“Her savaş alanının ardında ikinci bir savaş alanı vardır”
Emin er Reyhani
Diğer Aktörler
Emin er Reyhani
Giriş
2010, ABD ve Avrupalı büyük savunma sanayii şirketlerinin Ortadoğu
bölgesinden sorumlu iş geliştirme yöneticileri için oldukça hareketli geçti.
Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ve silahlı kuvvetlerini yeniden kurma
sürecindeki Irak geride bıraktığımız sene çok sayıda yüksek bütçeli savunma
tedarik programı başlattı. KİK ülkelerinin 2010 yılındaki savunma sistemi
siparişlerinin toplamı yaklaşık $68.3 milyar tutarında gerçekleşti ve bu
rakamın 2011 yılı içinde $73 milyara çıkması bekleniyor. Sadece Irak’ın, Aralık
2010 itibariyle siparişlerinin toplam tutarı $10 milyar civarında. Bunda, ABD
muharip unsurlarının ülkeden çekilmesinin ve artan güvenlik ve istikrar
sorunlarının payı yüksek.
KİK ülkelerinin bu alışveriş merakının en başta gelen etkeni kuşkusuz
İran. İran’ın nükleer programı ve İsrail’le arasındaki gerginliğin yanısıra,
Irak’ın işgâl sonrası dönemde yeniden inşası ve son olarak bölgedeki aşırı
İslamcı akımlar ile asimetrik tehditler, bütçelerden silahlanmaya ayrılan payın
yüksek kalmasını sağlamakta.
Bölge ülkelerinin savunma ve güvenlik algılarında son dönemde öne çıkan
en önemli etken ise, Tunus’ta başlayan halk isyan hareketleri ve iç çatışma
tehlikesi olmuş durumda.
2011’in başında Tunus’ta başlayan protestoların, yönetim değişikliği
ile sonuçlanması ve ardından dalga dalga tüm Ortadoğu dünyasına yayılan halk
hareketleri, önce Mısır’da Hüsnü Mübarek yönetimini devirdi, ardından da diğer
Arap ülkelerini etkisi altına aldı: Libya’daki çatışmalar iç savaşa dönüştü, Yemen
ve Ürdün gibi ülkelerde geniş çaplı gösteriler düzenlendi. En son olarak da
Bahreyn’deki halk gösterileri, kısmî bir Şii – Sünni çatışmasına dönüştü ve en
sonunda Suudi Arabistan’ın başını çektiği KİK bünyesindeki Yarımada Kalkanı
(Peninsula Shield) kuvvetleri, stratejik önemi haiz tesisleri korumak için 14
Mart’ta ülkeye girdi. KİK’in bu hamlesi, İran’ın şiddetli tepkisini çekti, KİK –
İran ilişkileri gerildi.
Öyle görülüyor ki, Irak’taki istikrarsızlık ve İran başta olmak üzere
iki ana dış tehdide karşı savunma ve güvenlik işbirliği geliştiren KİK
ülkeleri, artık sosyo-ekonomik sıkıntılar altında bunalan halkın isyanı ve
muhtemel iç çatışmaların teşkil ettiği iç tehditlere karşı da birlikte hareket
etme amacını taşıyor.
KİK amblemi |
Körfez İşbirliği Konseyi ve
Yarımada Kalkan Gücü
Körfez İşbirliği Konseyi (KİK; Gulf Cooperation Council) 25.05.1981
tarihinde Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da, Bahreyn, Birleşik Arap
Emirlikleri, Katar, Kuveyt, Suudi Arabistan ve Umman’ın katılımı ile kuruldu. Kuruluşunda
İran – Irak Savaşı’nın ve İran destekli aşırı dinci akımların etkili olduğu
örgütün ana amacı, üye ülkelere yönelen tehditlerin müşterek işbirliği
ortamında karşılanması olarak belirlenmişti. Bu kapsamda, savunma tedarik ve
planlama çalışmalarının koordinasyonu için üye ülkelerin savunma bakanları ve
genelkurmay başkanları arasında düzenli olarak yüksek seviyeli strateji ve
politika belirleme toplantıları düzenlenmeye başlandı.
1983 yılından itibaren KİK ülkeleri “Peninsula Shield” (Yarımada
Kalkanı) adı altında müşterek hava ve kara tatbikatları düzenlemeye başladılar.
Bir yandan da Suudi Arabistan ve Kuveyt’in katkıları ile oluşturulan savunma fonu
ile üye ülkelerin askeri modernizasyon ve altyapı tesis inşa faaliyetleri
desteklendi. Öte yandan ortak bir hava ve deniz trafik kontrol ve denetleme
sisteminin oluşturulması için hazırlıklara başlandı.
1984 yılında üye ülkelerin savunma bakanları, toplam 10,000 asker
mevcutlu iki tugaydan müteşekkil bir KİK askeri gücü kurulmasını içeren bir
plan üzerinde anlaşmaya vardılar. Peninsula Shield Force (Yarımada Kalkan Gücü;
YKG) adı verilen ve karargâhı Suudi Arabistan’ın Kral Halid Askeri Şehri’nde
bulunan bu birliğin ana görevi ve amaçları açık bir şekilde duyurulmadı. 1991
Körfez Savaşı’nda birliğin mevcudu artırıldı ancak birlik aktif olarak savaşta
görev almadı. Planlanan 10,000 kişilik mevcuda henüz ulaşmayan YKG’nin 2006
sonu itibariyle 7,000 personeli bulunmaktaydı. Kasım 2006’da Abu Dabi’de yapılan
KİK toplnatısı sırasında, YKG’nin 22,000 kişilik, tümen seviyesinde bir birliğe
genişletilmesini içeren bir taslak gündeme geldi, ancak konu ile ilgili bir
gelişme kaydedilemedi.
Bahreyn'e giren YKG birlikleri |
Bahreyn’deki iç karışıklığa, Suudi Arabistan ve BAE ordularından gelen
2,000 askerlik bir birlik ile müdahalesi, YKG’nin icra ettiği ilk harekât
görevi olması nedeniyle önem taşıyor. Bu müdahale sırasında açık şekilde
görüldü ki, YKG’nin öncelikli amaçlarının başında, KİK ülkelerinin hayatî önemi
haiz tesislerini (ve muhtemelen kraliyet ailelerinin varlıklarını) iç
tehditlerden korumak geliyor.
Dolayısıyla KİK, gerek YKG gerekse yüksek seviyeli strateji ve planlama
organları aracılığı ile Körfez ülkelerinin inşa ettiği ortak savunma ve
güvenlik mekanizması haline gelmiş durumda. Körfez ülkeleri, dış ve iç
tehditlere karşı gerek KİK’in belirlediği genel stratejiler gerekse kendi
ihtiyaçları doğrultusunda askeri modernizasyon projelerine muazzam bütçeler
ayırmış durumdalar.
Yeni bir Cephe
6 Ocak 2010 tarihinde Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile ABD’li
havacılık devi Boeing arasında toplam değerli $1 milyarı aşan bir sözleşme
imzalandı. Sözleşme, BAE Hava Kuvvetleri için 6 adet Boeing C-17 Globemaster
III modeli ağır nakliye uçağının üretimini kapsamaktaydı. Yaklaşık 4,500km
menzil ve 77 tondan fazla yük taşıma kapasitesi ile C-17’ler, ABD Hava
Kuvvetleri’nin stratejik nakliye filosunun belkemiğini oluşturmaktalar.
Katar Havayolları renklerine boyanmış C-17 nakliye uçağı |
Bu, bölgeden Boeing’e verilen ikinci C-17 siparişi idi. Daha önceden,
Katar iki adet opsiyon ile birlikte iki adet C-17 için 2008 Temmuz’unda bir
sipariş vermişti. Öte yandan her iki ülke, Lockheed Martin üretimi yeni nesil
taktik nakliye uçağı C-130J Super Hercules için de siparişler verdi: BAE 12,
Katar ise dört adet uçak tedarik edecek. C-17 trenine son katılan ülke ise,
Kuveyt oldu. Bu küçük Körfez ülkesi, bir adet C-17 alımı için ABD nezdinde
müzakereler yürütmekte.
BAE yüzölçümü, Türkiye’ninkinin yaklaşık onda biri kadar. Katar aşağı
yukarı İzmir ili büyüklüğünde bir emirlik, Kuveyt ise Konya ilinin yaklaşık
yarısı kadar bir alan kaplıyor. Anılan üç ülkenin de herhangi bir denizaşırı
menfaati, yürüttüğü harekât ya da yükümlülüğü bulunmuyor. Dahası, bu üç ülkenin
de bu kadar komplike ve geniş bir nakliye uçağı filosunu uçurup bakım onarımını
gerçekleştirecek kapasitede pilot, mühendis ve teknik personel ve tecrübeye
sahip olup olmadığı da şüpheli.
Başka bir deyişle, bölge ülkeleri, boylarını fersah fersah aşan
yatırımlar yapmaktalar. Dolayısıyla bu alımların ardında yatan daha başka
gerekçe ve stratejilerin bulunuyor olduğu aşikâr.
İşte burada, Basra Körfezi’nin güvenliğinin “Araplaştırılması” kavramı öne
çıkmakta.
Bugüne kadar bölgedeki ABD askeri varlığı, enerji nakil hatlarının
güvenliğinin ve istikrarın korunmasında önemli rol oynadı. Katar, Suudi
Arabistan ve BAE’deki önemli üslere ilaveten uçak gemisi görev güçleri ile ABD,
KİK ülkelerinin İran’a karşı bir nevi güvenlik garantörü oldu. Ne var ki,
ABD’nin bölgedeki askeri varlığı, ev sahibi ülkelerin kamuoylarında, ABD iç
politikasında ve ekonomisinde karmaşık etkiler yaratmış durumda. ABD askerlerinin
kutsal Arap topraklarında bulunuyor olması, giderek büyüyen bir kitle
tarafından tepki çekiyor, El Kaide gibi örgütlerin ideolojik tabanını
güçlendiriyor ve en önemlisi, ABD bütçesine etkisi artan bir yük bindiriyor.
Başka bir deyişle bölgede bu denli büyük bir güç barındırmak ABD için gittikçe
pahalı ve kamuoyu nezdinde savunması zor bir hale geliyor. Tüm bunlara
Güneydoğu Asya, Hint Okyanusu ve Güney Amerika gibi bölgelerde gittikçe ısınan
atmosferi ekleyince, ABD yönetiminin Arap Yarımadası’nda, deyim yerindeyse sırtını
dayayacak güçlü bir duvara gereksinimi ortaya çıkıyor.
İşte bu ortamda, Suudi Arabistan, BAE ve Irak’ın verdiği büyük çaplı
askeri sistem siparişleri farklı bir anlam kazanıyor. Bu siparişlerin büyük
kısmını savaş uçakları, harp gemileri, helikopterler, tank ve zırhlı araçlar
teşkil ediyor. C4ISR (Command, Control, Communications, Computers,
Intelligence, Surveillance, Reconnaissance; Komuta, kontrol, muhabere,
bilgisayar, istihbarat, gözetleme ve keşif) sistemlerine yönelik altyapı
yatırımları artmakta. İlaveten özellikle Suudi Arabistan ve BAE, yerli savunma
sanayiinin güçlendirmek için kapsamlı teknoloji transferi ve offset
politikaları uygulamaya başladılar.
Suudi Arabistan
Suudi Arabistan silahlanma yarışındaki lider konumunu sürdürüyor. ABD
Kongresi’nin “Conventional Arms Transfers to Developing Nations 2000-2007” (Gelişmekte Olan Ülkelere Yapılan
Konvansiyonel Silah Satışları 2000 – 2007) başlıklı aporuna göre 2008 yılında
Suudi Arabistan tüm dünyadaki gelişmekte olan ülkeler arasında, $8.7 milyar ile
silah alımında ikinci sırada yer aldı.
Suudi Arabistan Hava Kuvvetleri'ne ait Eurofighter Typhoon |
2010, Suudi Arabistan silahlı kuvvetlerinin modernizasyon faaliyetleri
açısından çok sayıda kayda değer gelişmeye sahne oldu. 2010 Ekim’inde, ABD
Savunma Bakanlığı’na (Pentagon) bağlı DSCA (Defense Security Cooperation Agency;
Savunma Güvenlik ve İşbirliği Kurumu), 84 adet Boeing F-15SA Eagle çok görevli
taktik savaş uçağı, Suudi Hava Kuvvetleri envanterindeki 70 adet Boeing F-15S
Eagle taktik savaş uçağının F-15SA seviyesine iyileştirilmesi, 70 adet Boeing
AH-64D Apache Longbow saldırı helikopteri, 72 adet Sikorsky UH-60M BlackHawk
genel maksat helikopteri, 36 adet Boeing AH-6i LittleBird hafif gözetleme ve
saldırı helikopteri, 12 adet Boeing MD-530F hafif gözetleme helikopteri ile bu
uçaklarla kullanılacak binlerce güdümlü havadan havaya ve havadan karaya
mühimmatı kapsayan ve azami bedeli $60 milyar olan bir satış paketi ile ilgili
olarak ABD Kongresi’ne bildirimde bulundu.
Suudi Arabistan, aynı zamanda 72 adet Eurofighter EF-2000 Typhoon çok
görevli taktik savaş uçağı tedariğini içeren Al Salam 1 projesine devam ediyor.
Bu projenin ilave 72 adet Typhoon’u içeren Al Salam 2 isimli devamı için ise
İngiliz ve Suud yetkililerin müzakereleri devam etmekte. Typhoon’lar ile
birlikte kullanılacak silah ve aviyonik sistemleri, yedek parça, lojistik
altyapı ve kapsamı açıklanmamış teknoloji transferi paketini içeren Al Salam
1’in toplam maliyetinin $60 milyar civarında olduğu tahmin ediliyor.
Birleşik Arap Emirlikleri
ABD Kongresi’nin adı geçen raporunda belirtildiği üzere, 2000 – 2003
döneminde gerçekleştirdiği $9.3 milyarlık savunma alımı ile Birleşik Arap
Emirlikleri (BAE), bölgenin bir diğer önemli silah tedarikçisi konumunda. Diğer
KİK ülkelerinin aksine BAE’nin Rusya Federasyonu ile de kuvvetli askeri
ilişkileri bulunuyor: 1990’ların başlarında bu ülkeden BMP-3 zırhlı muharebe
araçları (ZMA) ve 2000 yılında Pantzyr S-1 kundağı motorlu hava savunma sistemi
tedarik edildi.
SRC logosu |
BAE ayrıca C4ISR altyapısını güçlendirmek için
önemli projeler yürütmekte. Abu Dabi’deki El Dafra Hava Üssü’ndeki Space Reconnaissance Center
(SRC; Uzay Keşif Merkezi) bünyesinde bulunan Falcon UGS (Universal Ground
Station), farklı kaynaklardan alınan uydu keşif ve istihbarat bilgilerinin
toplanması, değerlendirilmesi, saklanması ve dağıtılmasından sorumlu.
Emirlikler’in C4ISR alanındaki bir başka girişimi ise, Kasım 2009’da,
İsveçli Saab’a iki adet Saab 340AEW Erieye havadan erken ihbar ve kontrol
sisteminin siparişinin verilmesi oldu. $234 milyonluk sözleşme ile alınacak
uçaklar Hizam el Taavun sistemi ile entegre çalışacaklar.
Suudi Arabistan’ın Apache saldırı helikopteri siparişinin hemen
ardından BAE de benzer bir sipariş verdi. Kasım 2010’da DSCA, bu ülkeye
yapılması muhtemel $5 milyarlık bir satış ile ilgili olarak Kongre’ye bilgi
sundu. Satış, 30 adet AH-64D Apache satışı ile BAE hizmetindeki 30 adet
AH-64’ün AH-64D seviyesine iyileştirilmesini kapsıyor.
Toplam 60 adet AH-64D Apache’nin yanında, Aralık 2009’da satış süreci başlayan 16 adet
Boeing CH-47F Chinook ağır nakliye helikopteri ile birlikte BAE Kara Kuvvetleri’nin
döner kanat kabiliyetinin belkemiğini oluşturacak. BAE, toplam $2 milyara
tedarik edilecek CH-47F modelinin ilk ihrac müşterisi aynı zamanda.
BAE Hava Kuvvetleri'ne ait F-16E |
BAE Hava Kuvvetleri, Lockheed Martin üretimi F-16’nin en son versiyonu
olan F-16 Block 60’ın dünyadaki tek kullanıcısı. 2004 – 2007 yılında bu
uçaklardan toplam 80 adet teslim alındı. F-16 Block 60’lar, 60 adet Fransız
Dassault Mirage 2000-9 ile destekleniyor. BAE ile Dassault bir süredir, bu
uçakların son teknoloji Rafale çok görevli jetleri ile değiştirilmesi konusunda
pazarlıklar sürdürüyorlar. Fransızlar, BAE’den Mirage 2000-9’ları alıp üçüncü
ülkelere satmayı bunun yerine bu ülkeye Rafale’leri satmayı teklif ediyor.
BAE, Hava Kuvvetleri envanterindeki taktik savaş uçaklarını desteklemek
için tanker uçaklar da satın alıyor. Airbus Military’ye 2008 Şubat’ında
siparişi verilen üç adet A330 Multi-Role Tanker Transport (MRTT), savaş
uçaklarının menzil ve havada kalış süresini önemli ölçüde artıracak. Söz konusu
sipariş kapsamında ayrıca üç adet de opsiyon bulunuyor.
Baynunah sınıfı korvet |
Emirlikler’in son yıllarda deniz kuvvetlerine yaptığı yatırımlar
özellikle dikkat çekici. Yürütülen projeler, Denizaltı Savunma Harbi (DSH) ve
suüstü harbi alanlarında yoğunlaşmış durumda. Halihazırda devam eden en önemli
proje, Fransız CMN firması tasarımı korvetlerin tedariği. Toplam 6 adet
Baynunah sınıfı korvet, Abu Dhabi ShipBuilding (ADSB) tersanesinde inşa
ediliyor; ilk gemi denize indirilerek testlere başlamış durumda. 70m uzunluğa
sahip Baynunah’lar, boyutlarına göre “aşırı” denebilecek şekilde
silahlandırılmış çok rollü korvetler. BAE aynı zamanda 2009 Mart’ında İtalyan
Fincantieri şirketine iki adet Abu Dhabi sınıfı korveti sipariş verdi. Bu
siparişi, Ocak 2010’da iki adet opsiyonu da kapsayan iki adet Falaj 2 sınıfı
karakol botu siparişi takip etti. ADSB’nin askeri denizcilik alanındaki bir
başka çalışması da, BAE Critical National Infrastructure Authority (CNIA;
Hassas Ulusal Altyapı İdaresi) kurumundan aldığı $125 milyonluk hızlı devriye
ve müdahale botu projesi. Proje kapsamında ADSB, Yonca Onuk lisansı ile MRTP-16
üzerine geliştirilen botların üretimini gerçekleştiriyor.
Diğer Aktörler
Bahreyn'in ABD'den aldığı UH-60M helikopteri |
Bir süredir iç karışıklıklarla boğuşan Ortadoğu’nun en küçük
ülkelerinden Bahreyn’in savunma ve güvenlik planlamasının odağında İran’dan
yönelen tehdit bulunuyor. Bu kapsamda ülke, ABD’nin 5. Filo’suna ev sahipliği yapmakta,
aynı zamanda ABD’den her yıl hatırı sayılır miktarda askeri yardım almakta.
Nitekim eski ABD Başkanı George Bush, Mart 2002’de Bahreyn’i “önde gelen NATO
üyesi olmayan müttefik” (major non-NATO ally) olarak tanımlamıştı.
2007 yılında ABD’ye 8 adet UH-60M BlackHawk genel maksat helikopteri
sipariş eden ülke, Türkiye’ye de önce 2006 yılında Otokar yapımı 15 adet Cobra
4x4 ardında da yine aynı şirketten 15 adet Arma 6x6 zırhlı personel taşıyıcı
siparişi verdi.
İngiltere’nin sadık bir müşterisi olan Umman, artan petrol fiyatları
ile birlikte daha geniş çaplı savunma alımları yapmaya başlamış durumda. Bu
yönelimin bir yansıması olarak Ağustos 2010’da ABD’den 18 adet F-16 alımı için FMS
süreci başlatıldı. Gelişmiş aviyonik ve silah sistemlerini de kapsayan $3.5
milyarlık pakete ilaveten ülke bir süredir İngiltere ile Eurofighter EF-2000
Typhoon alımı ile ilgili görüşmeler yürütüyor. Toplam sayının 18 ila 24
arasında telaffuz edildiği ihtiyaç kapsamında, İngiliz Hava Kuvvetleri’nden erken
emekliye ayrılacak Tranche 1 türevi Typhoon’ların alımının da söz konusu
olabileceği değerlendirmeleri yapılıyor. Hava kuvvetlerinin nakliye gücünü
artırmak için ülke, BAE ve Katar’ın ardından 3 adet C-130J Super Hercules sipariş
verdi. Teslimatların 2012 – 2014 araasında tamamlanması bekleniyor. Ülke ayrıca
NH Industries üretimi NH-90 genel maksat ve nakliye helikopterinin ilk ihraç
müşterilerinden: Temmuz 2004’te 20 adet NH-90 siparişi verilmişti. İlk iki helikopter
Haziran 2010’da teslim edildi.
Khareef projesinin ilk gemisi Al Shamikh |
Deniz alanında ise Umman’ın en önemli projesi, 3 adet korvetin
tedariğini kapsayan $655 milyonluk Khareef Projesi. İngiliz BVT Surface Fleet şirketinin
tasarımı olan 98.50m uzunluk ve 2,500t deplasmana sahip olan gemilerin ilki 22.07.2009
tarihinde denize indirildi. Umman ayrıca, Al-Ofouq projesi kapsamında dört adet
60 - 90m sınıfı karakol gemisi tedariği için 2009 başlarında bir Teklife Çağrı
Dosyası yayınlandı. Ocak 2010'da açıklanan kısa listede Damen Schelde Naval
Shipbuilding, Goa Shipyard ve Singapore Technologies Marine yer aldı.
1980’lerin sonu 1990’ların başlarında $100 milyon dolaylarında seyrenden
Katar savunma bütçesi, 1990’ların ikinci yarısı itibarıyla $2 milyara kadar
çıktı. Son dönemdeki en önemli alımlarının başında C-17 Globemaster III
stratejik nakliye uçağı gelen ülke ayrıca 2008 Temmuz’unda dört adet C-130J-30 Super
Hercules siparişi verdi. Hava kuvvetlerinin vurucu gücünün modernizasyonu
kapsamında yeni nesil taktik savaş arayışı da sürdürülüyor: 24 – 36 adetlik
ihtiyaç çerçevesinde, Lockheed Martin F-35 Lightning II, Boeing F/A-18E/F Super
Hornet, Eurofighter Typhoon ve Dassault Rafale değerlendiriliyor.
1990’daki Irak işgali ve ardından gelen Körfez Savaşı’ndan sonra
silahlı kuvvetlerini neredeyse sıfırdan tekrar kuran Kuveyt, KİK ile entegre
bir savunma mekanizması geliştirdi. Irak ve İran tehdidine karşı geniş çaplı
silahlanma faaliyeti yürüten bu küçük Körfez ülkesi, ABD’den 218 adet M1A2 ana
muharebe tankı, 254 adet Desert Warrior ve BMP-3 zırhlı muharebe aracı tedarik
etti. Halen 14 – 18 arası yeni nesil taktik savaş uçağı tedariği için Fransız
Dassault (Rafale) ve ABD’li Boeing (F/A-18E/F Super Hornet) ile görüşmeler
yürütülmekte. Eylül 2010’da DSCA, bir adet C-17 Globemaster III stratejik
nakliye uçağının muhtemel satışına dair ABD Kongresi’ne bir bilgi notu
gönderdi. Satışın azami bedeli $693 milyon olarak hesaplanmış durumda.
Stratejik Hava Savunması
İran – Irak Savaşı’nda savaşan tarafların taktik balistik füzeleri ve
kimyasal – biyolojik başlıkları kullanması, akabinde 1991 Körfez Savaşı’nda
Irak’ın yine balistik füzeleri kullanmaktan çekinmemesi, Körfez ülkelerinin
stratejik hava savunmasına yoğun yatırım yapmasına neden oldu. Bu nedenle KİK
bünyesinde en çok önem atfedilen konuların başında entegre hava ve füze savunma
sistemi gelmekte.
Hizam el Taavun projesinin logosu |
Bu kapsamda gerçekleştirilen projelerin en önemlisi olan Hizam el Taavun
ağ sistemi ile tüm KİK ülkelerinin hava trafik kontrol ve erken ihbar sistemi,
merkezî ve müşterek bir ağ altyapısı altında toplandı. Şubat 2001’de resmen
hizmete giren sistem ile KİK ülkelerinin hava savunma ve komuta kontrol
kabiliyetleri arasında koordinasyon sağlanması hedefleniyor. Raytheon
tarafından geliştirilen sistem kapsamında İsveçli Ericcson fiber optik
altyapıyı kurdu.
Aralık 2008’de ABD’li Raytheon, BAE ile $3.3 milyarlık bir sözleşme
imzaladı. Bu sözleşme ile şirket BAE’ye, Patriot hava ve füze savunma sistemi
sağlayacak. Patriot Guidance Enhanced Missile-T (GEM-T) ve Patriot Advanced
Capability-3 (PAC-3) füzelerinden oluşan sistemin teslimatına 2012 başlarında
başlanması planlanıyor. Sistem ile birlikte 288 adet PAC-3 füzesi, 216 adet GEM-T,
9 adet Patriot atış birimi, 10 adet sıralı dizinli radar sistemi, 10 adet
komuta kontrol merkezi, 37 adet fırlatıcı birimi ve yardımcı sistemler
bulunuyor. BAE ayrıca ABD’den Terminal High Altitude Area Defence (THAAD) stratejik hava savunma sistemi almaya hazırlanıyor.
Patriot’un bir başka müşterisi ise Kuveyt. Ağustos 2010’da, Kuveyt’in
halihazırda envanterinde bulunan 40 adet Patriot lançeri için yeni nesil
füzeleri kapsayan bir paket için tedarik süreci başlatıldı. GEM-T türevi 209
adet füze için imzalanması beklenen sözleşmenin bedeli yaklaşık $900 milyon.
Kuveyt ayrıca PAC-3 füzelerini tedarik etmeye hazırlanıyor. 2007 sonunda $1.4
milyar karşılığı 80 adet PAC-3 füzesinin alımı için ABD nezdinde yapılan
girişimin devamı henüz gelmiş değil. PAC-3 füzeleri için sipariş verilmemiş
olsa da, 2008 Temmuz’unda Raytheon’a verilen $156 milyonluk sözleşme ile mevcut
bulunan Patriot sistemleri, PAC-3 radar
Bahreyn ise, Temmuz 2004’de açıklanan $43.6 milyonluk bir sözleşme ile
ABD’den AN/TPS-59(V)3B seyyar hava savunma erken ihbar radarı tedarik etti. Söz
konusu radarlar, Bahreyn’in HAWK orta menzil hava savunma füze sistemini
desteklemek için kullanılıyor.
Sonuç
Artan petrol fiyatlarının da yardımıyla KİK ülkeleri savunmaya daha fazla bütçe ayırma imkânı bulmaktalar. Öyle görünüyor ki bu yönelim, görünür gelecekte de devam edecek. özellikle son dönemde artan iç tehlike ile birlikte tehdit önceliklerinin ve buna bağlı olarak tedarik projelerindeki sıralamaların değişmesi söz konusu olabilir.
Tüm bu verilerin ışığında, KİK ülkelerinin savunma modernizasyon projelerinde bazı hususlara özellikle ağırlık verdikleri de dikkat çekmekte. Bu hususlar ve önemli etkenler şu şekilde sıralanabilir:
1. Birlikte çalışabilirlik (interoprability); özellikle ABD ve diğer NATO müttefik unsurları ile birlikte uyum ve eşgüdüm içinde harekât icra edebilme yeteneği,
2. ABD ve diğer NATO müttefikleri ile sabit, kesintisiz bir lojistik ikmâl hattını kurma ve koruma yeteneği,
3. Gelişmiş ağ merkezli muharebe icra edebilme yeteneği, C4ISR sistemleri,
4. Donanma sistemlerine, özellikle suüstü ve DSH kabiliyetine yatırım,
5. Yakın hava desteği, isyan bastırma (Counter Insurgency; COIN) ve gelişmiş hava ve füze savunma kabiliyeti,
6. Offset ve teknoloji transferi mevzuatı yardımıyla yerli savunma sanayiinin kurulması ve geliştirilmesi.
ABD’nin, KİK vasıtasıyla Basra Körfezi’nin güvenliğini “Araplaştırması” politikası uyguladığı iddia edilebilir. Bu politika, bölge ülkelerinin istikrar ve yönetimi korumak için uzun vadeli çıkarları ile de örtüşebilir. Bu yönde geçmişte denenen girişimlerin başarısı tartışmalıdır, ancak öyle görünüyor ki özellikle son dönemdeki halk hareketleri ve isyanlar, müşterek bir Arap savunma gücünün kurulmasında itici rol oynayacak.
Sonuç
Artan petrol fiyatlarının da yardımıyla KİK ülkeleri savunmaya daha fazla bütçe ayırma imkânı bulmaktalar. Öyle görünüyor ki bu yönelim, görünür gelecekte de devam edecek. özellikle son dönemde artan iç tehlike ile birlikte tehdit önceliklerinin ve buna bağlı olarak tedarik projelerindeki sıralamaların değişmesi söz konusu olabilir.
Tüm bu verilerin ışığında, KİK ülkelerinin savunma modernizasyon projelerinde bazı hususlara özellikle ağırlık verdikleri de dikkat çekmekte. Bu hususlar ve önemli etkenler şu şekilde sıralanabilir:
1. Birlikte çalışabilirlik (interoprability); özellikle ABD ve diğer NATO müttefik unsurları ile birlikte uyum ve eşgüdüm içinde harekât icra edebilme yeteneği,
2. ABD ve diğer NATO müttefikleri ile sabit, kesintisiz bir lojistik ikmâl hattını kurma ve koruma yeteneği,
3. Gelişmiş ağ merkezli muharebe icra edebilme yeteneği, C4ISR sistemleri,
4. Donanma sistemlerine, özellikle suüstü ve DSH kabiliyetine yatırım,
5. Yakın hava desteği, isyan bastırma (Counter Insurgency; COIN) ve gelişmiş hava ve füze savunma kabiliyeti,
6. Offset ve teknoloji transferi mevzuatı yardımıyla yerli savunma sanayiinin kurulması ve geliştirilmesi.
ABD’nin, KİK vasıtasıyla Basra Körfezi’nin güvenliğini “Araplaştırması” politikası uyguladığı iddia edilebilir. Bu politika, bölge ülkelerinin istikrar ve yönetimi korumak için uzun vadeli çıkarları ile de örtüşebilir. Bu yönde geçmişte denenen girişimlerin başarısı tartışmalıdır, ancak öyle görünüyor ki özellikle son dönemdeki halk hareketleri ve isyanlar, müşterek bir Arap savunma gücünün kurulmasında itici rol oynayacak.
1 yorum:
ben bir tarih öğrecisiyim.sitenizi belgeler.com adresinde plevne müdafasını okurkan TEVFİK PAŞANIN YAPTIĞI Plevne siper tahkimatı mühendisliği hakkında bilgi almak için araştırma yaparken buldum ve çok beğendim çalışmarınızın ve başarılarınızın devamını diliyorum.
Yorum Gönder