Osmanlı İmparatorluğu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Osmanlı İmparatorluğu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26/04/2010

Okur Mektubu: 24 Nisan ve Ermeni İddiaları

Siyah Gri Beyaz'a zaman zaman katkıda bulunan Taner Kılınç, 24 Nisan ve Ermeni Soykırımı İddiaları ile ilgili aşağıdaki mektubu gönderdi. Konu ile ilgili bu kadar tek yönlü dezenformasyon varken, okunmasında fayda olduğuna inandığım güzel bir derleme olmuş.

Arda Bey Merhaba

Uzun zamandır sitenize katkıda bulunamadım. Bu yüzden tekrar merhaba demek ihtiyacını hissettim. Açıkçası geçen zaman içinde pek fazla çalışmada yapamadım ancak son bir ayda çalışmalarımı tekrar derleme ve yeni çalışmalara imza atabilme fırsatı elde edebildim. Bugün 24 nisan, sözde ermeni iddialarının ayyuka çıktığı bir gün. Bu iddalların ne derece gerçek olduğu gerek Türk Tarihi gerek askeri tarih açısından malum. Alman Genelkurmaynın telkinleri ve Ittihat Terakki yöneticilerinde Enver ve Talat paşaların cephe gerisi güvenliğini sağlamak amacıyla zorunlu göç politikasını uygulamaları maalesef karşımıza "soykırım" olarak çıkarılmakta ve deyim yerindeyse aşağılık Nazilerin Yahudilere uyguladığı Yahudi soykırımıa eşit tutulmaktadır. Cephe gerisinin güvenliğini sağlamak amacıyla yapılan zorunlu göç uygulamasının soykırım olarak değerlendirilmesi 1915'ten başka bir zamanda hangi tarihte görülmüştür. 2. dünya savaşı sırasında ABD topraklarında yaşayan Japon asıllı Amerikalıların zorunlu göçe tabi tutularak toplama kamplarına toplanması, Vichy Fransa'sında yaşayan Yahudilerin önce toplama kamplarına tıkılmaları daha sonra da Nazilere teslim edilmeleri neden 1915'te Osmanlı Ermenilerinin zorunlu göçünden daha temiz ve ahlaki olarak görülmektedir. 1925 tarihli Cenevre Konvansiyonu cephe gerisi güvenliğinin sağlanması için bölge halkının göçe tabi tutulmasını suç saymazken (kanunların geriye yürütülmemesi kuralı hiçe sayılarak) hangi dayanakla 1915 zorunlu göçü soykırım olarak nitelendirilmektedir doğrusu buna şaşırıyorum. Dahası bugün yani 24 Nisan 2010'da Taksimde toplanan kendini aydın olarak nitelendiren şahısların tarihi ve uluslarası kanunları bilemeden, incelemeden açıkça kendi vatanlarının tarihini ve kendi halkını suçlu saymaları, sözde soykırım iddilarına destek veren kuruluşlara destek vermeleri, bu sözde iddaların kabul edilmesi için deyim yerindeyse kendilerini yırtmaları açıkçası siyaset ve uluslararası ilişkiler mezunu olan, askeri tarihi araştırmaları yapabilmek için uykusuz geceler ve günler geçiren benim kanımı dondurmaktadır. Bu sözde aydınlar ve onalrın safsataları sadece benim değil kendisiyle sohbet etmek fırsatı bulabildiğim ve bu konuda soru soma şansı yakaladığım Prof. Dr. Ilber Ortaylı'nın dahi sinirlerini oynatabilmektedir. 

Aşağıda size 1895 yılında tehcirden  tam 20 yıl önce yaşanmış bir Ermeni provakasyonunu anlatacağım. Daha doğrusu dönemin ünlü Fransız gazetecisi ve ünlü Matin gazetesi yazarı Stephane Lausanne'nin konuyla ilgili yazdığı kitaptan (sf. 59) çözümleme yaparak size aktaracağım. Umarım bu yazımı yayınlarsınız. Elimden geldiğinde objektif olmaya çalıştım.

13/07/2009

Okur Mektubu: Çanakkale Savaşı ve Planlar

Not: Bu makaleyi değerli Taner Kılınç Bey kaleme almıştır. Kendisinin kıymetli araştırma ve yazılarını Siyah Gri Beyaz aracılığı ile paylaşmaktan mutluluk duyuyorum.





Herkes daha doğrusu hepimiz Çanakkale Savaşı'nın destansı sahnelerini biliriz. Hoş bazıları yeni bir ulusal anlayışın doğduğu ve tarihin akışının değiştiği savaşa akıl almaz hurafeler katsa da Çanakkale Savaşı'nın nelere mal olduğu ve iki ulusun kaderini (Biz Türklerin ve Rusların kaderlerini) nasıl değiştirdiğini az ya da çok bilmekteyiz. Çanakkale Şavaşı'nın nedenleri anlatılır hep tarih kitaplarında; ve de savaşın sonuçları da anlatılır. Bunları da az veya çok bilinmektedir. Peki ya İtilaf Kuvvetleri Çanakkale Boğazını geçselerdi ne yapacaklardı; daha doğrusu ne yapmayı planlıyorlardı bunlar savaş tarihinde pek konuşulmayan konulardır. Savaş sadece İngiliz ve Fransızların Ruslara yardım götürmesi veya yeni bir cephe açmak şeklinde özetlenebilir. Fakat Müttefikler bunu nasıl yapmayı planlıyorlardı? İstanbul'u ele geçirdikten sonra kim nereyi işgal edecekti? Boğazları kim ne şekilde kontrol edecekti? Bu konular akademisyen tarihçilerin dışında pek kimsenin ilgisini çekmemektedir. Oysaki bir kentin müttefik ordular tarafından işgal edilmesi gerçekten çok hassas bir konudur. 2.Dünya Savaşı sonunda Berlin'in işgalinde bunu gördük. Berlin yaklaşık 40 yılı aşkın bir süre Amerikan-İngiliz-Fransız-Rus orduları arasında paylaşıldı ve ortaya çıkan rejim sorunu yüzünden bu paylaşım önce Berlin Ablukasını,sonra da Berlin Duvarı sonucunu doğurdu. Bu sonuçlar aslında plansız yapılan ve de anlaşmadan yapılan bir müttefik işgalin sonucudur.
Oysa ki Berlin işgalinden 30 yıl önce dünyanın en önemli su yollarından birinin ve en önemli başkentlerinden birinin paylaşım planı yapılmıştı. Hemde ince hesaplamalar yapılarak, dengeler gözetilerek.

Nasıl mı? Görelim...


05/07/2006

Ottoman Navy - 1853



OTTOMAN NAVY - 1853
The Illustrated London News

24 September 1853

The re-establishment of the Ottoman Navy was the work of three Turkish Admirals, all of whom (the first more especially) were among the most remarkable men of their day.