IDEF 2011 izlenimlerimi tek bir yazıda aktarmam pek
mümkün değildi, hem zaman hem okuyucunun sabrını zorlamamak adına. Devam
ediyorum:
OTOKAR
Fuarın yıldızlarından bir diğeri şüphesiz, Otokar’dı. Firma
fuarda, Altay ana muharebe tankının prototipi, Arma 6x6 ve 8x8 araçlar ile
Mızrak insansız taret tasarımlarını görücüye çıkardı.
Altay’ın şu anki tasarımını yansıtan birebir ölçekli modeli
büyük bir gizlilik içinde fuara getiren firma, tankın etrafındaki siyah
perdeleri Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık
Koşaner, Milli Savunma Bakanı Vercdi Gönül, Savunma Sanayii Müsteşarı Murad
Bayar ve diğer üst düzey yetkililerin karşısında indirdi. Son hali merakla
beklenen Altay’ın görüntüsü, savunma sanayii çevrelerinde yoğun tartışmalara
neden oldu; çoğu kişi tasarımı tatmin edici bulmadı. Bunda, fuarda ASELSAN
standında sergilenen Leopard 2NG’nin görsel olarak çok daha çekici görünmesinin
de etkisi var. Fuarı gezenler ister istemez görsel olarak her iki tankı birbiri
ile karşılaştırmaya başladı. Dürüst olmak gerekirse Leopard 2NG’nin görünüşünü
ben de Altay’a göre daha “yakışıklı” buldum. Ancak görsellik ve dış görünüş,
savunma sistemlerinde sıfır öneme sahiptir. Bu sistemler görünüşleri ile değil,
varlıkları, onları üreten sanayinin kapasitesi ve kabiliyetleri ile
caydırıcılık sağlarlar.
$500 milyonluk geliştirme sözleşmesi Temmuz 2008’de
imzalanan Altay projesinde Güney Koreli ADD/Rotem firması teknoloji desteği
sağlıyor. Otokar’ın yerli alt yüklenicileri arasında ASELSAN, MKEK ve ROKETSAN
bulunuyor. Tasarım, geliştirme, prototip üretimi ve testlerin tamamlanması için
yaklaşık 7 yıllık bir süre öngörülmüş durumda. Eğer testler başarı ile
tamamlanırsa, seri üretim aşaması için de ayrı bir ihale açılacak ve ilk
pakette 250 adet tankın üretilmesi planlanıyor.
Proje kapsamında Otokar tankın genel tasarım ve entegrasyonundan
sorumlu iken, ASELSAN atış kontrol, komuta, kontrol ve muhabere sistemleri,
MKEK ise 120mm/55 yivsiz setsiz namlu üretimini üstlenmiş durumda. ROKETSAN ise
ROTEM lisansı ile modüler zırh üretimini gerçekleştirecek. Prototip tankların
motorları, 1,500bg’lik Alman MTU üretimi MT 883 Ka-500, aktarma organı ise yine
Alman Renk üretimi olacak. 120mm ana silaha ilaveten tankın taretinin üzerinde
ASELSAN üretimi 12.7mm makinalı tüfekle donatılmış SARP uzaktan kumandalı sistem
de bulunuyor. Altay tankında lazer ikaz sistemi, aktif ve pasif koruma
sistemleri de bulunacak. Bu çerçevede ASELSAN AKKOR (Altay Aktif Koruma
Sistemi) projesi üzerinde çalışıyor.
Benim Altay konusundaki izlenimim genel olarak olumlu
ancak sağlıklı bir değerlendirme yapmak için testlerde kullanılacak prototip
tankı beklemek gerekir. Sergilenen modelin nihai hali olup olmadığını henüz
bilemiyoruz. Ancak şurası bir gerçek ki, bu tankın tüm fikri mülkiyeti, alt
sistemlerin tasarımı ve entegrasyonu Türkiye’ye ait. Sadece bu açıdan bile
Altay çok önemli bir aşamadır. Önümüzde Hindistan’ın Arjun projesi gibi kabuslara
yaraşır bir örnek bulunmakta. Ne var ki taretin ve gövdenin ön kısmının eğimi
konusunda şüphelerim bulunmuyor değil. Fuarda sergilenen tam ölçek bir maket
üzerinden tüm projeye eleştiri getirmek insafsızlık olur, bunu da unutmamak gerekli.
Otokar standında Altay’dan sonra en çok ilgiyi kuşkusuz
ilk kez sergilenen Mızrak insansız tareti çekti. Bilindiği gibi halihazırda
ASELSAN ve FNSS’in birlikte yürüttükleri bir uzaktan kumandalı taret projesi
bulunuyor. Daha önce kamuoyuna duyurulmamış bu çalışmanın kısa sürede
tamamlanıp sergilenmesi dikkat çekici.
8x8 Arma taktik tekerlekli zırhlı araca monteli olarak
sergilenen Mızrak kulesinin tamamen Otokar tarafından tasarlanmış, özgün bir
sistem olduğu bilgisi verildi. 30mm Rheinmetall MK30-2/ABM topunun maketi ile
sergilenen sistemin mekanik, elektronik ve yazılım bileşenleri Otokar tarafından
gerçekleştirilmiş. CCD ve soğutmalı tipte termal kameralar ile lazer mesafe
ölçer ile donatılmış kulede ayrıca eşeksenli 7.62mm makinalı tüfek de
bulunuyor. Atışa hazır 210 adet mühimmat (105+105) taşıyan kulede, birbirinden
bağımsız komutan ve nişancı görüş sistemleri bulunuyor; otomatik hedef takip, namlu
stabilizasyonu ve yan/ön eğim algılama kabiliyetine sahip. Toplam 2,300kg
muharebe ağırlığına sahip Mızrak’ın isteğe bağlı donanımı arasında taktik
komuta kontrol, lazer ikaz ve “soft-kill” sistemleri ile 30mm top yerine 40mm’e
kadar farklı çap ve kalibrelerde silahların entegrasyonu yer alıyor.
IDEF’ten kısa süre önce kamuoyuna tanıtılan Arma 8x8
aracı için ise ihracat çalışmalarının devam ettiği bilgisi verildi. Firma Arma
6x6 ile Özel Maksatlı Taktik Tekerlekli Zırhlı Araç (ÖMTTZA) ihalesine
girmişti; ancak fuarda aldığım (ve akabinde SSM web sitesinde de duyurulan)
bilgiye göre bu ihale dondurulmuş durumda. İhtiyacın miktarı ve niteliğine
ilişkin çalışmaların devam ettiği ÖMTTZA ihalesinin sene sonuna kadar tekrar
açılabileceği konuşuluyordu.
Altay’ın hemen yanında, kıyıda kalmış bir araç ise, Arma
6x6 üzerine şekillendirilen patlayıcı ve mühimmat imha (EOD; Explosive Ordnance
Disposal) aracı idi. Sol tarafında oldukça haşmetli bir robotik kol taşıyan
aracın fuardaki en dişli rakibi CSI firması üretimi olan Husky idi. Firma yetkilileri,
Husky’nin fuardan sonra Güneydoğu’ya testlere gönderileceğini söylediler. İptal
edilen ÖMTTZA ve STA ihaleleri bir yana, mayın ve tuzak imha edici araç projesinde
rekabet hızlı bir şekilde devam ediyor görüldüğü kadarıyla.
FNSS
Otokar’ın “ezeli rakibi” FNSS standının gözbebekleri
Samur Seyyar Yüzücü Hücum Köprüsü (SYHK), Pars 6x6 ve 8x8 araçlar ile ASELSAN
ile birlikte geliştirilen Pençe uzaktan kumandalı kule idi.
Pars aracının geçirdiği evrim karşısında dürüst olmak
gerekirse oldukça etkilendim. Araç, ABD’li GPV firmasının ilk tasarladığı
halden bir hayli uzaklaşmış, FNSS’nin kendi birikimi, teknolojisi ve emeğini
kattığı, özgün bir tasarım haline gelmiş. Kaydedilen gelişme, bilhassas
bağımsız süspansiyon teknolojisinin uygulanmış olması etkileyici. İç donanım ve
ayrıntı tasarımları beni etkiledi.
ASELSAN ile birlikte geliştirilen Pençe’de 25mm
Rheinmetall KBA topu kullanılmış. Eşeksenli 7.62mm makinalı tüfek (MG3) de
taşıyan kulede, atışa hazır 160 adet mühimmat, 80+80 şeklinde bulunuyor.
Kuledeki elektrooptik görüş sistemleri ASELSAN üretimi; -10 / +50 derece
yükseliş açısına sahip. Söylendiğine göre Pençe’nin, komutan için bağımsız
görüş sistemine sahip bir türevi de geliştirme aşamasında.
Ancak şurası bir gerçek ki, Pençe, Mızrak kadar sükse
yapamadı. Bunda sanırım Otokar’ın Mızrak’ın geliştirilmesini sır gibi saklamasının
etkisi var. Ancak ben her iki kule tasarımını da oldukça başarılı buldum.
BMC
Mayına karşı korumalı taktik tekerlekli araç (MKKTTA,
MRAP; Mine Resistant Ambush Protected) araç projesinde teslimatları başlayan
BMC-350 Kirpi’nin seri üretim versiyonunu, BMC-250 10Z Vuran 4x4 silah taşıyıcı
araç prototipini ve BMC-185 09B Efe 2.5t taktik tekerlekli aracı (TTA)
sergileyen BMC, beni olumlu anlamda şaşırttı.
Taktik Tekerlekli Araç ihalesinin MRAP kısmını kazanan
BMC, bir önceki fuara İsrailli Hatehof firmasının tasarımı olan Navigator MRAP
aracını getirmişti. Son derece kaba ve “olmamış” bir tasarım izlenimi uyandıran
bu aracı yakından incelemiş ve yine bir “Türkçe isim koyup 100% Türk işçisinin
emeği reklamı yapma” örneği ile karşı karşıya olduğumuzu düşünmüş, üzülmüştüm.
Ancak BMC yüzümü kara çıkarttı; araç üzerinde hatırı sayılır tasarım değişikliği
yapılmış. Gerek iç aksam, tasarım ve yerleşim, gerekse dış tasarım önemli
ölçüde geliştirilmiş. Kullanıcının geri beslemelerinin etkisi ve ciddi ArGe
mesaisi harcandığı her halinden belli oluyor. Bunlara ilaveten konuştuğum BMC
yetkililerinin alçakgönüllü, gerçekçi ve yüksekten uçmayan tavırlarını takdir
ettim (benzer yaklaşımı ne yazık ki diğer zırhlı araç üreticisi firmaların
standlarında, bilhassa nezaket açısından bulmak son derece zordu)
Kirpi ile birlikte sergilenen diğer araç ise, BMC’nin
STA ihalesinde teklif ettiği Vuran. Hatehof firmasının XTREAM aracı türevi
olduğu izlenimi uyandıran Vuran, ihaledeki en önemli rakibi Cobra’dan oldukça
yüksek bir profile sahip. STA ihalesinin kaderi belli olunca bu araç üzerinde
de Kirpi’dekine benzer tasarım değişiklikleri beklenebilir.
BMC standındaki üçüncü araç olan Efe ise, TTA projesi
kapsamında 706 adet üretilmekte. Bu araç aynı zamanda Azerbaycan ve Gürcistan’a
da ihrac edilmişti.
TÜBİTAK
INS/GPS güdümlü Hassas Güdüm Kiti’ni (HGK) bir önceki
fuarda kamuoyuna açarak büyük sükse yapan TÜBİTAK-SAGE’den bu fuarda benzer
yeni mühimmatlar bekleniyordu. Olmadı ancak bu fuarda HGK’nin F-35 JSF’nin
Block4 versiyonu için sertifiye edildiği bilgisi paylaşıldı. Öyle sanıyorum ki
savunma meraklıları, TÜBİTAK standındaki SAGE yetkililerini Menzil Dışı
Mühimmat (MDM), Kanat Güdüm Kiti (KGK) ve benzeri hassas güdümlü silah sistemi
projeleri ile ilgili bir hayli soru bombardımanına tutmuştur. Nitelikleri
gereği bu projelerle ilgili net, açık bilginin açıklanmasının kolay olmadığı bu
projelerle ilgili bir SAGE yetkilisinin şu sözü yeterince açıklayıcı kanımca: “ABD’nin
envanterinde hangi tipte hassas güdümlü silah sistemi varsa bizde de aynen
olacak”. Bunun Türkçe’si, INS/GPS, IIR, data-link, çift mod, kanatlı, motorlu
tipte hassas güdümlü silah sistemlerini SAGE’den rahatlıkla bekleyebiliriz. Eğer
F-35 siparişi gerçekleşirse bu sistemlerin entegrasyonu da beklenebilir.
Yine önceki IDEF’te ilk kez sergilenen ısıl piller,
stratejik önemlerinin tam tersine gösterişsiz bir biçimde meraklılara
gösterilmişti. Isıl piller, esas olarak güdümlü silah sistemlerinde, güdüm –
kontrol sistemi, eyleyiciler ve benzeri alt sistemlerin enerji ihtiyaçlarını
karşılıyorlar. 20 yıla varan raf ömürleri ile birlikte depolama, yenileme,
bakım gibi sıkıntıları yok ve eskiyen ısıl pillerin yenisi ile
değiştirilmesiyle rahatlıkla raf ömrü uzatılabiliyor. Farklı boy ve güç
konfigürasyonunda üretilen ısıl piller, hassas güdümlü silah sistemi
geliştirmek için hayati öneme sahip bir teknoloji kalemi.
TÜBİTAK standında sergilenen bir başka önemli sistem
ise, “Dead Reckoning Table” (DRT) olarak adlandırılan sayısal plotlama masası
idi.
DRT Masası, savaş gemilerinin savaş harekat
merkezlerinde bulunan, geminin taktik ve seyir bilgilerinin izlendiği, PC
tabanlı bir sistem. Sistemde geminin ve hedeflerin seyir bilgileri, sayısal harita
üzerinde takip edilebiliyor; konum, hız, yön ve rota bilgileri geminin seyir
sensörlerinden alınarak ekran üzerinde işleniyor. Buna ilaveten geminin seyir
radarından gelen temas bilgileri de
ekrana beslenebiliyor.
Gate Elektronik
Fuarda beni en çok etkileyen standlardan bir diğeri Gate
Elektronik’e aitti. Deniz Kuvvetleri’ne yönelik uzaktan kumandalı araç (Remote
Operated Vehicle; ROV) ve otonom sualtı araç (Autonomous Underwater Vehicle;
AUV) ve tek kullanımlık ROV (Single Shot ROV; SSR) çözümlerini sergileyen
firmanın standındaki en önemli sistem, Gelibolu ROV idi.
Öncelikle denizaltı kurtarma ve yedekleme gemisi
projeleri (MOSHIP / RATSHIP) projeleri için geliştirilen Gelibolu, 2.50m x
1.50m x 1.30m ebatlarında, 1,100kg ağırlığında ve iki adet manipülatör ile
donatılmış bir uzaktan kumandalı araç. Bir adet düşük ışık seviyeli siyah
beyaz, bir adet de yüksek çözünürlüklü renkli kamera taşıyan Gelibolu’nun
taşıyabileceği faydalı yük ise yaklaşık 150kg. Dört adet yönlendirilebilir
yatay ve üç adet dikey itki motoruyla yönlendirilen araç, sualtındaki hassas
onarım, bakım, inşa ve benzeri operasyonlara uygun bir denge ve kontrol sistemi
ile idare ediliyor. Muadillerinin yurtdışından $8 - $10 milyona ancak
alınabileceği bu tip bir aracın 97%’ye varan yerli katkı ile yurtiçinde
geliştirilmiş olması takdire şayan.
Gate Elektronik’in sergilediği diğer araçlar Çanakkale
SSR ve Barbaros AUV idi.
Çanakkale, özellikle mayın avlama görevlerinde
kullanılmak üzere geliştirilmiş, harcanabilir bir ROV. 2.50m uzunluğunda ve
100kg ağırlığındaki Çanakkale’de bir adet yüksek çözünürlüklü kamera, bir adet sonar
ve diğer tespit ve seyrüsefer sensörleri bulunuyor. Aracın faydalı yük taşıma
kapasitesi 25kg.
Barbaros AUV ise, önceden belirlenmiş bir hedef bölgede
keşif ve istihbarat toplama amacı ile kullanılan bir sualtı aracı. Sonar,
yüksek çözünürlüklü renkli ve siyah beyaz düşük ışık kamerası ile donatılan
aracın 2kt sürat ile menzili yaklaşık 50km; azami derinliği ise yaklaşık 300m. Barbaros’un
azami sürati ise 3kt.
HvKK
100’ncü yılını kutlayan HvKK, müze konsepti ile hazırladığı
standına bir adet F-16 getirmişti. İlk kez önceki IDEF’te sergilenen ve
geçirdiği kırım sonucu servisten çekilen 89-0032 seri numaralı F-16’nın kanat
altlarında çeşitli güdümlü silah sistemleri sergilendi. Kuyruktaki seri
numarası yerine bir tarafta “1911”, diğer tarafta da “2011” işlenen uçağın
kokpitine ziyaretçilerine oturması ve poz vermesine izin verilince standda uzun
kuyruklar oluştu. Uçağın kanatlarında sergilenen mühimmatlar ise şöyleydi: 1 ve
9 numaralı istasyonlarda AIM-120B AMRAAM; 2 numarada AIM-9M ve 8 numarada
AIM-9X Sidewinder; 3 numarada AGM-154A1 JSOW; 7 numarada AGM-88 HARM; 6
numarada HGK ve 4 numarada ise GBU-38 JDAM.
F-16’nın kanat altında HGK’nın sergilenmesi güçlü ve
önemli bir mesajdı.
HvKK standında sohbet etme fırsatı bulduğum bir subay,
kuvvetin yerli sanayii ile ilgili duruşu ve tedarik sürecince karşılaşılan
sıkıntıları paylaştı.
“Çantacı” olarak tabir edilen ve sadece kağıt üzerinde
şirket sahibi olan şahısların önemli güven erozyonuna sebep olduğunu söyleyen
mühendis subayımız, Kamu İhale Kanunu’nun bazı maddelerinin ellerini bağladığını,
en ufak bir parça üretiminde dahi ihaleye çıkmak zorunda oldukları için çoğu
zaman düşük maliyete ve hızlıca gerçekleştirilebilecek projelerin bile çıkmaza
girebildiğini, çantacıların bu tür durumlarda süreçlere zarar verdiğini
söyledi. “ABD’nin tüm kanunlarını alıyoruz ama bir türlü oradaki gibi tercih
edilen (preferred supplier) üretici sistemine geçemedik, sözümüzü
dinletemiyoruz, dinleyen yok. Zaten bir yere kadar konuşabiliyoruz” diye
konuşan subay; A, B ve C tipi üretici sınıflandırmasına gidilse ve belli
koşullar için bu kriterleri sağlayan üreticilerlee doğrudan çalışılmasına
olanak sağlansa maliyet ve zamandan önemli tasarrus edilebileceğinden bahsetti.
Uçaktaki bir parçanın üretilmesi için, bu konuda tecrübesi olmayan firmaların
hatırı sayılır yatırım yapması gerektiğini, bundan sonra da ihalenin sonucunun
garanti olmadığını, bu nedenle de çoğu üreticinin daha baştan işe el
atmadığından yakındı. Yan sanayi şirketlerine sık sık yazılım ve EPROM
alanlarına yönelmeleri gerektiği tavsiyesini verdiklerini ,JSF projesinde de
halen en önemli sıkıntının yazılım haklarına erişim olduğunu söyledi. “Belki de
olmayacak şeyleri istiyoruz ancak eğer JSF alımı gerçekleşirse anlayın ki
istediklerimizi almışızdır” diye de ekledi.
Bu subayımızla olan sohbetimiz, TAI standını ziyaret
eden bir kurmay albayımızdan dinlediklerimle birlikte daha da anlamlı hale
geldi. “Gerekirse kendi yaptığımız pırpıra güdümlü bombayı takar, öyle uçururum”
diyen subayımıza yönelttiğimiz “JSF konusunda ne düşünüyorsunuz komutanım”
sorumuza aldığımız yanıt, “az önceki sözlerim JSF içindi zaten” şeklinde oldu.
Yurtdışı
Katılımcılar
IDEF’in yabancı katılımcılarının katılım şekil ve
içeriklerini tamamen Türkiye’nin gündemindeki projeler şekillendirmişti. Bunlar
arasında İHA ve deniz çözümleri ile alt sistem önerileri ağırlıktaydı. Şurası
artık anlaşılıyor ki Türkiye’ye hazır komple sistem satışı artık kolay değil ve
yabancı yükleniciler bunun farkında olarak teknoloji ortaklığını daha sık
gündeme getiriyor.
Fuarda dikkatimi çeken başlıca yabancı menşeili
sistemler şunlardı:
Oto Melara standında, 120mm yivsiz setsiz tank topundan
ateşlenen İHA sistemi olan Horus sergileniyordu. Kanatları katlanabilen ve
gerektiğinde özel tasarlanmış fırlatıcı tüplerden de kullanılabilen Horus,
önceden belirlenmiş bir rota üzerinde 30dakikaya kadar uçabiliyor. Rotasını,
üzerindeki mini GPS ile kendisi koruyan Horus’un gövdesinin alt-yan tarafında
minik bir gündüz kamera sistemi var. Tank topundan basınçlı hava yardımıyla
fırlatılıyor.
MBDA standında, Fire Shadow Loitering Munition mühimmat
sistemi dikkatimi çekti. Görünüm olarak bir İHA’yı andıran Fire Shadow, belli
bir hedef bölge üzerinde uzun süre serbest uçabiliyor ve data linkle kontrol
merkezine aktardığı görüntüden hedef seçimi sonrasında belirlenen hedefe
(target of opportunity; fırsat hedefi) saldırabiliyor. Burundaki FLIR sistemini
düşüncek olursak pek düşük maliyetli bir sistem olmadığı aşikar.
Çinli ALIT firması, CH-3 taktik İHA sistemi ve kanat
altında ikişer adet AR-1 kısa menzilli havadan karaya füzeden müteşekkil
muharip İHA (Unmanned Combat Aircraft; UCAV) çözümü ile birlikte FT-6 kanatlı
hassas güdümlü bomba sistemini sergiliyordu.
Fuarın deniz alanında ilgimi çeken iki yabancı kaynaklı
çözüm, Bae Systems’in Tip 26 firkateyn tasarımı ile Rolls Royce’un Norveç DzK
için önerdiği denizde ikmâl ve destek gemisi tasarımı idi. Firma, 14,000t
deplasmana sahip 173m boyundaki gemi ile oldukça iddialı.
Bae Systems yetkilileri değerli dostum, turkishnavy.net
sitesinin sahibi araştırmacı Cem Devrim Yaylalı ile birlikte benimle Tip 26 firkateyni
ve Türkiye’ye önerdikleri ortaklık modelinin ayrıntılarını paylaştılar. Bu
konuyu ayrıca bir yazımda ele almaya çalışacağım.
Yabancı katılımcılar arasında Pakistan’ın katılımının
içeriği beni oldukça şaşırttı. Sergilenen ürünlerin teknolojik seviyesi ve
tasarımların “hamlığı” beni hayal kırıklığına uğrattı. Öyle görünüyor ki dost
ve kardeş Pakistan’ın savunma teknolojileri alanında ülkemizden faydalanması
gereken çok yer var.
AgustaWestland, GMH projesinde T-70’e karşı kaybeden
AW149’u fuara getirmemişti. Proje kararının açıklanmasından kısa süre sonra “Türkiye
eski teknolojiyi seçti, 8,000 helikopterlik pazar var” şeklinde açıklama yapan
firmanın bu tavrını son derece saçma ve komik buldum. Madem 8,000 helikopterlik
pazar var, neden Türkiye’nin komşularına ve bölge ülkelerine pazarlama şansını
tepiyorsunuz? Madem bu helikopter son teknoloji ürünü, neden hem ASELSAN, hem
TAI hem de Sikorsky standlarında sergilenen “eski teknoloji” ürünü (?) S-70 /
T-70’e karşı gövde gösterisi yapmıyor, Türk yetkililerine ne kadar hatalı (?)
bir karar aldıklarını göstermiyorsunuz? AW109 ve AW139’un bile farklı
versiyonlarını sergileyip AW149’un esamesinin bile okunmaması, firmanın bu
helikoptere güvensizliğinin göstergesidir.
Türkiye’ye teklifini ısrarla ve inatla yineleyen
Eurofighter ise, THvKK renkleri ile boyanmış bir EF-2020 resmi ile “ben hala
buradayım” mesajı veriyordu adeta. Firma yetkilisi tekliflerinin hem teknoloji
/ alt sistem bazında hem de EF-2020’nin kendisi şeklinde geçerli olduğunu, çok
kısa sürede ve düşük altyapı maliyeti ile uçağın hizmete girebileceğini ısrarla
vurguladı. İtiraf etmeliyim ki Korsan filo renkleri ve köpekbalığı ağzı motifi
ile EF-2020 oldukça yakışıklı görünüyor ancak kriterler sadece bununla sınırlı
değil doğal olarak.
Türkiye’nin özgün muharip / eğitim uçağı projesine ilgi
duyan bir başka firma ise Saab idi. Gripen NG maketini sergileyen firmanın adı
bazı yabancı basın kaynaklarında muhtemel ortak olarak geçmekte. Sergilenen
modelin üzerinde IRST sistemi, CFT yakıt tankları, ikmal prob’u ve iki tane
ikili NSM füzesi dikkat çekiyordu.
Güney Afrika holünde sohbet ettiğim Reutech firma
yetkilisi, sundukları uzaktan kumandalı silah istasyonları ile ilgili samimi
itiraflarda bulundu. “Bu pazara çok geç girdik ve şu anda segmentin en
altındayız, pek umudumuz yok” diyen yetkili, küçük çapta Güney Afrika emniyet unsurlarına
satış yapabildiklerini söyledi. Ancak sergiledikleri sistemler arasında Missile
Rouge özellikle ilgimi çekti. Thales LMM füzesi ile donatılmış bu taret deniz
platformları için öneriliyor. LMM füzesinin kullanımının bu şekilde
yaygınlaşması ilgi çekici.
