Bugün Gazetesi, 21.06.2006
Dikkatlerimiz fazlasıyla Türkiye'nin "Batı'ya demir atması" üzerine odaklaştı.
Gerek dış ve gerekse iç politikaya ilişkin son günlerde gündemi oluşturan tartışmalar ve spekülasyonlar, Türkiye-AB ilişkilerinin durumuna yoğunlaşmış vaziyette. Türkiye'nin Kıbrıs konusundaki tavrından ziyade, "demokrasi programı"nda sebat etmesinin, "AB'deki Türkiye" için bir "olmazsa olmaz" olduğu açık.
Ancak, "AB'deki Türkiye" ya da genel
anlamında "Batı'daki Türkiye" açısından bir de "jeopolitik unsur" var ki ve bununla ilişkili son zamanlarda öylesine önemli gelişmeler cereyan ediyor ki, bunlar fazla dikkat çekmiyor. Oysa, "demokrasi programı"yla birlikte mütalaa edildiği takdirde, Türkiye'nin AB ve Batı şansı açısından belirleyici öneme sahip. Enerji! Ve, Türkiye'nin Batı yönünde bir "enerji transit yolu" olması bakımından özel önemi.
16 Haziran Cuma günü "tarihi" bir gelişme yaşandı ve Türkiye kamuoyu bununla pek ilgilenmedi. Almatı'da Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev ile Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev arasında imzalanan bir anlaşma ile Kazakistan'ın Kaşegan bölgesinden çıkartılan petrolün Baku-Ceyhan boru hattına da bağlanarak sevkedilmesi kararlaştırıldı.
Bu anlaşmayı "siyasi açıdan" ilginç kılan Nazarbayev'in Putin'le görüşmesinden saatler öncesinde Rus liderine "soğuk duş" gibi gelen bu anlaşmaya imza atması. Rus gazetesi Vremya Novostei, Nazarbayev'in "yüzyılın projesi" olarak nitelenen 1768 kilometre uzunluğundaki Baku-Tiflis-Ceyhan boru hattına Kazak petrolünü de bağlamasını "tarihi bir olay" olarak niteledi. Zira, bu, Washington'un "1990'ların sonundan beri lobi gayretlerinin ürün vermesine ve Moskova'nın bunu önleme çabalarının ise başarısızlığına" işaret ediyor. Baku-Ceyhan, Kazakistan'ın petrol ihracı için üçüncü, Rusya'yı by-pass edeceği ikinci yol olacak.
Elbette daha gidilecek uzunca bir yol var. Kazakistan'ın bu yolla petrol ihracatı 2007'de başlayabilecek ve başlangıçta 7 milyon ton gibi hayli mütevazi miktarda olacak. Bu rakamın yılda 20 milyon tona çıkarılması hesaplanıyor. Kazak petrolünün Rusya'dan geçerek sevkedilen miktarı yılda 67 milyon ton. Dahası, Hazar'ın doğu ve batı kıyıları arasında 800 kilometrelik bir boru hattı döşenmesi ve petrol depolama tesislerinin yapımı gerekiyor; bu da 4 milyar dolarlık bir maliyet.
Ne var ki, 2015 yılında Kazakistan'ın yılda 150 milyon ton petrol ihraç edebilecek kapasitede olacağı hesaplanınca, "stratejik bakımdan" Kazakistan-Azerbaycan anlaşması özel bir önem kazanıyor. Söz konusu tarih, Türkiye'nin AB'ye tam üyeliğinin gerçekleşmesinin beklendiği aşağı yukarı tarih. Not edin...
Böylece, "Hazar-Karadeniz ekseni" bir "güvenlik ekseni" olarak Batı dünyasının "radar ekranı"na giriyor ve bu nedenle Türkiye'nin bir "Karadeniz ülkesi", ayrıca bir "Kafkasya denkleminin siyasi oyuncusu" olarak da "özel rolü" ortaya çıkıyor.
Bu arada, İran'ın odağında bulunduğu gelişmeler de, merkezinde "enerji"nin bulunduğu "stratejik çekişmeler"le ilgili. New York Times'da dün "The Race for Iran" (İran için Yarış) başlıklı Flynn Leverett'in yazısının şu satırları dikkate değer:
"Dünya, İran ile nükleer görüşmelerin yeniden başlatılmasına ilişkin siyasi manevraları -bu kez Amerika'nın da katılmasıyla- izlerken, Amerika, Rusya ve Çin arasında başlamış olan daha geniş ölçekli stratejik rekabeti pek az kişi izliyor. Bu rekabet, nihai olarak, sadece İran'ın nükleer faaliyetlerinin yönünü değil aynı zamanda onun Ortadoğu'da ve ötesindeki ekonomik, siyasi ve askeri rolünü de belirleyecek. Sonuç, İran'ın muazzam petrol ve doğal gaz rezervleri üzerinde hangi ülkelerin üstünlük sağlayacağına bağlı duruyor... İran, Suudi Arabistan'ın ardından dünyanın kanıtlanmış en büyük ikinci konvansiyonel ham petrol rezervlerine, ve Rusya'nın ardından, dünyanın ikinci doğal gaz rezervlerine sahip. Görece olarak düşük üretim seviyeleri, İran'ı, önümüzdeki yirmi yıl içinde gerek petrol ve gerekse doğal gaz ihracatını büyük ölçüde arttırma potansiyeli taşıyan pek az ülkeden biri haline getiriyor.
Bu dönem zarfında dünya ekonomisi enerji ihtiyaçları için artan ölçüde Ortadoğu ve eski Sovyetler Birliği'ne dayanacak. İran'ın bir hidrokarbon süpergücü olarak statüsü ona daha da büyük stratejik önem kazandıracak. Buna konumu, (Ortadoğu'da en büyük olan) 70 milyonluk nüfusunu ve bölgesel önderlik ihtiraslarını ekleyin; İran'ın gelecekteki uluslararası rolü inkar edilemezdir."
Doğru. Peki, ya yanıbaşındaki Türkiye'ninki? En az onun kadar. "Körfez-Akdeniz ekseni" ve "Orta Asya (Kafkasya-Hazar) - Karadeniz ekseni"ni müştereken Batı'ya bağlayan tek coğrafya Türkiye.
İran, bir yandan Rusya ve Çin desteği için Şanghay gruplaşmasına kur yapıyor, diğer yandan Baku-Ceyhan boru hattına bağlanma taleplerini dillendiriyor. Türkiye'de "stratejik düşünüldüğü" takdirde, geleceğin ülkemize önemli bir potansiyel ve rol sunduğunu görebiliriz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder