10. Uluslararası Savunma Sanayii Fuarı IDEF 2011, 10 –
13 Mayıs tarihleri arasında İstanbul Beylikdüzü’ndeki TÜYAP Kongre ve Fuar
Merkezi’nde gerçekleştirildi. İlki 1987 yılında düzenlenen IDEF’e bu sene toplam 49 ülkeden 633 firma katıldı. Fuarda
70 ülke, 89 delegasyon ile temsil edildi; bu delegasyonların içinde 27 bakan,
on bakan yardımcısı, dört genelkurmay başkanı, yedi genelkurmay başkan
yardımcısı, iki kuvvet komutanı ve 11 müsteşar yer aldı.
Bu sene IDEF, İstanbul’da ikinci kez düzenlendi; ilki
2009’da idi. İstanbul’a alınması deniz sistemlerinin sergilenmesi açısından
avantaj sağlamış görünüyor. Ancak fuar alanının, Beylikdüzü gibi İstanbul şehir
merkezine son derece uzak ve özellikle Metrobüs hat çalışması nedeniyle trafiğin
sorunlu bir bölgesinde yer alması, ulaşım açısından sorunlar doğurdu. Önceki
senelerde Etimesgut Türkkuşu tesislerinde düzenlenen IDEF’lerde özellikle
helikopterler gösteri uçuşları yapabiliyordu; IDEF 99’da birbiri ardına
etkileyici gösteriler icra eden Kamov Ka-50 ve Boeing AH-64’ün hareketleri hala
gözümün önündedir.
IDEF 2011’te kara ve hava sistemleri ağırlıkta idi; bir
önceki IDEF’te ise daha ziyade deniz sistemleri odakta idi. Bunda, deniz
kuvvetlerine yönelik çok sayıda büyük projenin sözleşmesinin verildiği ya da
sözleşme görüşmelerinin devam etmesi kadar Türk Hava Kuvvetleri’nin 100. yılının
kutlanıyor olmasının da etkisi olsa gerek.
Fuar, esas olarak Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ihtiyaçları
ve Türkiye’nin gündemindeki projelere odaklanmış durumda. Yabancı
katılımcıların sergiledikleri sistemler için yaptıkları tercihler de bu
paralelde oldu. Katılımcıların sayı ve çeşitliliği aynı zamanda Türkiye’nin
savunma sanayiindeki gidişat ve uluslararası ilişkilerinin de yansıması
durumunda. Söz gelimi IDEF 2005’te, dönemin durum ve koşullarına uygun şekilde
İsrailli firmaların yoğun katılımı söz konusuyken bu seneki fuarda ülke sadece
iki adet orta ölçekli teknoloji firması ile temsil edildi. Benzer şekilde 2005
ve 2007 fuarlarında artan bir Çin katılımı mevcuttu; IDEF 2011’de ise sadece
dört Çinli firma stand açmıştı. Öte yandan İsveç, Pakistan ve Güney Afrika’nın
artan katılımları, Fransa’nın son derece cılız varlığı dikkat çekti.
Fuarın genel olarak bir başka dikkat çekici özelliği,
güvenlik ve organizasyonun kepazelik seviyesinde kötü olması idi. Fuara
girişler, organizasyon şirketinin güvenlik elemanlarının yaklaşım ve tavırları
son derece sakil ve ciddiyetten uzak idi. Fuara girişin nasıl olacağına dair
bilgi almak için fuar arefesinde düzenleyici şirket TÜYAP’ı aradığımda üç
farklı kişiden üç farklı bilgi aldığım gibi (“fuara giriş sadece TSK
personeline açıktır”, “fuara davetiye olmadan giriş mümkün değildir”, “fuara ya
davetiye ile ya da kartvizitle giriş mümkündür”, normalde protokol ve basın
kartı olmayanlara kapalı olan ilk gün, kartvizitimi göstererek, hiçbir sorun
olmadan içeri girebildim. Dahası, savunma editörü olduğum AskerHaber.com sitesi
aracılığı ile basın mensubu kadrosundan adım bildirilmiş olmasına rağmen,
TÜYAP’ın işgüzarlığı nedeniyle fuara sadece Genelkurmay’dan akredite basın
mensupları içeri alındı. Ve ilk gün, Cumhurbaşkanı, Genelkurmay Başkanı,
Savunma Sanayii Müsteşarı gibi çok sayıda devlet erkânının fuarı gezdiği ilk
gün tüm giriş işlemleri, panikle karışık paspal bir acelecilikle ve büyük bir
acemilikle yapıldı. Aynı firmadan aynı isimle fuarı gezen üç farklı kişi vardı
ilk gün, bu paspallığı tarif edecek öte örnek bulamıyorum.
Dört gün süren fuarı her ayrıntısı ve öne çıkan yönleri
ile aktarmak kolay değil. Ancak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki IDEF 2011,
şimdiye kadar gezdiğim IDEF’ler arasında en dolusu ve en başarılısı idi. Fuarı
gezerken elimden geldiğince not tutmaya ve fotograf çekmeye çalıştım. Mönch
Grubu’nun yayınladığı Show Daily’ler de fuarı takip etmek için faydalı bir
kaynak oldu.
(Fuarda çektiğim fotografları paylaştığım galeriye https://picasaweb.google.com/100656503623824807062/IDEF2011# adresinden ulaşabilirsiniz)
(Fuarda çektiğim fotografları paylaştığım galeriye https://picasaweb.google.com/100656503623824807062/IDEF2011# adresinden ulaşabilirsiniz)
ASELSAN
IDEF’lerde gelenekselleştiği üzere ASELSAN her zamaki
gibi en büyük stand alanına ve en geniş ürün yelpazesine sahip firma idi. Dünya
çapındaki en büyük 100 savunma sanayii şirketi listesinde yer alan ASELSAN,
yaklaşık 1,800 metrekarelik stand alanında, hava, kara, deniz, uzay ve C4ISR
alanlarına yönelik çeşitli sistem ve çözümleri sergiledi.
Yeni sonuçlanan Genel Maksat Helikopteri (GMH) ihalesi
ile deniz sistemleri, ASELSAN standının öne çıkan unsurları idi. ASELSAN,
üretilecek T-70 helikopterinde kullanılacak öz savunma ve elektronik harp
sistemlerini bir maket üzerinde sergiledi. Maketin üzerinde radar frekans
karıştırıcı (Radar Frequency Jammer; RFJ), radar ikaz alıcısı (Radar Warning
Receiver; RWR), lazer ikaz alıcısı (Laser Warning Receiver; LWR), füze ikaz
sistemi (Missile Warning System; MWS), merkezî kontrol birimi ile karşı tedbir
salıcı sistem (Counter Measures Dispensing System; CMDS) bulunuyordu. S-70, bu
sistemlerin ilavesi ile öyle bir görünüme kavuşmuştu ki, deyim yerindeyse
helikoptere bir helikopter daha ilave edilmiş gibiydi. Bilhassa RFJ’nin ve son
derece kuvvetli yön kestirim kabiliyetine sahip sistemlerin varlığı, sergilenen
maketin, Genelkurmay Elektronik Sistemler (GES) Komutanlığı için tedarik
edilecek T-70 türevine ait olduğu izlenimini doğurdu. Tüm bu sistemlerin
ağırlık, güç ve soğutma gereksinimlerinin, helikopterin uçuş performansının
etkilenmeden nasıl karşılandığını açıkçası merak ediyorum.
ASELSAN standında, deniz uygulamalarına yönelik olarak
geliştirilen sistemler önemli yer kaplıyordu. Türk ve yabancı ülke donanmaları
için halen seri üretimde olan STAMP (Stabilize Makinalı Tüfek) ve STOP
(Stabilize Top) sistemleri ile 7.62mm GAU-19 monteli STAMP-G’ye ilaveten 2 x
ikili UMTAS ile donatılmış lançer ve Thales üretimi Lightweight Multirole
Missile (LMM) füzenin taşındığı stabilize lançer dikkat çekti. ASELSAN ayrıca
ROKETSAN’ın geliştirdiği ve Dearsan üretimi Tuzla sınıfı yeni tip karakol
botları ile birlikte Türk Deniz Kuvvetleri (TDzKK) envanterine giren Denizaltı
Savunma Harbi (DSH) roketi lançerini de ziyaretçilerin ilgisine sundu. Tüm
lançer sistemleri, ASELSAN tarafından geliştirilen komuta kontrol konsolları
tarafından idare ediliyor; STAMP / STOP serisi, müşterek konsol yapısına sahip;
DSH roketi ise, yine bu sistem için geliştirilen bir konsol tarafından idare
ediliyor. Sistem roketlerin patlayacağı derinlik, fırlatma açısı, lançer durumu
gibi parametrelerin takibine izin veriyor.
Her iki kolda ikişer adet UMTAS ile donatılmış tarete
açıkçası şüphe ile yaklaşıyorum. Bu sistem özellikle yüksek hızlı hücumbot ve
benzeri botlar için teklif edilmekte. Fırlatıcıdaki füzeler, bu tür teknelerin
yüksek sürati, dalga, makina titreşimi ve benzeri daimi yükler ile deniz
ortamının yoğun yıpratıcı etkisine, burun kısımları hariç tamamen açık durumda.
Füzelerin burunlarındaki sensör bölümü, açılır kapanır takke şeklinde yaylı bir
kapak ile korunuyor ancak geri kalan tüm aksam açık. Tüp şeklinde bir tasarım
olmadan başarılı olabileceğini, bir amatör gözlemci olarak, düşünmüyorum.
Öte yandan Thales üretimi LMM füzesini taşıyan stabilize
fırlatıcı sistem ilginçti. Bu füzeye uluslararası ilgi giderek artıyor ve
fuarda LMM bazlı bir çözüm sergileyen tek firma ASELSAN değildi. Dolayısıyla artan
bir rekabetten söz edilebilir.
Stabilize taretlere ilaveten ASELSAN’ın savaş gemilerine
yönelik çözümleri arasında AMICOS, ARES-2N ile karşı tedbir sistemleri dikkat
çekti. Asimetrik tehditlere karşı entegre komuta – kontrol, sensör ve silah
sistemi çözümü olan Kangal bünyesindeki operatör konsolları ve muhabere
çözümleri sergilendi.
Halihazırda TDzKK envanterindeki Doğan sınıfı
hücumbotlarda ve MilGem projesinin prototip gemisi TCG F511 Heybeliada’da bulunan
ARES-2N elektronik destek sistemi (Electronic Support System; ESM), aynı
zamanda denizaltılar için geliştirilen ESM sistemine altlık teşkil etmiş. Bu
sistemin, Ay sınıfı modernizasyon ve Tip 214TN yeni tip AIP denizaltı
projelerinde kullanılması beklenebilir. İlaveten standın bir başka köşesinde de
Milli Deniz Elektronik Harp Süiti kapsamındaki elektronik karşı tedbir (Electronic
Counter Measure; ECM) sistemi göndermeç birimleri teşhir ediliyordu. Buradan
anlaşılıyor ki ASELSAN, suüstü ve sualtı gemileri için tümleşik bir elektronik
harp sistem ailesini geliştirmiş ve ürün haline getirmiş durumda. TDzKK muharip
platformlarında halen RAPIDS, Cutlass ESM, RAMSES ve Scorpion ECM ile AN/SLQ-32
ESM/ECM sistemleri bulunuyor. Yakın gelecekte gündeme gelecek Yavuz sınıfı
firkateyn yarı ömür modernizasyonu projesinde ASELSAN ürünü ARES-2N ile ECM
süitinin kullanılmasını da bekleyebiliriz.
ASELSAN’ın deniz çözümleri sadece elektronik harp ile
sınırlı değildi. Hızır ve Zoka adı verilen sistemler ile torpido karşı tedbir
çözümleri sergileniyordu.
Zoka, uzunluğuna göre dört farklı boyda tasarlanan bir
akustik karıştırıcı sistem. 50cm, 80cm ve 100cm’lik türevleri denizaltılar
için; yaklaşık 120cm’lik türevi ise suüstü gemiler için geliştirilmiş.
Denizaltı türevleri, mukavim tekne ile GRP dış kabuk arasına gömülen ve Zargana
adı verilen iki sıra dörtlü fırlatıcı tüp sisteminde, suüstü türevi ise görsel
olarak Heybeliada’da kullanılan Ultra ürünü Sea Sentor fırlatıcısına benzeyen,
Hızır isimli pnömatik sekizli lançer içinde taşınıyor.
Bir diğer karşı tedbir / tespit sistemi olan Hızır ise,
aslında adını hakedecek biçimde Hızır gibi yetişmiş durumda. Zira TDzKK’nin faz
dizinli tespit sistemi konusunda büyük zafiyeti bulunmakta. Geminin kıç
bölgesinden 500m geriye salınan ve düz bir hat boyunca dizilmiş hassas
almaçlardan müteşekkil Hızır, gemiye yönelmiş torpido tehdidini çok uzun mesafelerden
tespit edebiliyor. Özel tasarlanmış bir makara sisteminde saklanıp salınan
Hızır’ın test videoları gösterilmekteydi.
(Bu arada sanırım ASELSAN’ın isimlendirmesinde bir sorun
var. Zira “Hızır” ismi hem Zoka’nın suüstü gemilerde kullanılan versiyonunun
fırlatıcı tüpü hem de torpido tespit dizin sistemi için tercih edilmiş)
Deniz çözümleri arasında dikkati ayrıca Serdar sahil
gözetleme ve Alper gemi radarları çekti. Serdar özellikle kıyı savunması ve
hedef tespit / teşhisine yönelik geliştirilmiş, 400MHz bandında bir LPI (Low
Probabilty of Intercept) radarı. Alper ise ilk olarak Heybeliada’ya takılmış
bir gemi LPI radarı; X bandında çalışıyor ve suüst ve alçak uçan hava
hedeflerini tespit edebiliyor.
Ancak ASELSAN standının kuşkusuz yıldızı, Leopard 2A4
modernizasyon çözümü olan Leopard 2NG (Next Generation) idi.
Daha önce ilk olarak bilgisayar grafiği ile hazırlanmış
videosu, sonra da IDEF’ten kısa süre önce iki fotografı ile kamuoyuna sunulan
Leopard 2NG büyük sükse yarattı. Harici zırh kitleri Alman IBD firması ile
birlikte tasarlanıp üretilen tankın tüm komuta – kontrol ve haberleşme sistemi
ASELSAN ürünü çözümlerle değiştirilmiş, tarete elektrik takat sistemi takılmış,
yine ASELSAN tarafından geliştirilen SARP (Stabilized Advanced Remote Platform)
uzaktan kumandalı makinalı tüfek istasyonu takılmış. Sonuçta ortaya, modern ana
muharebe tankları ile rahatlıkla boy ölçüşebilecek, son derece gelişmiş komuta,
kontrol ve muhabere sistemlerine sahip, tamamiyle özgün bir modernizasyon
çözümü çıkmış. ASELSAN’ın bu çözümün ihracatı için bazı potansiyel müşterilerle
görüşmeleri sürdürdüğünü memnuniyetle öğrendim.
Leopard 2NG aynı zamanda Altay milli ana muharebe tankı
projesi için bir nevi rüşd ispatlama (proof-of-concept) aşamasıni teşkil
ediyor. Zira ASELSAN bu proje ile kazandığı birikim, teknoloji ve imkânları
Altay projesine aktararak projedeki geliştirme risklerini indirme şansına
sahip.
(Leopard 2NG ile ilgili bir inceleme yazısını ayrıca
kaleme almaya çalışacağım)
ASELSAN’ın hedef tespit, teşhis ve seyrüsefer sistemleri
arasında dikkat çekenler ASELPOD hedefleme ve seyrüsefer sistemi, ASELFLIR sensör
sistemi ailesi ile personel ve silah görüş sistemleri idi.
26.06.2006 tarihinde imzalanan $51.5 milyon tutarındaki
sözleşme ile geliştirilen ASELPOD’un, THvKK envanterindeki F-4E 2020 ve F-16
uçaklarına entegre edilmesi planlanıyor. Üçüncü nesil kızılaltı (Infrared; IR)
kamera, yüksek çözünürlüklü gündüz kamera, çift band lazer mesafe bulucu ve
hedef işaretleyici gibi altsistemlerden oluşan ASELPOD’un testlerine halen F-4E
2020’ler üzerinde devam ediliyor.
ASELSAN, lisans altında ürettiği ASELFLIR-200T ile
kazandığı teknoloji ve bilgi birikimini ileri taşıyarak önce ASELFLIR-300T ve
ardından ASELFLIR-135 ve ASELFLIR-235’e taşımış. ASELFLIR-300T’yi taşıyan
platformlar arasında T-129, Gözcü 1 Heron ve Anka bulunuyor.
Taktik İHA’lar ile MRTP ve benzeri küçük hücumbotlar için
geliştirilen ASELFLIR-135, yüksek çözünürlüklü üçüncü nesil IR ve gündüz
kamerasına sahip sistemde lazer pointer de bulunuyor; bu özellikle bu
boyuttaki (yaklaşık bir yumruk kadar) bir sistem için dikkat çekici bir ayrıntı.
ASELFLIR-200’ün bir üst modeli olan ASELFLIR-235’de termal ve gündüz kameralar
ile lazer mesafe bulucu ve hedef işaretleyici bulunuyor.
135 ve 235 ile birlikte ayrıca “Mini Gimbal” isimli,
mini İHA’lar için geliştirilmiş bir görüş sistemi de mevcuttu.
Bana göre ASELSAN standının ve hatta IDEF’in en önemli
sistemlerinin başında SAR (Synthetic Aperture Radar; Yapay Açıklıklı Radar)
gelmekte idi. Öncelikle Anka İHA için geliştirilen SAR radarının yanındaki
ekranda, TAI’deki S-2 Tracker uçağına monte edilen ilk prototip SAR radarı ile
alınan görüntüler sergileniyordu. Yaklaşık 1 yıl önce çekilen bu ilk
görüntülerin bile kalitesi çok üst seviyede idi. Radarın geliştirme ve test
faaliyetlerini müteakip 2012 Kasım civarında teslim edilmesi öngörülüyor.
Takiben Anka’yı donatacak olan SAR, havadan keşif, gözlem ve istihbarat
yeteneğinde muazzam bir sıçrama yaratacak kuşkusuz.
Sadece test görüntülerine yakından bakınca bile ASELSAN’ın
SAR projesinde ne kadar büyük bir başarı kaydettiği açıkça görülüyor. Bu
projedeki kazanımlar kuşkusuz benzer proje ve sistemler için de tecrübe ve daha
önemlisi cesaret kazandıracaktır.
TAI
ASELSAN’dan sonra en büyük stand alanı, TAI’ninki idi ve
başrolde de Anka insansız hava aracı (İHA) vardı.
TAI fuara 3 numaralı (seri numarası 11-003) Anka
prototipini getirmişti. Halen test uçuşlarına devam edilen Anka projesinde,
Aralık 2004’te imzalanan $62 milyon tutarındaki geliştirme sözleşmesine göre üç
adet prototip üretilecek. İlk Anka prototipi ilk uçuşunu 30.12.2010 tarihinde
gerçekleştirmişti.
155bg gücündeki Thielert motoru ile donatılan ve 24 saat
havada kalma kabiliyetine sahip Anka’nın ilk modelleri, ASELSAN ASELFLIR-300T
hedef tespit teşhis sistemini kullanacak. Akabinde yine ASELSAN’ın geliştirdiği
SAR radarı ile donatılacak Anka’ların 2014 civarında hizmete girmesi
planlanıyor.
TAI’nin sergilediği diğer İHA çözümleri arasında
Sivrisinek rotorlu İHA (RİHA), Turna ve Şimşek hedef dronları bulunuyordu.
ABD’li Mosquito firmasının ürettiği Mosquito XE insanlı
mini helikopteri üzerine geliştirilen Sivrisinek, ROKETSAN üretimi iki adet Cirit
2.75” lazer güdümlü roket ile silahlandırılmış, bir nevi konsept tasarım
çalışması. Uçuş testlerine devam edilen Sivrisinek’in açık kaynaklarda azami
kalkış ağırlığı 300kg ve havada kalış süresi de 1.5 saat olarak geçiyor. Daha
önce kamuoyuna yansıyan fotograftakilerin aksine tamamen siyaha boyanan Sivrisinek’in
kuyruk rotoru çevresine koruyucu muhafaza yerleştirilmiş. Fuarda sergilenenin
daha önce fotografları yayınlanan RİHA mı olduğu yoksa (en az) ikinci bir
prototipin de mi üretildiği bilgisini edinemedim.
TAI standında bunlardan başka dört adet kokpit maketi
sergileniyordu. Bunlar: Hürkuş, F-16, C-130 Erciyes ve T-129 idi. TAI’nin halen
geliştirme çalışmalarına devam ettiği Hürkuş’un ilk uçuşunu 2012 yılında
gerçekleştirmesi planlanıyor.
IDEF’ten kısa süre önce sonuçlanan Genel Maksat Helikopteri
(GMH) ihalesi, TAI başta olmak üzere çok sayıda havacılık şirketinin yüzünü
güldürmüş durumda. Proje kapsamında TAI tüm gövde imalat ve entegrasyonundan,
ASELSAN aviyonik sistemler ve görev bilgisayarının geliştirilmesinden, TEI, T700-GE-701D(-)
motorunun tüm üretim, bakım, onarım ve entegrasyonundan, Alp Havacılık ise
başta aktarma organı ve dişli kutusu olmak üzere tüm hareketli sistem ve
aksamın üretiminden sorumlu olacak. İlk pakette 109 helikopter Türkiye’de
üretilecek, DzKK ve Sahil Güvenlik Komutanlığı (SGK) ihtiyacı olan toplam 12
helikopter doğrudan Sikorsky’den satın alınacak. Uzun vadede Türkiye için
üretilecek helikopter miktarının 300’e çıkabileceği ifade ediliyor. Sikorsky
ayrıca Türkiye için üretilen her bir helikopter karşılığında Türkiye’den T-70
konfigürasyonunda bir helikopteri uluslararası piyasa için almayı ve Türkiye’nin
kendi özgün milli hafif genel maksat helikopterini birlikte, teknoloji
transferi ile geliştirmeyi taahhüt etmiş durumda. GMH projesi ile birlikte TEI,
T700 motorunun tüm lisans haklarına sahip olacak; ayrıca Sikorsky tarihinde ilk
kez transmisyon teknolojisini bir başka firmaya, Alp Havacılık’a aktarmış
olacak.
Standda sergilenen Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK) S-70
Yarasa helikopterlerinde kullanılan kokpitin başında bilgi veren yetkili, ÖKK hizmetindeki
toplam 10 helikopterden dördünün Yarasa modernizasyonunun ve teslimatların tamamlandığını,
geri kalan helikopterler için daha kapsamlı ve özgün bir modernizasyonun
gündemde olduğunu söyledi. Bilindiği gibi ÖKK, GMH projesi ile birlikte 11 adet
T-70 teslim alacak.
T-129 kokpitinin yanında test pilotu Gökhan Korkmaztürk
ile sohbet etme fırsatı yakaladım. Aktardıkları ilginçti.
Korkmaztürk, her iki ATAK ihale sürecinde de aday
helikopterlerle deneme uçuşları gerçekleştirmiş. Her seferinde en beğendiği helikopter
A-129 Mangusta olmuş, hatta ilk uçuşundan sonra helikopterle ilgili yorumu “bu
helikopter Ferrari gibi” şeklindeymiş. AH-64 için ise “bu helikopterlerin
okuduğumuz, bildiğimiz, en sık yaptıkları üç tip arıza vardır. Türkiye’ye
testler için geldiler, 6 günde o üç arızayı da arka arkaya verip gittiler”
dedi. İngiltere’nin ürettiği WAH-64’lerin büyük kısmının daha hangarda, ilk
uçuşlarını gerçekleştirmeden uçak başına milyonlarca dolar harcanarak modernize
edildiğini, bu helikopteri seçmemiz durumunda çok ağır mali ve teknik
sorunlarla boğuşmamız gerekeceğini söyledi.
Bu arada T-129’u inceleyen bir Jandarma S-70 pilotu, ilginç
görüş ve anektodlar aktardı.
Kendisi, S-70’ler ile çok sayıda operasyona katıldığını,
tek motorlulardan ziyade özellikle AH-1W çift motorlu Super Cobra’ların
koruyucu melekleri olduğunu söyledi. Kendisi adeta S-70'lere başka bir bağlı,
bir de AH-1W'lara. Super Cobra’lar için, "Sayıları çok az, çok
kıymetliler, yüksek rakımlarda ancak onlar uçabiliyor ama uçunca köpekler
susuyor" dedi. Bir operasyonda 40 - 50 kişilik sürüyü üç tarafı uçurum bir
bölgede kıstırmışlar. Super Cobra'lar gelince itler ateş edemiyor, zaten
AH-1W'ler sürüyü tırpan gibi biçmiş. Kalan grubun 40 – 50m yakınına
Sikorsky'lerle tim indiriyorlar, kalanları da o tim temizliyor.
Bir sortide pilotumuz transmisyonundan isabet alıyor,
tüm yağı boşalıyor, Hakurk'tan Şemdinli üs bölgesine motorda yağ olmadan uçarak
dönüyor (ki normalde de S-70’ler, transmisyonlarında yağ olmadan 30dakika
uçacak şekilde üretilmişlerdir)
Başka bir sortide ise helikopterine 32 isabet aldığı
olmuş. Meşhur RPG yiyip üsse dönen Sikorsky olayını da aktardı: Helikopter
gövde altından roketi yiyor. Bir uzmanımız parçalanarak şehit oluyor ama hem
şehidimiz hem de helikopter gövdesi, şokun büyük kısmını absorbe ettiği için
üsse dönebiliyor. O helikopteri üsse döndüren pilotumuz maalesef geçen sene
Tokat'taki kazada şehit düşüyor.
Öte yandan, S-70A-28D’ler ile mevcut olan ve T-129 ile T-70’ler
ile birlikte iyice yaygınlaşacak “Glass Cockpit” (tamamen sayısal ekranlarla
donatılmış “Cam Kokpit”) ile ilgili gayet makul ve anlaşılır çekinceleri var
kendisinin: "Glass kokpit bir performans artışı getirmiyor bana, daha
fazla asker indirmemi sağlamıyor, verilere daha iyi hakim olmamı sağlıyor, ben
indirdiğim timin bütünlüğünün bozulmamasını isterim" diyor. "Hem
bunlar çok pahalı aletler, bir isabet alsa gider, yedeği de olmayabilir"
diyor; haksız da sayılmaz. Hoş öte tarafta ASELSAN'ın yeni geliştirdiği
MFD'lerle )Multi Function Display; çok işlevli gösterge) bu çekincelere nasıl
cevap verdiğini de görüyorsunuz. O zaman anlaşılıyor bizim çoğu zaman göz
ucuyla dahi bakmadığımız ayrıntıların nasıl kanla, terle, didiş didişe
işlendiğini.
Kahraman pilotumuz, gayet mütevazi, kimbilir anlatacak
daha neleri varken kafasında ve gönlünde, kalabalığın içinde kaybolup gidiyor
kahraman pilotumuz, bize ve stand görevlilerine nazikçe teşekkür ederek...
ROKETSAN
TAI’nin hemen yanında bulunan ROKETSAN standında her
zamanki gibi TR serisi topçu roketleri ve bunlara ilaveten yeni geliştirilen Cirit,
UMTAS ve OMTAS füzeleri bulunuyordu.
2.75” çapında, yarı aktif lazer güdümlü bir roket olan
Cirit’in geliştirme ve test aşamaları tamamlanmış durumda. ROKETSAN fuar
sırasında bu roketler için Cirit Akıllı Pod Sistemi (CAPS) adı verilen akıllı
lançerin geliştirilmesi ve üretimi için TAI ile bir anlaşma imzaladı. Aynı
zamanda uzun menzilli IIR (Imaging InfraRed) güdümlü UMTAS füzesi ile birlikte
kullanılabilen akıllı lançer üzerinde sergilenen Cirit’in önümüzdeki sene Kara
Kuvvetleri’nde (KKK) hizmete girmesi planlanıyor.
Üçayak monteli orta menzilli tanksavar füzesi olan OMTAS’ın
ise modeli ve test atış görüntüleri paylaşılmaktaydı. Söz konusu sistemin zırhlı
araçlara takılması da gündemde.
ROKETSAN ayrıca, komuta – kontrol sistemi ve fırlatıcısı
ASELSAN tarafından geliştirilen DSH roketini de sergiledi. Tuzla sınıfı karakol
botlarında kullanılmaya başlanan bu roketlerin azami menzili yaklaşık 2,000m.
STM
Önceki fuarlarda olduğu gibi deniz sistemleri ağırlıklı
bir standa sahip olan STM, LF2400 hafif firkateyn, C-1200 korvet, MBH1773
eğitim gemisi, SG80N karakol botu, Endurana ani müdahale botu, MOSHIP TR1
denizaltı kurtarma gemisi ile LPD-140 ve Levent doklu çıkarma gemisi
tasarımlarının maketlerini sergiledi.
LF2400: 109.50m x 14.50m x 3.60m ölçülerindeki bu
firkateyn tasarımı, MilGem ile büyük oranda benzerliğe sahip. Başlıca
farklılıklar olarak yeniden tasarlanmış köprüüstü bölgesi ile bacanın hemen
arkasına yerleştirilmiş VLS lançerler göze çarpıyor. 2,350t deplasmana sahip
tasarımın azami sürati 28kt, menzili ise 5,000nm olarak verilmiş. 10t sınıfındaki
bir helikopteri barındırabilen ve 95 mürettebatlı gemi, yurtdışındaki
potansiyel bir müşteri için tasarlanmış. Geminin silah donanımı olarak maket
üzerinde 76mm/62 baş top, iki adet dörtlü gemisavar füze, 12 adet VLS (Vertical
Launching System; dikey fırlatma sistemi), torpido tüpleri için yuva, iki adet
uzaktan kumandalı silah istasyonu ile RIM-116 RAM nokta savunma füze sistemi
görülüyor. Baca düzeninden geminin CODAD (Combined Diesel and Diesel; tümleşik
dizel ve dizel) tahrik sistemine sahip olduğu izlenimini edindim.
C-1200: 78.00m x 12.00m x 3.00m ölçülerinde hafif bir
korvet tasarımı olan C-1200, 1,200t deplasmana ve 27kt azami hıza sahip. 57
kişilik mürettebata sahip olan gemide, 10t sınıfı helikopterler için uygun bir
pist bulunuyor. İki adet atış kontrol radarı ve bir adet 3D radar ile
donatılmış görünen korvetin maketinde silah sistemleri olarak 76mm/62 baş top,
iki adet dörtlü gemisavar füze ile iki adet uzaktan kumandalı silah istasyonu
bulunuyor. İlk bakışta geminin arka kısmındaki yapı, 10t helikopteri içine
alacak kadar geniş görülüyor ancak maket üzerinde herhangi bir hangar kapağı
mevcut değildi.
5 yorum:
Eline saglik, yazini zevkle okudum. TAI'nin RiHA'si benim'de dikatimi cekti ve yetkili ile uzunca bir konustum. Yetkili Mosquito firmasinin Mosquito'su mu bu diye sorunca biraz bozuldu ama bunun Mosquito ile alakasi olmayan tamamen TAI'nin tasarladigi bir IHA oldugunu belirti. Sahsen biraz suphe ile bakmama ragmen Rotor kismi dikatle izlendiginde gercekten biraz farkli gibi gorunuyor.
Saygilar,
Nutuk
Harika yazmissin
tebrik ederim
saygilar,
sephiroturk
TEK KALEMDE VERİLEN EMEK,İYİ GÖZLENEN FUAR,SADE VE KALİTELİ ANLATIMIYLA SUNMUŞ OLDUĞU YORUMLAR. EMEĞİNE SAĞLIK ARDA'CIM...
Elinize, kaleminize sağlık. Fuar bundan güzel yorumlanamazdı. Aselsan standındaki IIR seeker hakıındaki yorumlarınızı da dört gözle bekliyorum.
Saygılarımla,
Mete Alhat
Elinize sağlık,ülkemin son dönemdeki gelişimini gururla izliyorum..
Yorum Gönder