26/03/2006

İran - Irak Savaşı

Şii Fars - Sünni Arap tarihi düşmanlığı bir yana, savaşın görünürdeki sebebi, iki ülke arasındaki Şatt-ül Arap su yoluna bağlı olan sınır anlaşmazlığıdır. Buna ilaveten iki ülke arasındaki kara sınırı boyunca da çeşitli bölgeler üzerinde anlaşmazlıklar bulunmaktaydı, ki bu bölgeler Kuzey Irak'a kadar uzanmaktadır.

Bu arada Saddam Hüseyin'in savaş kararını bir hafta sonu tatilinde, yeğeni ile ayak üstü tartışarak aldığı söylenir. Saddam'ın liderlik yaptığı dönemdeki icraatlarına bakılacak olursa, çok da absürd bir iddia değildir bu.

İngiltere'nin 1970'lerin başında Körfez'den çekilmesi, iki ülke arasındaki güç dengesini değiştirmişti. 1970'lerin başlarında sınır boyunca zaman zaman sınırlı ölçekte çatışmalar yaşandı. İran'ın bazı kritik petrol bölgelerini ele geçirmesi, iki ülke arasındaki diplomatik ilişkileri de gerginleştirdi. Irak, Şah karşıtlarını, İran da Kuzey'deki Kürtler'i el altından desteklemeye başladı (gerçi İran'ın Kürtler'e olan desteğinin başlangıcı 1960'lara dayanır). 1973'teki Yom Kippur Arap - İsrail Savaşı bu çekişmeyi bir süre dondurdu, ama savaştan sonra her şey kaldığı yerden - artarak- devam etti. Gerginliğin hat safhaya ulaştığı 1975'te iki ülke anlaşmazlığı çözmek üzere masaya oturdu: Bunda Şah İran'ının ABD desteği ile askeri açıdan büyük ölçüde güçlenmesinin de etkisi vardır.


1975'teki anlaşma sınır anlaşmazlığını tam olarak çözmese de, dondurdu denilebilir. Bu anlaşma ile Şatt-ül Arap'ın yarısı İran'a, yarısı Irak'a verildi ve bir nevi uluslararası su yolu haline geldi. Bu anlaşma Irak ve dolayısıyla Baas rejimi için bir yenilgi idi. Irak bunun üzerine Şatt-ül Arap'a olan bağımlılığını azaltmak için alternatifler aramaya başladı, Kerkük - Yumurtalık ve Suriye üzerinden geçen boru hatları, bu alternatiflerdendir.

1975 anlamasının bir etkisi, iki ülkenin de Körfez'deki petrol sevkiyatı ve bölgedeki petrol tesislerini korumak için silahlanmaya ve üs inşasına ağırlık vermesidir. Irak ordusunun topçu ve roket ağırlıklı yapılanması bu dönemde hız kazanmıştır.

Savaşın bir başka esas sebebi ise İran'daki İslam Devrimi'dir. Bu devrim, diktatör / tek adam yönetimine dayanan bölge Arap devletlerini tehdit ediyordu. Zira devrimi ihrac etmeyi planlayan İran'dan etkilenen / destek alan bölge halkları, tabandan gelen bir hareket ile yönetimleri devirebilirdi. Ayrıca nüfusunun 60%ı Şii olan Irak için, komşu İran'daki devrim, hayati tehlike arz etmekteydi.

Devrim ile birlikte personelinin önemli bölümü idam edilen ya da hapse atılan İran ordusunun gücü son derece zayıflamıştı. Dolayısıyla darbeye en açık konumdaydı. İran'daki iç karışıklık 1975 anlaşmasının gurur kırıcı sonuçlarını bertaraf etmek, ilave kazanımlar elde etmek ve Arap dünyasında prestij kazanmak için kaçırılmayacak bir fırsat olarak görünüyordu. Saddam Hüseyin'in kesin bir zafer kazanmak için kendisine güven duyması makul olarak kabul edilebilir sanırım.

Burada enteresan bir not düşmekte fayda var: İslam Devrimi sırasında Humeyni'ye destek olan İran Kürtleri (KDPI), devrimden sonra Humeyni'nin hiç bir şekilde otonomi veya benzeri haklar vermeyeceğini açıklaması üzerine ve Irak örtülü desteği ile, İran'a karşı ayaklandılar. Ayaklanmanın odak noktasında meşhur Mahabad kenti vardı (hani şu 1920'deki ömrü bir seneyi geçmeyen Kürt Devleti'nin kurulduğu kent).

İran Devrimi'nden sonra 1979 yılı, iki tarafın karşılıklı diğer tarafın muhalif gruplarını desteklediği bir "ayaklanmacılar savaşı"na sahne olur. Suikast girişimleri, sınır çatışmaları, bombalaalar "vaka-i adiye" haline gelir. Irak Şah Devrimi'nden kaçanlara kucak açar, İran Kürtleri'ni silahlandırır, İran ise Irak Şiileri ve Kürtleri'ni... Bu sırada 1979 sonlarında Ayetullah Humeyni'nin bir radyo yayınında Irak ordusuna Saddam'ı devirme çağrısı yapması tansiyonu yükseltir. Irak, sınırdaki bazı İran kentlerini bombalayarak ve Şii cemaat içinde büyük çaplı tutuklamalar (tutuklama = idam) gerçekleştirerek cevap verir.

1980 yazı boyunca Kasr-ı Şirin merkezli olarak cereyan eden çatışmaların boyutu giderek büyür. Bu aşamada geniş ölçekli bir savaş hala uzaktadır, ancak Saddam İran'ı işgal kararı alır. Bu kararı almasındaki gerçek etkenler hala tam olarak bilinmiyor, ancak aşağıdakiler genel olarak fikir verebilir:

1. Baas rejimini İran İslam Devrimi'nin yıkıcı etkisinden korumak

2. 1975 anlaşması uyarınca İran'ın Irak'a devretmeyi vaat ettiği ancak devretmediği toprakları ve mümkünse daha fazlasını ele geçirmek.

3. Irak'ın Şatt-ül Arap su yolu üzerindeki tam hakimiyetini tekrar kazanmak.

4. Ezeli rakip İran'ın askeri gücünü ezmek ve gelecekte tehdit olmasının önüne geçmek.

5. Humeyni'nin devrilmesini sağlayacak ortamı hazırlamak, İran muhaliflerini organize etmek.

6. Geniş petrol yataklarına sahip olan Kuzistan'ı ele geçirmek.

7. Kazanılacak zaferle Arap dünyasında prestij ve liderlik elde etmek. İsrail'le barış imzalayarak Arap dünyasında saygınlığını büyük ölçüde yitiren Mısır ve zayıflamış Suriye'nin önüne geçmek ve Baas rejiminin ülke içindeki otoritesini kuvvetlendirmek.

Savaş başlarken İran'ın durumu ise oldukça karışıktı. İran'daki halk ayaklanmasının Irak'a ve oradan bölgeye yayılacağına dair umut vardı; bu, Humeyni'nin aşırı saldırgan söylemlerinin de sebebidir. Ordu üzerinde tam hakimiyet elde etmek için geniş çaplı tutuklama ve idamlar gerçekleştirildi. Özellikle daha modern görüşlere sahip hava ve deniz kuvvetleri yetişmiş personel bakımından zafiyete uğramış durumdaydı. Rejim bir yandan da kendi güvenilir ordusunu kurmaya girişti: Devrim Muhafızları böyle ortaya çıktı.

22 Eylül 1980'de Saddam Hüseyin 1975 anlaşmasının artık geçerli olmadığını ve Şatt-ül Arap'ın tekrar Irak egemenliğine girdiğini ilan etti. Aynı gün Irak güçleri, hava kuvvetlerinin de desteği ile odak noktası Kuzistan olan geniş çaplı bir saldırı başlattı.

İran, 1981 başlarındaki karşı saldırısı ile Kuzistan'ın tekrar ele geçirdi.

1982 - 1984 arası, iki taraf da karşılıklı saldırılar ile birbirini yıprattı. "Somme v2.0, Middle East Edition"

Bu esnada savaş özellikle Körfez'de kızışmaya başladı. İki taraf da, hasmının savaşa devam etme kabiliyetini sekteye uğratmak için ekonomik hedeflere yöneldi. "Tanker Savaşları" olarak adlandırılan dönem başladı. Savaşın 1984 - 1987 arasındaki periyodunda cereyan eden ve iki tarafın karşılıklı Basra Körfezi'ndeki petrol trafiğine saldırılarının gerçekleştiği Tanker Savaşları, İran - Irak Savaşı'nın etkilerinin küresel ölçeğe genişlemesine ve savaşa dolaylı da olsa büyük güçlerin müdahil olmasına sebep olmuştur. Bu dönemde ayrıca dünyadaki petrol fiyatları artmıştır.

İlk olarak Irak, Mayıs 1981'de Basra Körfezi'nin büyük kısmını tek taraflı olarak açık bölge ilan etmiş ve buraya giren tüm gemileri vuracağını ilan etmiştir. İran için hayati öneme sahip petrol nakliyatı bu bölgeden gerçekleşmektedir, bu nakliyatın devamı İran'ın korkunç maliyetleri bulan savaşı finanse etmesi için gereklidir. 1981'den 1984'e kadar olan safhada Irak tarafından daha ziyade kısıtlı ölçekte saldırılar gerçekleşmiş, bazı İran petrol platformları ve limanları vurulmuştur.

Mart 1984'te Irak, açık bölgenin sınırlarını tüm körfezi kapsayacak ölçüde genişletmiş ve Fransa'dan yeni savaş uçakları (kiralık Super Etendard'lar ve daha sonra Mirage F1'ler) ve güdümlü füzeler (Exocet) satın almıştır. bu dönemde Irak tarafından İran'a giren ve bu ülkeden ayrılan petrol tankerlerine karşı yoğun bir saldırı dalgası başlamıştır. Hedefler arasında tankerlere ilaveten nakliye gemileri de bulunmaktadır. Irak saldırıları İran'ın petrol ihracatını yarı yarıya düşürür, İran da karşılık olarak Körfez'e giren ve Irak'a doğru yol alan petrol tankerlerine saldırmaya başlar. Arada pek çok sivil veya başka ülkelerden gemi isabet alır, bazıları batar: Tanker savaşı yavaş yavaş kontrolden çıkmaktadır.

Bunun üzerine iki taraf arasında BM hakemliğinde bir moratoryum imzalanır ve karşılıklı sivil hedeflere saldırılmayacağı garantisi verilir. Ancak bir süre sonra Irak bu moratoryumu ihlal etmeye başlar. Deyim yerindeyse yüzen her şeye saldırmaya, füze sallamaya başlar. Bunun üzerine İran da gemi azıya alır. Artık bir nevi hedef gözetilmeden karşılıklı atış yapılmaya başlanır ve pek çok tarafsız petrol tankeri batar, bunun da etkileri petrol fiyatlarında görülmeye başlar. Burada da devreye ABD, SSCB, Japonya ve pek çok Avrupa devleti girer. Anılan ülkeler Körfez'e giren tankerleri kendi korumaları altına alır ve kendi bayraklarını çeker. Yani söz gelimi ABD bayrağı çekmiş bir tankere saldırmak ABD'ye saldırmak anlamına gelecektir.

Bu sırada enteresan bir şey olur.

Bir Irak Mirage F1 savaş uçağı bir Exocet anti gemi füzesi ateşler. Hedefi bir petrol tankeridir, en azından Iraklı pilot öyle sanmaktadır. Ancak füze vura vura USS Stark adlı ABD fırkateynini vurur! 37 denizci ölür. ABD esip gürler, ama Irak'a karşı değil.

Saldırıdan İran'ı sorumlu tutar ABD. Buna göre İran bu tür saldırıları provoke etmektedir.

İran altta kalır mı? o da ABD'ye esip gürler. Yetmez Körfez'e daha fazla mayın yerleştirir. O da yetmez ABD bayrağı çekilmiş petrol tankerlerine ve ABD devriye gemilerine vur kaç saldırıları yapar.

ABD de bunun altında kalmaz. ABD özel timleri bir kaç İran petrol platformuna operasyon düzenler, platformları tamamen imha eder.

İran bunun altında kalır.

Öte yandan 1984'e kadar olan süreçte kara savaşındaki "berabere"lik ve Irak'ın başlangıçtaki kazanımlarını teker teker kaybetmesi, Saddam Hüseyin'i İran'la ateşkes zemini aramaya iter. Baas rejiminin görüşme teklifleri Tahran tarafından reddedilir.

1987'ye kadar sayısız "Şafak" ve "Kerbela" harekatında insan dalgaları, motosikletli Besic militanları kullanılır. Mevziler sık sık el değiştirir, iki taraf da hiç bir pozitif gelişme gösteremez. TRT-1'deki akşam haberlerinde sık sık topçuları, BM-21 Grad roketlerini, Kalaşnikofları veya G-3'leriyle bel hizasından hedef gözetmeksizin ateş eden askerleri görürüz. İranlı ortaokul çocukları insan dalgası ("human wave") taktikleriyle Irak cephelerine saldırtılır, Irak, İran şehirlerine uzun menzilli füzeler atar, İran da tabi bunun altında kalmaz, petrol fiyatları artar... Derken iki taraf da "artık yeter" demeye karar verir. Yıl 1988 olur. İran Irak savaşı sona erer...

Sonuçta ne olur?

- Irak'ın anormal artan borçları ekonomik olarak onu en az 20 yıl geriye götürür. Bunda tanker savaşları süresince sekteye uğrayan petrol sevkiyatının büyük etkisi vardır. Öyle ki 1988'den sonra tüm petrol gelirlerini olduğu gibi altyapı yatırımına harcasa bile, bir 20 yıl daha savaştan önceki durumuna ulaşamayacaktır. Sonuçta borç yiğidi sağlam kamçılar, Kuveyt'e saldırır Saddam.

- İran'ın petrol gelirleri ve enerji altyapısı çöker. Ekonomik kriz ülkeyi boğar. Irak'tan farklı bir durum söz konusu değildir. Ayrıca Körfez'deki petrol nakliyatını kontrol etmek için güdümlü füzelere ve mayınlara inanılmaz yatırım yapılmaya başlanır.

- ABD, bölgedeki petrol sevkiyatının hem kendisi hem de küresel satranç oyunu üzerindeki önemini anlar. Bölgeye daha fazla yerleşir. 1991'deki Körfez Savaşı da bunun tuzu biberi olur. 2003'deki İkinci Körfez Savaşı ise creme de la creme.

Askeri veya siyasi açıdan daha yazacak çok şey var bu savaşla ilgili ama değer mi, bilemiyorum.. Tıpkı her ölümün erken olduğu gibi, her savaş saçmadır. Ama İran Irak Savaşı, "Saçma Savaşların Anası"dır[*] benim gözümde...






Not: USS Stark daha sonra tamir edilir. Şu anda Polonya donanmasında hizmet vermekte.





[*]: Nasıl analoji yaptım ama Saddam'ın "Tüm Savaşların Anası" söylemini kullanarak :)

Hiç yorum yok: