21/02/2025

Harekât Ortamının Dönüşümü ve Kalite - Test Süreçlerine Etkisi

HAVELSAN tarafından "yazılımda kalite" teması ile  düzenlenen Kalitech '25 Kalite Zirvesi, 11 Şubat günü HAVELSAN Teknoloji Kampüsü'nde gerçekleştirildi. Zirvede ben de "Harekât Ortamının Dönüşümü ve Kalite - Test Süreçlerine Etkisi" başlıklı bir konuşma yaptım. 

Açılış konuşmalarını Savunma Sanayii Başkanlığı Sanayileşme ve Stratejik Planlamadan Sorumlu Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ihsan Kaya ile Kalite, Test ve Sertifikasyon Daire Başkanı Tolga Sayın ile HAVELSAN Kurumsal Gelişim Genel Müdür Yardımcısı Semih Demirtoka ve Kalite ve Süreç Yönetimi Grup Müdürü Hüseyin Savaş'ın yaptığı zirvenin ilk oturumunda Hacettepe Universitesi Endüstri Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Murat Caner Testik "Makineler Çağında Kalite", İstanbul Teknik Üniversitesi Ulusal Yazılım Sertifikasyon Müdürü Prof. Dr. Burak Berk Üstündağ "Yazılım Test ve Kalite Yönetiminde Üretken Yapay Zeka", Testinium Genel Müdür Yardımcısı Sedat Zencirci "Yazılım Kalitesi ve Verimlilik Etkisi" konulu sunumlarını gerçekleştirdi.

İkinci oturumda ise HAVELSAN Test Mühendisliği Grup Müdürü Kadir Herkiloglu "Yazılım Kalitesi ve Test: En İyi Uygulamalar ve Güncel Trendler", Danışman Prof. Dr. Asim Egemen Yilmaz "Yazılım Kalitesinin Finansal Dönüşümü ve Kalite: Hatalardan Tasarrufa, Mükemmellikten Kâra" başlıklı sunumlarını yaptılar. 

Yazılım Kalitesinde Gelecek Trendler ve Teknolojiler" konulu panelde ise ROKETSAN Kalite Direktörü Özgüç Onur Güderi, STM Kalite, Test ve Süreç Yönetimi Müdürü Ertuğrul Balaban, TRTEST Siber Güvenlik Direktörü Mustafa Yılmaz ile MilSOFT Strateji ve Kalite Yönetimi Direktörü Burak Baysak konuşmacı oldu.

Konuşmamın ana teması, jeopolitik, teknolojik ve askeri faktörlerin etkisiyle hızla değişip dönüşen ve belirsizliklerin daha da arttığı harekât ortamı ihtiyaçlarına yanıt verebilmek için adaptasyon kabiliyetinin geliştirilmesi; özgün ulusal ihtiyaçlarımızı karşılayacak standart, metodoloji ve işbirliği kültürünü geliştirmemiz gerekliliği idi.

Şöyle ki:

Dünya, hızla değişen jeopolitik dengeler, hızlanan teknolojik yenilikler ve toplumsal dönüşümler ile sürekli bir devinim içinde. Bu değişimlerin en fazla hissedildiği alanlardan biri de askeri harekât ortamı kuşkusuz. Özellikle son 15 yıl içinde Suriye İç Savaşı, Dağlık Karabağ Savaşı, Rusya - Ukrayna Savaşı ve Ortadoğu'daki çatışmalarda teknolojinin, özellikle yapay zekâ, güdümlü silah sistemleri ve siber harp gibi yazılım odaklı sistemlerin etkileri belirgin şekilde gözlemleniyor. Dijitalleşmenin, siber tehditlerin ve yapay zekâ destekli sistemlerin savaş alanına entegrasyonu, hem operasyonel süreçleri hem de savunma sanayiindeki yazılım geliştirme dinamiklerini derinden etkilemekte. 

Harp sahasının sadece kara, hava-uzay ve deniz değil aynı zamanda ve hatta giderek artan oranda siber ortamı da içeriyor olması, harekât ortamının dijitalleşmesini sağladı. Bu değişim ve dönüşüm, iki önemli konuyu öne çıkardı: Birlikte çalışabilirlik ("interoperability") ve adaptasyon.

Farklı görev ve niteliklerde algılayıcılarla donatılan platformlar, bunların bilgi işleme, depolama ve paylaşma (iletişim) sistemleri; farklı görev ve kabiliyette silahların bir bütün olarak savaş aygıtını meydana getirebilmesi, bunun için de birbirleriyle haberleşebilmeleri gerekiyor. Tüm savaş araç ve silahlarının birbirlerine görünmez ağlarla bağlanabilmeleri, veri alışverişi yapabilmeleri ve bunların sevk ve idaresi, bu omurgayı oluşturan yazılım altyapısının sağlamlık ve dayanıklılığını daha da önemli hale getiriyor. 

Silahlar ve Tereyağı podcast'in 66'ncı bölümünde, "çeşme" benzetmesi ile bu olgunun ne anlam ifade ettiğini açıklamaya çalışmıştım. Artık platformlar değil, onların üzerlerindeki sistemler ve daha da önemlisi o sistemleri kontrol eden yazılımlar kabiliyet ve performansı belirliyor. Platformlar birer taşıyıcı araç haline geldi: Mevcut sistemlerin güncellenmesi, yenilenmesi veya yenileri ile değiştirilmeleri; envanterdeki sistemlerle uyum içinde çalışabilmeleri ve gelecekte envantere eklenecek sistemlerin de eklemlenmesine uygun olmaları, sadece fiziksel değil aynı zamanda yazılımsal bir tasarım sorunu. Esnek ve gelişmelere açık bir yazılım mimarisi, bize kabiliyet parçaları sunabiliyor. Platformları bir kovaya benzetirsek, kabiliyetler de, veri iletişim ağı üzerinden kovaya "doldurulan" sular gibi. Şebekeden ihtiyaç duyulan kabiliyeti çekip kovayı doldurmak gibi. 

Burada da ikinci konuya geliyoruz: Adaptasyon.

Rusya - Ukrayna Savaşı ile (bir kez daha) görüldü ki, savaş / çatışma koşullarında ortaya çıkan saha gereksinimleri, tahayyül edilen ya da hazırlık yapılan koşullarla uyuşmuyor. Nerdeyse tamamı,geliştirilme sürecinde planlanan bütç ve takvim sınırlarını aşmış ürün ve sistemler, gerçek harekât ortamında en iyi ihtimalle çok hızlı bir şekilde antidotuyla karşılaşıyor. Sahanın akışkan koşullarına uyum sağlayabilmek için çok hızlı, çok etkili ve çok sayıda ürün ve çözüm geliştirmek gerekiyor. Bunları da savunma ve havacılık sanayiinde hakim proje yönetim süreçleriyle gerçekleştirmek mümkün değil.

Merak ediyorum (!), Ukraynalılar Magura V5 insansız deniz aracının ön tasarım gözden geçirme (Preliminary Design Review; PDR), kritik tasarım gözden geçirme (Critical Design Review; CDR) süreçlerini nasıl tamamladılar?

Magura V5 insansız deniz aracı


Adaptasyon, yalnızca ürünler için değil, organizasyon ve süreçler için de bir gereklilik hatta bir zorunluluk. Savunma ve havacılık sektörü için kalite ve test süreçleri ve standartlar, performansı ve gereksinimlerin karşılanmasını sağlamak için gerekli, bu tartışılmaz. Ancak bunların sıklıkla sığınılacak birer liman; sorunları ve onların çözümlerini sonsuzluğa ıraksatmak için kullanılan birer bahane olarak kullanıldığını gözlemliyorum. Pek çok proje, sonuç değil süreç odaklı bir yapıya dönüşüyor: Toplantı için toplantılar, doküman için dokümanlar; ödenecek bir bedelin ya da hayati bir riskin olmamasından dolayı belki de.

Zorunluluk, tüm icatların anasıdır. 

İnanıyorum ki, ürün ve çözüm geliştirme kabiliyeti bakımından önemli bir kritik özkütleyi aşmış olan Türk savunma sanayii, kalite, test ve program yönetimi bakımından kendi yapısına, iş yapma kültürüne, koşul ve ihtiyaçlarına yönelik bir metodoloji ve standartlar bütünü geliştirmelidir. F-35, Constellation, T-7 ve benzeri pek çok projeyle görülmüştür ki, nirengi olarak alınan ABD savunma program yönetim paradigması modern harp sahasının koşullarına yanıt verememektedir.

Türkçe metodoloji, Türkçe standartlar, Türkçe işbirliği kültürü oluşturmak zorundayız.

Hiç yorum yok: