Soğuk Savaş’ın sona ermesi, dünya jeopolitik sistemini ve doğal olarak askeri taktik ve stratejileri, organizasyonları ve sistem ihtiyaçlarını kökünden değiştirmiştir. Çift kutuplu dünyanın belirgin tehditlerinden, tek kutuplu dünyanın belirsizlik ortamına bu geçişte, daralan savunma bütçeleri, gelişen teknoloji ve iletişim olanakları, sosyo – ekonomik olgulara paralel olarak artan yerel çatışma ve terör eylemleri, 21. Yüzyılın başında askeri planlamacılara, bir önceki yüzyılınkinden tamamen farklı bir meydan okuma sunmuştur.
1991 yılındaki 1. Körfez Savaşı’ndan 11 Eylül sonrası döneme kadarki süreçte büyük bir ivme ile gelişen askeri teknoloji, bu döneme kadarki tüm plan, taktik ve stratejilerin de evrim geçirmesini zorunlu kılmıştır. Bilgi – işlem ve elektronik gibi alanlardaki hızlı gelişim; daha uzun menzillerden daha hassas saldırılar yapmayı, askeri unsurlar arasında daha etkin ve süratli iletişim kurmayı, iş yükünü daha az personele yükleyerek etkin otomasyon sağlamayı ve personeli daha fazla korumayı mümkün kılabilmiştir. Soğuk Savaş sonrası yok olan çift kutuplu dünya ve bunun sonucu olarak daralan savunma bütçeleri ile birleştiğinde bu durum, orduları maliyet – etkin ve modern güçleri idame ettirme hedefine yöneltmiştir.
Maliyet – etkinlik ve teknolojik üstünlük kıstasları, 21. Yüzyılın değişen tehdit ortamı ile birleşince, stratejik seviyeden taktik seviyeye tüm katmanlarda yeniden yapılanmayı zaruri kılmıştır. Bu yeni yapılanma, tüm unsurların birbiriyle ve merkezle daimi ve çift yönlü iletişim halinde bulunduğu, bilgiyi paylaşarak bir kuvvet çarpanına dönüştüren ve sonuç olarak muharebe görevini, nicel olarak görece daha küçük bir yapı ile daha etkin biçimde yerine getirme kabiliyetini haiz bir güç tasarımını içermektedir. “Muharebe uzayı” (Battlespace) olarak da adlandırılan ve kara, deniz, hava, uzay unsurlarını birbirine bağlayan bu yapı, Ağ Merkezli Muharebe’nin (Network Centric Warfare) temelini oluşturur.
Birbiri ile çift yönlü iletişim halinde bulunan tüm undurların bir araya gelerek oluşturacakları yapının planlanması, organizasyonu, idamesi ve işletmesi; daha önce karşılaşılmamış bir meydan okuma olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira bir “sistemler sistemi” olarak Ağ Merkezli Muharebe doktrini, en ön saflardaki muharip unsurdan, hiyerarşinin en tepesine kadar birbiriyle girift ilişkiler yumağına sahip katmanları içermektedir. Bu katmanları oluşturan her türlü muharebe ve C4ISR (Command, Control, Communications, Computers, Intelligence, Surveillance, Reconnaissance; Komuta, Kontrol, Muhabere, Bilgisayar, İstihbarat, Gözlem, Keşif) unsurunun ihtiyaç tanımı, planlanması ve tedariği için yaratıcı, devrimsel ve teknolojinin getirdiği olanaklardan sonuna kadar faydalanan stratejilerin geliştirilmesi ihtiyacı mevcuttur.
Ağ Merkezli Muharebe temelde, silahlı kuvvetlerin, Bilgi Çağı’na cevabıdır. [1] Ağ Merkezli Muharebe kavramı genel olarak unsurları bir ağ yapısı ile birbirine bağlanmış bir silahlı gücün strateji, taktik, prosedür ve operasyonlarını etkili ve sonuç alıcı bir biçimde uygulaması olarak tanımlanabilir.
Ağ Merkezli Muharebe’nin temelinde, klasik hiyerarşik yapının aksine, tüm unsurların birbiri ile iletişimde olduğu bir yapı yer almaktadır.
Hiyerarşik yapının aksine yoğun ağ mimarisi, duruma ve ihtiyaca göre en verimli bilgi iletişimine olanak sağlamaktadır. Ancak hiyerarşik yapıda söz gelimi en uç hattaki iki unsurunu birbiri ile iletişimi için zaman, bant genişliği gibi değerlerin israfına neden olabilecek bir veri aktarım trafiği gerekmektedir. Ağ odaklı mimari bu gereksiz trafiği minimize etmektedir.
Esasen Ağ Merkezli Muharebe, tanımladığı olgu açısından yeni bir kavram değildir. Getirdiği yenilik, bilişim teknolojilerinin uzay sistemleri ile bileşimini kullanarak, muharip unsurların bilgi hakimiyeti ile savaşmasını sağlamasıdır.[3] Söz gelimi basitleştirilmiş bir bakış açısı ile, birbirleriyle bayrak ve flamalar aracılığıyla haberleşen bir kalyon filosu ya da telsiz aracılığıyla topçu ateşini yönlendiren bir ileri gözetleme subayı Ağ Merkezli Muharebe icra etmektedir denebilir. Her iki durumda da savaş uzayı unsurları birbirlerine görsel, işitsel ya da diğer vasıtalarla bağlanmıştır, bilgi alışverişi yapmaktadırlar ve değerlendirdikleri bilgi neticesinde karar verilen eylemleri icra etmektedirler.
Ancak modern anlamda Ağ Merkezli Muharebe, savaş uzayında geniş bir alanda yayılmış tüm unsurların birbiri ile gerçek ya da gerçeğe yakın zamanlı çift yönlü iletişimini tanımladığı gibi, durumsal farkındalık (Situational Awareness) ve muharebe etkinliğini artırıcı bir niteliğe sahiptir. Bu katma değerler, bilişim teknolojilerinin gelişimine paralel olarak artış trendi göstermektedirler. Dolayısıyla Ağ Merkezli Muharebe doktrini, bilişim, ekonomi ve üretim proseslerindeki devrimle bağlantılı olarak gelişen üç etkene bağlı olarak gelişmektedir. Bu üç unsur şöyle sıralanabilir:
• Platformdan ağa doğru kayan odaklanma,
• Sistemin her bir aktörünü bağımsız olarak ele almaktan ziyade devamlı surette kendini ortama adapte edebilen bir ekosistemin parçası olarak algılama,
• Devamlı olarak değişim halindeki ekosistemlerde adaptasyon ve varlığını koruma kabiliyetini haiz olma. [1]
Savaş uzayı, dinamik bir ortam olarak ele alınırsa, bu ortamda bulunacak her bir unsurun ve bu unsurların bir ağ ile birbirlerine bağlanarak oluşturacakları yapının da dinamik bir yapıda olması zorunluluğu açıkça ortaya çıkar. Dolayısıyla bu yapı hem kendi içinde, hem de içinde bulunacağı ortam ile sürekli etkileşim halinde bulunmalıdır. Bulundurduğu sensörlerle dış dünyayı algılayacak, algılanan bilgileri uygun unsurlara iletecek, bu bilgileri değerlendirecek ve uygun eylem için uygun unsurlara komut verecektir.
Piyadeden keşif gözlem ve iletişim uydusuna kadar tüm kara, hava, deniz ve uzay unsurlarının birbirleri ve düğüm noktaları ile bağlandığı bu mimari esneklik, kolay onarılabilirlik ve sürat gibi avantajları beraberinde getirmektedir.[4]
Yapı içindeki her bir unsur, sensör ya da durum bilgisi olsun silah kullanımı olsun, diğer unsurlarla etkileşim içinde hareket etmektedir. Söz gelimi bir balistik füzenin tespit ve imhası senaryosunda keşif – gözetleme uydusu, HEİK (Havadan Erken İhbar ve Kontrol) uçağı, İHA (İnsansız Hava Aracı) ve yer radar / gözlem istasyonları hedef tespit ve teşhis; hava savunma sistemleri ise imha zincirlerinin parçalarıdırlar. Balistik füzenin tespitinden imhasına kadar geçen süreç içerisinde, görevin başarılabilmesi için tüm unsurların etkin, verimli ve süratli bir etkileşim içerisinde bulunmaları şarttır. Diğer bir deyişle anılan unsurların oluşturduğu ağ odaklı yapı, yek bir vücut gibi hareket etmek zorundadır. Her bir unsur topladığı verileri diğer unsurlar ve düğüm noktaları ile paylaşarak yapının bir sistem, diğer bir deyişle “sistemler sistemi” olarak başarılı bir şekilde çalışmasına katkıda bulunur.
Doğaldır ki, bu tür bir mimari içerisinde yer alacak unsurların ihtiyaç tanımları, plan ve projelendirilmeleri ile yapıdaki yer ve görevlerinin belirlenmeleri, diğer unsurlarda soyutlanmış bir biçimde gerçekleştirilemez. Yukarıdaki örnek devam ettirilecek olursa, söz gelimi bir HEİK ihtiyacına yönelik olarak HEİK uçağının radar ve sair sensörlerinin özellikleri, uçağın havada kalış süresi, menzil ve irtifa kısıtları, ihtiyaç adedi, hizmet ömrü gibi parametrelerin hesaplanması doğrudan ve dolaylı olarak diğer unsurların planlanan yapıdaki yer ve görevlerine bağlıdır. Nasıl ki operasyon esnasında mutlak başarı, etkinlik ve verimlilik için ağın her bir elemanı bir biri ile etkileşim içerisinde bulunmak zorunda ise, bu elemanların ağa entegre edilmeleri sürecinde de aynı etkileşim ve iletişim anlayışı korunmak durumundadır. (“Bütün parçaların toplamından fazlasıdır”)
[1] US. Department of Defense, Office of Force Transformation (2005), “The Implementation of Network Centric Warfare”, pp. 3 - 20
[2] Alberts, D., Hayes, R., (2005), “Power to the Edge”, pp. 91
[3] Gray, C. (2005), “Another Bloody Century – Future Warfare”, pp. 143
[4] Anderson, R. (2004), “Physical Vulnerabilities of Critical US Information Systems”, Information Assurance: Trends in Vulnerabilities, Threats and Technologies, pp. 33
1991 yılındaki 1. Körfez Savaşı’ndan 11 Eylül sonrası döneme kadarki süreçte büyük bir ivme ile gelişen askeri teknoloji, bu döneme kadarki tüm plan, taktik ve stratejilerin de evrim geçirmesini zorunlu kılmıştır. Bilgi – işlem ve elektronik gibi alanlardaki hızlı gelişim; daha uzun menzillerden daha hassas saldırılar yapmayı, askeri unsurlar arasında daha etkin ve süratli iletişim kurmayı, iş yükünü daha az personele yükleyerek etkin otomasyon sağlamayı ve personeli daha fazla korumayı mümkün kılabilmiştir. Soğuk Savaş sonrası yok olan çift kutuplu dünya ve bunun sonucu olarak daralan savunma bütçeleri ile birleştiğinde bu durum, orduları maliyet – etkin ve modern güçleri idame ettirme hedefine yöneltmiştir.
Maliyet – etkinlik ve teknolojik üstünlük kıstasları, 21. Yüzyılın değişen tehdit ortamı ile birleşince, stratejik seviyeden taktik seviyeye tüm katmanlarda yeniden yapılanmayı zaruri kılmıştır. Bu yeni yapılanma, tüm unsurların birbiriyle ve merkezle daimi ve çift yönlü iletişim halinde bulunduğu, bilgiyi paylaşarak bir kuvvet çarpanına dönüştüren ve sonuç olarak muharebe görevini, nicel olarak görece daha küçük bir yapı ile daha etkin biçimde yerine getirme kabiliyetini haiz bir güç tasarımını içermektedir. “Muharebe uzayı” (Battlespace) olarak da adlandırılan ve kara, deniz, hava, uzay unsurlarını birbirine bağlayan bu yapı, Ağ Merkezli Muharebe’nin (Network Centric Warfare) temelini oluşturur.
Birbiri ile çift yönlü iletişim halinde bulunan tüm undurların bir araya gelerek oluşturacakları yapının planlanması, organizasyonu, idamesi ve işletmesi; daha önce karşılaşılmamış bir meydan okuma olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira bir “sistemler sistemi” olarak Ağ Merkezli Muharebe doktrini, en ön saflardaki muharip unsurdan, hiyerarşinin en tepesine kadar birbiriyle girift ilişkiler yumağına sahip katmanları içermektedir. Bu katmanları oluşturan her türlü muharebe ve C4ISR (Command, Control, Communications, Computers, Intelligence, Surveillance, Reconnaissance; Komuta, Kontrol, Muhabere, Bilgisayar, İstihbarat, Gözlem, Keşif) unsurunun ihtiyaç tanımı, planlanması ve tedariği için yaratıcı, devrimsel ve teknolojinin getirdiği olanaklardan sonuna kadar faydalanan stratejilerin geliştirilmesi ihtiyacı mevcuttur.
Ağ Merkezli Muharebe temelde, silahlı kuvvetlerin, Bilgi Çağı’na cevabıdır. [1] Ağ Merkezli Muharebe kavramı genel olarak unsurları bir ağ yapısı ile birbirine bağlanmış bir silahlı gücün strateji, taktik, prosedür ve operasyonlarını etkili ve sonuç alıcı bir biçimde uygulaması olarak tanımlanabilir.
Ağ Merkezli Muharebe’nin temelinde, klasik hiyerarşik yapının aksine, tüm unsurların birbiri ile iletişimde olduğu bir yapı yer almaktadır.
Hiyerarşik yapının aksine yoğun ağ mimarisi, duruma ve ihtiyaca göre en verimli bilgi iletişimine olanak sağlamaktadır. Ancak hiyerarşik yapıda söz gelimi en uç hattaki iki unsurunu birbiri ile iletişimi için zaman, bant genişliği gibi değerlerin israfına neden olabilecek bir veri aktarım trafiği gerekmektedir. Ağ odaklı mimari bu gereksiz trafiği minimize etmektedir.
Esasen Ağ Merkezli Muharebe, tanımladığı olgu açısından yeni bir kavram değildir. Getirdiği yenilik, bilişim teknolojilerinin uzay sistemleri ile bileşimini kullanarak, muharip unsurların bilgi hakimiyeti ile savaşmasını sağlamasıdır.[3] Söz gelimi basitleştirilmiş bir bakış açısı ile, birbirleriyle bayrak ve flamalar aracılığıyla haberleşen bir kalyon filosu ya da telsiz aracılığıyla topçu ateşini yönlendiren bir ileri gözetleme subayı Ağ Merkezli Muharebe icra etmektedir denebilir. Her iki durumda da savaş uzayı unsurları birbirlerine görsel, işitsel ya da diğer vasıtalarla bağlanmıştır, bilgi alışverişi yapmaktadırlar ve değerlendirdikleri bilgi neticesinde karar verilen eylemleri icra etmektedirler.
Ancak modern anlamda Ağ Merkezli Muharebe, savaş uzayında geniş bir alanda yayılmış tüm unsurların birbiri ile gerçek ya da gerçeğe yakın zamanlı çift yönlü iletişimini tanımladığı gibi, durumsal farkındalık (Situational Awareness) ve muharebe etkinliğini artırıcı bir niteliğe sahiptir. Bu katma değerler, bilişim teknolojilerinin gelişimine paralel olarak artış trendi göstermektedirler. Dolayısıyla Ağ Merkezli Muharebe doktrini, bilişim, ekonomi ve üretim proseslerindeki devrimle bağlantılı olarak gelişen üç etkene bağlı olarak gelişmektedir. Bu üç unsur şöyle sıralanabilir:
• Platformdan ağa doğru kayan odaklanma,
• Sistemin her bir aktörünü bağımsız olarak ele almaktan ziyade devamlı surette kendini ortama adapte edebilen bir ekosistemin parçası olarak algılama,
• Devamlı olarak değişim halindeki ekosistemlerde adaptasyon ve varlığını koruma kabiliyetini haiz olma. [1]
Savaş uzayı, dinamik bir ortam olarak ele alınırsa, bu ortamda bulunacak her bir unsurun ve bu unsurların bir ağ ile birbirlerine bağlanarak oluşturacakları yapının da dinamik bir yapıda olması zorunluluğu açıkça ortaya çıkar. Dolayısıyla bu yapı hem kendi içinde, hem de içinde bulunacağı ortam ile sürekli etkileşim halinde bulunmalıdır. Bulundurduğu sensörlerle dış dünyayı algılayacak, algılanan bilgileri uygun unsurlara iletecek, bu bilgileri değerlendirecek ve uygun eylem için uygun unsurlara komut verecektir.
Piyadeden keşif gözlem ve iletişim uydusuna kadar tüm kara, hava, deniz ve uzay unsurlarının birbirleri ve düğüm noktaları ile bağlandığı bu mimari esneklik, kolay onarılabilirlik ve sürat gibi avantajları beraberinde getirmektedir.[4]
Yapı içindeki her bir unsur, sensör ya da durum bilgisi olsun silah kullanımı olsun, diğer unsurlarla etkileşim içinde hareket etmektedir. Söz gelimi bir balistik füzenin tespit ve imhası senaryosunda keşif – gözetleme uydusu, HEİK (Havadan Erken İhbar ve Kontrol) uçağı, İHA (İnsansız Hava Aracı) ve yer radar / gözlem istasyonları hedef tespit ve teşhis; hava savunma sistemleri ise imha zincirlerinin parçalarıdırlar. Balistik füzenin tespitinden imhasına kadar geçen süreç içerisinde, görevin başarılabilmesi için tüm unsurların etkin, verimli ve süratli bir etkileşim içerisinde bulunmaları şarttır. Diğer bir deyişle anılan unsurların oluşturduğu ağ odaklı yapı, yek bir vücut gibi hareket etmek zorundadır. Her bir unsur topladığı verileri diğer unsurlar ve düğüm noktaları ile paylaşarak yapının bir sistem, diğer bir deyişle “sistemler sistemi” olarak başarılı bir şekilde çalışmasına katkıda bulunur.
Doğaldır ki, bu tür bir mimari içerisinde yer alacak unsurların ihtiyaç tanımları, plan ve projelendirilmeleri ile yapıdaki yer ve görevlerinin belirlenmeleri, diğer unsurlarda soyutlanmış bir biçimde gerçekleştirilemez. Yukarıdaki örnek devam ettirilecek olursa, söz gelimi bir HEİK ihtiyacına yönelik olarak HEİK uçağının radar ve sair sensörlerinin özellikleri, uçağın havada kalış süresi, menzil ve irtifa kısıtları, ihtiyaç adedi, hizmet ömrü gibi parametrelerin hesaplanması doğrudan ve dolaylı olarak diğer unsurların planlanan yapıdaki yer ve görevlerine bağlıdır. Nasıl ki operasyon esnasında mutlak başarı, etkinlik ve verimlilik için ağın her bir elemanı bir biri ile etkileşim içerisinde bulunmak zorunda ise, bu elemanların ağa entegre edilmeleri sürecinde de aynı etkileşim ve iletişim anlayışı korunmak durumundadır. (“Bütün parçaların toplamından fazlasıdır”)
[1] US. Department of Defense, Office of Force Transformation (2005), “The Implementation of Network Centric Warfare”, pp. 3 - 20
[2] Alberts, D., Hayes, R., (2005), “Power to the Edge”, pp. 91
[3] Gray, C. (2005), “Another Bloody Century – Future Warfare”, pp. 143
[4] Anderson, R. (2004), “Physical Vulnerabilities of Critical US Information Systems”, Information Assurance: Trends in Vulnerabilities, Threats and Technologies, pp. 33
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder