Savunma ve Havacılık Sanayii İmalatçılar Derneği (SASAD) 22 Nisan günü, 2018 yılı Sektör Performans Raporu'nu yayımladı.
Performans raporu her yıl, SASAD üyesi kurum ve kuruluşlara gönderilen anket formlarına alınan yanıtların derlenmesi ile elde edilen veri ve göstergelerle hazırlanıyor.
SASAD'ın açıklamasına göre 2018 raporu, 87 firma ve kurumun verdiği yanıtlarla hazırlanmış. SASAD, bu veri setinin sektör performansının %90'ından fazlasını yansıttığı kaydetmiş.
2017 performans raporundaki verilerde, yeni kurulan MSB Askeri Fabrikalar Genel Müdürlüğü (ASFAT) ilk kez yer almıştı. Bu değişiklik, sektörde toplam istihdam edilen çalışan sayısı ve toplam ciro göstergelerde kendini göstermişti. 2018 verilerinde de THY Teknik ilk kez katılmış. Bu ekleme de aynı şekilde göstergelere yansımış.
IDEF 2019 fuarından hemen önce yayımlanan raporda paylaşılan veriler incelendiğinde sektörün genel durumu ve gidişatına dair bazı ipuçları elde etmek mümkün.
SASAD verilerine göre sektörün 2018 cirosu USD8.761 milyar olarak gerçekleşmiş. Bu cironun USD2.188 milyarı ihracattan geliyor. 2018 yılında alınan siparişlerin toplam bedeli ise USD12.204 milyar. Sektörün gerçekleştirdiği ithalat ise 2018'de USD2.449 milyar olmuş. Toplam istihdam edilen çalışan sayısı ise 67,239 kişi.
Öncelikle altını çizmekte fayda var: 2018 verilerini yorumlamak pek kolay değil, zira THY Teknik'in (ve hata bir önceki sene de ASFAT'ın) performans verilerinin etkisinden arındırmak mümkün değil. Ciro ya da istihdam bazında THY Teknik'in ne gibi bir etkisi olduğunu, dolayısıyla bu göstergelerdeki artışın ne kadarının sektörün performansına bağlı olduğunu bilemiyoruz.
Savunma ve havacılık sektörü 1997 - 2018 toplam ciroları (Kaynak: SSB ve SASAD) |
THY Teknik'in kamuoyuna açıkladığı 31.12.2018 tarihli finansal tabloya göre, şirketin 2018 cirosu TL5.93 milyar. Yani 2018 yıl sonu döviz kuru üzerinden yaklaşık USD1.12 milyar. Bu durumda 2018 savunma sektörü cirosu, THY Teknik etkisinden arındırılmış haliyle yaklaşık USD7.64 milyar ediyor.
Açık kaynaklarda herhangi bir yerde 27 fabrika ve üç tersaneden müteşekkil ASFAT'ın toplam çalışan sayısı ve ciro verilerine ulaşamadım.
Gerçek manzara bu olsa dahi ciro ve alınan siparişlerde kayda değer bir artışın gerçekleşmiş olduğu açık. Bunda en önemli etken, önce Fırat Kalkanı ardından da Zeytin Dalı harekâtlarından ve terörle mücadeleden dolayı oluşan ihtiyaçlar. Bu ihtiyaçlar özellikle kara sistemleri, piyade silah ve teçhizatı ile roket, füze vb mühimmat siparişlerinde kendini gösteriyor.
Sektörün cirosu bir önceki yıla göre yaklaşık %30 artarken ihracat yaklaşık %20 artmış. Bu (THY Teknik etkisi hariç) beklenen bir durum, zira harekât ihtiyaçlarından dolayı iç talep artmış durumda.
Sektörün, reel Gayrı Safi Yurt İçi Hasıladaki (GSYİH) yeri, umut verici bir görünüm arz ediyor. GSYİH'deki payın giderek artması ve (muhtemelen THY Teknik ve ASFAT etkilerinin de yardımıyla) 2018'de patlama yapmış olması sevindirici. Günün sonunda Türkiye ekonomisinin %1'inden biraz daha fazlasını teşkil eden savunma ve havacılık sektörünün, içerdiği yüksek teknoloji ve taşıdığı yüksek stratejik önem nedeniyle çok daha büyük oranları yakalaması şarttır.
Artan operasyonel ihtiyaçların en yoğun etkilediği alt sektörler kara sistemleri ile silah-mühimmat ve füze olmuş durumda. Bu alanlardaki toplam cirodan (USD2,969 milyar) ihracatlarını (USD998 milyon) çıkardığımızda, yurt içi satış gelirlerini elde ediyoruz, ki yaklaşık USD1,971 milyar ediyor. Yurt içi son kullanıcıya, yani Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve diğer güvenlik kurumlarına yapılan satışlar USD 5.7 milyar olarak verilmiş.
Harekât ihtiyaçlarının esas yansımasını yeni siparişlerde görüyoruz. 2018 yılında sektör USD12.2 milyarlık yeni sipariş almış ve bunun %96'sı yurt içinden. Yurt içi siparişin %89'u ise son müşteriden, yani Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve diğer güvenlik güçlerinden. Alınan siparişlerin yaklaşık %58'i kara sistemleri ve roket-mühimmat. Bunların ne kadarı ihracat, verisi paylaşılmamış. Ancak çok büyük kısmının yurt içi olduğunu kestirmek zor değil.
Bunlar şu anlama geliyor: Yeni ürün geliştirme ve üretmenin hava ve deniz sistemlerine göre nispeten daha kısa sürdüğü, dolayısıyla yatırımın ciroya dönüşme süresinin görece kısa olduğu kara sistemlerinde ve silah, mühimmat ve füze alt sektörlerinde canlı bir pazar var. Bu iki alt sektörün de toplam cirosu yaklaşık USD3 milyar, aldıkları sipariş USD7 milyar. Sınır ötesi ve iç güvenlik harekâtlarının ihtiyaçları bir yana, Altay ana muharebe tankı, yeni nesil zırhlı araçlar, güdümlü - güdümsüz mühimmat ve füzeler ile her türlü piyade silahları ihtiyaçlarını karşılaması beklenen sektöre harcanan para bu.
Raporda ithalat ve ihracat ile ilgili paylaşılan veriler dikkat çekici.
2018 yılında savunma ve havacılık sektörü toplam USD2.188 milyar ihracat gerçekleştirmiş. Bunun USD153 milyonu döviz kazandırıcı hizmet, yani mühendislik, danışmanlık test vb hizmetler. Sektörün ürettiği bilgi, teknoloji ve edindiği deneyim arttıkça döviz kazandırıcı hizmetlerin ihracattaki payı da artacaktır.
Açık kaynaklarda herhangi bir yerde 27 fabrika ve üç tersaneden müteşekkil ASFAT'ın toplam çalışan sayısı ve ciro verilerine ulaşamadım.
Gerçek manzara bu olsa dahi ciro ve alınan siparişlerde kayda değer bir artışın gerçekleşmiş olduğu açık. Bunda en önemli etken, önce Fırat Kalkanı ardından da Zeytin Dalı harekâtlarından ve terörle mücadeleden dolayı oluşan ihtiyaçlar. Bu ihtiyaçlar özellikle kara sistemleri, piyade silah ve teçhizatı ile roket, füze vb mühimmat siparişlerinde kendini gösteriyor.
Sektörün cirosu bir önceki yıla göre yaklaşık %30 artarken ihracat yaklaşık %20 artmış. Bu (THY Teknik etkisi hariç) beklenen bir durum, zira harekât ihtiyaçlarından dolayı iç talep artmış durumda.
Savunma ve havacılık sektörü cirosunun reel bazda Gayrı Safi Yurt İçi Hasılaya (GSYİH) oranı (Kaynak: TÜİK ve SASAD) |
Sektörün, reel Gayrı Safi Yurt İçi Hasıladaki (GSYİH) yeri, umut verici bir görünüm arz ediyor. GSYİH'deki payın giderek artması ve (muhtemelen THY Teknik ve ASFAT etkilerinin de yardımıyla) 2018'de patlama yapmış olması sevindirici. Günün sonunda Türkiye ekonomisinin %1'inden biraz daha fazlasını teşkil eden savunma ve havacılık sektörünün, içerdiği yüksek teknoloji ve taşıdığı yüksek stratejik önem nedeniyle çok daha büyük oranları yakalaması şarttır.
Artan operasyonel ihtiyaçların en yoğun etkilediği alt sektörler kara sistemleri ile silah-mühimmat ve füze olmuş durumda. Bu alanlardaki toplam cirodan (USD2,969 milyar) ihracatlarını (USD998 milyon) çıkardığımızda, yurt içi satış gelirlerini elde ediyoruz, ki yaklaşık USD1,971 milyar ediyor. Yurt içi son kullanıcıya, yani Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve diğer güvenlik kurumlarına yapılan satışlar USD 5.7 milyar olarak verilmiş.
Harekât ihtiyaçlarının esas yansımasını yeni siparişlerde görüyoruz. 2018 yılında sektör USD12.2 milyarlık yeni sipariş almış ve bunun %96'sı yurt içinden. Yurt içi siparişin %89'u ise son müşteriden, yani Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve diğer güvenlik güçlerinden. Alınan siparişlerin yaklaşık %58'i kara sistemleri ve roket-mühimmat. Bunların ne kadarı ihracat, verisi paylaşılmamış. Ancak çok büyük kısmının yurt içi olduğunu kestirmek zor değil.
Bunlar şu anlama geliyor: Yeni ürün geliştirme ve üretmenin hava ve deniz sistemlerine göre nispeten daha kısa sürdüğü, dolayısıyla yatırımın ciroya dönüşme süresinin görece kısa olduğu kara sistemlerinde ve silah, mühimmat ve füze alt sektörlerinde canlı bir pazar var. Bu iki alt sektörün de toplam cirosu yaklaşık USD3 milyar, aldıkları sipariş USD7 milyar. Sınır ötesi ve iç güvenlik harekâtlarının ihtiyaçları bir yana, Altay ana muharebe tankı, yeni nesil zırhlı araçlar, güdümlü - güdümsüz mühimmat ve füzeler ile her türlü piyade silahları ihtiyaçlarını karşılaması beklenen sektöre harcanan para bu.
Raporda ithalat ve ihracat ile ilgili paylaşılan veriler dikkat çekici.
2018 yılında savunma ve havacılık sektörü toplam USD2.188 milyar ihracat gerçekleştirmiş. Bunun USD153 milyonu döviz kazandırıcı hizmet, yani mühendislik, danışmanlık test vb hizmetler. Sektörün ürettiği bilgi, teknoloji ve edindiği deneyim arttıkça döviz kazandırıcı hizmetlerin ihracattaki payı da artacaktır.
Savunma ve havacılık sektörü 1997 - 2018 toplam ihracatı (Kaynak: TİM ve SASAD) |
Sektörün ihracatının kayda değer bir şekilde artmış olması sevindirici olmakla birlikte, bu veriler sağlıklı bir değerlendirme yapmaya yetmiyor. Zira bu verilerde THY Teknik ve ASFAT'ın katkısını bilemiyoruz. Ayrıca ihracatın ne kadarının off-set satışlarından geldiğine dair de bir veri raporda yer almıyor.
Off-set, yurt dışından yapılan bir alımda harcanacak dövizi telafi etmek için, satış bedeli üzerinden mevzuat ile belirlenmiş oranda bir pay kadar mal ve hizmetin o ülkeye ihracatı olarak tanımlanabilir. Söz gelimi Türkiye, A ülkesinden USD1 milyarlık bir silah aldıysa ve %75 off-set belirlenmiş ise bu, Türkiye'nin A ülkesine USD750 milyonluk mal ve hizmet ihracatı yapması anlamına gelecektir. Burada off-set yükümlülüğü, A ülkesinin firmasındadır.
Off-set, özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeleri (KOBİ) geliştirmek için iyi bir fırsat sunar. Bu firmalar, eğer off-set sözleşmelerinden düzgün şekilde yararlanabilirlerse iyi bir yönetim anlayışı ve rehberlik ile kapasite ve becerilerini hızla artırabilirler. Büyük firmalara off-set kapsamında üretim yapıp, "spill-over effect" denen, "üzüm üzüme baka baka kararır" olarak da Türkçeleştirilebilecek etki ile hızla gelişebilirler. Ankara'da, Eskişehir'de bu şekilde kabiliyetlerini geliştirip kendi başına ihracat işleri almaya başlayan, üretim kapasite ve kalitesini hızla artıran pek çok irili ufaklı şirket vardır. Bu şirketler, off-set kapsamında aldıkları üretim işleri sırasında öğrendiklerini uygulamaya koyup yeni işleri kendi rekabetçi güçleri ile kazanmaya başlamışlardır.
Ancak off-set'in bazı dikkat edilmesi gereken tarafları vardır: Off-set, ihracatı artırıcı bir yöntemdir ancak artması için ithalatın da artması gerekir. Dolayısıyla sektörün toplam ihracatının off-set'e bağımlı olması demek, sektörün dolaylı olarak ithalata bağımlı hale gelmesi anlamına gelmektedir.
Daha da önemlisi, off-set satışlarında rekabet gücü belirleyici değildir. Çok kabaca, off-set "garantili ihracattır". Yabancı pazarlarda, farklı bölge ve ülkelerde ihalelere girilip siyasi faktörler, fiyat, performans vb kıstaslarla kazanılan projelerden farklıdır. Dolayısıyla sektörün özellikle uluslararası pazardaki rekabetçiliğinin ölçülmesi için ihracatın ne kadarının off-set üzerinden yapıldığının bilinmesi gereklidir. İhracat pazarında rekabetçilik, siyasi faktörler kadar fiyat, performans, ürün yaşam döngüsü boyunca destek gibi etkenlere de bağlıdır.
Ancak ne yazık ki çok uzun bir süredir Türk savunma sanayii ile ilgili yayımlanan rapor ve belgelerde ihracatta off-setin payı ile ilgili bir veri bulunmuyor. 2018 performans raporunda buna dair bir ipucu var:
Sektör ihracatının %24'ünü Avrupa, %32'sini ABD ve %44'ünü diğer ülkelere gerçekleştirmiş. Raporda şöyle bir ifade yer alıyor (s.9): "Off-set dışı pazarlardaki (diğer ülkeler) gelişmede önceki yıl bir düşüş yaşansa da, bu yıl %24.4'lük bir artış olmuştur." Buradan, ihracat dağılımında "Diğer Ülkeler" olarak adlandırılan kısmın tamamen off-set dışı ihracatı temsil ettiği; ABD ve Avrupa'ya yapılan ihracatın neredeyse tamamının off-set kanalıyla gerçekleştirildiği sonucu çıkıyor.
Dolayısıyla, Türk savunma sektörünün 2018 ihracatının %56'sının off-set ile gerçekleştirildiğini iddia edebiliriz. Bu, yaklaşık USD1.225 milyara denk geliyor. USD963 milyonluk ihracat, firmaların rekabet ortamında kendi pazarlama ve iş geliştirme faaliyetleri; devletten devlete satışlar ve devlet desteği ile kazanılan işlerden gelmiştir.
Alınan siparişlere baktığımızda, 2018 yılında yurt dışından alınan USD1,624 milyarlık siparişin yaklaşık %19'u ABD, %10'u Avrupa ve %71'i diğer ülkelerden alınmış. İlginç bir manzara ortaya çıkıyor: Off-setin payının düşmüş olması sevindirici ancak toplam sipariş miktarında ihracatın payının (yaklaşık %13) ve miktarının son derece düşük olması düşündürücü. Bu, ana platform ihracatında hala istenilen seviyeye gelinememiş olmasının bir yansımasıdır.
Beni asıl düşündüren veriler, ithalata dair olanlar.
Rapora göre sektör 2018 yılında toplam USD2.449 milyar ithalat gerçekleştirmiş. Bu, toplam cironun yaklaşık %28'ine karşılık geliyor. İthalatın %41.8'i ABD'den, %50.6'sı ise Avrupa'dan yapılmış. Yani başka bir deyişle sektör, üretim ve geliştirme yapmak için gerçekleştirdiği ithalatın yaklaşık %92'sini ABD ve Avrupa'dan yapmış!
Off-set, yurt dışından yapılan bir alımda harcanacak dövizi telafi etmek için, satış bedeli üzerinden mevzuat ile belirlenmiş oranda bir pay kadar mal ve hizmetin o ülkeye ihracatı olarak tanımlanabilir. Söz gelimi Türkiye, A ülkesinden USD1 milyarlık bir silah aldıysa ve %75 off-set belirlenmiş ise bu, Türkiye'nin A ülkesine USD750 milyonluk mal ve hizmet ihracatı yapması anlamına gelecektir. Burada off-set yükümlülüğü, A ülkesinin firmasındadır.
Off-set, özellikle küçük ve orta ölçekli işletmeleri (KOBİ) geliştirmek için iyi bir fırsat sunar. Bu firmalar, eğer off-set sözleşmelerinden düzgün şekilde yararlanabilirlerse iyi bir yönetim anlayışı ve rehberlik ile kapasite ve becerilerini hızla artırabilirler. Büyük firmalara off-set kapsamında üretim yapıp, "spill-over effect" denen, "üzüm üzüme baka baka kararır" olarak da Türkçeleştirilebilecek etki ile hızla gelişebilirler. Ankara'da, Eskişehir'de bu şekilde kabiliyetlerini geliştirip kendi başına ihracat işleri almaya başlayan, üretim kapasite ve kalitesini hızla artıran pek çok irili ufaklı şirket vardır. Bu şirketler, off-set kapsamında aldıkları üretim işleri sırasında öğrendiklerini uygulamaya koyup yeni işleri kendi rekabetçi güçleri ile kazanmaya başlamışlardır.
Ancak off-set'in bazı dikkat edilmesi gereken tarafları vardır: Off-set, ihracatı artırıcı bir yöntemdir ancak artması için ithalatın da artması gerekir. Dolayısıyla sektörün toplam ihracatının off-set'e bağımlı olması demek, sektörün dolaylı olarak ithalata bağımlı hale gelmesi anlamına gelmektedir.
Daha da önemlisi, off-set satışlarında rekabet gücü belirleyici değildir. Çok kabaca, off-set "garantili ihracattır". Yabancı pazarlarda, farklı bölge ve ülkelerde ihalelere girilip siyasi faktörler, fiyat, performans vb kıstaslarla kazanılan projelerden farklıdır. Dolayısıyla sektörün özellikle uluslararası pazardaki rekabetçiliğinin ölçülmesi için ihracatın ne kadarının off-set üzerinden yapıldığının bilinmesi gereklidir. İhracat pazarında rekabetçilik, siyasi faktörler kadar fiyat, performans, ürün yaşam döngüsü boyunca destek gibi etkenlere de bağlıdır.
Ancak ne yazık ki çok uzun bir süredir Türk savunma sanayii ile ilgili yayımlanan rapor ve belgelerde ihracatta off-setin payı ile ilgili bir veri bulunmuyor. 2018 performans raporunda buna dair bir ipucu var:
Sektör ihracatının %24'ünü Avrupa, %32'sini ABD ve %44'ünü diğer ülkelere gerçekleştirmiş. Raporda şöyle bir ifade yer alıyor (s.9): "Off-set dışı pazarlardaki (diğer ülkeler) gelişmede önceki yıl bir düşüş yaşansa da, bu yıl %24.4'lük bir artış olmuştur." Buradan, ihracat dağılımında "Diğer Ülkeler" olarak adlandırılan kısmın tamamen off-set dışı ihracatı temsil ettiği; ABD ve Avrupa'ya yapılan ihracatın neredeyse tamamının off-set kanalıyla gerçekleştirildiği sonucu çıkıyor.
Dolayısıyla, Türk savunma sektörünün 2018 ihracatının %56'sının off-set ile gerçekleştirildiğini iddia edebiliriz. Bu, yaklaşık USD1.225 milyara denk geliyor. USD963 milyonluk ihracat, firmaların rekabet ortamında kendi pazarlama ve iş geliştirme faaliyetleri; devletten devlete satışlar ve devlet desteği ile kazanılan işlerden gelmiştir.
Alınan siparişlere baktığımızda, 2018 yılında yurt dışından alınan USD1,624 milyarlık siparişin yaklaşık %19'u ABD, %10'u Avrupa ve %71'i diğer ülkelerden alınmış. İlginç bir manzara ortaya çıkıyor: Off-setin payının düşmüş olması sevindirici ancak toplam sipariş miktarında ihracatın payının (yaklaşık %13) ve miktarının son derece düşük olması düşündürücü. Bu, ana platform ihracatında hala istenilen seviyeye gelinememiş olmasının bir yansımasıdır.
Beni asıl düşündüren veriler, ithalata dair olanlar.
Rapora göre sektör 2018 yılında toplam USD2.449 milyar ithalat gerçekleştirmiş. Bu, toplam cironun yaklaşık %28'ine karşılık geliyor. İthalatın %41.8'i ABD'den, %50.6'sı ise Avrupa'dan yapılmış. Yani başka bir deyişle sektör, üretim ve geliştirme yapmak için gerçekleştirdiği ithalatın yaklaşık %92'sini ABD ve Avrupa'dan yapmış!
Yapılan ithalatın milyon $ cinsinden sektörlere göre kırınımı (Kaynak: SASAD) |
Türkiye'nin ABD ve Avrupa ülkeleri ile ilişkileri göz önüne alınacak olursa, bu manzara oldukça düşündürücüdür. Raporda, sektörün kayda değer biçimde artmış olan ithalatı için ana gerekçelerden biri olarak, yaptırımlara karşı tedbiren stok yaratma ihtiyacı sunulmuş. Ancak bu ikna edici değildir. Zira bu yaptırımları fiilen uygulayan ülkeler, bu ithalatı yaptığımız ülkelerin ta kendisidirler. İthalatın artmasının ana nedeninin, yeni siparişlerin önemli biçimde artması ve bu siparişleri karşılayabilmek için temin edilmesi gerekli alt sistem, bileşen ve ürünlerin ithalatının artması olduğunu düşünüyorum. Sektörün kritik alt sistem, bileşen ve teknolojilerde ABD ve Avrupa'ya bağımlılığını kıramamış olduğunu görüyoruz.
Beni esas endişelendiren, şu manzara:
Beni esas endişelendiren, şu manzara:
Sektör cirosunda ihracatın ve ithalatın oranlarının yıllara göre değişimi (Kaynak: SASAD) |
Harekât ihtiyaçlarından dolayı iç talebin artması; buna karşılık sektörün bu talep artışını karşılamak için ihracata yönelik faaliyetleri ikinci önceliğe alması ve sonuç olarak ihracat gelirlerinin düşmesi beklenebilecek, makul bir durumdur. Ancak Türk savunma sanayiinin en güçlü, en yetkin olduğu kara araçları sektörünün aynı zamanda (muhtemelen THY Teknik etkisinden dolayı sivil havacılık sektöründen sonra) Avrupa ve ABD'ye en bağımlı sektör olması; sektörün cirosunda 2015 yılından bu yana ihracatın payının düşüyor, ithalatın payının da giderek artıyor olması, son derece iddialı 2023 hedefleri de göz önünde bulundurulacak olursa alarm zillerini çaldırmaktadır.
Ürün ve teknoloji geliştirme alanında her ne kadar toplam hacim mütevazi olsa da (USD1.448 milyar), düzenli artış eğiliminde olması sevindirici. Ancak burada da dikkat çeken bir durum var: Firmaların özkaynaktan yaptığı ürün ve teknoloji harcamaları 2016'dan bu yana düşüşte; buna karşılık devlet teşviklerinde ciddi artış eğilimi var. Bu, devlet politikası olarak teknoloji, alt sistem ve bileşen geliştirilmesine özel önem verildiğinin; öte yandan firmaların bu alana ayırdıkları (veya ayırabildikleri) kaynakların azaldığını gösteriyor.
Firmaların ürün ve teknoloji geliştirme faaliyetlerine ayırdıkları kaynakların azalmasının olası bir sebebi, özkaynakları tasarruf, yatırım ve üretim faaliyetlerine ayırmaları olabilir. Ekonomideki daralma, döviz kurundaki çalkantılar nedeniyle tasarrufa gidilmiş olabilir.
IDEF 2019 fuarı sırasında özellikle ana yüklenici konumundaki büyük firmaların özkaynakları ile yürüttüklerini duyurdukları platform ve sistem projelerini de hatırlayacak olursak, bu manzaranın bir başka olası sebebi olarak da iç pazardaki yeni siparişlerin yeni proje ve sistem değil; mevcut ürünlerden yeni siparişler şeklinde gerçekleşmiş olduğu tahminini yapabiliriz. Son kullanıcı, harekât ihtiyaçlarını karşılamak için üretim hattı hazır (ya da hazır olmak üzere olan) sistem ve ürünlerden sipariş vermekte; çok fazla yeni proje, ihale vb başlatıl(a)mamakta; bu ortamda sektör kısıtlı kaynaklarını talep yaratmak ve ihtiyaç tetiklemek için ürün önerisi sunmak (yani özkaynaklarla ürün geliştirme) için kullanmaktadır.
Ürün ve teknoloji geliştirmeyi yalnızca savunma sanayiinde yerlilik oranını artırıcı değil aynı zamanda rekabetçiliği (bilhassa uluslararası pazarda) artırıcı bir etken olarak değerlendirmek gerekir.
İstihdam konusunda yapılabilecek çok fazla yorum yok, zira ASFAT ve THY Teknik'in toplam istihdam edilen personel sayısına etkisini bilemiyoruz. 2017 yılına kadar SASAD verilerine göre sektörde toplam istihdam edilen çalışan sayısı 33 - 35 bin civarlarındaydı. 2017'de bu sayı birden 44 bine fırladı. 2018 için ise 67,239 olarak verilmiş.
Çalışan sayısının artmış olması sevindirici olmakla birlikte, verimliliğin ve üretilen katma değerin önemli bir göstergesi olan çalışan başına ciro göstergesinde bir sıkıntı var: 2016'dan bu yana devam eden bir düşüş eğilimi var ve hatta son sekiz yılın en düşük seviyesi görülmüş. Pek çok projede geliştirme safhasının tamamlanıp seri üretim safhasına geçilmiş olması bir etken olabileceği gibi, yeni geliştirme projesi sayı ve bütçesel hacminin düşmesi; firmaların ihracat pazarlarındaki başarısının istenen seviyede olmaması da etkili olmuş olabilir.
Sektörde istihdam edilen toplam çalışan sayısı ve çalışan başına düşen ciro miktarları (Kaynak: SASAD) |
TÜİK verilerine göre Türkiye'de 2018 sonu itibariyle istihdam edilen toplam çalışan sayısı 28.7 milyon kişi. Bu verileri baz alırsak, savunma ve havacılık sektörünün toplam istihdama katkısı %0.234 kadar. 2018'e kadar bu oran %0.11 - 0.15 dolaylarındaydı. Savunma ve havacılık gibi yüksek personel niteliği gerektiren bir sektörün toplam istihdamdaki payının az da olsa artmış olması sevindirici. Ancak burada, özellikle son yıllarda savunma sektörüne yıkıcı etkisi artan, nitelikli ve tecrübeli çalışanların yurt dışına göçü faktörünü ayrıca değerlendirmek gerekir. Yeni mezun gençlerin savunma sanayiine ilgisi, artan istihdamı son derece sevindirici ve gelecek için umut vericidir. Ancak bu genç arkadaşları yönlendirecek, motive edecek, bilgilerini aktaracak orta seviye liderlere ihtiyaç vardır. Bugün gururla takip ettiğimiz projeleri ortaya koyan bu kadrolarda çok hızlı bir erozyon söz konusudur. Bu erozyon yalnızca yurt dışına gitme şeklinde gerçekleşmemektedir, aynı zamanda sektör ve şirket değişimi şeklinde de kurumsal kapasite ve hafızalarda hasar oluşmaktadır.
Sonuç olarak,
Ortada kesinlikle büyük bir başarı hikayesi bulunmaktadır. Bilhassa son 15 - 20 senede bir sektör doğmuş, serpilmiştir. Veriler ortadadır.
Ancak sektör büyürken, sorunlarının da büyümekte olduğu görülmektedir. İnsan kaynakları, rekabetçilik, verimlilik ve iç pazara bağımlılık konularında köprüden önce son çıkışa yaklaşıldığı görülmektedir.
Sektörün disiplinler arası (multi disipliner) bir yaklaşımla hazırlanmış, meseleyi yalnızca teknik, teknolojik seviyede değil, stratejik, politik, ekonomik vb bazlardan da kapsayan bir sanayi ve teknoloji politikasına ihtiyacı bulunmaktadır.
Dürüstlük yalnızca insana özgü bir özellik değildir. Topluluklar, kurum ve kuruluşlar da dürüst olurlar. Ve dürüstlük önce "kendine karşı dürüst olmak"tan başlar.
Şeffaflık, en mahremin kilidini sökmek ya da kozmik odanın kapısını açmak değildir. Geri besleme mekanizmasının, hesap verebilirliğin özüdür. Dürüstlük ile yan yanadır.
Araba devrildikten sonra yol gösteren çok olur.
3 yorum:
Değerli tespitleriniz için çok teşekkürler. Bu arada size son kullanıcının ne anlama geldiğini sormuştum bir önceki yazınızda. Cevapladığınız için ayrıca teşekkür ederim
1.Söylemlerimdendir;son 15 senede başımıza bu kadar iş gelmesinin sebebi Türkiye'nin büyük bir atılım dalgası öncesi sergilediği 'kurulma' görüntüsüdür. Biraz daha zamanı olsaydı patlayıp çıkacaktı namludan. Uçağın ilk kalkış hızına erişebilmesi gibi. Bi uçabilseydi.
Hep aynı yere varıyoruz.Tümdengelim. Ülkenin dış tehdit algısı ne,hedefleri ne,olmazsa olmazları ne,ekonomik kalkınma hedefleri ne,ekonomiden savunmaya ayıracağı pay ne, veya hangi safhada hangi tehdit seviyesinde bu katsayılar çarpanlar öncelikleri ne olmalı...matematik,optimizasyon,karar verme süreçleri, yöneylem..
Diyorsun ki insan kaynakları. Kaçıyor,küstürülüyor,deforme oluyor.Alttan gelenlerin hali içler acısı.Pi sayısını bilmeyen bir nesil geliyor gümbür gümbür yeni eğitim sistemi hasılası. Daha soru sormadan ben X tarikatindenimle başlıyor..CV sinin en can alıcı başlığı o..Pi?? Ben sosyalciyim. Akıllanmayacağız,devlet hala ele geçirilmesi,içine sızılması,mutlaka içinde bir fraksiyoncuk şeklinde bile olsa yer alınması gereken bir kurum olarak görülüyor.FETÖ gitti, METÖ SÜTÖ KTÖ NUTÖ boşluk dolduruyor. Hayır nereye gelicem.
2.Tümdengelim dedim ya. Daha yukarıdan başlamak gerekiyor(-muş). Stratejik hedefler dış tehdit algısı sonraki işler(-miş) Bu ülkenin yönetim şekli ne Cumhuriyet, idarenin şekli ne, demokrasi. Türk Milleti kime diyoruz, Cumhuriyeti kurarken Milli sınırlar içinde Osmanlıdan kalan herkese. Laik miyiz, laikiz, veya değiliz neyse ne adını koyun. Yoksa 1923 yılının tartışmalarıyla, konsensus sağlayamayan tarafların günümüze miras söylemleriyle, çekişmeleriyle,kavgalarıyla hala bunların iç siyaset malzemesi yapılmasıyla strateji üretilemez.
S400 alalım..vay avrasyacı rusçu seni..İsrail gelsin şu M60T modernizasyonuna devam edelim kalan ne varsa M60A1/A3 M60T yapalım hatta AKS de koyalım..vay yahudi sabetayist..Çinden radar uçak füze neyim alalım..vay uygur düşmanı Çin sevici..Aselsan alsın şu Leo2A4 leri LeoNG yapsın..vay Altay düşmanı,süreci sekteye uğratacan milli değulsun.
Diyeceğim odur ki, zaten bu sektör bu seviyelere geldiği için (diğer milli argümanlarla beraber) hedef tahtasındayız. Çıkarım yaparsak, bu sektörün daha başına gelecek çok iş var denebilir, madem başarılısınız. Bir teknolojik casusluk hikayesi mesela. Al bir torba doldurabildiğin kadar doldur. Komplo teorisi mi dediniz, bu ülkenin kendi pilotları F16 larla başkentte kendi meclisini bombaladı yahu. Paşa da demiş, S400 ler olaydı bombalayamazlardı biz de onları düşürürdük. S400 lerin bizim tarafta kalacağını ne bildin.Tey Allahım. Şöyle yapsınlar kesin çözüm; hava savunmacılar iktidara en yakın tarikatten olsun. Tank top piyade en az 5 tarikate bölünsün ki hiç kimse tek başına iş çeviremesin. Atatürkçü neyim laik olanlardan hala kalanlar komando piyade hudut birliklerine sınır ötesine verilsin İç Anadoluya gelişleri yasaklansın. Şehzade Mustafa ordusuyla başkente yürüdüğünde de durdurmak için yeniçeriler yollansın. Ya Yeniçeri de onlardan tarafa geçerse.S400 le hepsi oracıkta bombalansın. :)
Anayasa ortada. Cumhuriyet,demokrasi laiklik diyor. Atatürk ve arkadaşları kurtardı, kurdu yüceltti heryerde yazıyor, biri çıkıp Atatürke küfrediyor, küfrederek prim yapıyor, olabilir kanun da olsa demokrasi madem eyleme geçmeyen marjinal söylem denir tolere edilir, hayır bir de en üstlerden destek görüyor ziyaret ediliyor haydaa. Şimdi biri türedi, Osmanlı işgal edildiğinde Atatürk ingilizlerle işbirliği yaptı diyor ve prim yapıyor herhalde şu geçenlerde ölenin tahtına göz dikti.
İlk önce bu işin halledilmesi lazım. Devletin temelleri bunlar. İlk tuğlalar sallanınca üst tarafta deprem etkisi yapıyor. Sonra Milli Siyaset Belgesi strateji, savunma politikaları..sonra kaynakların tahsisi, sektöre pozitif ayrımcılık koruma kollama. Sonra stabilizasyon, ilk orta uzun vade hedefler. Bilimsel kariyer, insan kaynağı planlaması, sivil sektör asker ilişkileri. Şeffaflık dürüstlük kurumsal hafıza..bunlar üst tuğlalar belki de hatta sıvası, tuğlalar sağlam dursun diye.
50.000 mühendisimiz var diye övünürdük, gelişmiş ülkelerde en az 300.000 der hedef koyardık, İranda bile X miş diye eklerdik bi zamanlar. Şoför arabayı devirince akıllandı. Sırf akıllandı diye yara berenin acısından vazgeçtik yanına geçtik. (Bir kısım yolcu hala 'demiştik' modundan çıkamasa da) Hayır merhum Kamer Genç çiçekleri sulayan adam bile bas bas bağırdı bu muavin tehlikeli arabayı yoldan çıkaracak diye meclis kürsüsünden her fırsatta, şoför muavini direksiyonu şarampole kırana kadar çözemedi,göremedi sahip çıkma duygusundan kurtulamadı. Öncelikle araba devrildi, devrilmeden yol gösteren çok oldu. Şu an herşey bir zaman meselesi. Zaman uluslararası ilişkilerde yavaş akıyor biraz görece. 'Şimdi' mesela 5 sene, 'yakın zamanda' 10 sene filan. Ekonomik kriz, kısmi ambargo şimdi yaşanacak, yakın zamanda da savaşa gireceğiz. Sektöre de çok iş düşecek, bütün alım modernizasyon üretim alt sistem onarım konularında olağanüstü şeyler yapılması istenecek. Savaş sektör için muazzam bir katalizör,kaynaklar süreçler konusunda kısıtlar kalkınca beyinler zincirlerden kurtulunca gerçek kapasitemiz ortaya çıkacak.Malesef bu ömür kesitinde çok şey daha göreceğiz. Saygılar Bir Atlı
Yorum Gönder