çok silah, araç ve sistemin satış şansını bir gecede sıfırladı. İsrail ile 250 F-16 için yürütülen görüşmeler kesildi; İran'ın E-7A başta olmak üzere pek çok projesi belirsizliğe düştü. Bununla birlikte, kısa süre içinde İran ve İsrail'in F-16 alımı ve Avrupa'nın devam eden F-16 üretimine istisnalar tanındı. Ancak Ürdün, Tayvan ve Venezüella'nın F-16 alımı için yaptıkları talepler reddedildi.
F-16/79
Carter'ın silah politikasının kısa vadedeki sonucu, mevcut uçak tasarımlarının ihracata yönelik modellerinin geliştirilmelerine başlanması oldu. Epey bereketli görünen ihracat pazarını Carter'ın politikasına kurban etmek istemeyen General Dynamics, F-104 Starfighter ve F-4 Phantom II'de kullanılan General Electric J79 turbojet motorunu F-16'ya takmak için çalışmaya başladı. F-16/79 olarak adlandırılan bu jette, o dönemin en ileri teknolojilerini barındıran F100 turbofan yerine bir önceki nesle ait J79 turbojetinin kullanılması, ortaya çıkacak uçağın Carter politikalarına uygun olmasını garanti ediyordu. General Dynamics ile eş zamanlı olarak Northrop şirketi de mevcut F-5E tasarımından daha gelişmiş ancak F-16 ya da F-18'in barındırdığı teknolojik seviyeden daha aşağıda bir avcı olan F-5G üzerinde çalışıyordu.
F-16 ve F-18'e artan uluslararası ilginin farkına varan Carter yönetimi, 1980 Ocak ayında "FX Export Fighter" (İhraç Avcısı) politikasını duyurdu. Yönetim bu politika doğrultusunda ABD'nin çıkarları doğrultusunda "orta seviye" performansta bir "ihraç avcısı" geliştirip satacaktı. Esas olarak F-5E ile F-16 ve F-18 arası bir kabiliyete sahip olması öngörülen uçağın geliştirilmesi için başlatılan projede, bu doğrultuda zaten çalışmaya başlamış General Dynamics ve Northrop tekliflerini sundular. Uçakların satış şanslarını artırmak için ABD Hava Kuvvetleri için de bir miktar alınmaları öngörülmüştü. Uçak, daha önce F-16 talebi reddedilen Venezüella, Tayvan ve Ürdün'e ilaveten Avustralya, Malezya, Nijerya, Singapur ve Tayland'a teklif edildi. Northrop da daha sonra F-20 Tigershark adını alacak olan F-5G için yoğun bir tanıtım kampanyası yürütüyordu.
F-16/79 (Kaynak: Ed Nash's Military Matters) |
F100'den çok daha ağır ve daha düşük performanslı J79 takılmış olan F-16'nın performansı, ilgi çekici dahi olmaktan uzaktı. Uçak özünden uzaklaşmış, ruhunu kaybetmişti. Neyse ki F-16'nın bu çilesi uzun sürmedi. Silah satış politikasının ABD dış siyasetine ve silah sanayiine olumsuz etkilerini gören Carter, 1980 yılı içinde kural ve kısıtlamaları gevşetti. Ertesi sene de başkanlık seçimini Ronald Reagan’a karşı kaybetmesiyle birlikte F-16A/B yeniden, rahatça pazarlanabilir hale geldi.
Reagan’ın yönetimi devraldığı 1981 yılı F-16 için de, ABD için de, dünya için de bir dönüm noktası olacaktı.
4'üncü Nesil
4'üncü Nesil
Carter’ın göreve başladığı 1977 yılında F-16 projesinde bir dizi önemli gelişme yaşandı. Önce Ocak ayında ABD Hava Kuvvetleri, ilave 783 adet F-16 alım planını duyurdu. Ardından çift koltuklu F-16 modeli olan F-16B ilk uçuşunu 8 Ağustos günü gerçekleştirdi. 26 Ekim'de ise ABD Savunma Bakanlığı, uçağın seri üretimine onay verdi. Bu karardan kısa süre sonra da 8 Kasım günü F-16 ilk kez AIM-7F Sparrow orta menzilli havadan havaya füze deneme atışı gerçekleştirdi. Böylelikle F-16, BVR kabiliyetine de erişmiş oluyordu. Nitekim AIM-7 kabiliyetli F-16, Kanada ve Japonya'ya da hemen pazarlandı.
F-16'nın AIM-7 ateşleyebilmesi, bu füzenin tevcih edilebilmesine uygun bir radar taşımasını gerektiriyordu. F-4E Phantom II jetinin en bilinen mensubu olduğu 3'üncü nesil muharip uçaklarla birlikte devreye alınan BVR yeteneği için büyük hacimli bir radar gerekmekteydi. Ancak elektronik teknolojilerindeki gelişmelerle birlikte çok daha küçük hacimlere sığabilecek, daha verimli radarların geliştirilmesi mümkün hale gelmişti. BVR, F-4E, MiG-25, F-14 ve F-15 gibi uçaklara özgü bir muharebe tipi değildi artık. İlaveten, sinyal işleme kapasitesinin gelişmesiyle birlikte "look-down, shoot-down" olarak bilinen radarla aşağı bakıp alçak irtifadaki manevra yapan uçaklara taarruz edilebilmesi mümkün hale geldi. Böylelikle hava muharebesinde aslî algılayıcı yalnızca pilotun gözleri olmaktan çıktı. Radar, tam olarak üç boyutlu bir hedef tespit, teşhis ve takip sistemi haline gelmişti.
1970'lerin başlarından itibaren radar sistemlerindeki gelişmelerin bir benzeri de kızılötesi algılayıcılarda yaşandı. Algılayıcıların ısı izlerini ayırt etme hassasiyeti arttı. Birinci nesil kızılötesi güdümlü füzelerde güneş ya da coğrafi unsurların füzenin güdüm sistemini aldatması sıkça karşılaşılan bir sorun iken artık hedefe, ısı izinin en yoğun olduğu egzoz çıkışının bulunduğu arka kesiminden taarruz gereksinim olmaktan çıktı. Bu da yakın mesafe hava muharebesinde her açıdan füze ateşlenebilmesi, dolayısıyla bu teknolojiye sahip füzeyi kullanan pilotun hasmına büyük avantaj sağlaması anlamına geliyordu. Üretimi 1977 yılında başlayan AIM-9L Sidewinder, bu yeni nesil havadan havaya füzelerin en önemli temsilcisi olacaktı.
Belki de en önemli teknolojik sıçrama, bilgisayar ve eyleyici teknolojilerinin mümkün kıldığı "telle uçuş" (fly by wire; FBW) sistemi idi. F-16'ya kadar uçakların kumanda yüzeyleri mekanik ve hidrolik sistemler ile idare ediliyordu. Bu da pilota büyük bir yük bindiriyordu. Öte yandan uçağın üzerindeki çok sayıda sensör ile toplanan verilerin uçuş kontrol bilgisayarında işlenmesi ve kumanda yüzeylerinin hareket ettirilmesi için eyleyicilere sinyal üretilmesiyle uçağın manevra kabiliyeti ve kumanda reaksiyon süresinde büyük gelişme sağlanması mümkün oldu. F-16 ile devreye alınan bu teknoloji, 4'üncü nesil muharip uçakların en önemli alameti farikaları olacaktı.
1977 yılında önemli gelişmeler yaşanan tek askeri havacılık projesi F-16 değildi. Sovyetler Birliği'nin yeni büyük avcı uçağı projesinde Suhoy tarafından tasarlanan T-10-1 adlı ilk prototip ilk uçuşunu 20 Mayıs günü gerçekleştirdi. Bu uçak daha sonra Sovyet Hava Kuvvetleri tarafından Su-27; NATO tarafından da "Flanker" adını alacaktı. Müteakiben, 6 Ekim günü Mikoyan Gureviç'in tasarladığı hafif avcı jeti prototipi 9-01 ilk kez havalandı. Bu uçak da MiG-29 adıyla hizmete girecek, NATO tarafından "Fulcrum" olarak adlandırılacaktı. O sırada Fransız Dassault şirketinin Bordeaux'daki tesislerinde nihai montajı süren Mirage 2000 jeti de ilk uçuşunu ertesi sene, 10 Mart günü yapacaktı.
Böylelikle 4'üncü nesil muharip uçakların dönemi de başlamış oldu.
T-10-1 uçuş sırasında (Kaynak: Rosteh) |
Dengeler Değişiyor: Kritik Yıl 1978
1978 yılı sadece F-16 için değil, pek çok ülke için de bir dönüm noktası oldu.
İran'da geniş halk kitleleri arasında Şah rejimine karşı uzun süredir biriken hoşnutsuzluk, 1970'lerin ortalarından itibaren öfkeye dönüşmeye başlamıştı. 1978 Ocak ayından itibaren protesto gösterileri artmaya ve toplumsal muhalefet örgütlenmeye başladı. Bahar aylarından itibaren, siyasi ve toplumsal yelpazenin farklı kesimlerine mensup muhalefet gruplarının daha da örgütlü ve eşgüdümlü hareket etmeye başlaması, Şah rejiminin ciddi bir sorunla karşı karşıya olduğu anlamına geliyordu. Gelişmeleri yakından takip eden ABD'de her ne kadar istihbarat servisi yönetime, rejim değişikliği tehdidinin olmadığını bildirse de, gidişat parlak değildi.
Öte yandan 1975'ten bu yana ambargo altında olan Türkiye'de silahlı kuvvetlerin kapasitesi ve harbe hazırlık seviyesi hızla erimişti. 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı'na tepki olarak Yunanistan'ın NATO'nun askeri kanadından çekilmiş olmasıyla birlikte bu durum, NATO'nun güneydoğu kanadında önemli bir zayıflık yaratmaktaydı. Ambargoya Türkiye'nin tepki olarak ülkedeki tüm askeri ve istihbari üs ve tesisleri kapatmış olması, ABD'nin bölgedeki çok kıymetli göz ve kulaklarını kaybetmesi anlamına geliyordu. Bunun üstüne İran'ın da kaybedilebilecek olması olasılığı, özellikle Sovyetler Birliği'ne karşı büyük bir istihbarat zafiyeti anlamına gelecekti. Tüm bu etkenlerden dolayı 1978 Eylül ayında ABD yönetimi Türkiye'ye uygulanan ambargoyu kaldırdı. Hemen ardından ABD askeri yardımları ulaşmaya, hatta deyim yerindeyse "akmaya" başladı. Teslimatları yarıda kalmış olan F-4E Phantom'lar ve T-38 Talon jet eğitim uçakları ilk gelenler arasındaydı. Ambargonun kalkmış olması, hava kuvvetlerinde stratejik kaynak çeşitlemesi yapamamış ve muharip hava gücünü tamamen ABD'ye bağımlı kılma konusunda sarsılmaz bir irade gösteren Türkiye'yi, F-16 alımı konusunda yeniden ümitlendirdi. Ancak ABD, askeri yardımı yeniden açmıştı; finansal yardımı (henüz) değil.
Tüm bu gelişmeler olurken, 78-0001 seri numaralı ilk seri üretim F-16A, 18 Ağustos 1978 tarihinde ABD Hava Kuvvetlerine teslim edildi. Aynı yıl Ekim ayında da 78-0077 numaralı ilk F-16B hizmete girecekti. Bu uçaklar "Block 1" olarak adlandırılan konfigürasyona sahipti. Böylece F-16, uzun ve başarılı kariyerine başlamış oldu.
3 yorum:
Harika bir makale olmuş üstad. Kalemine sağlık
Eyy.. Mevlutoğlu farkı budur işte. Meraklısı için f-16’nın proje babası pierre sprey konuşmalarını da you tube tavsiye ederim.F-35’i tu kaka yapıyor hem bolca. Eh, kim benim sirkem ekşi der?
Gene de tavsiyemdir..
Her zamanki gibi cok guzel bir yazi, bir sorum var, yazidaki "işletme 7 idame" acaba "isletme & idame" mi olacak?
Yorum Gönder