Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Çılgın Proje" olarak adlandırılan iddialı projeyi bugün gösterişli bir basın açıklaması ile kamuoyu ile paylaştı.
Projenin adı Kanalİstanbul; İstanbul'un Avrupa yakasına açılacak ve Karadeniz ile Marmara Denizi'ni bağlayacak bir suyolu.
Kanalİstanbul Projesi'nin, ulusal güvenliğimiz için büyük bir tehlike içerdiğini düşünüyorum. Bu konudaki düşüncelerimi aşağıda sıraladım.
Projenin adı Kanalİstanbul; İstanbul'un Avrupa yakasına açılacak ve Karadeniz ile Marmara Denizi'ni bağlayacak bir suyolu.
Kanalİstanbul Projesi'nin, ulusal güvenliğimiz için büyük bir tehlike içerdiğini düşünüyorum. Bu konudaki düşüncelerimi aşağıda sıraladım.
Öncelikle Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nin tam metni: http://www.basarmevzuat.com/dustur/ms/3/montreux.htm
Montrö, İstanbul ve Çanakkale Boğazları'nın ve dolaylı olarak Karadeniz'in güvenliğini güvence altına alan bir sözleşmedir. Türkiye Cumhuriyeti'nin üzerinde inşa edildiği en temel anlaşmalardandır.
Bu sözleşme, boğazlardan askeri ve sivil gemilerin geçişlerini ve boğazların güvenliğini düzenler.
Montrö'ye göre, Karadeniz'e kıyısı olan ve olmayan ülkelerin askeri gemilerinin geçişleri belli koşullara bağlanmıştır.
Karadeniz'e kıyısı olmayan bir ülkenin harp gemisi, Boğazlar'dan, önceden izin almak kaydıyla geçebilir ancak Karadeniz'de 21 günden fazla kalamaz.
Karadeniz, Avrupa ve Asya'yı hem kuzey-güney hem de doğu - batı istikametlerinde kontrol eden ayrıca Hazar Havzası ve Kafkaslar'ın geçidi konumunda, son derece stratejik bir denizdir.
Karadeniz'e hakim olan güç, Avrasya'nın giriş kapısının anahtarını elinde bulundurur; Hazar ve Kafkaslar coğrafyalarını doğrudan kontrol edebilir.
Montrö ile Türkiye, hem Soğuk Savaş döneminde SSCB'ye, hem de Soğuk Savaş sonrası dönemde ABD ve Rusya'ya karşı son derece güçlü bir hale gelmiştir. Öte yandan SSCB'den sonra Karadeniz Donanması'nın çürümesi ile birlikte Karadeniz'in tek hakim gücü haline gelmiştir.
Avrasya coğrafyasının. özellikle Kafkas ve Hazar bölgelerinin stratejik öneminin artması ile, ABD'nin bölgede hakimiyet kurma çabaları artmıştır. Renkli devrimler, eski Doğu bloku ülkelerinin NATO üyelikleri ve enerji nakil hatları vasıtası ile bölgeye giriş yapmıştır. Romanya, Bulgaristan, kısmen Ukrayna ve Gürcistan kendi saflarına çekilmiştir.
Ancak Montrö'den dolayı ABD, bölgede kalıcı bir askeri varlık bulunduramamaktadır. Ancak bu, aşılması gereken bir engeldir ABD için, zira denizler yüzyıllardır kuvvet aktarımının (force projection) esas ortamı olmuştur.
ABD ve küresel enerji devleri yıllardır Türkiye'ye, Montrö'nün hükümlerinin bükülmesi veya değiştirilmesi yönünde çok yoğun baskılar uygulamaktadır. Türkiye bu baskılara şimdiye kadar çok başarı ile direnmiştir.
Hatta Türkiye, karşı hamle olarak önce Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı inisiyatifini, ardından da BlackSeaFor görev gücünü kurmuş, tüm dünyaya, özellikle NATO ve ABD'ye "Karadeniz'in güvenlik ve istikrarını biz sağlıyoruz, yabancı bir güce ihtiyaç yok" mesajı vermiştir.
BlackSeaFor NATO içinde kısmen takdir edilirken, sürpriz olmayan bir şekilde ABD ve Gürcistan'ın tepkisi ile karşılaşmıştır.
Türkiye'nin, BlackSeaFor'u kuran stratejik zekası çeşitli operasyonlar ile derdest edilmiş, bu stratejik vizyonu kuran ve Montrö'nün en ön saftaki savunucusu olan Türk Deniz Kuvvetleri, komuta kademesinin büyük kısmının alaşağı edilmesi ile pasifize edilmiştir.
Kanalİstanbul hayata geçtiğinde, bu kanaldan yapılacak deniz trafiğinin hukukî düzenlemesi için Montrö'nün tartışılması ve masaya yatırılması gündeme gelecektir. Türkiye, üretime dayalı olmayan ekonomisi ve kaynak bakımından bağımsız olmayan askeri gücü ile ulusal çıkarlarını sonuna kadar ABD, NATO ve küresel enerji devlerine karşı savunabilecek konumda değildir.
Montrö'nün masaya yatırılması demek, doğrudan Montrö'nün, ABD, NATO ve küresel enerji devlerinin istekleri doğrultusunda değişmesi anlamına gelecektir.
Bu ise, Karadeniz'deki Türk hakimiyetinin sona ermesi, bölgedeki ülkelere yerleşmesi önünde bir engel kalmayacak ABD donanması ile karşı karşıya gelinmesi riski, Karadeniz, Kafkaslar ve Hazar'ın jeopolitik denklemindeki ağırlığın kaybedilerek ulusal güvenliğin son derece vahim bir tehdit ile karşılaşması sonuçlarını doğurabilecektir.
Kanalİstanbul Projesi, Türk Devleti'nin ulusal güvenliği için son derece ağır bir tehdittir.
Montrö, İstanbul ve Çanakkale Boğazları'nın ve dolaylı olarak Karadeniz'in güvenliğini güvence altına alan bir sözleşmedir. Türkiye Cumhuriyeti'nin üzerinde inşa edildiği en temel anlaşmalardandır.
Bu sözleşme, boğazlardan askeri ve sivil gemilerin geçişlerini ve boğazların güvenliğini düzenler.
Montrö'ye göre, Karadeniz'e kıyısı olan ve olmayan ülkelerin askeri gemilerinin geçişleri belli koşullara bağlanmıştır.
Karadeniz'e kıyısı olmayan bir ülkenin harp gemisi, Boğazlar'dan, önceden izin almak kaydıyla geçebilir ancak Karadeniz'de 21 günden fazla kalamaz.
Karadeniz, Avrupa ve Asya'yı hem kuzey-güney hem de doğu - batı istikametlerinde kontrol eden ayrıca Hazar Havzası ve Kafkaslar'ın geçidi konumunda, son derece stratejik bir denizdir.
Karadeniz'e hakim olan güç, Avrasya'nın giriş kapısının anahtarını elinde bulundurur; Hazar ve Kafkaslar coğrafyalarını doğrudan kontrol edebilir.
Montrö ile Türkiye, hem Soğuk Savaş döneminde SSCB'ye, hem de Soğuk Savaş sonrası dönemde ABD ve Rusya'ya karşı son derece güçlü bir hale gelmiştir. Öte yandan SSCB'den sonra Karadeniz Donanması'nın çürümesi ile birlikte Karadeniz'in tek hakim gücü haline gelmiştir.
Avrasya coğrafyasının. özellikle Kafkas ve Hazar bölgelerinin stratejik öneminin artması ile, ABD'nin bölgede hakimiyet kurma çabaları artmıştır. Renkli devrimler, eski Doğu bloku ülkelerinin NATO üyelikleri ve enerji nakil hatları vasıtası ile bölgeye giriş yapmıştır. Romanya, Bulgaristan, kısmen Ukrayna ve Gürcistan kendi saflarına çekilmiştir.
Ancak Montrö'den dolayı ABD, bölgede kalıcı bir askeri varlık bulunduramamaktadır. Ancak bu, aşılması gereken bir engeldir ABD için, zira denizler yüzyıllardır kuvvet aktarımının (force projection) esas ortamı olmuştur.
ABD ve küresel enerji devleri yıllardır Türkiye'ye, Montrö'nün hükümlerinin bükülmesi veya değiştirilmesi yönünde çok yoğun baskılar uygulamaktadır. Türkiye bu baskılara şimdiye kadar çok başarı ile direnmiştir.
Hatta Türkiye, karşı hamle olarak önce Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı inisiyatifini, ardından da BlackSeaFor görev gücünü kurmuş, tüm dünyaya, özellikle NATO ve ABD'ye "Karadeniz'in güvenlik ve istikrarını biz sağlıyoruz, yabancı bir güce ihtiyaç yok" mesajı vermiştir.
BlackSeaFor NATO içinde kısmen takdir edilirken, sürpriz olmayan bir şekilde ABD ve Gürcistan'ın tepkisi ile karşılaşmıştır.
Türkiye'nin, BlackSeaFor'u kuran stratejik zekası çeşitli operasyonlar ile derdest edilmiş, bu stratejik vizyonu kuran ve Montrö'nün en ön saftaki savunucusu olan Türk Deniz Kuvvetleri, komuta kademesinin büyük kısmının alaşağı edilmesi ile pasifize edilmiştir.
Kanalİstanbul hayata geçtiğinde, bu kanaldan yapılacak deniz trafiğinin hukukî düzenlemesi için Montrö'nün tartışılması ve masaya yatırılması gündeme gelecektir. Türkiye, üretime dayalı olmayan ekonomisi ve kaynak bakımından bağımsız olmayan askeri gücü ile ulusal çıkarlarını sonuna kadar ABD, NATO ve küresel enerji devlerine karşı savunabilecek konumda değildir.
Montrö'nün masaya yatırılması demek, doğrudan Montrö'nün, ABD, NATO ve küresel enerji devlerinin istekleri doğrultusunda değişmesi anlamına gelecektir.
Bu ise, Karadeniz'deki Türk hakimiyetinin sona ermesi, bölgedeki ülkelere yerleşmesi önünde bir engel kalmayacak ABD donanması ile karşı karşıya gelinmesi riski, Karadeniz, Kafkaslar ve Hazar'ın jeopolitik denklemindeki ağırlığın kaybedilerek ulusal güvenliğin son derece vahim bir tehdit ile karşılaşması sonuçlarını doğurabilecektir.
Kanalİstanbul Projesi, Türk Devleti'nin ulusal güvenliği için son derece ağır bir tehdittir.
25 yorum:
bsg...
gerçekten farklı bir noktaya değinilmiştir. tebrik ederim. çok doğru
chp yapsaydı çılgın olurdu akp nin her yaptığı kotu size gore bsg...
Değerli Adsız (28.04.2011, 01:02)
Dikkat ettiyseniz eğer yazımda herhangi bir AKP ifadesi yoktur; Recep Tayyip Erdoğan'ın adı da sadece yazının girişinde, projeyi duyurduğu şeklinde yer almaktadır.
Ve yine dikkat ederseniz konuyu ulusal güvenlik bağlamında ele almaktayım.
Dolayısıyla benim bu projeyi algılayışım siyasi boyutta değildir, güvenlik ve jeopolitik seviyededir.
Bu proje ile ilgili herhangi bir siyasi tartışmaya girmiş ya da girecek değilim. Ben, ilgi alanım olan jeopolitika ve ulusal güvenlik çerçevelerinden bakıyorum. Bu sebeple projenin fikir babası ya da uygulayıcısının şu veya bu parti ya da lider olmasının benim için birincil derecede bir önemi yoktur.
Keşke fikirlerinizi açık ve net bir şekilde dile getirseydiniz. "bsg" ile kastettiğinizin küfürlü bir ifade olmadığını diliyorum, umarım yanlış anlıyorumdur.
Bir satırlık saldırgan yorumunuza bu yazdıklarımdan sonra meramımı daha net ifade edebilmiş olduğumu umuyorum.
İlginiz için teşekkür ederim.
Arda Mevlütoğlu
montrö aynen uygulanır. boğazlarda türkiye'nin tam hakimiyeti vardır ve tartışılamaz.
adsız bsg aq
Bence Biraz Abartıca ve Komplo Teorileri barındıran bir yazı kaleme almışsınız projeye gelince gayet Yerinde ve İstanbul'umuza yakışacak bir proje bence. Ulusal Güvenliğimiz tehdittir montröyü deldiririz denmiş yazıda Ne alakaysa? İsrail Senin Hava sahasına hiç bilgi ve haber vermeden giriyor yakıt tanklarını bırakıp çıkıp gidiyor Açıklama yapma zahmetinde bile bulunmuyor. bu ulusal bir tehdit olmuyor bunlar üzerinde çalışmıyoruz ama Devlete Milyar dolar yararı olacak bir proje İktidar partisi yapınca ulusal Tehdit haline geliyor.
Bize musanın çocukları diye Yutturmaya çalıştıkları insanlar.
Hz.Muhammet'in Ümmetinden çıktı
arda kardesim farkli bir pencereden bakmis ve kesinlikle bizi dusunduren bir yazi yazmis. Farklilik, cesitlilik iste ihtiyac duydugumuz seyler bunlar. Saol ARDA...
Birisi ulusal güvenlik diyor jeopolitik analiz yapıyor diğeri AKP diyor Tayyip diyor yalıyor da yalıyor seviye yerlerde geziyor.
arkadaşlar montrö anlaşmasının hükümleri sadece istanbul boğazını kapsamaz. yeni bir kanal yapılması istanbul boğazını bahse konu anlaşmanın dışında tutsada, çanakkale boğazı için de montrödeki hükümler geçerli olduğu için bu kanalın yapılmasının askeri strateji bakımından bir kaybı olmayacaktır ve çanakkale boğazını montrö anlaşması sonucu geçemeyecek olan yabancı harp gemileri kanal istanbulu nasıl katedecektir.teşekkürler (KAAN)
Lozan’la;
- Askeri olmayan gemi ve uçakların barış zamanında boğazlardan geçebilmesine,
- Geçişi sağlamak amacıyla başkanı Türk olan uluslararası bir kurul oluşturulmasına,
- Boğazların her iki yakasının askersizleştirilmesine ve
- Yapılan düzenlemelerin Milletler Cemiyeti'nin güvencesi altında uygulanmasına karar verildi.
Böylece Türkiye Cumhuriyeti sınırları dahilindeki “Türk Boğazları” bölgesine, Türk askerlerinin girişi de yasaklandı.
Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile;
- Boğazlar kayıtsız şartsız Türkiye Cumhuriyeti egemenliğine bırakılacak, tahkimat yapmak hakkı tanınacak,
- Barış zamanında her devletin ticaret gemileri boğazlardan serbestçe geçebilecek, buna mukabil savaşta ve barışta asker ve sivil hava kuvvetlerinin geçmesine müsaade edilmeyecek,
- Savaş zamanında eğer Türkiye tarafsız kalmışsa sadece ticaret gemileri geçebilecek,
- Barış zamanında denizaltı gemileri müstesna olmak şartıyla savaş gemileri on beş gün evvel Türkiye Hükümeti'ne haber verecek, gidecekleri yer, isim, tip ve adetleri bildirilecek ve uçak kullanmamak şartıyla Boğazlardan geçebilecek,
- Eğer Türkiye savaşa girmişse yalnız tarafsız devletlere mensup ticaret gemileri, düşmana hiçbir surette yardımda bulunmamak şartıyla ve sadece gündüz serbestçe boğazlardan geçebilecektir
Montrö Sözleşmesi’nin süresi 20 yıldı. Ancak; bu sürenin dolmasından 2 yıl önce akit devletlerden hiçbirisi sözleşmenin feshini talep etmezse, sözleşme yürürlükte kalmaya devam edecekti; Sözleşmenin süresi 1956'da dolduğu halde hiçbir ülke tarafından fesih talebi yapılmadığı için halen Montrö Boğazlar Sözleşmesi yürürlüktedir.
10 Ülkenin taraf olduğu Montrö Boğazlar Sözleşmesinde Amerika Birleşik Devletlerinin imzası yoktur, ancak ABD, Birleşmiş Milletler’in üyesidir, fakat; Montrö Boğazlar Sözleşmesi, “genel hükümler dışında”, Lozan gibi Milletler Cemiyetinin (Birleşmiş Milletler) doğrudan güvencesinde değildir.
Türk Boğazlarının emniyeti bu nedenle ve sadece Türkiye için değil, yukarıda sayılan; İngiltere, Fransa, Bulgaristan, Romanya, Yugoslavya, Yunanistan, Japonya, Ermenistan, Gürcistan, Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan, Ukrayna, Moldovya, Romanya, Bulgaristan, Rusya ve ABD dahil tüm ülkeler ile doğrudan veya dolaylı bu ülkelerle deniz ticareti yapan ve yapacak; bölge dışındaki tüm Dünya ülkeler için de önem taşımaktadır.
Özellikle enerji yollarının en önemli ve “alternatifsiz” düğüm noktasının alternatifi “kanal” olabilir mi?
Kanal Türkiye’nin üstünde titrediği yüzyıllık mücadelesinde, egemenlik temellerinden de olan; Montrö Boğazlar Sözleşmesinin delinmesi olacaktır.
Bu çılgın projenin sağlayacağı gelişme! neticesinde;
- ABD, Romanya ve/veya Bulgaristan üstleri üzerinden, güvenlik endişesiyle Karadeniz’de silahlanmak, donanma vücuda getirmek isteyecek,
- Rusya, bu kısır döngü ile Karadeniz’de silahlanmasını artırmak, yeni donanmalar vücuda getirmek isteyecek,
- Muhtemel tehditler karşısında, Türkiye de Karadeniz’de yüzer birlikler konuşlandırmak zorunda kalacak ve Türk Boğazları ile doğrudan bağlantılı Karadeniz’de güvenlik, dayanışma ve dostluğun tesisi için 2 Nisan 2001’de kurulan; Romanya ve Bulgaristan’ın, 2007 yılı AB üyelikleri ile ABD lehine zafiyete uğrayan Karadeniz Deniz İşbirliği Görev Grubu (BLACKSEAFOR)’un amacının da delinmesine “öncü destek” olacak, bölgede yeni bir silahlanma ve güvensizlik yarışına gidilmesine neden olacaktır.
Yaklaşık 500 yıl öncesi üretilmiş bir projeyi, bu gün “çılgın” kılan şey;
- iş bu İstanbul Kanal’ı veya muhtemel “kanal”ların her nasılsa, Uluslararası hukuk veya devletler çıkar çatışması dışında kalacağını düşünmek,
- projenin kıvılcımlarının, proje halindeyken dahi “uzun vadede” sebebiyet vereceği cehennemi düşünmemek,
- sadece bir seçim kazanma uğruna hareket edilmiş olması,
yada
- seçim propaganda süreci arasına; “egemenliğin” terk halini içeren kandırmanın; sıkıştırılabileceğini düşünmektir.
Izleyebildigim kadariyla cogu tartisma projenin fizibilitesi ve maliyeti uzerine ama ulusal guvenligine degine pek olmamisti. Arda degisik bir bakis acisi ile mevcut Montro anlasmasina etkilerini dile getirmis. Bu proje para basacak, ve yatirimini amorti edecek diyenlere ilk sorum. Montre'ye gore bogazlardan serbest(ucretsiz) gecis hakki bulunan gemiler neden para vererek kanaldan gecmek istesin? Bogazlar ve Montre oldugu surece gemiler sadece klavuzluk ucreti odeyerek bogazlardan gecis yapabiliyorlar. Benim bildigim baska bir ucreti yok. Ikincisi Dunya'daki benzer yapay kanallarin, Panama veya Suveys gibi, hepsinin ortak bir noktasi var. Bu kanallarin bulundugu bolgelerde baska bir su yolu yok. Oysaki Turkiye'nin "dogal", yani Allah vergisi bogazlari var. Ucak gemisi buyuklugundeki yuksek tonajli gemiler dahi gecebiliyor. Dolayisiyla hangi akla hizmet 50 milyar dolar ulke parasini halen sorunsuz islevini yapan Bogazlar varken yapay yeni bir kanal icin harcayacaksiniz? 50 milyar ile ulkenin baska onemli sorunlarini cozmek icin harcanmalidir. Kaldi ki buna benzer projeler X maliyet tahmini ile baslar ama bitirmek icin 4X-5X para harcanir.
Kisaca bu projenin cok iyi dusunulmus bir proje oldugunu sanmiyorum. Secimler oncesine getirilmeside esas amacinin oy avciligi oldugunun bir gostergesi.
Tesekkurler Arda.
@arda
kanal tercih edilecek çünkü :
- Boğazlardan geçişlerine izin verilmeyen büyük tonajlı gemiler bu sayede geçebilecek, buda misal doğalgazın metreküp başına ödenen navlun parasını azaltacak.
- Kanaldan çıkarılan toprakla boğazın kuzey girişine yapay ada yapılacak, adaya havaalanı inşa edilecek, kara bağlantısı deniz otobüslerince sağlanacak böylece şu anda kullanılmayan bir boğaz kullanım yolu yapılacak boğaz trafiği artacağı için herhangibi ticari geminin boğazlardan geçebilmesi için bugünkü süreden daha fazla sıra bekleyecek ve maliyeti artacak.
unutmamız gereken iki sene boyunca sadece fizibilite çalışması yapılacak olması. Bütün çekincelerimiz değerlendirilecek. Ancak ortada süveyş kanalının senede elde ettiği geliri baz alırsak ki bu geçen sene 5 milyar dolardı pek öyle aman 5 milyar neki diye kafamızı çevirebileceğimiz bir proje değil üstelik bu parayı hiç bir şey yapmadan kazanacağız.
Dolaylı yoldan ise istersek türk gemi şirketlerine ayrıcalık tanıyıp dünyada bir numaraya dahi taşıyabiliriz.
arda bey merhaba;
kanal istanbul projesi ilk açıklandığı gün möntrö antlaşmasının dışında olacağı söylenmişti, hatta twitter'da da tartışıldı ama nedense o günden sonra bir daha bu konu üzerinde durulmadı. varsa yoksa yalıların güvenliği, kazanacağımız paralar denildi.
ben de kanal yapılırsa bu kanalın möntrö sözleşmesi dışında tutulacağını ve bu bağlamda da türkiye'nin boğazlar üzerindeki hakimiyetinin manasız olacağını düşünüyorum. yani esasında bece bu proje yok gelir kapısı, yok boğaz trafiğinin azlatılması denilerek bize yutturulmaya çalışılan askeri bir projeden öte birşey değildir.
öte yandan bir politikacıdan çok bir çevreci olduğum için bu kanalın doğaya yapacağı etkilerin hiç iyi olmayacağını düşünüyorum. ömrümüz sadece 80 seneyken dünya üzerinde binlerce yıldır yerinde duran coğrafyalara bu kadar müdahale etmeye asla hakkımızın olmadığına inanıyorum.
güzle bir yazı yazmışsınız bence. tebrikler
karadeniz için geçerli olanlar marmara içinde geçerlidir yani çanakkale boğazıda tıpkı istanbul boğazının şartlarına sahiptir , bu kanal karadeniz'i ege denizinemi bağlıyor? lütfen siyasi çerçeveden değil mantık çerçevesinden bakın , bu antlaşmayı etkileyecek bir proje olabilmesi için karadeniz'i direk ege'ye bağlayan bir kanal olması gerekir , bence milli güvenlik yönünden hiçbir sakıncası yok lakin bu kanalın bize götürüsü getirisini aşacaktır yani projeye karşıyım.
Arkadaşlar Montrö'de boğazlardan askeri gemi geçişlerini engelleyen bir madde yok.Yani atıyorum Amerika karadenize gemilerini istediği gibi sokabilir.Lakin sorun şu; şu anki duruma göre karadenize kıyısı olmayan herhangi bir ülkeye ait askeri gemi, karadenizde 21 günden fazla kalamaz.Eğer bu proje gerçekleşirse Montrö'nün tadil edilmesi gerekecektir ki buda Türkiye için çok tehlikeli bir hamledir.Yani sözün özü; sorun boğazlar değil, KARADENİZdir.
Olaylara bu acidan bakan birilerinin oldugunu bilmek guzel.
Stratejik acidan degerlendirelim dendiginde kaynak olarak kullanabilecegimiz bir yazi olmus.
Tesekkur ederiz.
Yazilarinizin devamini dikkatle takip ediyoruz.
Eğer bu kanal yapılırsa montrö açısından kabul edilebilir bir olgu mu "by-pass" geçiş yoksa değil mi bu zaten tartışılmakta olan bir konu. Yani bu sizin bir görüşünüz ya da endişeniz değil ki yazınızda hep "...düşünmekteyim" v.b.
ifadelere yer vermişsiniz?
Örneklemek gerekirse:
Hukuki alan;
http://www.loc.gov/lawweb/servlet/lloc_news?disp3_2690_text
Ekonomik düzlemde;
http://www.bloomberg.com/news/2011-05-12/erdogan-to-free-tankers-with-12-billion-canal-freight-markets.html
Tartışılıyor.
Dile getirdiğiniz tehid gerçek bu anlamda bunu dile getirmiş olmanız öneli ancak bunu kendi fikriniz/endişeniz gibi anlaşılıyor, birileri "farklı bakış açısı" olarak nitelemiş yazdıklarınızı bence bu biraz şaşırtıcı olmuş.
Değerli AviationRelated,
Öncelikle ilginiz için teşekkür ederim.
"Kanalİstanbul ve Türkiye'nin Ulusal Güvenliği" başlıklı yazıyı, 27 Nisan günü, Başbakan projeyi açıkladıktan kısa bir süre sonra kaleme almıştım, ki zaten başlığın üstüne makalenin yayınlanma tarihi görülüyor. Yazı aynı gün başta AskerHaber.com olmak üzere çeşitli internet site ve forumlarında da yayınlandı.
Yazıda aktarmaya çalıştığım görüşlerimi yine aynı gün ekşisözlük ve çeşitli tartışma platformları ile sosyal medyada paylaştım.
Yani başka mecralarda paylaşılmakta olan görüş ve yorumları kendi görüşüm gibi sunmam söz konusu değildir.
Dolayısıyla eğer teveccüh gösterirseniz, bu mesajınızı, linkini verdiğiniz sitelere iletebilirsiniz.
Kaldı ki etik prensiplerim doğrultusunda intihal yapmamaya özen gösteren biri olarak, fikir, bilgi ve değerlendirmelerin kaynaklarını belirtmeye azami dikkat etmeye çalışıyorum. Bir fikir öne süreceğim zaman bunun kaynağını muhakkak eklerim.
Hassasiyetiniz için teşekkür ederim.
"Kaldı ki etik prensiplerim doğrultusunda intihal yapmamaya özen gösteren biri olarak"
Bu çok ağır olmuş beyefendi ben size inhihal yapıyorsunuz demedim kaldı ki bu zaten bilimsel ya da kar amacı güden bir yazı değil böylesi bir durumda intihal olmaz zaten.
Yalnız sizde takdir edersiniz ki sizin yazınızın tarihi daha önce olsa da Bloomberg'in görüşü sizin sitenizde okuyup edinmiş olması düşük ihtimal, ben orada bakın bu yazı sizin yazınızdan önce vardı demek istemedim bu endişe geniş çevrelerce paylaşılıyor demek istedim.
Yani özetle demek istediğim;
"Kanalİstanbul Projesi'nin, ulusal güvenliğimiz için büyük bir tehlike içerdiğini düşünüyorum. Bu konudaki düşüncelerimi aşağıda sıraladım."
Buradaki "düşünüyorum" ve "endişelerimi" ifadelerini çeşitli siyasetçilerin belirttiği gibi yada çeşitli kaynaklarda da değinildiği gibi deseydiniz sorun olmazdı çünkü bloomberg in yayınlanma tarihi sizin yazınızdan geç de olsa bu proje ortaya atıldığı günden itibaren bu tartışma var hatta proje ortaya atılmadan siyasiler motrö'yu delmeden etrafından dolaşmak için bir yol ortaya atmışlardı
Bakın sizin yazınızdan çok daha eski ilgili bir link;
http://www.todayszaman.com/news-223806-istanbul-canal-project-to-open-debate-on-montreux-convention.html
Görüldüğü gibi uzun zamandır motrö'nün etrafından dolaşmaya çalışılıyor.
Lütfen beni yanlış anlamayın sizi intihal ile itham etmiyorum kesinlikle. Ama ekim 2010 yılına kadar ve hatta daha geriye izlenebiliyor tartışma.
Ve son olarak tekrar belirteyim değindiğiniz tehtid gerçek ve Türk politik ağırlığını Karadeniz'de hafifleteceği neredeyse kesin olan bir projedir bu sizinle aynı görüşteyim bu bağlamda.
İyi çalışmalar dilerim.
Arda Bey yorumunuza katılıyorum, farklı penceren bakıp ufku açan güzel bir yazı olmuş...
Yorumları okuyunca büyük bir kitlenin çanakkale boğazının montröya dahil olmadığını sandığını anlıyorum. Ve bilmiş gibi yorum yazıyorlar. Yazı da bu temelde mesnetsiz oluyor.
kesinlikle katılıyorum ve de şöyle bir durum söz konusu eğer kanalistanbul için montröden taviz verirsek pusuda bekleyen abd,rusya,ingiltere,hollanda,italya,japonya gibi ülkelerin ekmeğine yağ sürmüş oluruz ve montrönün değiştirilmesi için gene imo ile uğraşmak zorunda kalırız.
bunun üstesinden gelebileceğimizi de hiç sanmıyorum montröden taviz vermeden kanalistanbulu yapmak isi sakıncalı pahalı
son zamanlarda nasıl ki vaşington'da etkin silah ve petrol firmalarının lobileri etkinse ankara'da da müteahhitler lobisinin etkin olduğunu düşünmeye başladım. malum, iktisadi hayatımıza "yurdumda üretilen kıymetli şeyler" değil "rant" tabir olunan, zaten varolan ama "zaman içerisinde ve durduğu yerde bir şekilde değer kazanan varlıklar" hakim olduğu için halkımızın girişimcilik, risk almak gibi mefhumlardan ziyade "bekleyip görmek", "değerini bulmasını beklemek" gibi tavırlarla durduğu yerde para kazandıran faiz gibi uygulamalara meyletmesi kaçınılmaz oluyor. tabii bu nesnellik ve atalet hayatımızın diğer alanlarında da fazlasıyla mevcut.
işte bu ataletin ve nesnelliğin bir yansıması olsa gerektir ki asıl kök nedene inip onu çözecek çabalardan ziyade kolaycılığa kaçıp sorunun etrafından dolaşmayı yeğliyoruz.
sadede gelecek olursam, asıl sorun Türkiye sınırları içerisinde bulunan Boğazlar üzerinde Türkiye'nin hükümranlığı Montrö sözleşmesiyle kısıtlanmış bulunmaktadır. Sorunun çözümüde gerekli caydırıcılığın tez zamanda elde edilmesi akabinde sözleşmenin yırtılmasıdır. bu yapılamadığı içindir ki Türkiye'nin Suriye politikasının karşısında yer alan Rusya, Suriye rejimine yaptığı silah ve asker sevkiyatını Türkiye'ye rağmen Boğazlar'dan geçirebilmektedir.
Bu durumda bence makul olanı, kanala harcanacak paraların caydırıcılığın temini ve takviye edilmesi maksadıyla savunma sanayiine aktarılmasıdır. nihayetinde bu alanda yapılacak çalımşalar neticesinde ortaya çıkacak ürünlerin, ithal ürünlerin yerini almasıyla yurt dışına çıkacak paramızın cebimizde kalması sağlanacağı gibi bu ürünlerin dost ve kardeş ülkelere satılmasıyla da yatırılan paraların geri dönüşü mümkün olabilecektir.
uygur
fikrimde değişikliğe gitme durumunda kaldım. maalesef montrönün yırtılması ancak rusya'nın nükleer silahlarını dengeleyecek belki yine nükleer silah belki daha fantastik başka bir silah yaparak caydırıcılık sağlandıktan sonra olabilir.abd nükleer şemsiyesinin möntrö'nün yırtılması durumunda bizim için, bizim egemenliğimiz için çalışacağını sanmıyorum.
uygur
Yorum Gönder