IDEF’te İmzalanan
Anlaşmalar
Fuarda bazı önemli anlaşmalar ve mutabakat muhtıraları (MoU)
da imzalandı. Başlıcaları olarak,
TAI ile EADS Cassidian arasında, TAI’nin Talarion İHA
projesine katılımı ile ilgili MoU
TAI ile ROKETSAN arasında, Cirit lazer güdümlü roketleri
için akıllı pod sistemi (CAPS; CİRİT Akıllı Pod Sistemi) işbirliği anlaşması
TAI ile Pratt Whitney arasında F135 motorlarının bakımı
için işbirliği anlaşması
TAI ile Sierra Nevada arasında uydu ve uzay projeleri
ile ilgili işbirliği anlaşması
HAVELSAN ile Lockheed Martin arasında, AEGIS sistemi ile
ilgili işbirliği anlaşması
TAI ile Rockwell Collins arasında, Anka İHA için Athena
511 anlaşması
ROKETSAN ile Eurocopter arasında, Cirit lazer güdümlü
roketin EC635 helikopterlerine entegrasyonu ile ilgili MoU
Sayılabilir.
Değerlendirme
IDEF fuarlarını uzun süredir takip eden benim için bu seneki
fuar tartışmasız en dolu ve en başarılı olanı idi. Bunu sadece sergilenen sistemlerin
sayı ve niteliğine bakarak söylemiyorum. Yerli savunma sanayii üreticilerimizin
belli bir olgunluk seviyesine ulaştığını, önceki fuarlarda sık sık görmekten
hicap duyduğum “verin bize, biz her şeyi tek başımıza 100% milli üretiriz”
tarzı Türk’e Türk propagandası türü söylemlerin terkedildiğini, yerine daha
aklı başında, olgun, ayakları yere basan ve belli bir vizyon çerçevesinde
geliştirilen çözümlerin sunulduğunu memnuniyetle gördüm. Türk savunma
sanayiinin belli bir seviyeye ulaştığını, bir eşipe geldiğini ve bir kat yukarı
çıkmak için adım atmaya hazırlandığını gösterdi IDEF 2011. Bu yönüyle de,
şahsımdaki sektörün geleceğine dair karamsar algıyı önemli ölçüde bozdu.
İki sene sonraki fuarda neler göreceğiz, şimdiden merak
etmeye başladım.
Not: Sayfalar
kendi kendini yazdırıyor ancak zaman kısıtlı. İzlenimlerimin bu kısmında yerli
yan sanayi ve KOBİ’lerin katılımından da bahsetmek istiyordum ancak tek başına
ayrı bir yazıyı hak ediyor bu önemli husus.
5 yorum:
TEK KALEMDE VERİLEN EMEK,İYİ GÖZLENEN FUAR,SADE VE KALİTELİ ANLATIMIYLA SUNMUŞ OLDUĞU YORUMLAR. EMEĞİNE SAĞLIK ARDA'CIM...
Arda Bey;
Yazılarınızı okumak çok keyifli, teşşekkür ederiz bu keyif için.
İleriki zamanlarda acaba bir tank komutanıyla Altay hakkında bir röportaj yapmanız mümkün mü?
IDEF 2011'i orada bulunan onlarca muhabiri olan tv ve gazetelerden iyi yorumlamışsınız.Emeğinize sağlık..
Kendim gitmiş kadar oldum.Okumak bile çok keyif verdi.Eline sağlık
Çok teşekkür ederim takdirleriniz için, beğenildiğini öğrenmek güzel.
Sn deliriumcordia,
Listemde çeşitli röportaj konuları var ve yerli ve yabancı bazı isimlere taleplerimi iletmiştim. Ancak ne yazık ki henüz hiç bir talebime olumlu ya da olumsuz yanıt alamadım. Altay ile ilgili bir röportaj çok güzel olurdu ancak sanırım bunu ayarlayabilmek, bu gibi amatör bir hobi sitesi için biraz zor olacak. İlginize teşekkürler.
Yorum Gönder