22/02/2021

Uçağın Gemisi: Hangi Uçak, Nasıl bir Gemi?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 23 Ocak günü, MilGem projesinin beşinci ve İstif sınıfının ilk gemisi F515 İstanbul'un İstanbul Tersane Komutanlığı'ndaki denize iniş törenindeki konuşmasında, uçak gemisi projesine değindi. Erdoğan, "..."Anadolu gemimizden sonra yerli ve milli olarak planlayacağımız uçak gemimiz bizi bu alanda en üst lige taşıyacaktır, bunun da görüşmelerini yapıyoruz ve süratle onun da adımını inşallah atacağız..." şeklinde konuştu.[1]

Cumhurbaşkanı daha önce de 23 Ağustos 2020 tarihinde Tuzla'da çeşitli gemilerin Türk Deniz Kuvvetlerine teslim töreninde, "...Önümüzdeki yıl çok maksatlı amfibi hücum gemimiz Anadolu denizlerimizde göreve çıkacak. Gemi inşaat sektörü burada. Buradan sesleniyorum, diyorum ki, Anadolu'yu inşa ettik, gelin bir de artık şöyle bir, iki veya daha fazla uçak gemisi de inşa edelim. Herhalde yaparız değil mi? Çünkü denizlerde bu caydırıcılığa ihtiyacımız var. Sadece Anadolu yetmez, bu adımı da atmamız lazım..." diyerek bir çağrıda bulunmuştu.[2]

Cumhurbaşkanı Erdoğan uçak gemisi projesini son beş yıldır çeşitli vesilelerle gündeme getiriyor. Bu konudaki ilk somut açıklaması, Ada sınıfı TCG Burgazada korvetinin 18.06.2016 tarihindeki denize indiriliş töreninde olmuştu. Törendeki konuşmasında Erdoğan, “…Amfibi türü Anadolu gemisinden sonra artık biz kendi uçak gemimizi yapar hale geleceğiz ve uçak gemimizi inşallah yapacağız. Türk Silahlı Kuvvetleri kendi uçak gemisine de sahip olacak, bunu da başaracağız…” demişti.[3]

Dolayısıyla Cumhurbaşkanı’nın 23 Ocak konuşmasıyla birlikte, son beş yıldır giderek artan hararette tartışılan uçak gemisi projesi yeniden çeşitli boyutlarıyla tartışılmaya başlandı. Bunlardan biri de böyle bir geminin aslî unsuru olacak savaş uçağının tipi. Bu kapsamda son zamanlarda hem böyle bir gemide hem de Anadolu’da kullanılacak uçak tipine dair de çeşitli görüşler ileri sürülüyor. Türkiye'nin ABD ile yaşamakta olduğu sorunlardan dolayı da F-35B alımı, Türkiye'nin Rusya Federasyonu'ndan S-400 hava savunma sistemi alması sonucu ABD'nin uyguladığı yaptırım nedeniyle en azından görünür gelecekte imkansız görünüyor. Öte yandan deneyim elde edilmesi, eğitim ve doktrin altyapısının çatılması için ikinci el Harrier alımı da sıkça dile getirilmekte.

Gemi güvertesinden iniş - kalkış yapabilen muharip uçak sahibi olması hem o donanmayı hem de ülkeyi askeri ve siyasi bakımdan farklı bir konuma taşıyan bir kuvvet çarpanı. Son yıllarda askeri ve siyasi olarak daha geniş bir nüfuz alanına sahip olmayı hedefleyen Türkiye için de bu kabiliyet stratejik bir öncelik olarak belirlenmiş. Bu kabiliyete sahip olmanın askeri, siyasi, ekonomik ve endüstriyel boyutlardan muhasebesinin yapılması da şart, zira söz konusu olan sadece bir platformun tedariki değil bir askeri-stratejik bir dönüşümün ta kendisi.

Bu yazı, böyle bir çok katmanlı muhasebeyi hedeflemiyor.[4] Amacım, son günlerde hem Anadolu hem de zikredilen uçak gemisi için gündeme gelen uçak tipi tartışmalarına katkıda bulunmaktır. Bu yazıda verilerle destekleyerek sunacağım görüşlerim ise: İkinci el Harrier alımının fiilen neredeyse imkansız olduğu; F-35B alımının siyasi sebeplerle alımının mevcut koşullarda imkansız olduğu; siyasi koşullar elverse dahi F-35B alımının yapılmaması gerektiği ve TCG Anadolu'nun vesilesi olacağı askeri - kültürel deneyim birikimi ve dönüşüm üzerine, ekonomik ve endüstriyel imkanlar elverirse klasik kalkış - iniş yapabilen uçaklara uygun (Hindistan ve Çin'in uçak gemileri gibi) bir gemi projesinin Türkiye için daha doğru olduğudur.

1. İkinci el Harrier alımı mümkün mü?

Uçak gemisi tartışmalarının içinde Harrier alımı konusu ilk kez açık şekilde 2018 yılında gündeme geldi. Yeni Şafak gazetesinde Kıymet Sezer imzalı bir haberde, donanma için alınması planlanan kısa kalkış ve dikey iniş (Short Take-off Vertical Landing, STOVL) kabiliyetli F-35B savaş uçaklarının pilotlarının eğitimi için Deniz Kuvvetleri Komutanlığında “Deniz Tayyare Okulu” kurulduğu; ABD’den alınması planlanan 16 adet F-35B için bu okulda pilot yetiştirileceği; eğitimler kapsamında söz konusu uçakların gelmesi beklenmeden benzer şekilde iniş – kalkış yapabilen Harrier uçaklarından en az iki adet alınmasının planlandığı iddia edilmişti. Gazete haberinde, İngiltere ile bu konuda görüşmelerin devam ettiğini kaydetmişti.[5]

Harrier adı daha sonra, Emekli Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı tarafından da çeşitli vesilelerle zikredildi. 24.07.2020 tarihinde Habertürk TV kanalında Mehmet Akif Ersoy'un sunduğu programda Yaycı, "...Bu gemilerin üzerine kullanılmış dahi olsa mutlaka uçak bulmak lazım. İlla F-35B vermediler, o zaman vermediler bir yerlerden eski Harrier alalım. Ama biz buna bir an önce bir giriş yapalım. Gerekirse Çin uçağı alalım. Ama biz buraya bir giriş yapalım. Anadolu’nun üzerine 3-5 tane uçak konuşlandıralım..." şeklinde konuşmuştu.[6] Yaycı ayrıca, 06.02.2021 tarihinde DefenceTurk'e verdiği söyleşisinde de bu görüşlerini tekrarladı.[7]

Bu şekilde Türkiye’de savunma çevrelerinin gündemine giren Harrier, dünya havacılık tarihinde son derece özel bir yere sahip bir uçak. Dikey iniş – kalkış yeteneğine sahip, seri üretime ve hizmete girmiş ilk jet motorlu muharip uçak olma ünvanını taşıyor. Esasen Harrier adı, iki ana nesilde üretilmiş farklı modellerde uçakları tanımlıyor: Birinci nesil Harrier (ve onun donanma modeli olan Sea Harrier) ile ikinci nesil Harrier II (ve onun ABD modeli olan AV-8B), alt modelleri ve modernizasyonları ile birlikte çok sayıda kullanılmış, halen de ömrünün son dönemlerinde olan bir aile.

Bu uçaklardan herhangi birinin Türkiye tarafından alınabilmesinin mümkün olup olmadığını tespit etmek için, ailenin tüm üyelerini tek tek incelemek gerekli.

Birinci nesil Harrier / Sea Harrier

Harrier, 1950’li yıllarda İngiltere’de başlamış olan geliştirme çalışmalarının ürünü olan bir dikey kalkış – iniş (Vertical Take-off and Landing, VTOL) kabiliyetli muharip uçak. Hawker Siddeley firmasının P.1127 prototiplerinden elde edilen deneyimler üzerine, İngiliz Hava ve Deniz kuvvetlerinin ihtiyacı için üretilmiş bir uçak ailesi. Geliştirme süreci sonundan ilk uçuşunu 1967 yılında yapmış olan Harrier, 1969 yılında Harrier GR.1 adıyla İngiliz Hava Kuvvetlerinde hizmete girdi. Bu uçağın uçak gemilerinden iniş kalkışa ve deniz ortamında kullanıma uygun olarak tadil edilmiş modeli olan Sea Harrier ise Sea Harrier FRS.1 adındaki model ile İngiliz Kraliyet Donanmasında 1978 yılında hizmete girdi. 1981 yılında tam kapasite harbe hazır hale gelen Sea Harrier’lar, hava kuvvetlerinin Harrier’ları ile birlikte ertesi yıl Arjantin ile yaşanan Falkland Savaşı’nda yoğun olarak kullanıldılar.[8]

GR.1 modelinde kullanılan Rolls Royce Pegasus 101'in Pegasus 102 ile değiştirilmesi ile GR.1A geliştirildi. İlerleyen zamanda Pegasus 103 motor ve radar ikaz alıcısı (Radar Warning Receiver, RWR) ile donatılmış GR.3 ortaya çıktı. GR.1/1A'nın eğitim modeli olarak T.2/T.2A; GR.3'ün eğitim modeli olarak da T.4 ve T.4A geliştirildi. İngiliz Hava Kuvvetleri için toplamda 78 adet GR.1/GR.1A, 14 adet T.2/T.2A, 12 adet T.4 ve 40 adet GR.3 üretildi. Bu uçakların tamamı 1994’e gelindiğinde emekliye ayrılmıştı.[9]

Uzun süre ABD gibi düz uçuş güverteli uçak gemileri ve bunlarla birlikte klasik iniş - kalkış gerçekleştiren muharip uçaklar kullanan İngiliz Kraliyet Donanması, 1970'lerden itibaren gelecek planlamasında keskin bir yol ayrımı yaşadı. Kuvvetler arası rekabet ve maliyet etkenleri nedeniyle klasik uçak gemisi yaklaşımı terk edilerek, "ski jump" olarak adlandırılan eğimli kalkış rampası bulunan, Harrier uçakları ile donatılmış daha küçük uçak gemileri tercih edildi. "Invincible" sınıfı olarak adlandırılacak ve üç adet inşa edilecek bu gemilerde kullanılmak üzere de hava kuvvetlerinin GR.3'lerinin deniz koşullarına ve donanma ihtiyaçlarına uygun bir modeli geliştirilmeye başlandı.[10] Uçağın GR.3'lere kıyasla en önemli farklılıkları kokpit ve yapısal elemanlarındaki değişiklikler, Ferranti Blue Fox radarı ve daha sonra eklenen Sea Eagle gemisavar füze kabiliyeti idi.[11]

Sonuç olarak ortaya çıkan FRS.1 modelinden 1975 yılında 24 adet sipariş verildi ve müteakip siparişlerle toplam sayı 57'ye çıktı. Bu uçakların 33 adedi 1990'ların başlarında, daha sonra FA.2 olarak adlandırılacak FRS.2 seviyesine yükseltildiler. 18 adet de yeni üretim siparişi verilen FRS.2'lerin başlıca yenilikleri Blue Vixen radarı, AIM-120 AMRAAM havadan havaya füze kabiliyeti ve yeni Pegasus 106 motoruydu.[12]

İngiliz donanması Sea Harrier FA.2'leri 2006 yılında emekliye ayırdı.[13] Hindistan’a satış da gerçekleşmeyince çalışır durumdaki bir miktar uçak, uçak gemisi güverte faaliyetlerine yönelik eğitimlerde kullanılmak üzere ayrıldı, en az dokuzu sergi ve koleksiyon için satıldı, 11 adedi ise İngiltere'de çeşitli yerlerde sergileniyor.[14]

Halen dünyadaki uçabilir durumdaki yegâne Sea Harrier, Art Nalls isimli bir emekli pilotun sahibi olduğu Nalls Aviation şirketine ait ve gösteri uçuşlarında kullanılıyor.[15]

Harrier / Sea Harrier ailesinin başarısı, özellikle gemiden kullanım ve deniz piyade harekâtı için bu tipte uçak ihtiyacı olan ABD’nin de dikkatini çekti ve 1970 yılında Harrier GR.3 modelinin ABD Deniz Piyadeleri ihtiyaçları için türetilmiş modeli olan AV-8A siparişi verdi. ABD toplam 102 AV-8A ve sekiz çift kişilik TAV- 8A Harrier aldı. 1980’lerin başlarında AV-8C seviyesine yükseltilen bu uçakların tamamı 1990’lara gelmeden hizmetten çekildi.

Harrier'ın ABD'den sonra ikinci ihracat başarısı İspanya oldu. Beş adet tek kişilik AV-8S ve iki adet çift kişilik TAV-8S için ABD üzerinden 1973 yılında sipariş verildi. Bu uçaklar 1976 yılında hizmete girdi. Daha sonra 1980 yılında İngiltere'den beş AV-8S daha alındı. 1996 yılında, faal durumdaki yedi AV-8S ve iki TAV-8S, İspanya tarafından üretilen mini uçak gemisi Chakri Naruebet'te kullanılmak üzere Tayland'a satıldı.

Tayland 1992 yılında İspanya ile, bu ülkenin elindeki AV-8S ve TAV-8S’leri almak için bir anlaşmaya vardı. Pilotların ABD ve İspanya’daki eğitimlerinin tamamlanmasından sonra teslimatlar 1996 yılında başladı. Ancak zaten ömürlerinin sonlarına yaklaşmış bu uçakların faal tutulması son derece zor oldu.[16] ABD stoklarından yedek parça kaynağı olarak AV-8A alınmasına rağmen, 1999 itibariyle sadece bir adet AV-8S’nin uçabilir durumda olduğunu biliniyor. Ekonomik sıkıntılar, bütçe yetersizliği ve kötü bakım koşulları nedeniyle konuşlandıkları Chakri Naruebet de hizmete girdiği 1997 yılından bu yana denize nadiren açılabildi.[17] En nihayetinde Tayland elinde kalan tüm Harrier’ları 2006 yılında emekliye ayırdı.[18] Bu uçakların neredeyse tamamı ülkenin çeşitli yerlerinde anıt olarak sergileniyor.

Birinci nesil Harrier ailesinin bir diğer müşterisi ise Hindistan oldu. İngiliz donanması envanterindeki Sea Harrier FRS.1'den türetilen FRS.51 modelinden altı adet ve eğitim modeli olan T.4N'den türetilen T.60’tan iki adet olmak üzere toplam sekiz Sea Harrier için 1979 yılında sipariş verildi. FRS.51'lerin FRS.1'lerden en önemli farkları, Fransız Matra yapımı R550 Magic kısa menzilli havadan havaya füze kabiliyeti ile bazı aviyonik sistemlerdi. Bu uçaklar 1983 - 1984 arasında hizmete girdi. Ertesi sene de on adet FRS.51 ve iki T.60 siparişi verildi ve bu uçakların teslimatı 1991'de tamamlandı.[19] Yüksek kaza kırım sayıları nedeniyle 1992 yılında yedi adet ilave FRS.51 alındı. Son olarak 2002 yılında, yine kaza kırım ikamesi olarak iki adet ikinci el T.4N eğitim modeli alındı. Bu uçaklar teslim edilmeden önce T.60 modeline dönüştürüldü.[20]

Hint Deniz Kuvvetlerinde hizmete giren toplam 23 Sea Harrier FRS.51 ve altı T.60 Sea Harrier, R11 Vikrant (eski İngiliz Hercules) ve R22 Viraat (eski İngiliz Hermes) uçak gemilerinde kullanıldı. Uçaklar hizmetlerinin son döneminde İsrailli Israel Aerospace Industries (IAI) firması tarafından aviyonik modernizasyona tabi tutuldular. 2006 yılında başlatılan "Limited Upgrade Sea Harrier" (LUSH) projesiyle Blue Fox radarı Elta ELM-2032 ile değiştirildi ve uçaklara Rafael üretimi Derby uzun menzilli havadan havaya füze kabiliyeti eklendi.[21]

Yüksek kaza kırım oranı nedeniyle Hint Sea Harrier filosunun mevcudu 2007 sonunda 12’ye düşmüştü.[22] Bu arada Hindistan, İngiltere’nin hizmetten çektiği FA.2’leri almak için girişimde bulundu. Ancak ABD yönetiminin, bu uçakların sahip olduğu AIM-120 AMRAAM füze kabiliyeti ve diğer bazı aviyonik sistemlere Hindistan’ın erişmesine izin vermemesi ve uçaklar üzerine yapılması gereken tadilatın maliyeti nedeniyle satış gerçekleşmedi.[23] Hint Deniz Kuvvetleri, uçabilir durumdaki son Sea Harrier’ları 2016 yılında emekliye ayırdı.[24] Halen Rusya’dan aldığı Vikramaditya uçak gemisinde MiG-29K tipi uçakları kullanıyor. Kendi imkânlarıyla inşa ettiği Vikrant gemisinin testleri ise devam ediyor.

Dolayısıyla şu anda dünyada herhangi bir ülkenin envanterinde faal ya da faal duruma getirilebilir nitelikte (depoda) Harrier, Sea Harrier ya da AV-8A/C türevi birinci nesil Harrier bulunmuyor.

İkinci nesil Harrier: Harrier II

Birinci nesil Harrier'ların performans bakımından önemli sıkıntıları vardı: Menzil ve faydalı yük taşıma kapasiteleri hayli sınırlıydı ve motorlarının ürettiği güç çoğu zaman yetersiz kalıyor. Bu eksiklikleri gidermek ve yeni teknoloji ürünü aviyonik sistemleri de eklemek için Hawker Siddeley ile ABD'li McDonnell Douglas firması birlikte 1973 yılında ikinci nesil Harrier geliştirme projesini başlattılar. AV-16 olarak adlandırılan bu proje, İngiltere tarafından beklenen siparişin yetersiz olması, artan maliyetler ve bütçe sorunları nedeniyle ilerlemedi ve her iki ülke kendi geliştirme projelerine devam ettiler. Bu arada 1977 yılında British Aircraft Corporation (BAC) ve Hawker Siddeley birleşerek British Aerospace (BAe) firmasını oluşturdular. Kısa süre sonra BAe ile McDonnell Douglas bir mutabakat muhtırası imzaladılar ve BAe, ABD'nin projesine ortak oldu.

AV-8B Harrier II olarak adlandırılan bu projede ilk prototip 1981 yılında uçtu. BAe tarafından üretilen ve İngiliz Hava Kuvvetlerince GR.5 olarak adlandırılacak Harrier II'nin ilk prototipi ise 1985 yılında uçtu.

ABD Deniz Piyadeleri için üretilen AV-8B ile İngiliz Hava Kuvvetleri için üretilen GR.5'ler, temelde aynı Harrier II tasarımına sahip olsalar da aviyonik sistemler bazında bazı farklılıkları bulunuyordu. Her iki ülke de zaman içinde bu uçaklara kapsamlı modernizasyonlar uyguladılar. Söz gelimi ABD, AV-8B+ programı ile uçaklara AN/APG-65 radarı ekledi. İngiltere ise motor ve aviyonik yenilemeleri ile GR.5 ve GR.5A'ları önce GR.7/GR.7A sonra da GR.9/GR.9A seviyesine yükseltti. ABD Deniz Piyadeleri 1983 - 1997 yılları arasında 162 AV-8B, 23 TAV-8B ve 43 AV-8B+ teslim aldı. AV-8B'lerin 72 adedi de AV-8B+ seviyesine yükseltildi. İngiltere ise 46 GR.5/GR.5A, 34 GR.7 ve 13 T.10 teslim aldı. Toplamda 40 adet GR.7/GR.7A, GR.9/GR.9A seviyesine yükseltildi.

İngiltere 2000 yılında, deniz ve hava kuvvetleri bünyesindeki Sea Harrier FA.2 ve Harrier GR.7/GR.7A’ları, Joint Force Harrier (JFH) adlı bir müşterek komutanlık bünyesinde toplamıştı. Ancak bütçe kesintileri ve bakım sorunları nedeniyle 2006 yılında Sea Harrier’lar emekliye ayrıldı ve Harrier GR’ler hem hava kuvvetleri hem donanma görevlerini üstlenmeye başladılar. GR.9/GR.9A modernizasyonu geçiren bu uçakların, bu projenin tamamlanmasından kısa süre sonra, Ekim 2010’da yayınlanan Stratejik Savunma ve Güvenlik Gözden Geçirme dokümanında emekliye ayrılacakları açıklandı.[25] 24 Kasım 2010’da son Harrier, Ark Royal uçak gemisinden son kez havalandı ve bu uçağın İngiltere’deki dönemi sona erdi.

İngiltere, elinde kalan tüm Harrier II’leri, 72 adet Harrier GR.9/GR.9A’yı 2011 Kasım ayında ABD’ye GBP116 milyona sattı.[26] ABD Deniz Piyadeleri bu uçakları kendi AV-8B+ filosunun yedek parça kaynağı olarak kullanmayı kullanıyor. ABD’nin planı, İngiltere’den aldığı uçaklardan faydalanarak kendi AV-8B filosunu 2025’e kadar hizmette tutmak idi.[27] Ancak F-35B projesindeki gecikmeler nedeniyle bu takvim, 2030’a sarktı.[28] Nitekim bu yıl Ocak ayında, AV-8B’lerin lojistik desteğinin 2029’a kadar uzatılması için ana yüklenici Vertex Aerospace ile alt yüklenicisi BAE Systems arasında sözleşme imzalandı.[29]

Halen ABD Deniz Piyadeleri envanterinde 74 adet AV-8B+, 34 adet AV-8B (NA) ve 16 adet TAV-8B olmak üzere toplam 124 Harrier II bulunuyor. Bu uçaklar 2022'den itibaren F-35B ve F-35C'lerle değiştirilecekler. Önümüzdeki beş yıl içinde Harrier II filosuna kaska monteli görüş sistemi, Link 16, AIM-9X Block II, AIM-120C gibi kabiliyetler eklenecek.[30]

Harrier II (daha doğru bir ifadeyle AV-8B Harrier II), iki ülkeye satıldı: İtalya ve İspanya.

Birinci nesil Harrier kullanıcısı olan İspanya, elindeki AV-8S ve TAV-8S'leri Tayland'a sattıktan sonra Mart 1983'te 12 adet EAV-8B siparişi verdi. Bunu, 1993 yılında sekiz EAV-8B+ siparişi takip etti. İlk pakette teslim edilen uçakların beşi de EAV-8B+ seviyesine yükseltildi.[31]

İspanyol EAV-8B / EAV-8B+'leri 2013 yılında emekliye ayrılana kadar Príncipe de Asturias uçak gemisinde kullanıldılar. Halen, tasarım olarak TCG Anadolu'nun ağabeyi olarak nitelendirilebilecek ve 2010 yılında hizmete girmiş olan Juan Carlos I çok maksatlı amfibik hücum gemisinde kullanılıyorlar.[32]

Halen 13 adedi faal olan İspanyol Harrier II'leri faydalı hizmet ömürlerini 2025 - 2027 civarında tamamlayacak. Uçakların lojistik desteklerinin sağlanabilmesi için gerekli ödenek 2014 yılında ayrılmıştı.[33]

Donanmasında belli bir ağırlığın üzerinde sabit kanatlı uçak bulundurmasını yasaklayan 1937 tarihli yasayı 1989 yılında değiştiren İtalya, aynı yıl iki adet çift kişilik TAV-8B modeli uçak siparişi verdi. Pilot ve yer personelinin eğitim sürecinden sonra Nisan 1994'te 16 adet AV-8B+ Harrier II siparişi verildi. İlk üç adedi ABD'de üretilen bu uçakların kalan 13 adedi Alenia tesislerinde monte edildi.[34]

Harrier II'ler İtalyan Deniz Kuvvetlerinde ilk olarak, 1983 yılında denize indirilip 1985 yılında hizmete giren Giuseppe Garibaldi hafif uçak gemisinde kullanıldı. İtalyan Deniz Kuvvetlerinin ikinci uçak gemisi Cavour ise 2008 yılında hizmete girmişti. Bu gemi, Harrier II'lere ilaveten bu uçakların halefi F-35B'lerle donatılıyor.

2021 Şubat ayı itibariyle İtalyan Deniz Kuvvetleri envanterinde 17 adet AV-8B+ ve bir adet TAV-8B faal durumda bulunuyor. Uçakların faydalı hizmet ömürleri 2025 yılında sona erecek. F-35 Joint Strike Fighter projesinin 2'nci Seviye Katılımcısı olan İtalya'nın hava kuvvetleri için 60 F-35A ve 15 F-35B; deniz kuvvetleri için de 15 F-35B siparişi bulunuyor.[35]

Harrier II’lerin bakım, idame ve lojistik desteklerinin ortak tek bir merkezden yönetilmesi için 1990 yılında ABD, İtalya ve İspanya’nın imzaladıkları bir mutabakat muhtırası uçakların üretimi ve lojistik desteği için bir Müşterek Program Dairesi (Joint Program Office, JPO) kurulmuştu. Daha sonra 2004 yılında İngiltere’nin de katılımıyla JPO’nun görev ve işlevi genişletildi.[36] Ana amacı uçakların bakım, idame, modernizasyon, eğitim ve harekât konularında müşterek bir yapının kurulması olan JPO’nun süresi, 2014 yılında yapılan düzenlemeyle süresi on yıl uzatıldı.[37]



Bu veriler ışığında, Türkiye’nin ikinci el Harrier II alımı olasılığı ile ilgili şu değerlendirmeler yapılabilir:

i. ABD Deniz Piyadeleri envanterindeki Harrier II’ler, 2020’lerin sonuna kadar hizmette kalacak. Bu uçakların F-35B ve F-35C ile değiştirilmeleri, projedeki gecikmeler nedeniyle aksadı. Öte yandan kuvvet modernizasyon planında, Harrier II’lere 2020’lerin ortalarına kadar ilave yeteneklerin kazandırılması planlanıyor. Bu şartlar altında ABD’den ikinci el Harrier II alımı teknik olarak mümkün görünmüyor.

ii. Kaldı ki, S-400 en başta olmak üzere çok ciddi sorunlar yumağı haline gelmiş Türk – Amerikan ilişkileri, böyle bir alıma elverişli görünmüyor. Diğer tüm sorunlar bir anda çözülüp, neredeyse tamamı Türkiye aleyhtarı olan ABD Kongresi’ndeki hava tersine dönse bile, Doğu Akdeniz’de Yunanistan odaklı bir bölgesel politika izleyen ABD’nin, bu denli stratejik bir kuvvet çarpanı olabilecek bir alımı onaylaması beklenmemeli.

iii. İtalya ya da İspanya’nın Harrier II’leri alınmak istense dahi, bu uçakları Yabancı Askeri Satışlar (Foreign Military Sales, FMS) ile tedarik etmiş bu ülkelerin satış için ABD’nin izni ve onayın alması gerekecektir. Bu da bir üstteki maddedeki mülahazalar ışığında olası görünmüyor.

iv. Her iki ülke de Türkiye’ye bu uçakları satmak istese ve ABD’nin onayı bir şekilde alınsa dahi, ömürlerinin sonlarına gelmiş bu uçakların pilot ve yer personellerinin eğitimi, harbe hazır hale gelmeleri en az iki yıllık bir süreç gerektirecektir. Her iki ülkenin de uçaklarının 2025 civarında ömürlerinin sonlarına geleceğini göz önünde bulundurduğumuzda, böyle bir alımın herhangi bir faydasının olmayacağı açıktır. Kaldı ki Harrier II, uçuş kumandaları, kontrolü ve performansı itibariyle F-35B’den çok farklı bir uçaktır.

v. Harrier ve Harrier II ailesi, son derece yüksek kaza kırım oranına sahip uçaklardır. ABD Deniz Piyadelerinde kaza – kırım oranı %50’ye yakındır. Bu, İngiltere’den alınan uçakların yedek parça kaynağı olarak kullanılmasında etken olmuştu. Uçurulması, kullanılması ve idamesi bu kadar riskli, zor ve maliyetli bir uçağı, hele hele ömrünün son döneminde almaya çalışmak, maddi kaynakların boşa harcanması kadar personelin hayatına da gereksiz bir risk oluşturur.

Türk Deniz Kuvvetleri renklerinde bir AV-8B (NA) Harrier II.
(Çizim: Bagera3005, varyasyon: Arda Mevlütoğlu)


2. Türkiye ve F-35

Türkiye, Joint Strike Fighter (JSF; Müşterek Taarruz Uçağı) projesine 1999 yılında imzalanan Teklif ve Kabul Mektubu (Letter of Offer and Acceptance) ile resmen dahil olmuştu. Projeye Sistem Geliştirme ve Gösterim (System Development and Demonstration; SDD) aşamasından itibaren 3'üncü seviye (Level III) olarak katılım için 2002 yılında bir Mutabakat Muhtırası imzalandı. Bunu, 2007 yılında Üretim, Devamlılık ve Müteakip Geliştirme (Production, Sustainment and Follow-on Development; PSFD) aşaması için imzalanan muhtıra takip etti.[38]

Türkiye’nin 2016 sonbaharında Rusya Federasyonu ile S-400 Triumf (NATO kodu SA-21 “Growler”) hava savunma sistemi alımı için görüşmelere başlaması ve 2017 Nisan ayında alım sözleşmesini imzalaması, Türk – Amerikan ilişkilerinin hızla gerilmesine neden oldu.[39] ABD yönetimi, Türkiye’nin ABD ve NATO tarafından tehdit olarak nitelendirilen bir ülkeden böyle bir stratejik silah sistemini tedarik etmesinin doğru olmadığı, sistemlerin F-35’le bir arada bulunmasının kabul edilemeyeceği gibi argümanlarla giderek artan sertlikte mesajlar vermeye başladılar. Bu gergin ortamda Türk Hava Kuvvetlerinin ilk F-35A uçağı 2018 Haziran ayında teslim edildi ve eğitim için planlandığı üzere ABD’nin Luke Hava Üssü’ne sevk edildi. Ancak ertesi yıl Temmuz ayında S-400 sistemlerinin Ankara’daki Mürted üssüne sevkiyatının başlamasıyla iki ülke arasındaki kriz hızla derinleşti. ABD yönetimi Türk Hava Kuvvetleri için üretilmiş altı uçağa el koydu, üretim hattındaki uçakları kendi siparişlerine kaydırdı ve Türkiye’nin projedeki sanayi katılımını sonlandırmak için süreç başlattı. En nihayetinde de 14 Aralık 2020 tarihinde S-400 alımını gerçekleştiren Savunma Sanayii Başkanlığı (SSB) ve kurumun başkanı Prof. Dr. İsmail Demir dahil dört yöneticisine "ABD'nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası" (Countering America's Adversaries Through Sanctions Act, CAATSA) kapsamında yaptırımlar uygulamaya başladı.[40]

Türkiye, hava kuvvetleri için 100 adet alımını planladığı F-35A’yı, geliştirme çalışmaları devam eden ve 2030’lu yıllarda hizmete girmesi öngörülen Milli Muharip Uçak (MMU) ile birlikte kullanmayı planlıyordu.[41] İlk F-35A’lar, Malatya 7. Ana Jet Üssü bünyesindeki 171 ve 172. Filolarda hizmete girecek, müteakiben Eskişehir 1. Ana Jet Üssü’ndeki 111 ve 112. Filolar F-35A’larla donatılacaktı. Proje kapsamında Malatya’da bir simülatör ve eğitim merkezi; Eskişehir 1’inci Hava İkmal Bakım Merkezinde de Türk ve Avrupalı F-35 kullanıcılara yönelik faaliyet gösterecek F-135 motoru nihai montaj ve bakım hattı kurulacaktı.[42]

Türkiye, deniz kuvvetleri için STOVL tipi F-35B alım niyetini çeşitli seviyelerde dile getirmiş olsa da bu uçak için bir sipariş vermiş değildi. F-35B için bugüne kadar sipariş vermiş ülkeler ABD (353), İtalya (30), Singapur (4; +8 opsiyon), Japonya (42) ve Güney Kore (20). ABD ile herhangi bir siyasi ya da stratejik sorun olmasa dahi, bugün verilecek bir siparişin teslimatlarına başlanmasının 2020’lerin ortalarını rahatlıkla görecektir.

F-35B bir yana, Türkiye – ABD ilişkilerinde kilit sorun, hatta Gordion düğümü niteliğine bürünen S-400 meselesi nedeniyle Türkiye’nin F-35 projesine sanayi katılımı ve uçaklara sahip olabilmesi, mevcut ortam koşullarında olası görünmüyor. S-400 konusunda bir şekilde her iki tarafı da teknik ve siyasi bakımdan tatmin edebilecek bir çözümün bulunması bile kolay değil; zira ABD yönetimi kamuoyu önünde kesin ve net bir şekilde Türkiye’nin S-400 sistemlerini elinde bulundurmamasını istiyor.[43] Bu ise, yaratacağı siyasi, stratejik ve psikolojik etkilerden dolayı Türkiye için olası görünmüyor.

F-35, ABD’nin merkezinde olduğu bir kulübün, bir ittifakın “mızrağının ucu” olarak nitelendirilebilecek, bu şekilde tasarlanmış bir uçak.[44] Uçağın harekât planlama ve icrası, bakım, lojistik ve eğitim gibi tüm süreç ve faaliyetleri, merkezinde ABD’nin olduğu bir yapı, daha doğrusu askeri – teknolojik bir organizma tarafından düşünülmek, planlanmak ve gerçekleştirilmek üzere tasarlanmış. Dolayısıyla F-35 sahibi ve kullanıcısı ülkelerin en azından ana hatlarıyla siyasi ve stratejik meselelerde ABD ile uyum içinde çalışan, çalışabilecek ve ABD’nin belirlemiş olduğu hegemonik içerikli kurguya ters politikalar izlemeyecek ülkeler olmaları beklenir. Bölgesel ya da konjonktürel çıkar çatışmaları ya da uluslararası ilişkilerin doğasından kaynaklanan güvensizlik veya rekabet hususları bir yana, F-35 kullanıcısı olmak, jeopolitik düzlemde ABD ile azami kesişim kümesine sahip olmayı gerektirir. Buradan da hareket ederek iddia edilebilir ki, F-35 projesinde sanayi katılımcısı olmak, bu tarif ettiğim “iç çember”in daha da içindeki bir kulübe mensup olma anlamını taşır.[45]



S-400 alımı, bir bakış açısına göre, Türk – Amerikan ilişkilerinde kopmanın bahanesi ya da bardağı taşıran damla idi. Başka bir bakış açısına ise bu konu, iki tarafın karşılıklı hesap hataları ve inatları nedeniyle bir tekilliğe ulaştı, ilişkilerdeki ana güvensizlik ve kriz konusu haline geldi. Gerçeğin, bu iki bakış açısının ortalarında bir yerlerde olduğu tahminini bir kenara not ederek, S-400’ün en başında olduğu uzun ve derin sorunlar manzumesinde en azından gözle görülür bir ilerleme kaydedilmeden F-35B bir yana F-35A alımının dahi gerçekleşmesi mümkün değil.


3. Türkiye F-35B almalı mı?

F-35’in siyasi – stratejik yapısı, bu uçağın kullanım şekline dair sınır koşulları da belirliyor. Burada tabi ki ABD’nin çıkarlarına aykırı bir senaryoda “kırmızı düğme”ye basılarak uçağın etkisiz hale getirilmesi ya da kullanıcı şifresinin değiştirilerek kalkamaz duruma sokulmasını kastetmiyorum. Ancak başta sistemlerin çalışma ve arıza durumları olmak üzere tüm verileri gerçek zamanlı olarak yere aktarılan; tüm işlev ve süreçleri yazılım ortamında idare edilen, bakım, idame ve modernizasyonda milli hakimiyetin asla tam olarak sağlanamayacağı bir uçağın, siyasi ya da jeopolitik olarak ABD’nin çıkarlarına aykırı bir durumda tam etkinlikle kullanılabilmesi her zaman şüpheli olacaktır.

Burada da F-35B ve F-35C uçakları, uçak gemisi konuşlu olmaları nedeniyle ayrıca öne çıkıyorlar. Zira bu uçaklar, üzerlerinde taşındıkları gemiler ile denizaşırı stratejik güç aktarma ve harekât yapma kabiliyetinin asli unsurları. Dolayısıyla F-35B ve F-35C kullanıcısı ülkeler, bu uçağın sahibi olduğu teknolojik imkânları sadece kara konuşlu üsler değil, çok uzak mesafelerde de kendi başlarına ya da müttefiklerle birlikte kullanarak stratejik harekât icra etme yeteneğine kavuşuyor.

Bu, Türkiye gibi bölgesel hedef ve çıkarları olan, geniş bir coğrafyada siyasi, tarihi, kültürel ve ekonomik nüfuz alanı bulunan bir ülke için önemli bir husustur. Zira bölgesel etki alanını genişletmeye, daha geniş bir coğrafyada varlık göstermeye çalışan Türkiye hem bölgesel hem de bölge dışı aktörlerle giderek artan şekilde çıkar çatışmaları yaşamakta. Bu çatışmaların en azından bir kısmının bu sürecin doğal sonucu olduğu hususunu not etmek gerekli. Ancak şurası kesin ki Türkiye, başta ABD olmak üzere çeşitli ülkelerle bölgesel konularda çatışan çıkarlara, farklı önceliklere veya bakış açılarına sahip. Suriye, Libya, Kıbrıs, Doğu Akdeniz enerji kaynakları başta olmak üzere çeşitli konularda sorunlar “farklı bakış açısına sahip olmanın” da ötesine geçmiş durumda.

Özetle Türkiye’nin, yakın ve uzak coğrafyasında gerçekleştireceği güç aktarma harekâtlarında F-35B’yi kullanması, bu harekâtların ancak ABD ile bu bölgelerdeki çıkarların örtüşmesi durumunda anlamlı veya mümkün olabilecektir. Başka bir deyişle ABD ile örtüşmeyen çıkarların olduğu senaryolarda F-35B’nin bir stratejik güç aktarım unsuru olarak askeri ve istihbari bakımdan güvenilirliği ya da kullanılabilirliği şüpheli olacaktır. Türkiye’nin, denizaşırı güç aktarım kabiliyetini, harekât, lojistik, bakım ve idame hususlarında tam ulusal hakimiyete sahip olmadığı unsurlarla kurması, bu kabiliyetin sakat ya da zaaflara sahip olması anlamına gelecektir.

Bu noktada, normal şartlarda ve iki ülke arasında böylesi bir kriz olmadığı (ya da krizin çözüldüğü) senaryoda F-35A alımının da 100 adet gibi yüksek bir sayı değil, en fazla iki filo ile sınırlandırılması gerektiğini; Türk Hava Kuvvetlerinin en başından beri F-35’e bu kadar angaje, bu kadar bağlı bir görüntü çizmiş olmasının büyük hata olduğunu düşündüğümü kaydetmek isterim.

4. Nasıl bir gemi? Nasıl bir uçak?

20'nci yüzyılın başlarında ilk denemeleri yapılan, 2'nci Dünya Savaşı'nda da hızla gelişen uçak gemileri, jet motorlu uçakların da hizmete girmesiyle farklı kabiliyet ve boyutlarda üretildiler. Bu süreç sonunda taşınan uçakların tipleri ve güverteye iniş - kalkış şekillerine göre dört ana tipte uçak gemisi ortaya çıktı.

i. Klasik (Büyük) uçak gemileri:
Bu sınıftaki uçak gemilerine literatürde CATOBAR (Catapult Assisted Take off but Arrested Recovery) deniyor. Uçakların kalkışı için mancınık mekanizması bulunur. Yakın dönemde ABD’de elektromanyetik fırlatma düzeneği olan EMALS (Electromagnetic Aircraft Launch System) adlı sistem geliştirildi. İniş ise, uçağın altındaki kancanın, iniş pistindeki halatlara takılması ile gerçekleşir.

CATOBAR tipi uçak gemilerinden halen yalnızca ABD ve Fransa’da mevcut. ABD’nin bu sınıfta 11 (Nimitz ve Gerald Ford sınıfı), Fransa’nın ise bir (Charles de Gaulle) uçak gemisi var. Bunların tamamı nükleer tahrik sistemine sahip. Brezilya, bu tipteki uçak gemisi olan Sao Paolo'yu (eski Fransız Deniz Kuvvetleri Foch) 2017 başlarında emekliye ayırmıştı.

CATOBAR sınıfı uçak gemilerinde günümüzde kullanılan muharip uçaklar şunlar: F/A-18C/D Hornet, F/A-18E/F Super Hornet, EA-18G Growler, Rafale M ve F-35C. Mancınıkla kalkış yönteminin en büyük avantajı, uçağın tam görev yükü ile havalanabilmesi ancak en büyük dezavantajı ise pahalı ve karmaşık bir sistem olması. Joint Strike Fighter (JSF) programı kapsamında geliştirilen F-35'in CATOBAR versiyonu olan F-35C'nin kısa süre içinde ABD Deniz Kuvvetleri' ve Deniz Piyadelerinde hizmete girmesi planlanıyor. Bu uçaktan İngiltere'nin de yeni inşa ettiği uçak gemileri için tedarik etmesi gündeme gelmiş ancak İngiltere daha sonra F-35B versiyonunu tercih etmişti.

ii. Orta boy uçak gemileri: Bu gemilerde tasarımı, üretimi ve bakımı oldukça zor ve pahalı olan mancınık sistemi yerine, eğimli bir kalkış pisti vardır. “Ski jump” denen bu pistin eğimi, iniş takımları önündeki takozlar kaldırılınca hızla ivme kazanan uçağın kalkışını kolaylaştırır. İniş ise, aynı CATOBAR’daki gibi kanca – halat yöntemi ile gerçekleşir. Bu nedenle bu gemilere STOBAR (Short take off but Arrested Recovery) denir.

STOBAR’ın CATOBAR’a göre belirgin bir dezavantajı, uçağın tam muharebe yükü ile kalkış yapmasının çoğu durumda mümkün olmamasıdır. STOBAR tipi uçak gemilerine halihazırda Rusya (Admiral Kuznetsov), Hindistan (Vikramaditya) ve Çin (Liaoning) sahip; bu son iki ülke aynı tipte yeni uçak gemilerinin inşasına devam ediyorlar.

Su-33, MiG-29K, J-15tipi uçaklar STOBAR yöntemi ile iniş kalkış gerçekleştiriyor. Hindistan’ın geliştirdiği LCA Tejas savaş uçağının uçak gemisinden kalkış yapabilen Tejas Naval isimli bir modeli de mevcut. Ancak Hint Deniz Kuvvetleri bu uçağı, isterlerini karşılamadığı gerekçesiyle kullanmayacağını açıklamıştı. Hindistan, uçak gemileri için Rusya’dan MiG-29K almıştı. Bu ülkenin hafif savaş uçağı ihalesindeki adaylardan İsveçli SAAB firması, Gripen savaş uçağının uçak gemisi modeli olan Sea Gripen’ı teklif etmişti. Sea Gripen aynı zamanda kısa süre öncesine kadar yeni bir STOBAR uçak gemisi inşa projesini gündeminde tutan Brezilya’ya da teklif edilmekteydi ancak bu proje rafa kaldırıldı.

STOBAR yöntemine göre tasarlanmış uçakların mancınıkla fırlatılabilmesi için iniş takımının ve gövdenin kalkıştaki şok ve yüklere dayanması ve mancınık mekanizmasına takılabilmesi için yapısal tadilatlar gerekiyor. Ancak CATOBAR uçaklarının “ski jump” tipi piste sahip uçak gemilerinden kalkış yapması teorik olarak mümkün.

iii. Mini uçak gemileri: Kısa kalkış ve dikey iniş (Short Take-off Vertical Landing, STOVL) yapabilen Sea Harrier’ın devreye girmesi ile hem uçak gemisi tasarımında hem de çıkarma (amfibi) harekâtı konseptlerinde büyük bir dönüşüm yaşandı. Büyük, inşası ve idamesi pahalı, mancınık gibi karmaşık mekanizmalara ihtiyaç duymadan, daha mütevazi boyutlarda uçak gemisi geliştirilmesi mümkün hale geldi. Bu konseptin öncüsü İngiltere oldu. Halen İtalya’nın (Cavour), Tayland’ın (Chakri Naruebet) bu tipte uçak gemileri mevcut; İngiltere’nin Queen Elizabeth ve Prince of Wales gemileri inşa halinde. Hindistan'ın Viraat adlı mini uçak gemisi kısa süre önce emekliye ayrıldı.

Sovyet donanmasının bu tipteki Kiev sınıfı uçak gemilerinden Yakovlev Yak-38 (NATO kodu “Forger) uçaklarını kullanmaktaydı. Halefi olarak da Yak-141 (NATO kodu “Freestyle”) uçağını geliştiriyordu. Kiev sınıfının tamamı hizmet dışına çıkarıldı, gemilerden biri, Admiral Gorşkov uzun süren kapsamlı bir tadilat ile STOBAR tipi uçak gemisine dönüştürülerek Hint Deniz Kuvvetleri’nde Vikramaditya adı ile hizmete girdi.

Halen Harrier ve Sea Harrier haricinde dünyadaki tek STOVL tipi uçak, Joint Strike Fighter (JSF) F-35'in F-35B modeli. F-35B'nin geliştirme ve test maliyetleri, JSF programının bütçe ve takvim aşımının en önemli nedenleri arasında gösterilmekte. 



iv. Doklu çıkarma gemileri (LHD / LHA): Bu sınıftaki gemileri “uçak gemisi” olarak nitelendirmek çok yanlış değil ancak konunun özüne uymayan bir tarafı da bulunuyor. Bu tip gemiler, çıkarma harekâtlarına yönelik olarak tasarlanırlar. Geminin içinde bulunan dok vasıtası ile çıkarma aracı ile zırhlı personel taşıyıcı araçlara askeri yüklemesi yaparlar. Bir yandan da uçuş güverteleri ile kıyıya yönelik uçak ve helikopter harekâtı gerçekleştirirler. Başka bir deyişle helikopter gemisi, doklu çıkarma gemisi ya da amfibi taarruz gemisi olarak sınıflandırılan bu gemilerin ana işlevi, deniz piyadelerine yöneliktir. Sabit kanatlı uçakların iniş – kalkış yapabildiği çıkarma gemilerinde, mini ve orta boy uçak gemilerindekine benzer “ski jump” pisti bulunur; uçuş güverteleri yapısal olarak daha güçlüdür.

Türkiye’nin lisans altında inşa etmekte olduğu, İspanyol tasarımı Juan Carlos I sınıfı bir LHD olan TCG Anadolu, bu tipte bir gemidir. Anadolu’nun “kuzeni” sayılabilecek iki gemi de Avustralya Deniz Kuvvetleri’nde hizmette. ABD Deniz Kuvvetleri’nin Wasp ve America sınıfı çıkarma gemileri de bu sınıfa mensup. Ancak Fransa ve Mısır’ın Mistral sınıfı LHD’lerinin sabit kanat uçak kabiliyeti bulunmuyor. Güney Kore’nin Dokdo ve Japonya’nın Izumo sınıfı gemilerinin sabit kanat uçaklara uygun yapıda olduğu biliniyor. Öte yandan Güney Kore, iki adet Dokdo sınıfı gemi inşa ettiği LPX I projesinin devamı olan LPX II’de, amfibik hücum gemisinden uçak gemisine geçiş yapma kararı aldı.[46]


Halen inşası devam eden Anadolu gemisi, Türk Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından çok maksatlı amfibi hücum gemisi (LHD) olarak tanımlanıyor. Bu geminin amacı şu şekilde belirtilmiş:

Türk Deniz Kuvvetleri için gelişim sağlanması gerekli alanlardan biri de güç aktarımı, stratejik intikal ve hareket kabiliyetidir. Çok Maksatlı Amfibi Hücum Gemisinin hizmete girmesi ile birlikte TSK, söz konusu kabiliyetlere sahip olacaktır. Bu sayede, Türk Silahlı Kuvvetleri, anavatandan uzak coğrafyalarda, insani yardım harekâtından muharip olmayanların tahliyesine, arzu edilen bir bölgede kara harekâtı icra edilebilmesinden başka ülkelerin üslerine bağımlı olmadan hava harekâtı yapabilme imkânına kadar uzanan geniş bir yelpazede önemli yetenekler kazanmış olacaktır. Bu itibarla LHD projesi, Türk Silahlı Kuvvetlerinin dünya üzerindeki prestijini artıracak en önemli projelerden birisidir. LHD Projesi, içinde taşıyacağı LCM (Mekanize Çıkarma Aracı), ZAHA (Zırhlı Amfibi Hücum Aracı), LCVP (Zırhlı Personel Taşıma Aracı), rehberleme maksatlı komutan vasıtası ve RHIB (Sert karinalı şişme bot) tedariklerini de kapsamaktadır. LHD, helikopterler ile birlikte tank ve zırhlı personel araçları da dâhil olmak üzere muhtelif amfibi araç ile bir Amfibi Deniz Piyade Taburunu taşıma ve dünya üzerindeki istenen hedefe yönlendirme kabiliyetine sahip olacaktır. Ayrıca üzerine konuşlandırılacak taarruz uçakları ile hem hava savunma harbi hem de amfibi harekâta yakın hava desteği yeteneği de kazanılacaktır.

TCG Anadolu’dan sabit kanatlı bir uçak kullanma gayesinin, askeri, teknik ve stratejik bağlamından koparılarak çoğu zaman bir takıntı konusu haline getirildiği görülüyor. Ancak bu gemiden sabit kanatlı uçak kullanmak ya da genel anlamıyla bir uçak gemisi sahibi olmak, yalnızca bu fiziki imkâna sahip olmak ile gerçekleşebilecek şeyler değil. Tayland’ın Chakri Naruebet – AV-8S deneyimini hatırlatarak daha açık bir şekilde ifade etmek gerekirse, uçak gemisi sahibi olmak çok geniş ekonomik ve endüstriyel imkânlara sahip olmanın yanında bir kültürel ve düşünsel dönüşümü şart kılıyor.

Türkiye’nin kendi imkânlarıyla gerçekleştirdiği tek denizaşırı taarruzi harekât Kıbrıs Barış Harekâtı’dır. Bunun dışında Bosna, Somali, Kosova, Afganistan gibi denizaşırı askeri harekâtlarda çokuluslu güçlere destek verilmiş, çokuluslu yapı içinde müşterek harekat gerçekleştirilmiştir. Ancak Türkiye, tüm harekât planlaması, lojistiği, istihbarat ve komuta – kontrolü ile modern bir denizaşırı harekât yapmamıştır. Bu doğrultuda kapasite inşa sürecindedir.

Donanma havacılığı tarafına gelecek olursak, Türkiye bugüne kadar gemi konuşlu 10 ton sınıfından daha büyük helikopter kullanmamıştır. Aynı anda herhangi bir gemiden iki helikopteri indirip kaldırmamıştır; kapasitede bir gemiye de sahip olmamıştır. Deniz kuvvetlerinin gemiler arası ve kıyı – gemi arası havadan nakliye kabiliyeti, ömürlerinin sonuna gelmiş AB-212ASW ve SH-70 SeaHawk denizaltısavar harbi helikopterlerinin iç hacimleri ile sınırlıdır. Amfibi deniz piyade tugayının kendi müstakil hava unsurları yoktur.

Tüm bu noksanlıklar, Türkiye’nin askeri, siyasi ve ekonomik gelişmesine paralel olarak giderilebilecek, maddi eksikliklerdir. Bunların tamamı yurtiçi geliştirme ve üretim yada yurtdışından hazır alım ile giderilebilir. Ancak bu noksanlıklardan daha önemlisi, eğitim, teşkilat, harekât ve planlama aşamalarıyla ilgili bir kurumsal kültür, vizyon, akademik ve entelektüel kapasite inşası ve dönüşümünün gerekli olmasıdır. Bu dönüşüm, “kahverengi sular” donanmalarıyla “açık deniz donanmaları” arasındaki farkı belirler. Bu dönüşüm maddi kaynaklara bağlıdır ancak esas olarak düşünsel ve felsefi bir hazırlığı gerektirir. “Ne olursa olsun, güverteden bir uçak kaldırabilelim” tarzı muhteris yaklaşımlar kısa vadede ulusal gururu okşar belki ancak uzun vadede çok yıkıcı hasarları olur.

Bu hususlardan hareketle, TCG Anadolu’nun, Türkiye’nin denizaşırı stratejik güç aktarma kabiliyetinin temeltaşı olması yanı sıra, bu yönde elde edilecek kabiliyet ve altyapı için de bir vesile olacağını düşünüyorum. Dolayısıyla TCG Anadolu’ya, yukarıda da F-35 ile ilgili olarak değindiğim hususlar ışığında harekât ve lojistik hakimiyetimizin tam olduğu hava unsurları ile görev yüklemenin çok daha isabetli olduğunu düşünüyorum.

Bu arada, zaman zaman dile getirilen, TCG Anadolu’dan insansız hava araçlarının (İHA) kullanılması konusunun da açıklığa kavuşturulması gerekli.

TCG Anadolu, bu hali ile dikey iniş kalkış yapan İHA’lara uygun bir platform. Ancak bu araçların faydalı yük taşıma kapasiteleri ve menzilleri, boyutlarına bağlı olacaktır. Daha uzun menzil ya da daha fazla faydalı yük taşıma kapasitesi, daha fazla yakıt ve daha büyük motor anlamına gelecektir. Böyle bir hava aracı esas olarak istihbarat, keşif ve gözetleme görevleri için faydalı olacaktır ve kullanılmalıdır da. Ancak F-35B ya da Harrier II gibi muharip jet uçaklarının hava muharebesi, yakın hava desteği, hassas taarruz, gemisavar taarruz gibi farklı görevlerini üstlenebilecek bir sabit ya da döner kanatlı İHA’nın mevcut olmaması bir yana, böyle bir İHA’nın Anadolu’dan görev yapması da mümkün değil. Özellikle jet motorlu muharip bir İHA projesinin ileriye yönelik olarak, safkan bir uçak gemisi için geliştirilmesi ise isabetli olacaktır.

Bu noktada, “nasıl bir uçak?” sorusuna gelmeden önce, bir karşılaştırma yapmakta fayda var.

Suriye İç Savaşı’na 2015 sonbaharında doğrudan müdahil olduktan sonra Rusya Federasyonu, Tartus deniz üssü ve Hımeymim hava üsleri merkezli olarak bu ülkedeki askeri varlığını süratle artırmıştı. Ülkenin hemen hemen her yerinden askeri ve sivil gemilerle kurulan ve “Suriye Ekspresi” adı verilen deniz hattına ilaveten, Il-76 ve An-124 ağır nakliye uçaklarıyla Hımeymim Hava Üssü’ne bir hava köprüsü kurulmuştu. Hımeymim ayrıca Rus Hava Kuvvetlerinin ülkeye sevk ettiği çok sayıda muharip uçak ve istihbarat uçağının konuşlandığı ana üs oldu. Rusya, kısa süre kurduğu ve sürekliliğini sağlamak için ciddi efor sarf ettiği bu hava ve deniz köprüleri ile hem destekçisi olduğu Esad rejimine can suyu sağladı hem de Suriye genelinde ve Doğu Akdeniz’de çok güçlü bir askeri varlık teşkil etti.

Rus Deniz Kuvvetlerinin envanterindeki tek uçak gemisi olan Admiral Kuznetsov da Suriye İç Savaşı’ndaki harekâtlara destek vermek için 2016 sonbaharında Doğu Akdeniz’e gitmişti. Ancak harekâttaki işlevi kısıtlı olduğu gibi iki uçağını da (bir MiG-29K ve bir Su-33) kazalar sonucu kaybetti. Gemi görevden döndükten kısa süre sonra, 2017 başlarında Severomorsk’ta kapsamlı bakım ve onarıma girdi. Geride kalan 3.5 yıl içinde çeşitli kazalar geçirdi ve bakım işlemi hala devam ediyor.

Bir uçak gemisi sahibi olan Rusya’nın, bu gemiyi kullanma kapasitesi kurumsal kültür, teşkilat, teknoloji ve bütçe gibi etkenler nedeniyle sınırlı olmuş olabilir. Ancak siyasi, askeri ve istihbari imkânlarını eşgüdümlü şekilde seferber ederek Hımeymim ve Tartus üslerini ele geçirmesi, buraları Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’ya yönelik stratejik üsler haline getirmiş olması dikkat çekicidir.

Rusya’nın Hımeymim – Tartus’la yapmış olduğu şeyi Türkiye’nin Libya’da Vatiyye Hava Üssü ve Misrata Deniz Üssü ile yapma fırsatı olduğunu düşünüyorum. Doğu Akdeniz’in tamamını kontrol etme imkânı veren bu üsler, aynı Rusya’nın Kırım ve Suriye’de yaptığı gibi uçaksavar ve gemisavar füze sistemleri; erken ihbar, elektronik harp ve elektronik istihbarat sistemleri ve yakın çevre koruma sistemleri ile donatılarak stratejik birer üsse dönüştürülebilir. Ancak bunun sağlanması için Türkiye’nin Libya ve bölgeye yönelik siyasi ve istihbari oyun kurma ve yönetme kabiliyetinin, performansının üst seviyede olması gereklidir. Bir taraftaki eksikliği, birkaç başka tarafta yeteneğin bileşimi ile telafi etmek mümkün olabilir.

Dolayısıyla kısa vadede Türkiye için uçak gemisi TCG Vatiyye; uçak gemisinin uçağı da F-16, F-4E 2020, Anka ya da TB2 olabilir. Ancak tekraren ifade etmek isterim ki, bu senaryonun gerçekleşmesi siyasi ve istihbari maharete bağlıdır.

Öte yandan Türk Deniz Kuvvetleri için, Türkiye’nin ekonomik, siyasi ve askeri nüfuz alanının genişlemesine bağlı olarak uzun vadede gündeme gelmesi gereken çözümün, Hindistan ya da Çin’in sahibi olduğu gibi STOBAR tipinde uçak gemisi olduğunu düşünüyorum. Uçak olarak Hürjet’in deniz koşullarına uyarlanmış bir modeli ve çeşitli tipte İHA’lar düşünülebilir. Ancak maalesef, böyle bir projeye kalkışılması için aşılması gereken düşünsel, ekonomik ve endüstriyel eşiklerin büyüklüğünü kavrayabildiğimizi zannetmiyorum.

5. Sonuç

Türkiye’nin kamuoyunda 1990’ların sonlarından bu yana zaman zaman gündeme gelen uçak gemisi projesi, son beş yılda giderek artan hararette tartışılıyor. Bu tartışmanın, yolun başındayken platform (gemi ve uçak) sahipliği bağlamından kültürel – stratejik dönüşüm bağlamına taşınması gerekiyor. Zira denizaşırı güç aktarım kabiliyetini kurmak ve korumak yalnızca ekonomik ya da teknolojik imkânlarla sağlanamaz. Öncelikle askeri ve sivil bürokrasi, savunma ve güvenlik entelijensiyası, sanayi gibi paydaşların bu uğurda ülkü ve emek birliği yapmaları gerekir. Ve üstüne, bu dönüşüm deneyim birikimi ile sağlanabilir. Günü kurtarıcı ya da imaj yaratıcı çözümlere yönelmenin sonucu mutlak felakettir.

Kısa vadede TCG Anadolu için zaman zaman gündeme getirilen ikinci Harrier alımı pratikte mümkün görünmüyor. Böyle bir alım, zaten ekonomik ömrünü doldurmak üzere ve son derece kötü bir kaza – kırım siciline sahip bu uçağı bir kambur gibi Cumhuriyet Donanmasının sırtına yüklemekten başka bir işe yaramaz.

F-35B alımı da, Türk – Amerikan ilişkilerinin durumu nedeniyle mevcut koşullar ışığında ve görünür gelecekte mümkün görünmüyor. Dahası, bu uçağın vaat ettiği muazzam teknolojik kabiliyetler karşısında talep ettiği siyasi ve istihbari bedeller, elde edilecek kabiliyetlerle kıyaslandığında ağır basmaktadır. Türkiye, bir bölgesel güç namzedi olarak böyle bir gücü kendi “yerli ve milli” imkânlarıyla kurmalıdır.

Sonuç olarak uçak gemisi ve geminin uçağı, yalnızca -çok yüksek maliyetli- araçlardır. Bu araçların anlam ifade edebilmesi için onları tasarlayan, kullanan, bakımlarını yapan, planlayan zekanın uygun şekilde donatılmış olması gereklidir. Böyle bir zekanın noksanlığı durumunda neler yaşanabileceğini öğrenmek için Rusya ve Tayland örneklerine bakmak yeterlidir.





[1] "Cumhurbaşkanı Erdoğan: Kendi savaş gemisini tasarlayan 10 ülke içinde yer alıyoruz", Anadolu Ajansı, 23.01.2021, https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/cumhurbaskani-erdogan-kendi-savas-gemisini-tasarlayan-10-ulke-icinde-yer-aliyoruz/2120374

[2] "Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan uçak gemisi çağrısı: Bu adımı da atmamız lazım", TRT Haber, 23.08.2020, https://www.trthaber.com/haber/gundem/cumhurbaskani-erdogandan-ucak-gemisi-cagrisi-bu-adimi-da-atmamiz-lazim-510928.html

[3] "TCG Burgazada Denize İndirildi", Milli Savunma, 19.06.2016, http://www.millisavunma.com/tcg-burgazada-denize-indirildi/

[4] Konuyla ilgili ayrıntılı bir inceleme ve tartışma için bkz: Cenk Özgen, "Türk Deniz Kuvvetleri Açısından Uçak Gemisi Tedarikinin İncelenmesi", Savunma Bilimleri Dergisi, Kasım 2018, Cilt 17, Sayı 2, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/565331

[5] Kıymet Sezer, "Donanma F35 alacak", Yeni Şafak, 09.11.2018, https://www.yenisafak.com/gundem/donanma-f35-alacak-3407520

[6] "Türkiye’nin Doğu Akdeniz stratejisi nasıl? Cihat Yaycı anlatıyor | Özel Röportaj - 24 Temmuz 2020", https://www.youtube.com/watch?v=pV4_tX8iReE

[7] "Türkiye'nin Uçak Gemisi İhtiyacı | Ağ Merkezli Sohbetler - Bölüm 9", https://www.youtube.com/watch?v=KB6nQSbYxJo

[9] "BAe Harrier", Bomber County Aviation Resource, https://www.bcar.org.uk/bae-harrier

[10] İngiliz donanmasında hizmete giren bu sınıftaki gemilerden Invincible 2005, Ark Royal 2011 ve Ilustrious 2014'te emekliye ayrıldı. Kaderin bir cilvesi, bu gemilerin hepsi Türkiye'de, İzmir Aliağa'da söküldü.

[11] Seaforces

[13] "Hover and out: UK Royal Navy retires the Sea Harrier", Flight Global, 28.03.2006, https://www.flightglobal.com/hover-and-out-uk-royal-navy-retires-the-sea-harrier/66527.article

[15] Nalls Aviation, https://artnalls.com/

[16] "Harrier creates challenges for Royal Thai Navy", Flight Global, 05.11.1997, https://www.flightglobal.com/harrier-creates-challenges-for-royal-thai-navy/17979.article

[17] Arda Mevlütoğlu, "Az Kullanılmış Uçak Gemisi", Siyah Gri Beyaz, 26.11.2010, https://www.siyahgribeyaz.com/2010/11/az-kullanlms-ucak-gemisi.html

[18] Jeremy Bender, "Thailand has an aircraft carrier with no aircraft", Business Insider, 20.02.2015, https://www.businessinsider.com/thailands-aircraft-carrier-has-no-aircraft-2015-2

[19] GM Hiranandani, "Combat capability of the Naval Air Arm", Indian Defence Review, 14.02.2012, http://www.indiandefencereview.com/news/combat-capability-of-the-naval-air-arm/2/

[20] "Issue 11 – Harrier", Aviation Classics, 03.10.2016, https://www.aviationclassics.co.uk/issue-11-harrier/

[21] ELM-2032 radarı, Türk Hava Kuvvetleri envanterindeki F-4E Phantom II uçaklarına F-4E 2020 modernizasyonu kapsamında takılmıştı. Aynı radar Romanya Hava Kuvvetlerinin LanceR modernizasyonuna tabi tutulan MiG-21’lerde de kullanılıyor.

[22] "With third Sea Harrier crash this year, Navy’s fighter arm down to 12", The Indian Express, 25.12.2007, https://indianexpress.com/article/news-archive/with-third-sea-harrier-crash-this-year-navys-fighter-arm-down-to-12/

[23] "India declines to buy British Harriers", The Hindustan Times, 13.10.2006, https://www.hindustantimes.com/india/india-declines-to-buy-british-harriers/story-agZ9pJHh2C6lFBZJAevxTN.html

[24] Vivek Raghuvanshi, "Indian Navy Retires Sea Harriers", Defense News, 21.03.2016, https://www.defensenews.com/naval/2016/03/21/indian-navy-retires-sea-harriers/

[25] Arda Mevlütoğlu, "İngiltere'de Yer Yerinden Oynuyor", Siyah Gri Beyaz, 20.10.2010, https://www.siyahgribeyaz.com/2010/10/ingilterede-yer-yerinden-oynuyor.html

[26] "UK sells 72 retired Harrier jump jets for $180m to US", BBC, 24.11.2011, https://www.bbc.com/news/uk-15876745

[27] Dave Majumdar, "U.S. Marines to Retire Harrier Fleet Earlier Than Planned, Extend Life of Hornets", USNI News, 03.11.2014, https://news.usni.org/2014/11/03/u-s-marines-retire-harrier-fleet-early-planned-extend-life-hornets

[28] Bill Carey, "AV-8B Harrier II Retirement Is Stretched to 2030", AINonline, 07.06.2013, https://www.ainonline.com/aviation-news/defense/2013-06-07/av-8b-harrier-ii-retirement-stretched-2030

[29] "BAE Systems to support U.S. AV-8B Harrier fleet to 2029", BAE Systems, 12.01.2021, https://www.baesystems.com/en/article/bae-systems-to-support-u-s--av-8b-harrier-fleet-to-2029

[30] "2019 Marine Corps Aviation Plan", United States Marine Corps, https://www.aviation.marines.mil/portals/11/2019%20avplan.pdf

[31] Dennis R. Jenkins, "Boeing / BAe Harrier", Warbird Tech. 21. North Branch, Minnesota: Specialty Press, 1998

[32] İspanyol Navantia firması tarafından tasarlanan Juan Carlos I çok maksatlı amfibik hücum gemisinin ilk müşterisi Avustralya olmuştu. Avustralya bu gemilerden iki adet alıp Canberra ve Adelaide adlarıyla hizmete aldı. Tasarımın ikinci müşterisi ise, bir adet gemi ile Türkiye oldu.

[33] "Adios F-35 Purchase: Spain Extends the Life of Its Harriers", defense-aerospace, 28.05.2014, http://www.defense-aerospace.com/article-view/release/154245/spain-drops-plan-to-buy-f_35b,-will-upgrade-av_8bs-instead.html

[34] Jenkins, 1998

[35] Tom Kington, "Italy’s Navy-Air Force tussle over the F-35 comes to a head", Defense News, 21.10.2020, https://www.defensenews.com/global/europe/2020/10/21/italys-navy-air-force-tussle-over-the-f-35-comes-to-a-head/

[36] Mutabakat muhtırasının tam metni için bkz: https://2009-2017.state.gov/documents/organization/196116.pdf

[38] Arda Mevlütoğlu, "4, 16, 35, 57, 2020... - 2", Siyah Gri Beyaz, 07.08.2018, https://www.siyahgribeyaz.com/2018/08/4-16-35-57-2020-2.html

[39] Arda Mevlütoğlu, "S-400’ler Türkiye’nin Savunması İçin Ne İfade Ediyor?", Perspektif Online, 23.06.2020, https://www.perspektif.online/s-400ler-turkiyenin-savunmasi-icin-ne-ifade-ediyor/

[40] Can Kasapoğlu, "CAATSA Yaptırımları Hasar Tespit Analizi", EDAM, 25.12.2020, https://edam.org.tr/caatsa-yaptirimlari-hasar-tespit-analizi/

[41] Can Kasapoğlu, "Türk Hava Gücünün En Zor On Yılı: Hava Harp Trendleri, Tehdit Ortamı Analizi ve Türk Hava Kuvvetleri’nin 5. Nesil Geleceği", EDAM, 18.01.2021, https://edam.org.tr/turk-hava-gucunun-en-zor-on-yili-hava-harp-trendleri-tehdit-ortami-analizi-ve-turk-hava-kuvvetlerinin-5-nesil-gelecegi/

[42] "F-135 MOTORUNUN MONTAJ VE BAKIMI İÇİN KURULAN HANGARIN İNŞAATI TAMAMLANDI", Savunma Sanayii Başkanlığı, 15.05.2019, https://www.ssb.gov.tr/website/ContentList.aspx?PageID=1934

[43] "U.S. Maintains Firm Stance On Turkey's Purchase Of Russian Missile-Defense System", RFERL, 06.02.2021, https://www.rferl.org/a/turkey-russia-missile-defense-us/31089011.html

[44] F-35'in tasarım felsefesi ve teknolojisi ile ilgili olarak bkz: "Silahlar ve Tereyağı Podcast - Bölüm 25", https://www.siyahgribeyaz.com/2020/08/silahlar-ve-tereyag-podcast-bolum-25.html ve "Silahlar ve Tereyağı Podcast - Bölüm 27", https://www.siyahgribeyaz.com/2020/09/silahlar-ve-tereyag-podcast-bolum-27.html

[45] Bu konuda bir tartışma için bkz: "KaleTalks - S-400’ler ve Sonrası: Türkiye’yi Neler Bekliyor?", https://www.youtube.com/watch?v=2v-Hv0iBh2s

[46] Xavier Vavasseur, "South Korea Officially Starts LPX-II Aircraft Carrier Program", NavalNews, 04.01.2021, https://www.navalnews.com/naval-news/2021/01/south-korea-officially-starts-lpx-ii-aircraft-carrier-program/

5 yorum:

Adsız dedi ki...

Yazı genel anlamda detay bilgiler aktarmakla birlikte, gereğinden fazla korku/korkma algısı uyandırdı bende. Saygılarımla

Adsız dedi ki...

kardeş darılma da, biraz hızlı yazmışsın gibi geldi bana. yazım hataları var ve tabloda vermene rağmen yazıda F-35B kullanıcısı olarak ingiltere'yi zikretmemişsin. D. Kuv.'leri 90'ların sonlarından itibaren değilde, 95 gibi uçak gemisinden (UG diyeceğim bundan sonra), saldırı helikopter ve savaş uçağı filolarından bahsetmeye başladıydı diye hatırlıyorum.
Stobar'da neden karar kıldığını anlamadım, orasını da hızlı geçmişsin. catobar'ın satın alma ve idame masrafları fazla ama sunduğu imkanlarda fazla. 'hem STOVL hem mancınıkla inen kalkan uçaklar'dan bahsedildiğine göre 'aslan'ların gönlünde catobar yatıyor anlaşılan:)
peki Anadolu'da kullanmak için harrier misali, sesaltı, STOVL bir İMHA (insansız muharip hava aracı) olamaz mı?
UG için Hürjet türevi bir uçak konusunda hemfikiriz ama uçağın kayda değer bir silah yükü ve menzili olması için ebat ve motor gücü konusunda daha büyük bir platform, belki Hornet ayarında bir uçak daha makul olur herhalde.
uygur

MadlyFly dedi ki...

Yazılanları acele etmeden tekrar okumanızı tavsiye ederim.

Adsız dedi ki...

Malum, silah tedarigi imkanlar olcusunde olmak kaydiyla tehdit algısına göre yapılır.bir UG'nin ömrünün 40 yıl olduğunu ve yanlış karardan dönmenin faturasının ağır olacagini göz önünde bulundurursak ilk defasında doğru kararı vermek elzem.2030'ların ilk yarısında hizmete alınacak bir platformdan bahsediyoruz ve 10 kusur yil uzun bi sure. surec icinde tehdit algisindan baslayarak bircok sey degisebilir, kisken yaz olabilir. Aynı platform uzerinde 2 helikopter idare etmemis, indirip kaldırmamış bi donanmanin UG ile imtihanı kolay olmayacaktır. Ama aynı durum çin, hatta abd donanma havaciliginin ilk yılları içinde geçerli. Belli bır harekat yapabilme yeterliligi icin Rusya ve Çin örneklerinde olduğu gibi kara konuslu, gemi pistini taklit eden tesisler ve daha çok calismak gerekebilir. Hatta tam harekat seviyesi için bı Fırkateyni bır kaç katı süre geçmesi de muhtemeldir. Ama malum, Piramidin en tepesinde güvenlik kaygıları vardır, gerekirse diğer yerlerden kesip emniyetinizi sağlamak durumundasinizdir. Dolayısıyla ilk üzerinde konuşulup anlasilması gereken husus tehdit algisi.
Her ne kadar son örneği yaklaşık 40 yıl önce hizmetten çıkmış olsada çatır konusunda ingilizlerinde hatırı sayılır tecrübesi var. Bu yolda İngilizlerden sadece gemi insaa degil eğitim ve Doktrin konusunda da destek alınacağı zikrediliyor. Gerçi catobardan iniş kalkiş yapmış son ingiliz donanma havacısi emekli bile olmustur ama umarım eski el kitaplarini falan atmamislardir:)
TCG anadolu'nun guvertesi, f-35b gibi ağır ve inis sirasinda Güverteye oluk oluk sicak gaz Boca eden büyük bı motora göre tasarlandığına gore harrier misali yonlendirilebilir itkiyle dikey inis kalkis yapabilecek ve haliyle daha kucuk bir imha'nin hayli hayli inebilecegini düşünüyorum.
TCG vatiyye fikri/esprisi gayet guzel ve makul bu arada.
Uygur

Adsız dedi ki...

UG yapmak hele ki üzerine koyacak uçak bulmak zor. Batı ambargo uyguluyor alamıyoruz ama batı dan da kopamıyoruz, ruslar yada çinlilerden de UG teknolojisi veya uçak almak da ambargonun şiddetini artırır, dolayısı ile UG teknolojisini (fırlatma) nereden alacağımız bile belli değilken ve mmu ile birlikte bu süreç 2033-2035 i bulabilecekken , benim önerim her ne kadar küçük bir ihtimal de olsa ileriye yönelik olarak eğitim, doktrin, uygulama ve caydırıcılık olarak işimize yarayacağını düşündüğüm 2022 de kullanım dışına çıkarılacak İtalyan garibaldi Light uçak gemisinin üzerindeki silahlar ve harrier uçaklarla beraber italyanlardan kazan-kazan ilkesine göre alınması, buna birde İspanyol harrier leri de eklenebilirse, abd ye rağmen İtalya ve İspanya ile olan iyi ikili ilişkilerimizle, doğu ve orta Akdeniz de donanmamıza bir avantaj yaratabilecektir. Tersine mühendislikle kazanabileceklerimizi de ayrı bir yere koymak lazım.