09/09/2025

TFX Projesi: Ne? Ne İçin? Nasıl? - 6

"Planı olmayan bir hedef sadece bir dilektir" 
Antoine de Saint-Exupéry




IDEF 2025 savunma sanayii fuarı Milli Muharip Uçak (MMU) Kaan ve geniş ölçekte Türk Hava Kuvvetleri (HvKK) muharip uçak projeleri ile ilgili önemli gelişmelere sahne oldu ve ayrıca bunlara dair bazı bilgi ve ipuçlarını toplama fırsatı sundu.

IDEF 2025 savunma sanayii fuarı sırasında, 26 Temmuz günü Türk Havacılık ve Uzay Sanayii (TUSAŞ) ile Endonezya'nın havacılık ve savunma sanayii kuruluşları PT Republik Aero Dirgantara (PT RAD) ve PT Dirgantara Indonesia (PTDI) ile ortak bir çerçeve anlaşması imzaladı. Bu anlaşma doğrultusunda Endonezya'ya satılması planlanan 48 adet Kaan için PT RAD, Endonezya’da uçakların üretimine yönelik altyapı hazırlıkları, fabrika kurulumu ve yerel tesislerin işletilmesi konularında sorumluluk üstlenecek. Ayrıca Kaan’ın mühimmat entegrasyonu kapsamında, PT RAD ve Türkiye’nin önde gelen savunma sanayii kuruluşlarından ROKETSAN tarafından ortak bir şirket kurulması öngörülüyor. Bu şirket, proje kapsamında belirlenen mühimmatların üretiminde görev alacak. İmzalanan çerçeve anlaşması, Endonezya'yla Kaan sözleşmesi imzalanması yolunda önemli bir adım oldu.

Öte yandan IDEF 2025 sırasında basına yaptığı açıklamada TUSAŞ Genel Müdürü Mehmet Demiroğlu, Kaan'ın üç adet prototipinin üretim hattında olduğunu, bunlardan bir tanesinin yer testleri, diğer ikisinin de uçuş testleri için üretildiğini kaydetti. Demiroğlu, söz konusu iki prototipin uçuş testlerine 2026 Nisan ayın başlayacağını açıkladı. Yine Demiroğlu'nun açıklamalarına göre Kaan'ın 2028 yılında General Electric F110 motoru ile; 2032-2033'ten itibaren de milli motor TF35000 ile teslim edilmesi planlanıyor.

Yine IDEF 2025 sırasında bir başka önemli anlaşma daha imzalandı. 23 Temmuz günü Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ile Birleşik Krallık Savunma Bakanı John Healey, Türkiye’nin Eurofighter Typhoon savaş uçağı alımına ilişkin bir mutabakat muhtırası imzaladı. Bu anlaşma, 2022 sonbaharında ivme kazanan süreçte önemli bir dönüm noktasını teşkil ediyor. Açık kaynaklara yansıyan haberlere göre Türkiye 40 adet Typhoon alımı planlıyor. Typhoon'un hangi modelinden alınacağına dair resmi bir açıklama yapılmamış olsa da Tranche 4 adlı son model olduğuna dair yorumlar var. 

F-16V alım sürecinin durmuş olduğuna dair bilgiler var. Öte yandan Block 30 modeli F-16'lar için Özgür modernizasyonu devam ediyor ancak başta Murad AESA radar olmak üzere görev sistemleri henüz kullanıma hazır değil. Proje tüm bileşenleri ile tamamlandığında Türk F-16'ları büyük bir kabiliyet genişlemesi yaşayacak, ancak buna daha biraz var gibi görünüyor. 

Velhasıl, hava gücünü eklektik bir yaklaşımla modernize ediyor Türkiye. Kaan, bu yapbozun en büyük parçası ve diğer parçalara nasıl uyacağı ya da diğer parçaların Kaan'a nasıl ekleneceği ise kocaman bir soru işareti.

Eldekiler

Öncelikle mevcut durumun tespitini yapmak gerek. 

Eylül 2025 itibariyle HvKK envanterindeki muharip unsurlar şöyle:

• 235 - 240 arası F-16C/D Block 30TM, 40M, 50M, 50+
• 25 - 30 arası F-4E 2020
• Bunlara ilaveten bir miktar Bayraktar Akıncı taarruzi insansız hava aracı (İHA) ile Anka S silahlı İHA bulunuyor.

F-16'ların Block 30 modelleri, gövde ömürlerini 12 bin uçuş saate çıkaracak yapısal iyileştirmeye ve Özgür modernizasyonuna tabi tutuluyorlar. Özgür'ün ana bileşenlerinden Murad AESA (Active Electronically Scanned Array; aktif elektronik taramalı dizin) radarının geliştirme ve test faaliyetleri devam ediyor. Murad takılı F-16 ile ilk uçuş 2024 yılı içinde gerçekleştirildi. 

F-4E 2020'lerin, 2018-19'dan itibaren F-35'lerle değiştirilmesi ve hizmetten çekilmeleri planlanıyordu. Uçaklar sırasıyla 172, 171, 112 ve 111'inci filoları donatacaktı. Ancak Türkiye'nin Rusya Federasyonu'ndan S-400 hava savunma sistemi almasına karşılık olarak ABD Türkiye'yi F-35 programından çıkarttı ve üretilmiş altı adet F-35A'nın teslimat sürecini iptal etti. Bu durum, F-4E 2020'lerin emekliliklerini ötelediği gibi, 2020'lerden itibaren kademeli şekilde oluşturulması planlanmış kuvvet planını da geçersiz kıldı.

Öte yandan HvKK, 2018 yılında Anka S, 2023 yılında da Bayraktar Akıncı İHA'ları teslim aldı. Anka S, 2019'da ilk kez silahlı olarak görev aldı. Görev tanımı itibariyle taarruzi bir İHA olan Bayraktar Akıncı da, sınır ötesi pek çok görevde etkin olarak kullanıldı. 

MMU projesinin TX/FX olarak başladığı 2010 yılından bu yana hava gücü alanında en büyük ilerleme, güdümlü silah sistemleri alanında oldu. Lisans altında Paveway lazer güdümlü bomba ve ardından milli Hassas Güdüm Kiti (HGK) ile başlayan süreçte TÜBİTAK SAGE, ROKETSAN, ASELSAN ve son olarak Baykar tarafından çok çeşitli mühimmat sistemleri geliştirildi, kullanıma sunuldu. Gelinen noktada havadan havaya ve havadan karaya tüm görev tipleri ve gereksinimlere yönelik Türk tasarımı bir güdümlü silah sistemi bulunuyor. 

Peace Onyx III projesi ile 2005 - 2015 yılları arasında toplam 173 adet F-16 Block 40 ve Block 50, Block 50+ seviyesine getirilmiş; ayrıca Peace Onyx IV projesiyle de siparişi verilen 30 adet F-16 Block 50+ 2011 - 2012 yılları arasında hizmete girmişti. Dolayısıyla HvKK'nin muharip gücünün ana omurgasını 2015'ten bu yana 200'den fazla Block 50+ seviyesindeki F-16'lar oluşturuyor. Block 30 F-16'ların, Murad, FEWS ve T-Link ile donatılana ve tam harbe hazır seviyeye ulaşana kadar belli bir süre geçmesi gerekecek.

Block 50+ seviyesi F-16'ların başlıca özellikleri olarak AN/APG-68(V)9 pulse-doppler radar, MMC 7000 sayısal görev bilgisayarı, Link 16 veribağı, AN/APX-113 AIFF gelişmiş dost-düşman tanımlama sistemi, renkli yeni nesil kokpit göstergeleri sayılabilir. Bu sayede HvKK envanterindeki Block 40 ve 50 F-16'lar kayda değer bir kabiliyet sıçraması gerçekleştirdi. 

Ancak...

Elinkiler

Türkiye'nin yakın çevresindeki ülkelerin muharip uçak programlarına göz atalım:

Tablo 1. Türkiye'nin çevresindeki ülkelerin son yıllardaki muharip uçak tedarik ve modernizasyon programları


Bu tabloda özellikle İsrail, Mısır, Yunanistan ve Rusya Federasyonu'na odaklanmakta fayda var.

İ
srail Hava Kuvvetleri envanterinde F-16C/D, F-16I, F-15C/D, F-15I ve F-35I modellerinde 340 civarında muharip uçak bulunuyor. Bu uçaklar, 12 Gün Savaşı'nda yoğun olarak görev aldılar.

İsrail halen 45 adet F-35I'ya sahip ve bu uçağın bölgedeki tek kullanıcısı. 2020'lerin sonlarından itibaren Yunanistan ve Romanya da F-35A'larını teslim almaya başlayacaklar. Ayrıca İngiltere de Kıbrıs'taki Ağrotur üssüne sık sık F-35B'lerini konuşlandırıyor.

İsrail, 2016 yılında teslim almaya başladığı F-35I'lara kendi gereksinimleri doğrultusunda bazı değişiklikler uyguluyor. Bunların ayrıntıları açık kaynaklarda mevcut değil ancak elektonik harp, güdümlü silah entegrasyonu gibi başlıklar neredeyse kesin. Ayrıca İran savaşı sırasında uzun menzile erişime olanak sağlayan gövdeye monte edilebilir harici yakıt tankı (Conformal Fuel Tank; CFT) kullanıldığına dair de haberler mevcut.

İsrail, F-15 filosunu takviye etmek için F-15'in yeni nesil modeli olan F-15EX'in bir türevi olan F-15IA'dan sipariş verdi; ayrıca envanterindeki F-15I'ların da bu seviyesine modernizasyonu planlanıyor. Bu program ile F-15'in 5'inci nesil muharip uçaklara yakın bir kabiliyete erişmesi mümkün olacak.

Mısır, hava kuvvetleri için 2010'ların başından itibaren geniş kapsamlı ve iddialı bir modernizasyon programı yürütmeye başladı. Bu kapsamda Fransa'dan Rafale, Rusya'dan MiG-29M alındı. İtalya ile Eurofighter Typhoon alımı için görüşmelerin yürütüldüğüne dair haberler çıksa da henüz somut bir gelişme yok. Öte yandan ileri eğitim ve hafif muharip uçak ihtiyacına yönelik olarak Güney Kore ile T-50 ve FA-50; Hindistan ile de Tejas konusunda uzun süredir görüşmeler yürütülüyor. Ayrıca Çin'in de J-10CE için hamle yaptığı biliniyor.

Hava kuvvetlerini hızla modernleştiren bir diğer bölge ülkesi olan Yunanistan, Fransa'dan 24 adet Rafale aldı. Toplam sayının 40'a çıkarılması bekleniyordu ancak Başbakan Kiriakos Miçotakis 2024 Aralık ayında ilave Rafale alımı yapılmayacağını, bunun yerine ABD'den alınacak 20 adet F-35A'ya 20 adet daha ekleneceğini açıkladı. Yunanistan ayrıca Block 52+ ve 52M tipi 83 adet F-16'sını F-16V seviyesine yükseltiyor. 

Üç yıldan uzun süredir Ukrayna'da savaşan Rusya, yeni nesil savaş uçağı Su-57'nin üretimine devam ediyor. Hava Kuvvetleri Komutan Yardımcısı Aleksandr Maksimtsev, Ağustos ayında Su-57'nin üretim hızının artırılacağını açıklamıştı. Bu arada Su-30SM, Su-34Su-35S ve MiG-31BM teslimatları da dvam ediyor. İnsansız savaş uçağı Ohotnik, Ukrayna'da görev denemeleri sırasında düşmüştü; projenin güncel durumu ile ilgili açık kaynaklara yansıyan bir bilgi bulunmuyor.

Diğer ülkelerde ise manzara şu şekilde:

ABD'den F-16IQ alan Irak'ın Fransa ile Rafale alımı için görüştüğü biliniyordu. Bu görüşmeler henüz sözleşmeye dönüşmedi. Fransa'nın Ermenistan'a da Rafale teklif ettiğine dair iddialar mevcut. Yüksek maliyeti dolayısıyla Ermenistan'ın Rafale alması sürpriz olur ancak son yıllarda askeri işbirliğini hızla geliştirdiği Hindistan'dan ikinci el Su-30MKI alımı daha yüksek bir olasılık. Her halükarda JF-17 Block III uçaklarına hazırlanan Azerbaycan karşısında kayda değer bir caydırıcılık veya etkinliğinin olması beklenmemeli.

Türkiye'nin çevresindeki ülkelerin son yıllardaki projeleri ve askeri faaliyetlerine baktığımızda,

• AESA radar kabiliyetine erişen ülkelerin arttığı (Azerbaycan, JF-17 Block III, Bulgaristan, F-16V; İsrail, F35I; Yunanistan, Rafale ve F-16V; Mısır, Rafale; Rusya, Su-57),

• Üç ülkenin (İsrail, Rusya ve Ukrayna) son yıllarda farklı görev tiplerinde (hava-hava, hava savunmasını bastırma/imha, hassas taarruz, elektronik harp vb) çok yoğun hava muharebesi deneyimi elde ettiği,

• "4.5'uncu" ve beşinci nesil muharip uçakların hızla yayıldığı (Rafale, F-16V, F-35, Su-35S, Su-57),

• Avrupa'nın doğu kesiminde en kuzeyden (Norveç ve Finlandiya) en güneyine (Romanya, Yunanistan ve hatta Ağrotur üzerinden Kıbrıs) kadar F-35'lerle korunan bir duvar inşa edildiği

görülüyor.

Öte yandan, Rusya - Ukrayna Savaşı ve İran - İsrail 12 Gün Savaşı'nın jeopolitik yansımalarının da hava gücü modernizasyon projelerine etki etmesi son derece muhtemel. Bu bağlamda ilk akla gelen ülke, büyük bir hezimet yaşayan İran. Savaşın hemen ardından Çin'den hava savunma sistemi aldığı iddia edilen İran'ın, hava kuvvetlerini yenilemek için bu ülkeden alım yapması olasılığı bulunuyor.

Doğu Akdeniz ve Karadeniz ile sınırlanan bölgede son on yıl içinde yeni bir muharip uçak hizmete almamış ya da kapsamlı bir modernizasyon ile elindeki muharip uçaklara yeni kabiliyetler kazandırmamış iki ülke bulunmaktadır. Bunlar Lübnan ve Türkiye'dir.


Yoldakiler

Eurofighter Typhoon alımı için önemli bir adım atıldı ancak sözleşme hala imzalanmış değil ve dolayısıyla teslimat takvimi net değil. Sözleşmenin bu yıl içinde imzalanması durumunda, normal şartlarda 2020'lerin sonlarına doğru teslimatın başlaması beklenebilir. 

Typhoon üretimi halihazırda Almanya, İspanya, İtalya ve Katar siparişleri için devam ediyor. Katar en son 2024 Aralık ayında ilave 12 adet Typhoon için siparişini açıkladı. Tranche 4 modeli olması beklenen bu uçaklar, ilk paket 24 adet Tranche 3'e eklenecek. Bu arada İngiltere envanterindeki 26 adet Tranche 1 tipi Typhoon'u bu yıl Temmuz ayında emekliye ayırdı.


Tablo 2.  Eylül 2025 itibariyle Eurofighter Typhoon sipariş ve teslimat durumu


Türkiye'nin hangi modelden kaç adet sipariş vereceğine dair net bir bilgi bulunmuyor. Bu yıl Şubat ayında İspanyol La Razon gazetesi ilk 20 adedi İngiltere'den ikinci el, diğer 20 adedi yeni üretim olmak üzere 40 Typhoon jetinin Meteor füzeleriyle birlikte 2026 - 2030 arasında HvKK'de hizmete girmesinin planlandığını yazmıştı. Gazete haberinde ayrıntı verilmemiş olsa da sayı ve teslimat takvimi, ikinci el uçakların bu Tranche 1'ler olabileceğini düşündürüyor. Öte yandan halihazırda Katar için üretilmekte olan uçakların Türkiye'nin siparişine kaydırılması halinde hizmete giriş tarihinin daha da erken alınması söz konusu olabilir.Ancak bu da -yine- diğer konsorsiyum üyelerinin onayına ve Katar'ın bunu ne için ya da ne karşılığında kabul edeceğine bağlı.

Typhoon'a milli silah ve görev sistemlerinin entegre edilmesi önemli bir konu. Ancak alınacak Typhoon sayı ve modelinin 40 adet Tranche 4 olması durumunda dahi, bu sayı milli silah sistemlerinin entegrasyon ve testi için makul müdür, karşı taraf tarafından kabul edilebilir mi, şüphelidir. Zira bu sistemlerin uçağın radar, diğer görev sistemleri ve görev bilgisayarına uyumlandırılması için yapılması gerekli mühendislik ve test süreçleri, geniş kapsamlı bir teknik işbirliğini gerektirecektir. Bu sürecin belli bir maliyet ve süre gerektirmesi hususu bir yana, askeri, siyasi ve ticari olarak ikna edilmesi gerekecek muhatap ülke sayısı dörttür. Avrupa savunma sanayiinin korumacı ve kapasite artırımı odaklı yeniden yapılanması sürecinde böyle bir konu daha da netameli hale gelecektir - şimdiye kadar gelmediyse. Milli sistemlerin ve silahların entegrasyonu, alınacak uçak sayısının artması durumunda pazarlığı görece daha kolay yapılabilecek bir konu haline gelecektir. Ancak bu durumda da ilave uçak için harcanacak paranın nereden kısılacağı konusu gündeme gelecektir.

Ama heyhat, henüz bir sözleşme imzalanmış değil. Yani Typhoon yolda değil.

F-16V alımı en azından şimdilik çıkmaza girmiş gibi görünüyor. Alım ile ilgili uzun süredir kamuoyuna herhangi gelişme yansımamıştı. ABD tarafında konuştuğum yetkililer, sürecin durduğunu (hatta bir tanesi "tıkandı" ifadesini kullandı) söylediler. Nedenine dair net bir açıklama yok, "maliyet" imaları dışında.

F-16 demişken, ASELSAN, Özgür projesi kapsamında F-16'lar için geliştirdiği sistemleri de sergilemişti fuarda. Murad AESA radarı, FEWS elektronik harp sistemi ve T-Link milli veribağı sistemi, milli görev bilgisayarı ile birlikte en kritik bileşenler. Bu sistemlerin oluşturduğu omurga üzerinde HvKK F-16'ları için tam ve etkin bir harekât bağımsızlığı kazanılabilecek. Özgür projesi, içeriği itibariyle, F-16V ile birlikte F-16'lar için geliştirilmiş en kapsamlı modernizasyon paketi; bu bakımdan bir benzeri yok. Bu da teknik, askeri ve siyasi olarak ilginç bir durum oluşturuyor, hele ki ABD'nin F-16 kullanıcılarına F-16V modernizasyonu teklif ettiği bu dönemde.

Fuarda Baykar da Bayraktar Kızıl Elma insansız savaş uçağını sergiledi. Baykar Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Bayraktar, halen test uçuşları devam eden Kızıl Elma'nın 2026 içinde hizmete girmeye başlayacağını açıkladı. Kızıl Elma'nın ayrıca tasarım çalışmaları devam eden Milli Uçak Gemisi (MUGEM)'de de kullanılması planlanıyor. Beri yanda, TUSAŞ tarafından geliştirilen ve Aralık 2023'te ilk uçuşunu gerçekleştiren Anka 3 insansız savaş uçağı test uçuşları devam ediyor. Anka 3'ün de 2026'da hizmete girmesi öngörülüyor.

Peki F-35?

Türkiye'nin F-35 alımı, mevcut koşullarda imkansızdır. Zor değildir, imkansızdır. Bu koşulların değişmesini mümkün kılacak iki etken bulunmaktadır. Bunlar S-400 hava savunma sisteminin Türkiye'de ve Türkiye'nin olmasının sona ermesi ile Türkiye - İsrail ilişkilerinde belirgin bir iyileşme olmasıdır.

En son ABD Kongre
Üyesi Chris Pappas'ın önderliğindeki 40 kişilik Temsilciler Meclisi grubu, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio'ya bir mektup yazarak hükümeti Türkiye'nin “ABD'nin ulusal güvenliği ile ilgili yasa ve politikaları ihlal etmeye devam etmesini” engellemeye çağırdı. ABD Dışişleri Bakanlığı da verdiği yanıtta S-400 konusunda ABD yönetiminin tutumunun değişmediğini; Türkiye'ye F-35 satışına dair koşulların da 2020 Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası'nda açıkça belirtilmiş olduğu kaydedildi.

Bu "koşul" değişebilir mi? Elbette. Ancak bu, Türkiye ve ABD arasında en üst seviyede mutabakat ve iki ülke arasında stratejik bir "yeniden kalibrasyon" ile mümkün olur ancak. Böyle bir derin ve büyük bir değişimi mümkün kılacak siyasi, askeri ve sair ortam koşulları mevcut mu, şüpheli. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Temmuz ayında yaptığı bir açıklamada, "F-35 meselesi bizim için yalnızca bir askeri teknoloji meselesi değil; aynı zamanda başta NATO gibi uluslararası platformlarda güçlü ortaklık konusudur" diyerek Türkiye'nin bu konuya yaklaşımını özetledi. Ancak ABD yönetiminin -en azından kamuoyu önünde- tavrını, duruşunu esnetme emaresi göstermediği görülüyor.

İkinci etken olan İsrail ile ilişkiler ise çok daha belirleyici olacaktır. İsrail, F-35I'ları teslim almaya başladığı 2016 yılından itibaren bu uçağın başta Türkiye olmak üzere çevresindeki ülkelerin envanterine girmemesi için Washington nezdinde çok yoğun lobi faaliyeti yürüttü. İsrail, özellike Türkiye'nin, F-35'in sunduğu imkân ve kabiliyetlere sahip olma olasılığından rahatsızdı. Bu durumun değişmediği, hatta ikili ilişkilerin daha da gerildiği bu süreçte, Türkiye'nin F-35'e sahip olma olasılığının bir nebze yükselmesi dahi, zaten Trump, yönetimi ve çevresi üzerinde büyük etki ve gücü olan İsrail'in aleyhte girişimleini artıracaktır. Netanyahu'nun uzak olmayan bir gelecekte yönetimden uzaklaşması ya da düşmesi ve yeni İsrail yönetiminin Gazze politikası, Türkiye'ye karşı tutumu, F-35 meselesini (de) doğrudan etkileyecektir - Türkiye'nin de bu yeni İsrail'e karşı tutumu ile birlikte elbette.

Bu noktada, resmi daha da netleştirmek için belli başlı gelişmeleri alt alta sıralamak faydalı olacaktır.

2017 Nisan : Türkiye'nin S-400 alım sözleşmesini imzalaması

2018 Haziran: Türkiye'nin ilk F-35A uçağını teslim alması

2019 Temmuz: Türkiye'nin S-400 sistemini teslim alması

2019 Temmuz: ABD'nin Türkiye'yi F-35 programından çıkarması

2020 Aralık: ABD'nin Türkiye'ye yönelik CAATSA yaptırım kararını açıklaması

2021 Nisan: ABD'nin Türkiye'ye yönelik CAATSA yaptırımlarını uygulamaya koyması

2021 Ekim: Türkiye'nin ABD'ye F-16V talep mektubunu iletmesi

2022 sonbaharı: İngiltere ile Eurofighter Typhoon görüşmelerinin başlaması

2022 Aralık: Bayraktar Kızıl Elma ilk uçuş

2023 Aralık: Anka 3 ilk uçuş

2024 Ocak: ABD yönetiminin Türkiye'ye F-16V satışını onaylaması

2024 Şubat: Kaan ilk uçuş

2024 Mart: Özgür modernizasyon projesinde ilk teslimat

2024 Mayıs: Kaan ikinci uçuş

2025 Temmuz: Türkiye'nin İngiltere ile Typhoon alımına ilişkin mutabakat muhtırası imzalaması

(2026 Nisan: Kaan gerçek uçuş prototipi [P1] planlanan ilk uçuş)


S-400 sistemini teslim almasından hemen sonra Türkiye'nin F-35 programından çıkarılması ile F-16V konusunda somut adım atılması arasında iki yıldan fazla süre var. S-400 teslimatından önce de ABD'nin CAATSA ve F-35 konusunda uyarı / tehditlerini Ankara'ya iletmiş olması kuvvetle muhtemeldir, ki bunları kamuoyu ve basın üzerinden de yapmıştı zaten. Başka bir ifadeyle, S-400 alımı nedeniyle Türkiye'nin F-35 programından çıkarılması ve uçakların teslim edilmemesi olasılığı, S-400 alım görüşmeleri kamuoyuna yansıdığı andan itibaren ortaya çıkmıştı.

Bu, şu demektir: Türkiye, Türk Hava Kuvvetlerinin F-35'ten başka bir planı yok idi. Bu uçağın alın(a)mama olasılığı güçlü bir şekilde ortaya çıktığı anda da yok idi.

Acil ihtiyacı karşılamak için siparişi verilmiş S-400'ün teslim alınmasından bu yana altı yıldan fazla süre geçmiş olmasına rağmen ikinci sistemin alınmamış olmasını da ayrıca not etmek gerek.


Kaan...


İran - İsrail 12 Gün Savaşı ile çok net bir şekilde görüldü ki, bir ülkenin rakibine ya da düşmanına kıyasla hava gücünün zayıf olması ile hava gücünün hiç olmaması arasında bir fark yoktur. 2. Dünya Savaşı'ndaki ABD komutanlarından George C. Kenney'in dediği gibi, "hava gücü poker gibidir, en iyi ikinci ele sahip olmak hiç bir anlam ifade etmez; hem para kaybettirir hem de hiç bir şey kazandırmaz".

İsrail, 12 Gün Savaşı'nın ilk günü, 13 Haziran gecesi İran'a taarruzunda 200'den fazla uçak uçurmuştur. Bakım, onarım, modernizasyon v.b. nedenlerle uçuştan çekilenler de düşünüldüğünde, Türk Hava Kuvvetleri envanterindeki faal muharip uçak sayısına yakın bir sayıdır bu. İran'ın, maruz kaldığı kinetik, elektromanyetik ve siber taarruz sonucunda hava savunmasının nasıl bir duruma düştüğü, neredeyse doğru dürüst uçak dahi kaldıramadığı düşünülecek olursa, Kenney'in sözlerinin anlamı daha net anlaşılacaktır.

Zayıf hava gücü sıfır hava gücüdür.

Bununla birlikte az, hiçten çoktur. Bir, sıfırdan fazladır.

Bununla birlikte iyi, mükemmelden gerçektir.

Türkiye, hava üstünlüğünü bölgesel rakiplerine kaptırmak üzeredir. Kaan'ın, normal şartlarda uçması planlanmayan P0 yer prototipi iki uçuş gerçekleştirmiş; gerçek uçuş prototiplerinin uçuşları 2026 ilkbaharına planlıdır. Her şey, özellikle görev sistemi (radar, veribağı sistemi, elektrooptik algılayıcılar, elektronik harp sistemi ve sair elektronik, elektromanyetik bileşenler) ve motor konusunda her şey yolunda giderse 2028'de, yani gerçek uçuş prototiplerinin uçuşlarından yaklaşık iki yıl sonra ilk uçakların teslimi öngörülüyor.

Tabi "teslim" ile kastedilenin "operasyonel testler için teslim" olduğunu farz ve kabul ediyorum. Zira Kaan ile ilgili açıklama ve haberlerde IOC (Initial Operational Capability; ön harbe hazırlık) ile FOC (Full Operational Capability; tam harbe hazırlık) kavramları sıklıkla birbirine karıştırılıyor ya da görmezden geliniyor. Kaan'ın bir ürün olarak, isterleri tam haliyle karşılaması (milli motor dahil), ve ayrıca askeri açıdan anlam ifade edebilecek sayılarda hizmete girip, anlamlı sayıda pilot ve yer ekibinin de yetiştirilmesi ve bir yandan da Kaan için yeterli sayıda, uygun altyapı (hangar, yer destek sistemleri, simülatör vb ) hizmete alınması için, her şey ama her şey yolunda giderse en erken 2030'ların ortası şeklinde bir tahmin, kanımca iyimserlik sınırlarında gezecektir. Nitekim en son açıklamalara göre 2029'da 20 adet Blok 10 (F110 motorlu, kısıtlı muharip kabiliyetli) modeli Kaan'ın teslim edilmesi planlanmaktadır - gerçek ilk uçuştan üç yıl sonra!

ABD üretimi motorun bir miktar prototip için temininde bir sıkıntı yaşanmadı. Ön seri üretim modellerinde, yani harp yeteneği sınırlı da olsa bir miktar muharip Kaan için de tedariki, Türkiye - ABD ilişkilerinin seyrine ve o dönemki rengine bağlı olacaktır. Bununla birlikte, prototipler için tedarik edilmiş olan General Electric F110-GE-129 motorunun, Kaan'dan beklenen ve beklenebilecek tüm muharip görevlere yeterli olmayacağı aşikârdır. F110'un daha gelişmiş, yüksek itkili bir modeli (söz gelimi F110-GE-132) temini ya da geliştirilmesi de söz konusu olabilir. Bu da Türkiye - ABD ilişkilerinin seyrine ve o dönemki rengine bağlı olacaktır. Milli motor için süreci hızlandırmak ya da riski düşürmek için yabancı bir partner ile çalışılması; teknoloji ve/veya teknik destek temini söz konusu olabilir. Ancak motorun bazı kritik bileşenleri, handiyse nükleer sır gibi saklanmaktadır, o sırlara vakıf ülkeler tarafından. El mecbur bunları Türkiye kendi imkânlarıyla, kendi kendine öğrenecek ve geliştirecektir. Zaman ve para demektir bu da. Her ikisi de Türk topraklarında çok sınırlıdır. ABD'den bu konuda destek alınması, Türkiye - ABD ilişkilerinin seyrine ve o dönemki rengine bağlı olacaktır. Son dönemde savunma sanayii ilişkilerinin hızla geliştiği İtalya bir alternatif olabilir. Ancak %100'ü ABD'li General Electric'e ait olan bu şirket ile böyle bir işbirliği, Türkiye - ABD ilişkilerinin seyrine ve o dönemki rengine bağlı olacaktır. MTU ya da çoktan kapanmış olan Rolls Royce kapısı da diğer alternatifler olabilir. Bunlar da sırasıyla Almanya ve İngiltere ile ilişkilerin seyrine ve o dönemki rengine bağlı olacaktır. 

Milli motor, Kaan için en kritik bileşen konumundadır. Dolayısıyla en vazgeçilmez, risk kabul etmeyen bileşen de milli motordur. Yabancı teknik destek ya da teknoloji temini, ancak geçici bir çözüm olarak, süreci hızlandırmak için kabul edilebilir. Bu durumda da yabancı firmalar, özellikle motor alanında deneyimi olan köklü firmalar, geçici olacağı baştan belli bir işbirliğine sıcak bakmayabilirler. Bu noktada, çok sayıda küçük ve farklı şirket ile konu bazlı işbirliği geliştirmek bir formül olabilir. Tabi öte yandan unutulmamalıdır ki dünya Avrupa ve ABD'den ibaret değildir. Dünyanın başka köşelerinde de ilginç teknolojiler, deneyimler bulmak mümkündür. Ama ve fakat bunların hepsi zaman ve para ile gerçekleşebilecek şeylerdir, bu topraklarda çok sınırlı olan kaynaklar.

Kaan için risk düşürücü ara formülller üzerinde de düşünülebilir. Bunlardan biri, Kaan'ın F110-GE-129'a göre indirgenmiş bir modeli olabilir. Kaan'ın yapısal tasarımının, azami kalkış ağırlığının ve elektrik ihtiyacının, iki adet F110'un sağlayabileceği güce uyacak şekilde sadeleştirilmesi, bu sayede görece daha kolay temin edilmesi mümkün olabilecek F110 ile en azından belli muharip görevleri daha rahat yapabilecek, aynı zamanda kullanım (HvKK) ve üretim (sanayi) deneyimi fırsatı sağlayabilecek bir "ön-Kaan" düşünülebilir. Blok 10 ile murad edilenden farklı bir yaklaşım ile, bir çeşit "post modern F-15E" elde edilmesi mümkün olabilir.

Bir diğer seçenek -ki bu daha maliyetli olmakla birlikte uzun vadede daha ekonomik olma olasılığına sahiptir- Kaan'ın çok daha hafif, tek motorlu bir türevi olabilir. En son Hürjet deneyimi ile böyle bir gövdeyi tasarlayıp üretmek TUSAŞ için büyük bir iş olmayacaktır. Özgür projesi, böyle bir uçak için gerekli görev sistemi omurgasını sunmaktadır.

Öte yandan, Kaan ile ilgili ilginç bir fırsat penceresi de aralanmış olabilir. NATO üyesi ülkeler tarafından halen yürütülen yeni nesil insanlı muharip uçak programları olan

• F-47 ve F/A-XX (ABD)
• FCAS / SCAF programının uçak bileşeni olan NGF (Almanya, Fransa ve İspanya)
• Tempest (İngiltere, İtalya, Japonya)
• Kaan (Türkiye)

arasında yalnızca Kaan, ilk uçuşunu gerçekleştirmiş durumda. Türkiye'nin T129 Atak projesinde yaptığına benzer bir yaklaşım, Kaan'ın ihracat pazarına, sunulmasında kurgulanabilir: Nasıl Türkiye, mevcut bir helikopter tasarımını (A129I), üreticisi ile (Agusta Westland) birlikte çalışarak, kendi geliştirdiği görev sistemi ve silahlarla donattıysa; Kaan'ın da Avrupalı ve/veya ABD'li şirketlerin üretimi olan görev sistemleri (radar, algılayıcılar, vb) ile donatılması ve bu şekilde ihtiyaca özgü Kaan modelleri ortaya çıkartılması mümkün olabilir. Zaten İspanya'ya Hürjet satışında da benzer bir model izlenmektedir. Böyle bir model, hem çok acil ihtiyaç duyulan finans akışına katkıda bulunabilir hem de -ve daha da önemlisi- Türkiye'nin askeri - stratejik nüfuz ve etki alanının genişlemesine; alıcı ülkelerle askeri - savunma sanayii işbirliğini daha da geliştirmesine vesile olabilir.

Sonuç olarak, bugün elimizde hedef çok, plan az; imza ve vitrin bol, fakat uçuş hattına yansıyan somut kabiliyet sınırlı. Gerçek caydırıcılık, MoU’lardan değil; takvime bağlanmış sözleşmelerden, stok seviyeleri ve eğitim saatlerinden, SEAD/DEAD ve derin taarruz paketlerinin birliğe intikalinden ölçülür. Kaan, Özgür ve olası Typhoon ancak net bir önceliklendirme ve disiplinli portföy yönetimiyle birbirini tamamlayan bir kümeye dönüşebilir. Aksi halde en iyi “ikinci el”e oynamaya devam eder, stratejik zamanı para gibi harcarız; oysa bugün ihtiyaç duyulan, dileği plana, planı da sorti üretebilen filolara çeviren soğukkanlı bir yol haritasıdır. Sorti üretebilmenin ne anlama geldiğini 13 Haziran gecesi İsrail Hava Kuvvetleri hatırlatmıştır mesela.

"Olmuşken en iyisi olsun" ifadesindeki en iyiye ulaşmak mümkün değildir. Dünya dönmeye, teknoloji ilerlemeye, su uyumaya, düşman uyumamaya devam etmektedir.



5 yorum:

Adsız dedi ki...

Bizim f5 gibi basit ama etkili bir önleme uçağına ihtiyacımız varken, lüks bir seçeneğe yöneldik. Böylece gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklemiş olduk ve açmaza kapıldık.

Lucius dedi ki...

Çok bilgilendirici bir yazı olmuş. Kaleminize sağlık.

Adsız dedi ki...

Ruhum daraldı. Gerçekleri olanca çıplaklığıyla yüzümüze çarptın Arda bey.

Adsız dedi ki...

Butun yumurtaları tek bır sepete koymanın cezasını çekiyoruz maalesef. Sadece ABD menşeli uçak tedarikine baglı kalmak ve zamanında Eurofıghter ile F16 lara alternatif yaratmamak kuvveti bu duruma soktu. Cevremizdeki komşuların hava gücüne yaptıkları yatırımları da sadece izleyici olarak seyretmek ve hızlı aksiyonları almamak da ayrıca eleştirilecek baska bir hata

Adsız dedi ki...

Doğum sancısı çekiyoruz ancak doğum gerçekleştiğine tüm çekilen çilelere değecektir.