Siyah Gri Beyaz'a zaman zaman katkıda bulunan Taner Kılınç, 24 Nisan ve Ermeni Soykırımı İddiaları ile ilgili aşağıdaki mektubu gönderdi. Konu ile ilgili bu kadar tek yönlü dezenformasyon varken, okunmasında fayda olduğuna inandığım güzel bir derleme olmuş.
Arda Bey Merhaba
Uzun zamandır sitenize katkıda bulunamadım. Bu yüzden tekrar merhaba demek ihtiyacını hissettim. Açıkçası geçen zaman içinde pek fazla çalışmada yapamadım ancak son bir ayda çalışmalarımı tekrar derleme ve yeni çalışmalara imza atabilme fırsatı elde edebildim. Bugün 24 nisan, sözde ermeni iddialarının ayyuka çıktığı bir gün. Bu iddalların ne derece gerçek olduğu gerek Türk Tarihi gerek askeri tarih açısından malum. Alman Genelkurmaynın telkinleri ve Ittihat Terakki yöneticilerinde Enver ve Talat paşaların cephe gerisi güvenliğini sağlamak amacıyla zorunlu göç politikasını uygulamaları maalesef karşımıza "soykırım" olarak çıkarılmakta ve deyim yerindeyse aşağılık Nazilerin Yahudilere uyguladığı Yahudi soykırımıa eşit tutulmaktadır. Cephe gerisinin güvenliğini sağlamak amacıyla yapılan zorunlu göç uygulamasının soykırım olarak değerlendirilmesi 1915'ten başka bir zamanda hangi tarihte görülmüştür. 2. dünya savaşı sırasında ABD topraklarında yaşayan Japon asıllı Amerikalıların zorunlu göçe tabi tutularak toplama kamplarına toplanması, Vichy Fransa'sında yaşayan Yahudilerin önce toplama kamplarına tıkılmaları daha sonra da Nazilere teslim edilmeleri neden 1915'te Osmanlı Ermenilerinin zorunlu göçünden daha temiz ve ahlaki olarak görülmektedir. 1925 tarihli Cenevre Konvansiyonu cephe gerisi güvenliğinin sağlanması için bölge halkının göçe tabi tutulmasını suç saymazken (kanunların geriye yürütülmemesi kuralı hiçe sayılarak) hangi dayanakla 1915 zorunlu göçü soykırım olarak nitelendirilmektedir doğrusu buna şaşırıyorum. Dahası bugün yani 24 Nisan 2010'da Taksimde toplanan kendini aydın olarak nitelendiren şahısların tarihi ve uluslarası kanunları bilemeden, incelemeden açıkça kendi vatanlarının tarihini ve kendi halkını suçlu saymaları, sözde soykırım iddilarına destek veren kuruluşlara destek vermeleri, bu sözde iddaların kabul edilmesi için deyim yerindeyse kendilerini yırtmaları açıkçası siyaset ve uluslararası ilişkiler mezunu olan, askeri tarihi araştırmaları yapabilmek için uykusuz geceler ve günler geçiren benim kanımı dondurmaktadır. Bu sözde aydınlar ve onalrın safsataları sadece benim değil kendisiyle sohbet etmek fırsatı bulabildiğim ve bu konuda soru soma şansı yakaladığım Prof. Dr. Ilber Ortaylı'nın dahi sinirlerini oynatabilmektedir.
Aşağıda size 1895 yılında tehcirden tam 20 yıl önce yaşanmış bir Ermeni provakasyonunu anlatacağım. Daha doğrusu dönemin ünlü Fransız gazetecisi ve ünlü Matin gazetesi yazarı Stephane Lausanne'nin konuyla ilgili yazdığı kitaptan (sf. 59) çözümleme yaparak size aktaracağım. Umarım bu yazımı yayınlarsınız. Elimden geldiğinde objektif olmaya çalıştım.
Uzun zamandır sitenize katkıda bulunamadım. Bu yüzden tekrar merhaba demek ihtiyacını hissettim. Açıkçası geçen zaman içinde pek fazla çalışmada yapamadım ancak son bir ayda çalışmalarımı tekrar derleme ve yeni çalışmalara imza atabilme fırsatı elde edebildim. Bugün 24 nisan, sözde ermeni iddialarının ayyuka çıktığı bir gün. Bu iddalların ne derece gerçek olduğu gerek Türk Tarihi gerek askeri tarih açısından malum. Alman Genelkurmaynın telkinleri ve Ittihat Terakki yöneticilerinde Enver ve Talat paşaların cephe gerisi güvenliğini sağlamak amacıyla zorunlu göç politikasını uygulamaları maalesef karşımıza "soykırım" olarak çıkarılmakta ve deyim yerindeyse aşağılık Nazilerin Yahudilere uyguladığı Yahudi soykırımıa eşit tutulmaktadır. Cephe gerisinin güvenliğini sağlamak amacıyla yapılan zorunlu göç uygulamasının soykırım olarak değerlendirilmesi 1915'ten başka bir zamanda hangi tarihte görülmüştür. 2. dünya savaşı sırasında ABD topraklarında yaşayan Japon asıllı Amerikalıların zorunlu göçe tabi tutularak toplama kamplarına toplanması, Vichy Fransa'sında yaşayan Yahudilerin önce toplama kamplarına tıkılmaları daha sonra da Nazilere teslim edilmeleri neden 1915'te Osmanlı Ermenilerinin zorunlu göçünden daha temiz ve ahlaki olarak görülmektedir. 1925 tarihli Cenevre Konvansiyonu cephe gerisi güvenliğinin sağlanması için bölge halkının göçe tabi tutulmasını suç saymazken (kanunların geriye yürütülmemesi kuralı hiçe sayılarak) hangi dayanakla 1915 zorunlu göçü soykırım olarak nitelendirilmektedir doğrusu buna şaşırıyorum. Dahası bugün yani 24 Nisan 2010'da Taksimde toplanan kendini aydın olarak nitelendiren şahısların tarihi ve uluslarası kanunları bilemeden, incelemeden açıkça kendi vatanlarının tarihini ve kendi halkını suçlu saymaları, sözde soykırım iddilarına destek veren kuruluşlara destek vermeleri, bu sözde iddaların kabul edilmesi için deyim yerindeyse kendilerini yırtmaları açıkçası siyaset ve uluslararası ilişkiler mezunu olan, askeri tarihi araştırmaları yapabilmek için uykusuz geceler ve günler geçiren benim kanımı dondurmaktadır. Bu sözde aydınlar ve onalrın safsataları sadece benim değil kendisiyle sohbet etmek fırsatı bulabildiğim ve bu konuda soru soma şansı yakaladığım Prof. Dr. Ilber Ortaylı'nın dahi sinirlerini oynatabilmektedir.
Aşağıda size 1895 yılında tehcirden tam 20 yıl önce yaşanmış bir Ermeni provakasyonunu anlatacağım. Daha doğrusu dönemin ünlü Fransız gazetecisi ve ünlü Matin gazetesi yazarı Stephane Lausanne'nin konuyla ilgili yazdığı kitaptan (sf. 59) çözümleme yaparak size aktaracağım. Umarım bu yazımı yayınlarsınız. Elimden geldiğinde objektif olmaya çalıştım.