18/05/2015

IDEF 2015 İzlenimleri

12'nci uluslararası savunma sanayii fuarı IDEF 2015, 5 - 8 Mayıs tarihleri arasında İstanbul Beylikdüzü'ndeki TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi'nde gerçekleştirildi.

TÜYAP'ın sunduğu istatistiklere göre, fuara 54 ülkeden 781 kurum ve kuruluş katıldı. 77 ülkeden 20 bakan, 6 genelkurmay başkanı, 20 bakan yardımcısı, 3 genelkurmay başkan yardımcısı, 7 kuvvet komutanı ve 15 müsteşar görüşmeler için fuara geldi. Karşılaştırma için IDEF 2013'e 51 ülkeden 791 kurum ve kuruluş katılmıştı.

Fuarın açık kaldığı süre boyunca ziyaretçi olarak katılım sağladım. Çekmiş olduğum fotograflara buradan erişebilirsiniz.

Gözlem ve değerlendirmelerim ise şöyle:



Bu değerlendirmeyi yazmaya başlamadan önce, geçmiş IDEF fuarlarında çekmiş olduğum fotoğraflara ve değerlendirme yazılarıma göz attım. İki şeyi fark ettim:

1. Türk savunma sanayiinin kaydettiği aşama. Özellikle 10 sene öncesine kıyasla milli çözümlerin sayısının artmasıyla fuarlarda sergilenen yabancı hazır platform ve sistemlerin sayısının azalması.

2. Son iki fuar arasında çok büyük bir fark olmaması. Bazı istisnalara rağmen, bir önceki IDEF sanki iki yıl değil, birkaç ay önce yapılmış gibiydi.

Bu iki tespitim de, "bu seneki IDEF hakkında ne düşünüyorsun" sorusuna vereceğim yanıta altlık teşkil ediyor:

IDEF 2015, Türk savunma sanayiinin ne kadar büyük başarılar elde ettiğinin ve ne kadar büyük sorunlarla yüz yüze olduğunun bir göstergesi gibiydi. Buraya, son bölümde geri döneceğim.

IDEF ile ilgili en başta vurgulamak ve hatta haykırmak istediğim bir başka husus ise şu:

TÜYAP bu işi beceremiyor. Ve bu iş İstanbul'da olmuyor. IDEF'in kronikleşmiş sorunları (Girişte yaşanan rezillikler, güvenlik açıkları, yeme - içme fiyatlarının astronomik oluşu vb) hiç biri hakkında bir milim dahi ilerleme kaydedilememiş. Astronomik stand fiyatları, fuarın kalitesine yansımamış. Üstüne fuar alanına ulaşım sorunu, mekânın havalandırma, ışıklandırma zemin (saatlerce yürümek veya ayakta durmak zorunda olan personeli düşünün) koşulları da eklenince, IDEF 2015, önceki fuarlar gibi, tam da TÜYAP'a yakışan bir sakillikte icra edildi.

Türkiye ne yazık ki modern, medeni bir fuar alanına sahip değil. Sektörün yapısı gereği Ankara'da yapılması gereken bu etkinlik, Ankara’nın bir şehir olarak özellikle yabancılar için cazibe merkezi olmaması ve zaten doğru dürüst geniş bir fuar alanına sahip olmaması nedeniyle İstanbul’a (ve TÜYAP'a) mahkûm kalmışa benziyor. Türkiye ve sektör için büyük talihsizliktir.

Öte yandan IDEF 2015, fuarın marka haline gelememiş oluşunun teyidi oldu. Fuar, Türkiye ve Türk cumhuriyetlerinin savunma ve güvenlik ihtiyaçlarına yönelik mevcut çözümlerin sergilendiği bir sektör fuarı hüviyetini pekiştirdi. Bu nedenle örneğin yabancı katılım, sadece Türkiye'nin gündemdeki ihtiyaçlarına yönelik alt sistem ya da bilesen gibi çözümlerin pazarlanması ile sınırlı kaldı. Halbuki Eurosatory, Euronaval, IDEX, Farnborough gibi fuar ve sergiler, sektörde faaliyet gösteren şirketlerin vizyonlarını, hayallerini, geleceğe ilişkin öngörülerini sergiledikleri, gövde gösterisi yaptıkları prestij vesileleri oldular.


1. Genel Gözlemler

IDEF 2015'te kara araçları sektörünün ağırlığı hissedildi. Bunun sebebi, hâlihazırda yürütülmekte olan ve kısa vadede gündeme gelecek projelerin çoğunun, kara kuvvetleri, kolluk güçleri gibi kullanıcılar için tedarik edilecek kara araçları ve sair alt sistemlere yönelik olması.

Fuarda sergilenen deniz kuvvetleri çözümlerinde, yakın zamanda başlatılması beklenen "Türk tipi hücumbot" projesinin ağırlığı hissediliyordu. Hemen hemen tüm tersaneler, farklı tonaj ve tiplerdeki hücumbot ve karakol teknesi modellerini sergilediler. Deniz alanındaki neredeyse tüm büyük projeler imza altına alinmiş ya da sözleşme görüşmesi aşamasında olduğu için, bu alanda yabancı katılım da oldukça kısıtlı kaldı.

Yerli katılımcılarda küçük ve orta boy işletmelerin (KOBI) katılımında önceki senelere göre kayda değer bir artist vardı. Her biri belli konulara yoğunlaşmış; alt sistem ve bilesen üretimine odaklanmış KOBİ’leri görmek sevindiriciydi. Öyle ki, söz gelimi büyük şirketlerde (ana yüklenicilerde) sergilenen pek çok platform ya da sistemi meydana getiren bileşenleri ve bunların üreticilerini komsu hollerde görmek mümkündü. Başka bir ifade ile, sektörde üretim ve tedarik derinleşmesinin pek çok alanda sağlanmaya başladığı görülmekteydi. Bu, önemli bir gelişme. Sektör ancak KOBİ’ler ve ticari olarak sürdürülebilir bir yapı ile gelişebilir. Her şeyi yapmaya hevesli, her ürüne saldıran şirketlerden ziyade, odaklanmış ve alanında uzmanlaşmış şirketler sektörün gelişmesini, diğer sektörler için de itici güç olmasını sağlayabilir.

IDEF'i gezerken, sergilenen platformları incelerken tabiri caizse kafama "dank" eden bir şey oldu: Mayına karsı korumalı zırhlı araçtan tanksavar füzeye, saldırı helikopterinden elektronik istihbarat sistemlerine kadar o fuar alanındaki sistemlerin neredeyse tamamına, aslında 10 - 15 yıl önce ihtiyacımız vardı. Bu ürün ve sistemler, terörün en şiddetli olduğu dönemlerde TSK'nin ihtiyacı idi. Uzaktan kumandalı silah istasyonları, zırhlı personel taşıyıcılar, elektronik karıştırma sistemleri, IHA'lar, hiç olmazsa 2007 - 2009 döneminde bulunuyor olmalıydı. Burada bir sorun var. İhtiyacımızı tanımlamayı, konseptlerimizi şekillendirmeyi, buna uygun kaynak planlaması ve teknoloji yönetimi gerçekleştirmeyi bilmiyoruz. Savunma ve güvenlik sistemi tedarikinin sadece teknik şartname hazırlayıp ihaleye çıkmak demek olmadığını; teknoloji, ekonomi, organizasyonel kültür vb çok sayıda etkenin bir arada değerlendirilmesi gerektiğini daha yeni öğreniyoruz. İhtiyacın aciliyeti ne olursa olsun, bürokrasi, öngörüsüzlük ve eşgüdümsüzlük nedeniyle hızlı ve etkin çözümler üretemiyoruz. Bu nedenledir ki terörle mücadelede yıllarca bir avuç AH-1W Super Cobra tüm yükü sırtlanmak zorunda kaldı, ATAK 20 yıllık bir sürecin sonunda bir avuç ve yarım kabiliyetle daha yeni hizmete girdi. Bu nedenledir ki F-16 ve F-4'ler yakın hava desteği görevlerinde Mk serisi güdümsüz bombaları kullandı, hassas güdümlü milli silah sistemleri daha yeni envantere girdi ve yakın hava desteği sağlayabilecek "adanmış" platformumuz hala yok.

Yabancı katılımcılar açısından, özellikle Avrupalı ve ABD'li büyük firmaların Türkiye'yi okumada ne kadar basarisiz ve hatta kör cahil olduklarını görmek ilginçti. Hala Türkiye'yi hazır sistem müşterisi ya da en azından "teknoloji transferi" havucuyla kandırılabilecek bir pazar olarak görme eğilimi görülebiliyordu. Türkiye, son 10 yılda savunma alanında hazır, anahtar teslim sistem alacak bir ülke değil. Türkiye, artık maliyet, teknoloji ve riske ortak olmak isteyen; bunları paylaşmaya hazır ülkelerle yürümek isteyen bir ülke. Dahası, Türkiye'de bu şekilde üretilen ve hizmete giren sistemler, Ortadoğu ve Asya pazarlarında şaşırtıcı derece kolay şekilde müşteri bulabiliyorlar. Türkiye, Batı’nın kapris ve engellerinden bunalan ancak aynı kaliteyi isteyen ülkeler için alternatif bir kaynak olma potansiyeline sahip. Hal böyle iken, 10 - 15 yıl önce hakim olan pazarlama ve is geliştirme yöntem ve tutumlarının hala uygulanıyor olmasını görmek şaşırtıcı.

Yine yabancı katılımcılar açısından dikkatimi çeken bir nokta, insansız muharip hava aracı (IMHA; UCAV) çözümleri idi. İngiltere’nin BAE Systems standında Taranis, Çin'in CPMIEC şirketinin standında WJ-600 ve Poly Technologies şirketinin standında CH-4 ve Güney Koreli KAI'nin standında K-UCAV tasarımları sergilendi. IMHA'larin dünyada artan popülerliğine ilaveten, bu durumun bir başka sebebi, Taarruzi IHA projesinin yurtdışı hazır alım odaklı bir eksende yürüyor olması olmalı. Nitekim 28 Nisan günü Savunma Sanayii Müsteşarlığı (SSM) sitesinde, bu proje ile ilgili olarak bir bilgi istek dosyası yayınlandı.

Öncekilerde olduğu gibi, bu fuarda da olmayanlara dikkat çekmek gerek. Kimler yoktu IDEF 2015'te?

2013'te olduğu gibi Fransız askeri gemi üreticisi DCNS yine yoktu. DCNS en son katilim gösterdiği fuar olan IDEF 2011'de Mistral çıkarma gemisi tasarımının farklı türevlerine ağırlık vermişti, LPD projesinden dolayı. Bu proje sonuçlandıktan sonra firma bir daha Türkiye pazarında kayda değer bir varlık göstermedi. Benzer şekilde Hollandalı Damen Schelde de fuarda yoktu. Türkiye pazarında zaten çok fazla sansı olmayan bu firmanın tasarımları, Hazar ve Basra Körfezi'nde Türk şirketleri ile rekabet ediyor. Buradan da, askeri gemi sanayiinde Türkiye'nin en ciddi rakiplerinin Hollanda ve Fransa olduğu sonucunu çıkarmak mümkün. Nitekim MilGem, pek çok farklı ülke ihalesinde Hollandalı SIGMA ve Fransız Gowind ile yarışıyor.

Mevcut siyasi ortamda İsrailli tek bir şirketin bile fuarda yer alması şaşırtıcı olurdu. Geçiyorum.

Türkiye'de savunma basını ve kamuoyunun uzun süredir bahsini ettiği, merak konusu olan Akya ağır torpido ve Atmaca gemisavar füze projelerinin en azından bir çizim bazında fuarda yer almasına yönelik yoğun beklenti mevcuttu. Ne yazık ki her iki proje de, fuarda asker ve sivil pek çok kurum ve şirket yetkilisi tarafından açıkça konuşulmalarına, isimleri alenen ortada dolaşmalarına rağmen cismen yoktular.

Fuarda yokluğu ile en çok dikkatimi çeken proje Milli Muharip Uçak (MMU / TFX) idi. Sektörü yakından takip etmesem ve kazara EuroJet şirketinin standındaki broşürü görmesem, Türkiye'nin MMU / TFX diye bir projesinin olduğundan haberim dahi olmayacaktı. 8 - 10 milyar Dolar civarında bir bütçenin ayrılmış olduğu konuşulan, F-35 ile birlikte Türk Hava Kuvvetleri'nin belkemiğini teşkil edecek ve şimdiden pek çok motor üreticisinin kıyasıya rekabetine sahne olan bu projenin ne ismi ne de cismi ile yokluğu dikkat çekiciydi.

Standında F-35'in maketini sergileyen Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın, Milli Muharip Uçağı projesini pas geçmesine bir anlam veremedim. Hürkuş gibi bir onur ve gurur projesinin TAI'nin standında kıyıda köşede ve kel alaka C versiyonunun kokpit maketi seklinde sergilenmesine anlam veremediğim gibi. Buna aşağıda değineceğim.


2. İmza Törenleri

Fuar sırasında imzalanan işbirliği anlaşmaları ve sözleşmeler şunlar:


LPD: Kuskusuz IDEF 2015'in en önemli haberi, Türk Deniz Kuvvetleri için tedarik edilecek havuzlu çıkarma gemisi (LPD) projesinde SSM ile ana yüklenici Sedef Gemi İnşaatı A.S. arasında 7 Mayıs günü imzalanan sözleşme idi. İspanyol Navantia şirketi ile birlikte çalışan Sedef, bu şirketin ATHLAS 26,000 tasarımını baz alan bir LPD'yi kendi tersanesinde üretecek. ATHLAS 26000 tasarımı İspanyol Deniz Kuvvetleri'nde Juan Carlos I adi ile hizmet veriyor. Avustralya için ise bu tasarımın bir türevi Canberra sınıfı iki gemiden ilki hizmete girdi.

Proje kapsamında; ASELSAN - HAVELSAN Is Ortaklığı tarafından, STAMP ve STOP silah sistemleri, GENESIS ADVENT Savaş Yönetim Sistemi, radar elektronik taarruz ve karsı tedbir sistemlerini içeren Elektronik Harp Süiti, kızıl ötesi iz takip sistemi, elektro optik takip sistemi, torpido karşı tedbir sistemi gibi alt sistemler üretilecek.

SSM'nin sözleşme ile ilgili açıklamasına göre geminin tam yüklü deplasmanı 27,436t ve uzunluğu 231m olacak. Hizmete giriş tarihi olarak 2021 öngörülmekte.

Türkiye - Endonezya Orta Sınıf Tank Geliştirme Anlaşması: SSM ile Endonezya Milli Savunma Bakanlığı arasında 7 Mayıs günü "Türkiye - Endonezya Orta Ağırlıkta Tank Geliştirme Program Anlaşması" imzalandı. Anlaşma ile tüm hakları Türkiye ve Endonezya'ya ait iki adet prototip tankın tasarlanması, üretilmesi, entegrasyon ve sertifikasyonu ile mayın testlerinde kullanılmak üzere bir adet gövdenin üretilmesi öngörülüyor.

37 ay sürmesi planlanan program kapsamında gözetim ve denetleme faaliyetleri SSM ve Endonezya Savunma Bakanlığı’nın oluşturacağı bir Yürütme Komitesi tarafından gerçekleştirilecek. Anlaşma ayrıca FNSS şirketinin, Endonezyalı Pindad PT şirketine bu sınıf bir aracın tasarım ve üretimine dair teknoloji ve bilgi birikimi transferini de kapsıyor. Prototiplerden ilki Türkiye'de, ikincisi Endonezya'da üretilecek.

105mm CV-CT tareti ile donatılmış tankın tasarımına ait bir maket, kısa süre önce Armoured Vehicles Asia 2015 Konferansı sırasında sergilenmişti.

TAI - WCKBT İşbirliği Mutabakat Muhtırası: 6 Mayıs günü TAI ile Polonyalı hava platformu ter destek sistemi üreticisi WCKBT arasında, Polonya Hava Kuvvetleri'nin "Kruk" taarruz helikopteri projesi kapsamında bir işbirliği anlaşması imzalandı. Kruk projesi, Polonya için 32 adet modern taarruz helikopteri tedarikini kapsıyor. TAI, T129B ile ihalenin adaylarından biri.

Rheinmetall - MKEK Ortak Girişim Şirketi Anlaşması: 5 Mayıs günü Alman savunma devi Rheinmetall ile Makine Kimya Endüstrisi Kurumu (MKEK) arasında, ilk aşamada koruma sistemleri ve orta kalibre mühimmat üretimine odaklanacak bir is ortaklığı şirketinin kurulmasına yönelik bir mutabakat muhtırası imzalandı. "Rheinmetall MKEK Technologies" adını alacak şirket, üretimleri Rheinmetall'in sağlayacağı teknoloji transferi ile MKEK tesislerinde gerçekleştirecek.

ASELSAN - Terma İşbirliği Anlaşması: 6 Mayıs günü ASELSAN ile Danimarkalı Terma şirketi arasında radar ve elektronik harp sistemlerinin savaş uçaklarına entegrasyonunda işbirliğine gidilmesini kapsayan bir mutabakat muhtırası imzalandı. Anlaşma kapsamında Terma üretimi olan F-16 TRS Modüler Kesif Podu sisteminin telif hakları ASELSAN tarafından devrelindi. Türk Hava Kuvvetleri'nden kısa süre önce emekliye ayrılan RF-4E/TM Işık kesif jetleri yerine taktik kesif ihtiyacı için F-16 Block 30 uçaklarına ABD'den dört adet Goodrich DB-110 elektrooptik kesif podu alınmıştı. Bu anlaşma muhtemelen, TRS sistemini baz alan milli bir elektrooptik kesif podu sisteminin altlığını teşkil edecektir.

General Electric - STM Arasında LM2500 Gaz Türbin Anlaşması: GE ile STM arasında 5 Mayıs günü, MilGem projesi kapsamında üretilmekte olan üçüncü ve dördüncü gemilerde kullanılacak LM2500 gaz türbin motorlarının tedariki için bir sözleşme imzalandı. MilGem sinici korvetlerin tahrik sistemi, iki adet MTU dizel ve bir LM2500 gaz türbinden oluşuyor.

F-16SIM İlave Tedarik ve Sözleşme Değişikliği: 6 Mayıs günü SSM ve HAVELSAN arasında, F-16 Simülatörü Tedarik Projesi (F-16SIM) kapsamında F-16 pilot eğitiminde kullanılmak üzere 5 adet Tam Görev Simülatörü (TGS), 17 adet Silah ve Taktik Eğiticisi ile 1 adet İleri Hava Kontrolör Eğiticisi üretilip teslim edilmişti.

İmzalanan ilave sipariş ve sözleşme değişikliği ile, Akıncı 4'ncü Ana Jet Üssü için ilave bir adet Tam Görev Simülatörü (TGS; Full Flight Simulator), pilot teorik eğitiminin desteklenmesi için üç boyutlu sanal ortam teknolojisini haiz Bilgisayar Tabanlı Eğitim Sistemi'nin (BTES), bakim personelinin eğitimi için bir Sanal Bakim Eğiticisi’nin (SBE; Virtual Maintenance Trainer) üretilmesi ile üretilecek tüm sistemler için Entegre Lojistik Destek (ELD) hizmetlerinin 15.10.2019 tarihine kadar uzatılması öngörülüyor.

HELSIM Projesi Lot II Modifikasyonu Proje Değişikliği: Aynı gün yine HAVELSAN ve SSM arasında, Deniz Kuvvetleri envanterinde bulunan S-70B-28 SeaHawk helikopterlerinin mürettebat eğitiminde kullanılan simülatörlerde, helikopterlerde yapılan değişiklik ve yenileştirmeleri yansıtacak şekilde güncelleme yapılmasını öngören bir sözleşme değişikliği imzalandı.

HELSIM Projesi kapsamında, 2010 yılında Cengiz Topel Meydanı’ndaki Deniz Hava Komutanlığı’nda bir adet SeaHawk Simülatör Eğitim Merkezi kurulmuştu. Bu merkez için yerli sanayi tarafından 1 Adet Tam Uçuş Simülatörü (TUS), 1 Adet Kısmi Uçuş Simülatörü (KUS), 1 Adet Sensor Operatör Eğiticisi ( SOE), 1 Adet Yer Kontrol İstasyonu (YKI) ve Bilgisayar Tabanlı Eğitim Sistemi (BTES) geliştirilmişti. İmzalanan sözleşme ile, TUS, KUS, SOE, YKI ve BTES sistemlerinde donanım güncellemeleri (yeni MFD'ler, değişen / eklenen konsol ve paneller, Ethernet - hub ve kablaj değişiklikleri), elektronik harp, radar ve sonar sistem değişiklikleri ile Link 11 sistemi değişiklikleri uygulanacak.

A400M Uçaklarına Bakım Desteği Anlaşması: 6 Mayıs günü Airbus Defence & Space şirketi ile THY Teknik arasında, A400M nakliye uçaklarının ikinci ve üçüncü seviye bakim kabiliyetinin kazandırılmasını içeren bir işbirliği mutabakat muhtırası imzalandı. Anlaşma ile, THY Teknik tarafından öncelikle Türkiye ve ileride bölgeye yönelik A400M bakim ve onarım desteği sağlanması öngörülüyor.

CN-235 Uçaklarına Yönelik İyi Niyet Anlaşması: Yine 6 Mayıs günü Airbus Defence & Space ile bu sefer Hava Kuvvetleri Komutanlığı arasında, Kayseri 2. Hava İkmal ve Bakim Merkezi Komutanlığı’nın, Airbus tarafından sertifiye edilerek; bölgedeki CN-235 uçakları için, bakim, onarım, yarı ömür modernizasyon (Mid-Life Upgrade), modernizasyon ve malzeme desteği konularında  “Bölgesel Yetkili Bakim, Onarım ve Revizyon Merkezi” haline gelmesini öngören bir iyi niyet anlaşması (Letter of Intent) imzalandı. Anlaşma, bir yol haritasını da içeriyor. Bu yol haritası kapsamında bir "Çerçeve Anlaşması" hazırlanarak CN-235 uçakları için iki taraf arasında stratejik işbirliğine geçilmesi planlanıyor. Anlaşma, 2. HİBM döner sermayesi üzerinden yürütülecek.

ASELSAN - TÜBİTAK BILGEM İşbirliği Protokolü: 7 Mayıs günü ASELSAN ve TÜBİTAK BİLGEM arasında bir işbirliği protokolü imzalandı. Protokol, iki taraf arasında bilgi, tecrübe, proje planlama ve yürütme, fikri mülkiyet yönetimi, teknoloji transferi, değişik is modelleri ile ticarileştirme, üretim, tanıtım ve pazarlama, ürün satış, saha destek alanlarında, ilgili projeye özel karşılıklı mutabakatlarla düzenlenecek Alt Protokol ve/veya Proje Sözleşmesi çerçevesinde işbirliklerini kapsıyor.

İTÜ - Safran İşbirliği Anlaşması: 7 Mayıs günü İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) ve Fransız havacılık ve uzay sanayii şirketi Safran arasında ARGE ortaklık anlaşması imzalandı. Ortaklık kapsamında Safran ve İTÜ yeni nesil uçak motorlarının kilit nokta malzemelerinden seramik matrisle kompozeler üzerinde birlikte çalışacaklar.

SDT İşbirliği Anlaşmaları: SDT şirketi ile TÜBİTAK SAGE arasında 7 Mayıs günü bir işbirliği niyet anlaşması imzalandı. Firma aynı gün Güney Koreli havacılık ve uzay sanayii şirketi KAI ile de bir işbirliği mutabakat muhtırası imzaladı.

Savunma Sanayi için Araştırmacı Yetiştirme Programı (SAYP) Kapsamında Projeler: 5 Mayıs günü SSM ile Gazi Üniversitesi ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) arasında, havacılık ve uzay teknolojilerine yönelik olarak beş ayrı projeye ilişkin sözleşme imzalandı. Sözleşmeleri imzalanan projelerin başlıkları söyle: 

- Artırılmış Gerçeklik Teknolojisi ile Havacılık Ürünlerinin Uygulamaya Geçirilme Kalitesinin Yükseltilmesi
- Uzay Uygulamalarında Kullanılacak Eksenle Oluklu Sabit İletkenlikle Isı Borusunun Geliştirilmesi ve Performansının İncelenmesi
- Hataların Kompozit Malzemelerin Mekanik Özelliklerine ve Interlaminer Performansına Etkisi
- Yapay Kas (Dielektrik Elastomer) Eyleyicilerin Modellenmesi ve Uygulaması
- Kompozit Yapılarda Tamir Bölgeleri için Tasarım Kriterlerinin Belirlenmesi ve İlerleyen Hasar Analizleri


3. Yerli Firmalar ve Ürünler

ASELSAN

Hisar ve Korkut Hava Savunma Sistemleri

ASELSAN’ın fuarda sergilediği çözüm ve sistemler arasında en hacimlileri Koral kara konuşlu elektronik destek ve taarruz sistemi ile Korkut ve Hisar hava savunma sistemleri idi.

2011 yılında imzalanan sözleşme ile geliştirilen Hisar A alçak ve Hisar O orta irtifa hava savunma sistemleri ile Atisi İdare Cihazı birlikte sergilendi. Kundağı motorlu versiyonu FNSS ACV-30 aracına monteli Hisar A aracı, ikişerden dört füze ile 3 boyutlu arama radarı, elektrooptik atisi kontrol sistemi ile veri bağı sistemlerini barındırıyor. Oldukça hacimli ve karmaşık bir elektromekanik tasarıma sahip olduğu dikkat çekiyor. Bu, tasarımda basitlik ve işlevsellik yanlısı olan şahsımı rahatsız etti. Sistemin füze fırlatıcı tüplerin atış konumuna geçmesi için karmaşık bir hareketler serisi gerekiyor.

Halen alt sistem bazında testleri devam eden Hisar A'nin önümüzdeki yıl komple sistem denemelerinin yapılması, 2017 yılında da hizmete girmesi planlanmış. Sistemde kullanılan ve ROKETSAN tarafından geliştirilen Hisar A füzesi, 5,000m azami irtifa ve deniz seviyesinde 15km azami menzile sahip.

Hisar A'nin çekili modeli gibi Mercedes Benz Zetros aracı üzerine şekillendirilen Hisar O'da ise altı adet fırlatıcı bulunuyor. Hisar A füzesi ile neredeyse aynı olan Hisar O füzesinin temel farkı, ilave bir itici ünitenin (booster) eklenmiş olması. Füzenin azami irtifası 10,000m, menzili ise 25km olarak verildi. Her iki füze de, ASELSAN tarafından geliştirilen ve fuarda da sergilenen kızılötesi (IR) arayıcı baslığı kullanıyor. Harp baslıkları, temas ve yaklaşma tapaları ise TÜBİTAK SAGE tarafından geliştirilmiş. Bunlara ilaveten her iki füze de fırlatıcı ve atış kontrol sistemleri ile aynı bağlantı ve arayüzler üzerinden haberleşiyor. Füzeler, hedefe doğru uçuş / ortayol (midcourse) aşamasında RF veri bağı ile; vuruş aşamasında (terminal phase) ise kızılötesi güdüm - kontrol sistemleri ile tevcih ediliyor.

Fuarda sergilenen Korkut kundağı motorlu hava savunma top sistemi, atış testlerinden henüz çekmişti. Kundağı motorlu Hisar A gibi FNSS ACV-30 aracı üzerine şekillendirilen Korkut'un mermi besleme mekanizması milli olarak geliştirilmiş. Sistem, yine ASELSAN tarafından geliştirilen 35mm parçacıklı mühimmatı kullanıyor. Bir mühendis gözüyle baktığımda, bu sistemin beni en çok etkileyen tarafı da bu oldu. Aynı Fırtına mühimmat ikmal aracında olduğu gibi, bu alt sistemde de çok ciddi bir mekatronik mühendisliği altyapısı bulunuyor ve milli imkânlarla basabildiğini, herhangi bir dış katkı olmadığını bilmek gurur verici. Umarım bu iki projede kazanılan robotik / mekatronik tecrübesi, başka sektör ve/veya projelerde de değerlendirilebilir.

Korkut da, modernize edilen 35mm GDF-005, Hisar A ve Hisar O ile aynı arayüz üzerinden hava savunma komuta kontrol ağına bağlanabiliyor. Bu da, ASELSAN’ın, Kaideye Monteli Stinger projesi ile ilk adim attığı entegre hava savunma sistemi mimarisini yavaş yavaş kurmuş olduğunu gösteriyor. Fuarda maketi gösterilen ve şirket yetkilileri tarafından 4 yıllık bir takvimde üretilebileceği söylenen 3 boyutlu uzun menzilli hava savunma radarının da eklenmesi ile, hava savunma şemsiyesinin, çok gecikmeyle ve önemli bir eksik ile milli olarak kurulacağını iddia etmek mümkün.

Resimdeki en önemli eksiklik ise, Siyah Gri Beyaz okurunun kolayca tahmin edebileceği gibi uzun menzilli hava ve füze savunma sistemi. Fuarda Çin CPMIEC standındaki FD-2000 maketi ve suskun Çinliler dışında bu proje ile ilgili herhangi bir bilgiye ne yazık ki erişemedim.

ÇAFRAD

TF-2000 hava savunma harbi firkateyni için geliştirilen Çok Amaçlı Faz Dizinli Radara (ÇAFRAD) ait birebir ölçekli bir maket sergilendi. ÇAFRAD'in tasarım çalışmalarında sona gelinmiş. Radarın daha küçük ölçekli bir modeli, bir test gemisine takılarak denenecek.

ÇAFRAD, X bandda çalışan bir aktif spirali dizin (active phased array) arama ve atış kontrol radarı ile L bandda çalışan bir dost düşman tanımlama (IFF) sisteminden oluşuyor. ÇAFRAD'ı muadillerinden ayıran önemli bir özelliği, IFF sisteminin de aktif sıralı dizinli antene sahip olması. Kullandığı teknoloji itibariyle ÇAFRAD'in aktif IFF'sinin 400 - 450km gibi olağanüstü bir menzile ulaşması öngörülmüş.

Sistem oluşturan her üç bilesen de, tümleşik bir kulede (mast) bir araya geliyor. Bu bakımdan sistem, görsel olarak Thales'in I-Mast tümleşik gemi mastını andırıyor. ÇAFRAD'in TF-2000 versiyonunun sistem entegrasyonunun 2017 gibi gerçekleştirilmesi planlanmış.

AKKOR

Fuarda merakla beklenen bir diğer sistem, Altay ana muharebe tankı projesi kapsamında geliştirilen aktif koruma sistemi Akkor idi. Açık alanda OTOKAR Arma 6x6 aracı üzerine takılmış olarak, kapalı alanda ise alt sistem ve bileşenleri ile sergilenen Akkor, tanksavar roket ve güdümlü füzelere karşı, takıldığı aracın aktif korumasını gerçekleştirmek üzere tasarlanmış bir sistem.

Akkor, üç ana bileşenden oluşuyor. Fiziksel İmha (hard kill) bileşeni, fiziksel imha radarı, fiziksel imha fırlatıcısı ve mühimmatlarından oluşuyor. İmha fırlatıcısı, üst üste iki silindirik fırlatıcı tareti seklinde. Silindirler içindeki mühimmatlar ateşlendikten sonra bos tüpler, kolayca yenileri ile değiştirilebiliyor.

Akkor'un ikinci ana bileşeni olan İşlevsel İmha (soft kill) birimi, lazer ikaz alıcısı (LWR), çoklu bant (multispektral) işlevsel imha mühimmatı ve işlevsel mühimmat atıcısından oluşuyor. Çoklu bant atıcısı, lazer ve ısıl (termal) güdümlü füzelere karşı etkili multispektral sis perdesi oluşturabiliyor.

Bu iki bilesen, elektronik harp bilgisayarı, kontrol paneli ve görüntü birimi ile idare ediliyor.

Altay tankı için geliştirilen Akkor'da, taretin dört köşesine monte edilen antenler ile iki adet ikili fiziksel imha fırlatıcı sistem bulunuyor. LWR'ler de yine taretin köşelerinde yer alıyor. Sistemin ayrıca taktik tekerlekli zırhlı araçlara yönelik bir türevi de geliştirme aşamasında.

ASELSAN yetkilisi, sisteme yönelik üretim sözleşmesinin Haziran ayında imzalanmasının beklendiğini söyledi. Eğer seri üretim sözleşmesine yetişirse, Akkor, Altay’ı NATO ülkeleri içinde aktif koruma sistemi ile donatılmış ilk tank yapacak.

Gören, HAVASOJ ve MULTI-INT

ASELSAN’ın ilk kez IDEF'te kamuoyuna gösterdiği üç uçak maketi özellikle ilgi çekiciydi. Bunlar, C-160 Transall nakliye uçağına entegre edilen görüntü istihbaratı sistemi, is jeti üzerine şekillendirilen istihbarat toplama ve uzun menzilli karıştırma (Stand Off Jammer) platformlari idi.

Hava Kuvvetleri Komutanlığı tarafından bir süredir kullanılan ve Gören projesi kapsamında geliştirilen çözüm, nakliye uçağına elektrooptik kamera, veri bağı sistemleri ve kargo kısmına yerleştirilen konteynerde bulunan operatör konsollarından oluşuyor. Sistem bu hali ile modüler bir yapıya sahip; farklı platformlara uyarlanabilir.

HAVASOJ gibi garip bir isimle tanıtılan ve platformun Bombardier Challenger is jeti olduğunu tahmin ettiğim çözüm, radar ve muhabere elektronik istihbarat ve elektronik harp görevleri için şekillendirilmiş. Fuarda dağıtılan broşürde HAVASOJ'un bileşenleri olarak radar elektronik destek / taarruz; muhabere elektronik destek / taarruz ve özsavunma sistemleri verilmiş.

Bir başka absürt isme sahip olan platform ise, daha küçük bir is jeti platformunu kullanan MULTI-INT özel görev uçağı. MULTI-INT'in alt sistemleri COMINT (muhabere istihbaratı), ELINT (elektronik istihbarat), IMINT (görüntü istihbaratı), özsavunma, muhabere ve veri bağı sistemi ile yer kontrol istasyonundan oluşuyor. COMINT ve ELINT sistemleri hassas konum belirleme (geolocation) ve geniş bant kapsama kabiliyetine sahip. IMINT alt sistemi, lazer hedef işaretleme ve aydınlatma kabiliyetli elektrooptik kamera ile SAR/ISAR/GMTI sistemini içeriyor. Veri bağı alt sistemi V/UHF telsiz ile SATCOM uydu muhabere sistemine sahip.

Sarp

Fuarda en keyif aldığım teknik sohbeti, Sarp sistemi başında, henüz 2.5 yıllık bir kariyere sahip olmasına rağmen zehir gibi, donanımlı bir ASELSAN mühendisi ile yaptım.

Öncelikle temel Sarp tasarımı üzerine bazı iyileştirme ve tadilatlar yapıldığı dikkat çekiyor. Taret ve alt bilesen bazında değişiklikler yapılmış; sensor bileşeni değişmiş. Mevcut Sarp tasarımında 7.62mm, 12.7mm makinalı tüfek ya da 40mm bomba atar kullanılabiliyor. 10 ülkeye ihraç edilen ve geçici üslerin korunması kapsamında TSK tarafından da 17 adedi tedarik edilen bu tasarımın yeni versiyonu olan "Dual Sarp" modelinde ise, 7.62mm makinalı tüfek standart, yanına isteğe bağlı olarak 12.7mm makinalı tüfek veya 40mm bomba atar takılabiliyor. Rus menşeili silah sistemlerine göre uyarlanmış Sarp NSV ise Azerbaycan'a gönderilmiş; bu ülkenin ürettiği zırhlı araçlarda kullanılıyor. Daha küçük ve hafif Sarp Liet versiyonu ise geliştirme aşamasında.

ASELSAN yetkilisinin aktardığı bir yaklaşım beni umutlandırdı. Buna göre, Sarp özelinde ele alınan ve yavaş yavaş yaygınlaştırılmaya başlanan bir yöntem çerçevesinde şirket kullanıcı ile, proje isterlerini önceden birlikte belirlemek üzere görüşmeler yapmaya başlamış. Bu kapsamda kullanıcı ile ana yüklenici arasındaki kopukluğun önüne geçmek hedeflenmiş. Zira teknik / teknolojik koşullara çoğu zaman uymayan, asri iddialı ya da maliyetli isterler, proje takvim ve bütçelerini tehdit etmekte. Bunun önüne geçilmesi ise, sistem ihtiyaç ve teknik isterleri oluşturulurken iki tarafın bir araya gelerek etkin ve sağlıklı bir iletişim mekanizması kurması ile mümkün olabilir.

Mühendis, Sarp özelinde, kullanıcı geri beslemeleri ile çok sayıda düzeltme yapıldığından bahsetti. Bazen bir mühendisin farkında bile olamayabileceği bir ayrıntının, kullanıcı için hayati önem taşıdığını söyledi. Söz gelimi tetiğin yanındaki bir düğmenin konumu bile önemli bir değişiklik olarak ortaya çıkabiliyor. Bunun gibi çok sayıda tasarım değişikliği, eğer ürün seri üretim aşamasına geçmişse çok zaman alıyor ve maliyetli oluyor. Dolayısıyla, tasarımın kullanıcıyı tatmin edecek şekilde iyileştirilmesi için seri üretim aşamasına geçmeden, ön tasarım ve prototip safhalarında yukarıdaki gibi bir iletişim mekanizmasının işletilmesi gerekiyor. Bu yaklaşımın sektör geneline yaygınlaştırılması, tedarik makamı, kullanıcı ve sanayi arasında eşgüdümün sağlanabilmesi büyük önem taşımaktadır. Zira son kullanıcı - tedarik makamı - sanayi seklinde kurgulanmış mevcut yapı, etkili ve verimli işlememektedir.

LGK ve HGK

Lazer Güdüm Kiti (LGK) ve Hassas Güdüm Kiti (HGK) projeleri bir önceki fuarda da sergilenmişti. Paveway muadili LGK'nin, fuarda sergilenmeyen lazer/INS/GPS güdümlü, Paveway IV muadili bir türevinin de üretimde olduğunu öğrendim. Başlangıç olarak 2,000lb Mk84 bombaları için geliştirilen bu güdüm kitinin, daha küçük Mk82 ve Mk83 uyumlu türevleri de geliştirme aşamasında. Ayrıca yine fuarda sergilenmeyen, 100km menzilli ve kanat kitli minyatür bomba projesinde de sona gelinmiş. Bu sistem, ABD'nin Small Diameter Bomb (SDB) hassas güdümlü bombası muadili.


TAI

Resimdeki Hürkuş'u bulun
IDEF 2015'te TAI standı şaşırtıcı derecede sönüktü. Standda ilk göze çarpan T129B saldırı helikopteri ve Anka S maketi idi. Gözlerim en azından birebir ölçekli bir Hürkuş aradı ancak daha da şaşırtıcı şekilde, sadece silahlı Hürkuş C modelinin kokpit maketi, o da standın en köşesinde sergileniyordu. Üstüne üstlük, Airbus için üretilen bir yolcu uçağı gövde parçası, Hürkuş C'yi neredeyse tamamen gizlemişti.

Mübalağa olacak ama sektörü takip etmesem, TAI'nin Hürkuş adında tasarım ve sertifikasyonu milli imkânlarla yapılan bir eğitim uçağı geliştirdiğinden haberim olmayacak; sadece silahlı turboprop yakın hava destek uçağına yönelik bir tasarım çalışmasının devam ettiğini düşünecektim. İki prototipi çok yoğun ve zorlayıcı bir test uçuşu sürecinde olan böylesin bir projenin, hele hele her türlü dahili bedhaha rağmen hayatta kalabilmesi için kendi sahasında, kendi ülkesinde gövde gösterisi yapması gerekmez miydi? TAI standını görünce ilk düşüncem, basına yansıyan 15 adetlik ilave KT-1T siparişi haberleri ve takip eden süreç sonunda TAI'nin Hürkuş’tan ümidini kestiği seklinde oldu. Konuştuğum TAI yetkilisi durumun böyle olmadığını, iki uçağın da yoğun test programı nedeniyle fuara gelemediğini söyledi. Bu daha da garip bir savunma, zira uçağın kendisinin gelmesi zaten gerekli değil ki?!

Bunların üstüne Hürkus'un torpido ile donatılmış Hürkuş D versiyonunun Deniz Kuvvetleri'ne teklif edildiği bilgisi, beni iyice afallattı. 2. Dünya Savaşı torpido bombardıman uçakları gibi bir çözümün önerilmediğini umuyorum.

Öte yandan Hürkuş ile ilgili fuar sırasında duyurulan bir gelişme, uçakta kullanılacak başüstü gösterge (HUD; Head Up Display) sistemi için BAE Systems'in işbirliğine gittiği Fotoniks tarafından üretilecek LiteHUD'un seçimi idi. Sistemin, Türkiye'nin isterlerine göre tadil edilmiş türevi, Fotoniks'in Ankara'daki tesislerinde üretilecek. Şirket ayrıca Türk Hava Kuvvetleri envanterindeki F-16'larin HUD modernizasyonunu da takip ediyor.

TAI standında sergilenen Anka, Hava Kuvvetleri için 10 adet tedarik edilecek Anka S modeli idi. Geliştirme çalışmaları devam eden Anka S, burun kısmında SATCOM uydu muhabere sistemi, ASELSAN CATS elektrooptik kamera, gelişmiş kriptolu veri bağı sistemi ile donatılmış.


BMC

IDEF 2015'in kuşkusuz en sansasyonel standı BMC'ye aitti. Fuarın açılışını yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, görkemli bir tören eşliğinde, perde altında saklanan bir aracın "açılışını" yaptı. Ancak perdenin altından çıkan ve ilk kez kamuoyuna gösterildiği söylenen araç, BMC'nin ilk kez IDEF 2011'de sergiledii Vuran 4x4 silah taşıyıcı araç idi. Dahası, lansmanı yapıldığı söylenen bir diğer araç olan Kirpi mayına dayanıklı taktik tekerlekli aracın 6x6 versiyonu da ilk kez Eurosatory 2012 fuarında tanıtılmıştı.

Söz konusu araçların, BMC'nin iflastan önce işbirliği yaptığı İsrailli Hatehof şirketine ait tasarımlar olması, konuyu daha da ilginç kılmakta. Zira Kirpi, Hatehof'un Navigator tasarımı; Vuran ise, aynı şirketin Hurricane adlı aracının ta kendisi. Hatehof, kısa süre önce ismini Carmor olarak değiştirmişti.


TÜBİTAK SAGE

Standında HGK basta olmak üzere tüm hassas güdümlü mühimmat ailesini ve güdümlü silah sistemlerinde kullanılan CamGöz arayıcı baslık ailesi, kanat tahrik sistemi, piroteknik sistemler, ısıl pil, IMU gibi bileşenleri sergileyen TÜBİTAK SAGE, bir de sürpriz yaptı. Fuarda ilk kez "Bozok" adli lazer güdümlü mini güdümlü bomba sistemi tanıtıldı. IHA'lardan atılmak üzere tasarlanan Bozok, ortayolda INS; terminal aşamada ise yarı aktif lazer güdüm kontrol sistemleri ile tevcih ediliyor. Toplam ağırlığı 16kg olan Bozok'un boyu 790mm, çapı ise 120mm. Bomba, 5kg ağırlığında bir harp baslığı taşıyor.


OTOKAR

Altay

Otokar standının gözdesi, doğal olarak Altay ana muharebe tankı idi. Şirket fuara, PV2 adli iki numaralı prototipi getirmişti. 2008 yılında SSM ile imzalanan sözleşme kapsamında OTOKAR, MTR (Mobile Test Rig) adli hareket kabiliyeti prototipi, FTR (Firing Test Rig) adli ateş test prototipi ile PV1 ve PV2 adli birer adet kalifikasyon testlerine yönelik prototip üretti. Bu sistemler ile gerçekleştirilen testlerin 2016 yılında tamamlanması planlanıyor.

Altay, gerçekten de varlığı ile etkiliyor ve hatta iddia edebilirim ki "eziyor". Bir ürün olarak neredeyse tamamen bitmiş görünümü var. Tanka uzaktan bakınca, dört bir yanındaki alt sistem, algılayıcı, anten vb'ler ile sadece dıştan bile ne kadar karmaşık, tasarım ve üretimi zor bir platform olduğunu hissedebiliyorsunuz. Fuarda tankın içine girmek ve incelemek mümkün değildi ancak Altay’ı sadece dışarıdan iyice inceleyerek bile, komutan ya da silahçı mahallerini gözümün önünde canlandırabiliyorum: Beyaz ya da açık gri iç çepere monteli bir yığın gösterge, manivela, ekran, kumanda kolu ve kablo yığını içinde, muhtemelen ancak oturabilecek kadar geniş bir alan.

Bu da özelde Altay, genelde ana muharebe tanklarının geldiği nokta ve gidişatı ile ilgili düşüncelerimi şekillendiren bir görüntü aslında. Tanklar son derece karmaşık, hassas sistemlerin bir araya geldiği, ateş gücü, beka kabiliyeti ve hareket kapasitesi açısından bir "doyma" noktasına yaklaşmış bulunuyorlar. 120mm top, 1,500bg motor, 65 - 70t ağırlık, modern ana muharebe tankları için standart olmuş durumda. 140mm top ve 2,000bg motorlar konuşuluyor. Bu, bu şekilde devam ettirilebilecek bir süreç değil. Suriye ve Irak gibi meskûn mahal ortamlarında modern tanksavar füze ve roketlerini karmaşık taktiklerle kullanabilen örgütlerin ortaya çıkışı, ana muharebe tankı tasarım ve taktiklerini derinden etkileyecek. Teknolojinin de gelişmesiyle birlikte tank tasarımında radikal değişikliklerin uygulamaya konacağı döneme hızla yaklaşıyoruz.

Ahval ve şerait böyle iken, Altay nerede bulunuyor? En azından kâğıt üstünde tasarım özellikleri ve performans açısından çok iyi bir platform olduğuna şüphe yok. Ancak Altay, 1990'lı yılların ortalarından beri devam eden bir sürecin, sadece Yunanistan’ın elindeki Leopard 2A6HEL'lere göre şekillendirilmiş bir teknik isterler manzumesinin ürünü. Türkiye'nin yakın gelecekte harekât yapması ya da varlık göstermesi muhtemel Afrika, Ortadoğu, Orta Asya (ve hatta belki Güneydoğu Asya ya da Kutuplar) bölgelerine yönelik, karşılaşması muhtemel modern tanksavar sistem ve taktiklerine uygun bir konseptin ürünü mü? Şüphe götürür.

Altay, 2015 yılındaki varlığı ile son derece etkileyici bir tank. Ancak her şey yolunda giderse seri üretimine en erken 2017 yılında başlanacak bir tank. Kara Kuvvetleri envanterinde anlamlı sayılarla varlık göstermesi 2020'leri bulacaktır. Peki 2020'lerde ana muharebe tankları, tanksavar silah ve taktikleri nasıl olacaktır? Düşünebiliyor ya da hayal edebiliyor muyuz? Bugün kâğıt üstünde Leopard 2A4 ya da 2A6 ile basa bas mücadele edebilecek gibi görünen Altay, 2020'li yıllarda AKKOR gibi aktif koruma sistemlerini bertaraf etmek için tasarlanan RPG-30 gibi modern tanksavar silahları, Leopard 3, Merkava 5, T-14 Armata gibi yenilikçi teknoloji içeren tanklar ve yeni tanklarda kullanılması muhtemel yönlendirilebilir enerji silahları gibi tehditleri göğüsleyebilecek midir? Yazının başında değindiğim hususa geliyoruz: 2000'li yılların başında hizmete girmiş olması gereken bir tankı, dört dörtlük olmasına rağmen 2015 yılında prototip olarak görebiliyoruz. Seçtiğimiz yol, ulusal savunma sanayii üzerinden ihtiyaçların karşılanması yolu kolay olmayacaktı elbet: Çok zaman, çok emek, çok para harcayacağımız başından belliydi. Ancak ihtiyaçların planlanması ve giderilmesi noktasında bir sorun olduğu belli. Aynı MRAP'lar, "jammer"lar, güdümlü silahlar, zırh teknolojileri gibi Altay da bugün değil, dün hizmette olmuş olması gereken bir platform.

Altay ile ilgili dikkatimi çeken bir başka husus daha var. Değindiğim gibi, Altay son derece karmaşık bir sistemler bütünü. Aktif ve pasif koruma sistemleri, fiziksel ve işlevsel imha sistemleri, algılayıcılar, atış kontrol bilgisayarı vb ile tank, personelinin sadece asker değil aynı zamanda mühendis - operatör olmasını gerektirecek bir platform haline gelmiş durumda. Bu da, Altay’ı kullanacak sürücü, nişancı, doldurucu ve komutanın oldukça iyi eğitim almış, uzmanlaşmış ve yetkin personeller olarak yetiştirilmesi anlamına geliyor. Eğitimleri söz gelimi M48 ya da M60'a göre çok daha pahalı, zaman alıcı ve zahmetli olacak bu personelin de uzun yıllar boyunca görevlerinde kalabilmeleri için gerekli sosyal ve idari düzenlemelerin yapılması şart. Başka bir deyişle ana muharebe tankında yeni nesil sadece teknoloji ile değil, aynı zamanda organizasyonel kültür ve yapıda da dönüşümle sağlanabilecek. Dahası, bu durum, tankın ihracat performansını da etkileyecek bir unsurdur. Modern tanklar, Üçüncü Dünya ülkelerinin kolayca ve bol miktarda alabilecekleri sistemler olmaktan çıkıyorlar. Muharebe sahası dost - düşman tanıtma, karmaşık komuta kontrol, muhabere ve silah sistemlerine sahip bir platformu kolay kolay herhangi bir sıradan Afrika ya da Asya ülkesine satamazsınız. Ekonomik ve teknolojik açıdan bir anlam ifade etmesi için de ticarileştirilebilmesi, ürün olarak sürdürülebilir bir sanayi altyapısını besleyebilmesi gerekir. Altay özelinde 8 - 10 milyon Dolar civarı telaffuz edilen birim maliyet ile, 2020'li yıllarda bu teknik özelliklerle, tank modernizasyon ve tekerlekli araç çözümlerine artan rağbet karsısında hiç kolay olmayacaktır.

Tulpar ve Tulpar S

OTOKAR Tulpar zırhlı muharebe aracı tasarımını ilk olarak IDEF 2013'te sergilemişti. Bu seneki fuarda Tulpar, Mızrak 30 taretinde bazı ufak değişiklikler ve gövdesinde ek zırh modülleri ile sergilendi. 2015 Tulpar'in 2013 versiyonundan en önemli farkı, ilk sergilenen aracın Scania üretimi motor ve SAPA aktarma organının MTU motor ve Renk aktarma organı ile değiştirilmiş olması.

Tulpar'in hemen yanındaki Tulpar S ise ilk kez görücüye çıktı. Görünüm itibariyle basta LPD projesi için geliştirilen bir amfibik hücum aracı prototipi olduğunu düşündürtse de, firma yetkilileri Tulpar S'in, Silah Taşıyıcı Araç (STA) projesi için önerilen bir tasarım olduğunu belirttiler.

15t ağırlığındaki Tulpar S, ASELSAN tarafından geliştirilen ve 7.62mm makinalı tüfek ve dört adet tanksavar füze ile donatılmış bir uzaktan kumandalı silah sistemi ile donatılmıştı. STA projesinde 260 adet Mızrak O (OMTAS) tanksavar füze taşıyıcı aracın 184 adedi paletli konfigürasyonda istenmekte.

Tulpar S'in dikkat çeken bir özelliği, kuzeni Tulpar'in aksine, geçen IDEF'te FNSS Kaplan konsept aracında da gördüğümüz kauçuk palet kullanılması. Su jeti olmayan araca amfibik yeteneği bu paletler sağlıyor. Aracın boyutları da Tulgar’dan farklı. Öncülünün 1.85m yükseklik, 7.23m uzunluk ve 3.45 genişliğine karsın Tulpar S 2m yükseklik, 5.7m uzunluk ve 2.9m genişliğe sahip. Tulpar S'in motoru Cummins, aktarma organı ise Allison üretimi.
 
Bu arada OTOKAR standında Engerek özel harekât aracı özellikle dikkatimi çekti. Önceki IDEF'lerde pek yüzünü gösteren bir araç değildi. Tahminim Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın güncel bir ihtiyacına binaen getirilmiş olmalı.


FNSS

FNSS standı, gelenekselleştiği üzere enine geniş bir tasarımdaydı. Böylelikle tüm araçlar aşağı yukarı yan yana görücüye çıkartılabilmişti. Standın en dikkat çeken iki ürünü, ilk kez sergilenen Pars 4x4 ve Kaplan-20 silah taşıyıcı araç tasarımları idi.

Pars 4x4

Pars 4x4'ü görünce pek çok sektör meraklısı gibi benim de ilk izlenimim, Alman Fennek tekerlekli kesif aracına görsel benzerliği idi. Her iki araç da, düşük siluetli, benzer tasarımlara sahip. Ancak kesif - gözetleme görevli Fennek'in aksine Pars, STA ihalesine yönelik olarak, silah taşıyıcı araç olarak geliştirilmiş.

1.90m yükseklik, 5m uzunluk ve 2.5m genişliğe sahip Pars 4x4, fuarda ASELSAN üretimi Sarp uzaktan kumandalı silah sistemi ile sergilenmişti. Aracın diğer silah sistemi seçenekleri arasında tanksavar füze fırlatıcıları, 20mm ya da 25mm topla donatılmış taretler de bulunuyor. Aracın testlerine bu sene başlanması planlanmış. Pars 4x4, STA projesinin tekerlekli araç kısmında OTOKAR üretimi Cobra II ile yarışacak.

Kaplan-20

Paletli orta sınıf muharebe araçlarına özel ilgimden dolayı olsa gerek, aynı OTOKAR Tulpar gibi Kaplan-20 zırhlı muharebe aracının da tasarımını çok beğendim. Bu fuarda ilk kez kamuoyuna gösterilen ve 20t ağırlığındaki Kaplan-20, IDEF 2013'te tanıtılan 10t ağırlık sınıfındaki Kapan STAx konsept aracı üzerine geliştirilmiş.

20t ağırlığındaki Kaplan-20'nin denemelerine bu yılın sonuna doğru başlanması planlanıyor. Araç, 30mm ya da 40mm topla donatılmış insanlı ya da insansız iki taret seçeneği ile geliyor. Fuarda sergilenen aracın ilginç özelliklerinden biri de, nişancının 360 derece görüş sağlayan artırılmış gerçeklik (augmented reality) gözlüğü idi. Üç mürettebat ve seçilen tarete göre altı ya da sekiz piyade taşıyan Kaplan-20'de ayrıca araca monteli 360derece görüş sağlayan gündüz/gece görüş kameraları ve akustik algılayıcıların bulunması öngörülmüş. Aracın uzunluğu 6.5m, genişliği 3.15m ve yüksekliği 2m.


ROKETSAN

ROKETSAN'ın IDEF 2015 sürprizi, INS/GPS/lazer güdüm kontrol sistemi ile donatılmış Teber oldu. Türk Savunma Sanayiinin genlerine işlemiş isim bulamama ve bulunca da olabilecek en saçma şekilde isimlendirme hastalığının bir uzantısı olarak, IDEF'te iki adet "TEBER" vardı: Biri ROKETSAN'ın güdüm kiti, diğer ise FNSS standında bir zırhlı araç üzerinde sergilenen taret sistemi. Ticarileşme, pazarlama, standardizasyon ve ürün yönetimi açısından ciddi bir zafiyetimizin bulunduğu açık. Bu konuda herhangi bir kayda değer çalışma var mı emin değilim, zira konunun öneminin kavranabilmiş olduğuna dair herhangi bir ipucu bile edinemedim. (İlgili olarak bkz: Milli Savunma İçin Milli Sınıflandırma Sistemi)

Teber

ROKETSAN'ın Teber'ine geri dönecek olursak: Fuarda sergilenen sistem, 250lb Mk81 ve 500lb Mk83 klasik güdümsüz bombalara takılan bir güdüm kiti. Sabit ve hareketli hedeflere karşı kullanılabilen Teber, INS/GPS ve yarı aktif lazer güdüm kontrol sistemlerine sahip. Benzer bir sistemin, Mk84'ler için ASELSAN tarafından üretilmekte; Mk82 / Mk83 türevinin ise geliştirilmekte olduğunu hatırlatayım.

SOM-J

TÜBİTAK SAGE tarafından geliştirilen ve tüm üretim hakları, teknik veri paketi ile birlikte ROKETSAN'a devredilen SOM füzesinin, Lockheed Martin ile imzalanan anlaşma uyarınca F-35 Lightning II savaş uçaklarının dahili bölmesinden taşınabilecek şekilde geliştirilen versiyonu olan SOM-J, ilk kez IDEF 2015'te sergilendi.

İsimlendirme konusundaki acziyetimiz SOM'da da kendini gösteriyor. SOM'un esas açılımı uzun yıllar TÜBİTAK SAGE, Hava Kuvvetleri ve ROKETSAN tarafından "Stand Off Missile", yani uzun menzilli füze olarak verildi. Tamamen milli imkânlarla geliştirilen bir silah sistemine İngilizce bir kısaltma konmasının saçmalığı bir yana; "stand off" kelimesi de bir süre "menzil dışı" olarak kullanıldı. Bu saçmalık yetmezmiş gibi, SOM'a Türkçe bir açılım uydurmak adına "Satha Atılan Orta Menzilli Mühimmat" gibi daha da acayip bir şey uyduruldu. IDEF 2015'te dağıtılan dokümanlarda da bu Türkçe'ye uydurulmaya çalışılmış ama becerilememiş kısaltma kullanıldı. 250+ km'ye İngilizce olarak uzun, Türkçe olarak orta menzil dememiz, şizofren olmamızdan değil, eşgüdümlü, istikrarlı ve planlı / programlı bir ürün yönetim ve geliştirme stratejimizin olmamasından dolayıdır. Dipteki çürük temel, binanın üst katlarındaki ufak çatlaklarla kendini belli etmektedir.

Orijinal SOM'a göre gövde ve kanat tasarımı değişmiş olan SOM-J'nin alt sistem ve bileşen testlerinin bu yıl Kasım ayında başlaması, ilk uçuş testlerinin ise Türk Hava Kuvvetleri'ne ait F-16 Block 40'lar ile 2017 ilk yarısında gerçekleştirilmesi planlanıyor.


Taktik İHA: Vestel Savunma ve Baykar

Taktik İHA tedarik projesindeki iki üretici, Vestel Savunma ve Baykar Makina, ürünlerini fuara getirmişlerdi.

Teslimatlara başlayan Baykar Makina, fuarda Bayraktar taktik İHA'sının TB2 kodlu Blok 2 versiyonunu sergiledi. Her biri altışar İHA'ya sahip 3 sistemin teslimatlarını bu sene sonunda tamamlamayı planlayan firma, ilk sistemi geçtiğimiz Kasım ayında teslim etmişti. 12m kanat açıklığı, 6.5m uzunluk ve 55kg faydalı yük taşıma kapasitesine sahip olan Bayraktar, 100bg motorla 27,000ft irtifada 24saatten fazla havada kalabiliyor: Bu da Bayraktar'ı taktik ve MALE arası bir sınıfa sokuyor.

Baykar Makina'nın beni etkileyen bir özelliği, sadece hava platformu değil, alt sistem ve bileşen dışında neredeyse tüm parçaların firma tarafından üretilmesi. Eğer sanayileşme ve yaygınlaşma sağlanırsa, firma İHA teknolojilerinde yerlileşme için öncü rol oynayabilir. Zira İHA'yı meydana getiren ve göz önünde olmayan çok sayıda kritik bileşen, ihracat kontrolüne takılma riskine sahip.

Kısa süre önce Wescam MX-15 elektrooptik kamerası ile test uçuşu yapan Karayel'i sergileyen Vestel, teslimatlara bu sene sonuna doğru başlamayı planlıyor. Karayel'in halihazırda test edilen son versiyonu, 550kg azami kalkış ağırlığına ve 70kg faydalı yük taşıma kapasitesine sahip. Azami 22,500ft irtifada görev yapabilen Karayel, 20 saat havada kalabiliyor.


Askeri Gemi Projeleri ve Üreticiler

LPD

Fuar sırasında sözleşmesi imzalanan havuzlu çıkarma gemisi (LPD) ile ilgili iki yeni bilgi vardı: Birincisi hem Deniz Kuvvetleri hem de Sedef standında sergilenen LPD maketinde F-35'in kısa kalkış ve diket iniş (STVL; Short Take Off Vertical Landing) yapabilen F-35B modelinin yer alması ve ikincisi, Sedef yetkilisinin, Juan Carlos I'deki gaz türbin (GE LM2500), Türk versiyonunda istenmemesi ve bunun yerine tamamen dizel makinalı bir tahrik sisteminin istenmesi.

F-35B isteğinin Deniz Kuvvetleri tarafından açıkça dile getirilmesi, Türkiye'nin 100 adet F-35A'ya ilaveten 16 adet olarak uzun süre dile getirilen F-35B alım isteğinin ilk kez resmî olmasa da zımnen teyidi idi. Türk Deniz Kuvvetleri, henüz bir gemi üzerine aynı anda iki adet helikopteri indirme ve kaldırma tecrübesine sahip değil. Benzer şekilde aynı anda ikiden fazla helikopterin ikmal ve bakımının açık denizde yapılması tecrübemiz yok. LPD, bu ve benzeri çok sayıda konuda ilkleri deneyimleyeceğimiz bir laboratuar olacak. Olası F-35B alımı sadece yetenek anlamında değil, aynı zamanda teşkilat, plan, lojistik ve konsept boyutlarında da farklı bir lige geçişi sembolize edecek. Denklemin çok fazla bilinmeyeni olduğu için risk katsayısının yüksek olduğunu düşünüyorum.

TF-100 ve TF-2000

IDEF 2015'in en önemli sürprizlerinden biri de, İstanbul Tersane Komutanlığı standında ilk kez sergilenen TF-100 ve TF-2000 kavramsal tasarımlarının gösterimi idi.

MilGem tasarımının uzatılmış ve hava savunma kabiliyetleri artırılmış türevi olacak ve "İ" sınıfı olarak adlandırılmış TF-100'den dört adet üretilmesi öngörülüyor. Konuştuğum Tersane yetkilileri, projeye ilişkin Savunma Sanayi İcra Komitesi kararının Haziran ayında çıkmasından sonra sözleşme ve proje çalışmalarının önümüzdeki sene başlayabileceğini kaydettiler. Sergilenen TF-100 tasarımı, 76mm baş top, 16 adet gemisavar füze, iki adet ASELSAN STOP 25mm uzaktan kumandalı makinalı top ve kıçta Phalanx özsavunma silah sistemi ile donatılmıştı. RAM yerine Phalanx tercihinin maliyet odaklı olduğu söyleniyor. Normalde muharip gemilerde toplam sekiz adet Mk141 Harpoon fırlatıcı tüpü kullanılır; MilGem'de de bu şekilde. Ancak İ sınıfında 16 adet tercih edilmesi, bu gemide Harpoon yerine kullanılacağını tahmin ettiğim Atmaca milli gemisavar füzesinin kullanım konsepti ile ilgili olabilir. Fuarda ortada görünmeyen Atmaca'nın, seri üretime geçtikten sonra kısa sürede Harpoon'un kökünü kazıyacağını bekliyor ve umuyorum.

Tersane yetkililerinin aktardığına göre hizmete girişi 2020'lerde planlanan TF-100'lerden sonra, MilGem projesinin 5 - 8'nci gemileri üretilecek. TF-100 projesinde üretim modeli henüz netleşmiş değil: MilGem'deki gibi ilk geminin komutanlıkta üretilip kalan üç geminin ihale edilmesi söz konusu olabilir. Hizmete girince TF-100'lerin MEKO 200TN Track I Yavuz sınıfı firkateynlerin yerini alması planlanıyor.

Bu gemilerle ilgili fuarda öğrendiğim ilginç bir bilgi de var: Türkiye'nin Mısır'la ilişkilerinin kopmasından kısa süre önce, envanterdeki dört adet Yavuz sınıfı firkateyn ve MilGem'lerin bu ülkeye satışında sona gelinmiş. Yaklaşık dört yıl süren sözleşme görüşmeleri, imza aşamasına geldiği sırada, hükümet darbesi ve akabinde iki ülke arasında patlak veren siyasi kriz, anlaşmayı suya düşürmüş. Nitekim Mısır kısa süre önce Fransa'ya Gowind sınıfıı korvet ve FREMM tipi firkateyn siparişi verdi. Benzer bir akıbeti Anka İHA sistemi de yaşamıştı.

TF-2000 ile ilgili olarak ise teknik ayrıntılar TF-100 kadar netleşmiş değil. Geminin tasarımı daha ziyade ASELSAN ÇAFRAD projesine bağlı. Ancak dikkatimi çeken husus, donanma yetkililerinin gemide kullanılacak füze sistemi, daha doğrusu seçilecek füzenin entegrasyonu konusunda çok endişeli görünmemeleri idi.

Bu konuda kendilerine aktardığım kaygım, daha ziyade konunun stratejik ve organizasyonel boyutu ile ilgili: Türkiye'nin stratejik hava savunmasından Türk Hava Kuvvetleri sorumludur. Dolayısıyla, balistik veya hava soluyan füzelere karşı stratejik hava savunma harbi icra edebilecek böyle bir geminin imkân ve kabiliyetleri, hava kuvvetlerinin yetki ve sorumluluk sahasına girecektir. Bu durumda TF-2000'in kullanımında iki kuvvet arasında nasıl bir eşgüdüm mekanizması kurulması gerekecektir? Gemide hava kuvvetleri personeli m bulunacaktır? Ya da iki kuvvetin halen ayrı ayrı oluşturdukları, birbirinden bağımsız taktik ve stratejik resimlerin birleştirilmesi nasıl sağlanacaktır? Türkiye, yavaş yavaş "müştereklik" meselesinin gerçek boyutları ile yüzleşmeye başlamıştır. LPD projesi de bu konuda önemli bir sınav olacaktır.

Türk Tipi Hücumbot Projesi

Fuarın deniz kuvvetleri çözümleri açısından en belirgin boyutu, ihale hazırlık süreci devam eden Türk Tipi Hücumbot Projesi idi. Hemen hemen tüm askeri gemi inşa sanayii şirketleri, hem bu ihale hem de bölge ülkelerinin ihtiyaçlarına yönelik olarak hücumbot ve karakol botu tasarımlarını sergilemişlerdi. RMK Marine yetkilisinin fuara getirmediklerini belirttiği hava yastıklı bot haricinde çok kayda değer bir tasarım göremedim: Hemen hemen hepsi benzer silah ve sistem konfigürasyonuna sahip, Kılıç sınıfının 21'nci yüzyıl reenkarnasyonu gibi duran gemilerdi. Şirketlerde, proje isterlerinin revize edilmesine yönelik bir beklenti hakimdi.


Değerlendirme

Fuardaki tüm şirket ve ürünler hakkında birer satır dahi yazmak, zaten yeterince uzamış olan bu değerlendirmeyi iyice uzatacaktır. Okurun sabır ve gözlerini daha fazla yormak istemiyorum. Bu nedenle, bazı görüşlerimi, kısa özet halinde sıralamak isterim:
- Türk savunma sanayiinin bir yol ayrımına girmiş olduğunu uzun süredir savunuyor, farklı platformlarda dile getirmeye çalışıyorum. Sektör, halihazırda kendini son kullanıcının, yani Türk Silahlı Kuvvetleri'nin organik bir bileşeni veya askeri üretim tesisi gibi konumlandırmış durumdadır. Hemen hemen tüm standlarda "ihtiyaç olursa / talep gelirse üretebiliriz" şeklindeki yanıtları duymaktan sıkıldım. Bu yanıtların gelmesinin nedeni, sektörün tüm üretim, geliştirme ve "hayal etme" (?) kabiliyetinin, SSM üzerinden son kullanıcı tarafından iletilen ihtiyaçlardır. Bu durumun tek müsebbidi yoktur, sektörün yapısal bir sıkıntısıdır. Bu durum, ArGe, ürün inovasyonu ve rekabetçilik önünde ciddi engeldir.

- Yan sanayi ve alt yüklenici bazında KOBİ'lerdeki gelişmeyi gözlemlemekten çok memnun oldum. Fuarda çok sayıda ürün / bileşen / teknoloji uzmanı irili ufaklı şirket vardı. Dahası, kümelenme gibi organizasyonlar üzerinden yurtdışından da hatırı sayılır işler alınmaya başlamış. Sektör ancak KOBİ'lerin sırtında ve ihracat üzerinden büyüyebilir. Bu açıdan umut verici bir fuar oldu.

- 1999 yılında gezdiğim IDEF'ten bugüne, Türkiye'nin yabancı ülke şirketleri ile kurduğu ilişkinin niteliğinin değişimini görmek beni çok memnun etti. Artık hazır, anahtar teslim ürün satılan bir pazar olmadığımızı görmek gurur verici. IDEF 2005 resimleri arasında bir standda gördüğüm Litening III podundan sonra, 10 yıl sonraki fuarda ASELSAN standında muadil (belki daha da gelişmiş) yerli bir ürünü görmek milliyetçilik damarını kabartabiliyor.

- Ancak bu gurur verici manzara, alt sistem, bileşen ve teknoloji bazında yerlileşmeyi sağlama, ticarileşme, rekabetçilik, alt yüklenici / yan sanayi yönetimi konularındaki zaafiyetleri de görünce, endişelenmeme neden oluyor. Platform bazında (Altay, MilGem, Anka, T129) çok önemli başarılara imza atmış Türkiye, kritik teknoloji, bileşen ve alt sistem konularında ciddi patinajlar çekiyor.

- Son kullanıcı - tedarik makami - sektör - akademi arasındaki ilişki kurgusunun, ihtiyaç planlama - tedarik yönetimi sisteminin kapsamlı, kendine dürüst ve etkin biçimde yeniden ele alınması sağlanamazsa, Türkiye bir prototipler cennetine (cehennemine?) dönüşecektir.

Bu, çok uzak bir geleceğe dair bir felaket tellallığı değildir. Bu nedenle Türk savunma sanayiinin büyük başarılar elde etmiş ama aynı zamanda da büyük bir krizle yüz yüze gelmiş olduğunu düşünüyorum.

11 yorum:

onur dedi ki...

IDEF 2013 e gitmiş ancak 2015 e gidemediğim için çok üzülmüştüm. Sizin sayenizde gitmiş kadar oldum teşekkür ederim. Anladığım kadarıyla nihai ürün bazında çok farklılıklar olmamış.

Adsız dedi ki...

Bu cümle yalnış olmuş. Soğutmalı IIR başlık sergilenmedi tanksavarlar için olan sergilendi.
ASELSAN tarafından geliştirilen ve fuarda da sergilenen kızılötesi (IR) arayıcı baslığı kullanıyor

Adsız dedi ki...

TF-X ile ilgili bir gelişme varmıydı fuarda

Samet dedi ki...

Hürkuş ile ilgili fuar öncesinde Murat Özpala'ya sormuştum,testler çok yoğun gelemeyeceğiz demişti. Bunun yanı sıra CPMIEC stantı bence büyük bir hüsrandı, kafadan anlaşmayı çöpe atmışlar gibi görünüyordu.
Türk Tipi Hücumbot için üretilen 3D arama radarı da dikkat çekiciydi.

Fuarda kimsenin farkmetmediği ise ASELSAN'ın Hibrid Lazer Silah Sistemiydi. Oysa ben çok ünlü olacak diye düşünmüştüm.

Unknown dedi ki...

Hocam söylediklerinizin tamamına imza atarım, özellikle seri üretim konusunda bu kadar ağır başlı davranmamız çok feci olarak canımı sıkmakta, hiç olmazsa tank konusunda biraz hızlı davranamazmıydık sounuçta uzay aracı geliştirmiyoruz. birde enfazla dikkatimi çeken şey MISIRLA YAPMAYA ÇALIŞTIĞIMIZ ASKERİ ANLAŞMALAR.BUNU OKUYUNCA ONLARCA SEBEP BULUNAN MISIR DARBESİNE BİR SEBEP DAHA ORTAYA ÇIKMIŞ OLDU. DÜŞÜNSENİZE GENESİS İLE YÖNETİLEN 4 ADET MEKO VE MİLGEMLER İSRAİLİN NE KADAR DA CANINI SIKARDI. DARBEDEN SONRA BLOGDA YADIĞINIZ GİBİ RUSYADAN 3 MİLYAR USD FRANSADAN 7 MİLYAR USD LİK ALIMLAR... HADİ UÇAKLARI MECBUR GEÇECEĞİZ DE MISIRA SATACAĞIMIZ GEMİLERİN YERİNE FRANSADAN Gowind korvet ve FREMM LER İN SİPARİŞ VERİLMESİ DARBENİN SADECE MISIRA DEĞİL BÜTÜN İSLAM DÜNYASINA YAPILDIĞININ KANITIDIR

Adsız dedi ki...

osman yavuz ne dünyadan ne uluslararası ilişkilerden ne savunma sanayiinden bir haberin var. şu yazdıkların cevap vermeye bile değmez kusura bakma ama.

Cemal KALINTAŞ dedi ki...

BU KADAR İDDALI KONUŞTUGUNA GÖRE MISIR'IN İÇ VE DIŞ POLİTİKALARINI SEN BELİRLİYORSUN GALİBA. AMA HER NE SEBEPTEN OLURSA OLSUN İNSANLARIN FİKİR, DÜŞÜNCE VE YORUMLARIYLA KÜÇÜK DÜŞÜRÜCÜ ŞEKİLDE YORUMLAR YAPMAK RAHATSIZ EDİCİ BİR DAVRANIŞ BOZUKLUĞU.

Kağan Paksoy dedi ki...

Mpt ile ilgili son gelişmelerin de tarafinizca analiz edilmesini isterdim.

Unknown dedi ki...

dzkk'nin açıklamasına göre milgem 8 gemi +4 gemi opsiyon olarak planlanmıştır
ve i sınıfı ihtiyaca yönelik bir değişiklik ve 5-8 gemiler i sınıfı olacak
dzkknin söyledikleri şu yönde MİLGEM Projesi ile TF-100 Fırkateyn Projesi birbirlerinin devamı ve ikamesi olmayan iki ayrı projedir.

Adsız dedi ki...

Yorumlara bakiyorumda neredeyse sevinmissiniz Misir'in silah seçimlerine.

Adsız dedi ki...

Ardacigim senin analizlerin Pirlanta gibi. H.C