Uluslararası savunma sanayii fuarı IDEF’in 13’üncüsü,
9 – 12 Mayıs tarihleri arasında TÜYAP Beylikdüzü Fuar ve Kongre Merkezi’nde
gerçekleştirildi.
Bu yıl ilk kez Cumhurbaşkanlığı himayesinde gerçekleştirilen IDEF’e, TÜYAP verilerine göre 50 ülkeden 818 firma ile 135
heyet katıldı. Fuarı ayrıca iki devlet başkanı 30 Bakan, 6 Genelkurmay Başkanı,
16 Bakan Yardımcısı, 5 Genelkurmay Başkan Yardımcısı, 10 Kuvvet Komutanı ve 15
Müsteşar ziyaret etti. Karşılaştırma için IDEF 2015'e 54 ülkeden 781 firma ve
kurum katılmış; 77 ülkeden 20 bakan, 6 genelkurmay başkanı, 20 bakan
yardımcısı, 3 genelkurmay başkan yardımcısı, 7 kuvvet komutanı ve 15 müsteşar
ziyaret etmişti.
Fuarı ikinci gününden itibaren takip ettim. Fuar
süresince çektiğim fotograflara buradan erişebilirsiniz.
Fuara ilişkin gözlem ve değerlendirmelerim şu
şekilde:
1. Genel Gözlemler
TÜYAP’ın bu işi beceremediğine, fuar merkezinin ve
çevresinin böyle bir etkinlik için ne kadar sakil kaldığına dair uzun uzadıya
eleştiriler yazmayacağım. Zira önceki IDEF’lerdeki gözlemlerim aynen geçerli.
Hatta TÜYAP bu yıl seviyeyi daha da aşağıya taşımayı başardı. Özellikle fuar
girişleri, ciddi kepazeliklere sahne oldu. Tek bir örnek:
Fuarın ikinci günü sabah erken saatte alanda
hazırdım. Giriş kartlarının dağıtıldığı çadırın içinde tam biz izdiham hali
mevcuttu. Oldukça gevşek bir sıra, kartların hazırlandığı bankoya
yaklaşıldığında kaybolmuştu: S şeklinde ilerleyen sıra bankoların önünde
ortadan kaybolduğu ve sırası geleni boşalan bankoya yönlendiren bir yetkili
olmadığı için kargaşa hakimdi. Fuar öncesinde web sitesinden kayıt yaptırıp
başvurusu onaylananlar da, orada yeni başvuru yapacak olanlar da aynı
sıradaydı. Çadır içi artık nefes alınamaz hale gelince genç bir TÜYAP
yetkilisi, “elinde onay çıktısı olanlar ana kapıdan giriş yapabilir” diye
bağırdı. Bunun üzerine asker ve sivil çok sayıda ziyaretçi çadırdan çıkarak,
hızını artıran yağmur altında ana kapıya yönlendik. Tabi ortada ne bir
yönlendirici yetkili ne de bir bilgi notu vb vardı. Ana giriş kapısında ise
başka bir TÜYAP yetkilisi, son derece sert ve kaba ifadelerle bizi çadıra geri
yönlendirdi. Bu arada iyice kalabalıklaşan çadırın için tam bir ana baba gününe
dönmüştü. Ve ardından aynı şey bir daha yaşandı! Çadırın içinde başka bir
yetkili ısrarla elinde onay kağıtları olan ziyaretçileri, geri gönderildiğimiz
kapıya yönlendirdi! Tam bu sırada rastladığım bir arkadaşım, fuarın “TÜYAP
Palas” oteli yanındaki kapısından da giriş yapabileceğimi söyledi. 100m kadar
yürüdükten sonra ulaştığım bu kapıda sıra yoktu. 5 dakika içinde, kimlik
belgemi dahi göstermeden, 9 sene önce çektirmiş olduğum fotoğrafımla yaptığım
başvurunun onay kağıdını göstererek ve X ray kapısından geçerken cihazın
ötmesine rağmen üstüm aranmadan fuara giriş yaptım. O sırada çadırda kartlarını
almak için bekleyen pek çok kişinin öğlene doğru ancak girebildiğini öğrendim –
ki aralarında çok sayıda TSK personeli de vardı.
Fuarın içeriğine gelecek olursak, genel gözlemlerimi
gazeteci tabiriyle şu “spotlar” ile özetlemem mümkün:
i. Hayal tacirliği ile nitelikli dolandırıcılık
arasında ince bir çizgi vardır,
ii. Türk savunma sanayii, TSK’nın ikmal organı olmak
ile sürdürülebilir gelişme kaydeden, rekabetçi ve yaratıcı (inovatif) bir
sektöre dönüşme arasında, ilkine meyilli bir rotada gibi,
iii. Sektör, platformdan alt sistem ve teknolojiye
yatay ve dikey genişlemeyi belli bir ölçüde başarmışa benziyor,
iv. Uluslararası ilişkiler ve dış politikadaki
sıkıntılar, sektörü doğrudan etkilemiş
v. Fuara uluslararası ilgi ağırlıklı olarak Ortadoğu
ve Afrika kaynaklı idi.
Fuarı (ve dolayısıyla sektörün durumunu) değerlendirmek
için önceki fuarlarda da kullandığım önemli bir gösterge de kimlerin / nelerin
olmadığı. IDEF 2017’de olmayanlar nelerdi?
i. RMK Marine: Otokar ve Koç Savunma’nın her zaman
bulunduğu stand alanında normalde RMK Marine’in de bir standı bulunur, burada
gemi tasarımları sergilenirdi. Bu fuarda RMK Marine katılımcı olarak yer
almadı. Bu da, firmanın askeri denizcilik sektöründen, en azından Türkiye pazarında, çıkış yaptığını ya da
yapmaya hazırlandığını gösteriyor olabilir.
ii. DCNS, Damen gibi firmalar bu yıl da IDEF’e katılmadılar.
Almanya ile gerilen ilişkiler, KMW ve Rheinmetall gibi önde gelen Alman savunma
firmaları da yoktu. Dahası, ABD’den Boeing de katılmamıştı. Lockheed Martin’in
standında ise yalnızca MEADS sistemi sergileniyordu, Airbus Defense’in standı
yalnızca A330MRTT tanker uçak ve C295 nakliye uçağı ile, Raytheon’un standı ise
AN/APG-84 RACR AESA radarı ile sınırlıydı. Diğer önde gelen ABD’li ve Avrupalı
firmaların standları oldukça mütevazi boyut ve içerikteydi. Bu, yalnızca ürün
ve platform satışı olarak değil, birlikte iş geliştirme ve alt sistem,
teknoloji bazında işbirliği yapma konusundaki duruşlarının bir göstergesi
olabilir.
iii. 2015 ve 2016 boyunca gündemi epey meşgul eden,
yerli ve yabancı çok sayıda fuar ve organizasyonda tanıtılan TRJet TRJ328 ve
TRJ628 bölgesel yolcu uçağı projesi yoktu. Bu proje, rafa kalkmışa benziyor:
Nitekim firmanın web sitesindeki en güncel haber, 2016 Aralık ayına ait.
2. İmzalar
2. İmzalar
IDEF sırasında bazı önemli imza törenleri
gerçekleştirildi. Öne çıkanlar şöyle:
1. Nurol ile BAE Systems ortak girişimi olarak kısa
süre önce kurulan BNA, MTU - Safran ortak girişimi AES ile Çok Amaçlı Gaz
Türbini Motor Kontrol Sistemi Geliştirme Projesi'ni imzaladı.
2. HAVELSAN, Ukraynalı Antonov ve Suudi Arabistanlı
Taqnia ile, An-132 deniz karakol uçağı için bir işbirliği mutabakat muhtırası
(MoU) imzaladı. Suudi Arabistan, Antonov'un An-132 uçak projesini finanse
ediyor; bu uçağın askeri ve sivil versiyonlarından çok sayıda tedarik edecek.
3. TÜBİTAK BİLGEM, gerçek zamanlı işletim sistemi
(GİS) için TAI ve ASELSAN ile; siber güvenlik konusunda SSM ve Netaş ile;
havaalanı trafik radarı ve erken ihbar sistemi geliştirilmesi için ASELSAN ile
protokol ve anlaşmalar imzaladı.
4. Milli Savunma Bakanlığı'na (MSB) bağlı Askeri
Fabrikalar Genel Müdürlüğü (AFGM), ASELSAN, TEI, Airbus, MKEK ve Bilkent
Üniversitesi ile işbirliği anlaşmaları imzaladı.
5. Envanterdeki mevcut ana muharebe tanklarının
tanksavar yeteneklerinin geliştirilmesi amacıyla başlatılan Fırat Projesi
kapsamında, M60T tankları için SSM ile ASELSAN arasında sözleşme imzalandı.
6. Türk Hava Kuvvetleri envanterindeki T-41 ve
SF-260D başlangıç eğitim uçaklarının yerini almak üzere Pakistan'dan 52 adet
Süper Muşşak tipi eğitim uçağının alınması için PAC Kamra ile SSM arasında bir
sözleşme imzalandı.
7. Pakistan Deniz Kuvvetleri için dört adet MilGem
sınıfı korvet satışı için iki ülke arasında bir "Niyet Beyanı
Anlaşması" imzalandı.
8. TFX Milli Muharip Uçak için SSM, İngiliz
hükümetine bağlı UKTI, TAI ve BAE Systems arasında anlaşma imzalandı
9. Jandarma Genel Komutanlığı (JGK) için silahlı İHA
ihtiyacına yönelik olarak SSM ile Baykar Makina arasında bir sözleşme
imzalandı.
10. Kara Kuvvetleri Komutanlığı (KKK) ihtiyacı için
12 adedi kesin, 12 adedi de opsiyon olmak üzere 24 adet Hürkuş C yakın hava
desteği uçağı sözleşmesi imzalandı.
3. Firmalar ve Ürünler
4.
Değerlendirme
IDEF, aslında doğal bir şekilde, Türk savunma sanayiinin ürün sergisine dönüşmüş durumda. Bu, sektörün son 15 yılda kaydettiği gelişme göz önünde bulundurulursa beklenmeyecek bir sonuç değil. Ancak sektörün sürdürülebilir gelişmesi, çözümlerin prototip halinde kalmayıp ürüne dönüşmeleri ve firmaların büyümesi, rekabetçiliğin artması ve ihracat ile mümkün. Başta TSK olmak üzere iç pazarın ihtiyaçları her zaman mevcut olacaktır. Türkiye gibi çok sayıda ve farklı nitelikte iç ve dış tehditle karşı karşıya olan bir ülkenin ihtiyaçlarının boyutu da her zaman büyük olacaktır. Ancak sektörün insan kaynakları ve teknoloji altyapısı ile birikimini korumak ve diğer sektörlere transferi yolu ile kalkınmayı sağlamak için, Türk savunma sanayiinin “butik üretim hattı” vasfından süratle kurtulması gerekiyor. IDEF 2017’de bu bakımdan bence alarm zillerinin çaldığını iddia etmek mümkün. Çünkü:
i. Kara aracı üreticisi ve çözümü enflasyonunda olduğu üzere, büyük bir pastadan pay kapmak için ayağı yere basmayan çözümler dahi hala öne sürülebiliyor. Bu, sektörün dinamiklerinin hala daha bu tür girişimlere, daha doğrusu maceralara cesaret veren bir yapıda olduğunun göstergesi.
3. Firmalar ve Ürünler
Önceki IDEF’lerde olduğu gibi bu fuarda da en büyük
stand alanı ve sergilenen en fazla sayıda ürün ASELSAN’a aitti. ASELSAN, fuarda
300’den fazla ürün ve çözüm sergiledi. ASELSAN ile birlikte en büyük gövde
gösterisini yapan firmaların başında, özgün hafif genel maksat T625’in ve
silahlı taarruz uçağı Hürkuş C’nin prototiplerini ilk kez sergileyen TUSAŞ
geliyordu. TUSAŞ standında ayrıca SAR radarı ve silah ile donatılmış olan bir
Anka S insansız hava aracı (İHA) da dikkat çekmekteydi.
ASELSAN başta olmak üzere pek çok yerli firma,
sergileyecekleri ürünler ile ilgili fuardan bir süre önce sosyal medya
üzerinden tanıtım kampanyası yürütmeye başlamışlardı. Tüm bu ürünler ve
çözümler ile ilgili gözlemleri aktarmak anlamlı olmayacak. Onun yerine genel
gözlem ve düşüncelerimi paylaşmayı tercih ederim.
ASELSAN standında en çok dikkatimi çeken ve hoşuma
giden iki ürün Sarp ve 120mm havan sistemi idi.
Sarp’ın bir ürün ailesi olarak olgunlaştığını görmek
memnuniyet verici. Bunda, iç güvenlik harekâtında farklı son kullanıcılardan
gelen geri bildirimlerin etkisi büyük. Bu şekilde olgunlaşan sistem,
uluslararası pazarda da hem maliyet hem de performans açısından rekabetçi bir
ürün haline gelmiş. Bu, son kullanıcı ile sanayi arasındaki daimi iletişimin
önemine güzel bir örnek: Sistemi sadece geliştirip hangardan veya üretim
hattından çıkarmak değil, kullanıcı ile birlikte ömür devri boyunca sürekli
iyileştirme ve geliştirmeye tabi tutabilmek çok önemli. Bunun için de tasarım,
geliştirme ve üretim süreçlerinin devamlı iyileştirmeye açık bir şekilde kurgulanması
şart. ASELSAN bunu Sarp özelinde başarmış gibi görünüyor. Bunun bir diğer
örneği olarak da STAMP ailesi verilebilir: önce STAMP, ardından STOP ve SMASH’a
giden yolda bir diğer ürün ailesi elde edildi ve en son fuarda da ilk kez
gösterilen daha yüksek performanslı STAMP 2’ye ulaşıldı. Bunda da aynı şekilde
başta Türk Deniz Kuvvetleri olmak üzere farklı kullanıcılara çok sayıda teslim
edilen ürünlerden elde edilen tecrübeler etkili oldu.
120mm havan ise, ASELSAN’ın Korkut ve Poyraz Mühimmat
Transfer Aracı gibi projelerden elde ettiği otomasyon / elektro mekanik
tecrübelerinin güzel bir sonucu gibi görünüyor. ADOP (Atış Destek Otomasyon)
sistemine tümleşik, tamamen otomatik bir havan sistemi. Merminin namluya
sürülmesinden hedefe yöneltilmesine kadar tamamen otonom hareket edebiliyor. Araca
monteli ya da sabit kullanımı mümkün. Öteden beri topçu sistemlerinin hızlı ve
hassas kullanımının yaratacağı farka inanmış bir araştırmacı olarak bu çözümden
çok etkilendim. Güdümlü mühimmat ile birlikte asimetrik harp ortamında son
derece etkili olacağına inanıyorum.
Fuarda iki farklı kamyona monteli obüs çözümü görmek
beni epey şaşırttı. Kamyona monteli obüs çözümleri, klasik paletli araç temelli
kundağı motorlu obüs (KMH) sistemlerinin yerini almaya başlıyor. Bu tip
sistemlere talep dünya genelinde hızla artıyor. En popüler örneklerinden biri
Fransız Nexter firmasının ürünü olan CAESAR. Bu sistem Irak’ta Fransız
birlikleri tarafından Musul Harekâtı’nda ve Suudi ordusu tarafından Yemen’de
aktif olarak kullanılıyor. Türkiye ise, topçu harekâtında isabet ve konuşlanma
/ mevzilenme sürati gibi etkenlerin önemini en son Fırat Kalkanı Harekâtı’nda
(FKH)bir kez daha tecrübe etti. ASELSAN ile Askeri Fabrikalar Genel Müdürlüğü
(AFGM) işbirliği ile geliştirilen “Asya” ve Makine Kimya Endüstrisi Kurumu
(MKEK) tarafından geliştirilen “Yavuz” sistemlerinin, FKH’den elde edilen
tecrübelerin doğrudan birer sonucu olduğunu zannetmiyorum. Asya’nın test atışı
gerçekleştirip gerçekleştirmediğini öğrenemedim ancak Yavuz’un yaptığı deneme
atışlarına ilişkin bir video, MKEK standında yayınlanıyordu.
Bir diğer topçu projesi olan havadan taşınabilir
105mm obüs sistemi “Boran”da ise, nihai testlerin Eylül ayı civarında
başlayacağını, son kullanıcının dört adet daha prototip siparişi vermesinin
beklendiği ve bu altı top ile sahada operasyonel testlerin
gerçekleştirileceğini aktardı MKEK yetkilisi. Testlerin tamamlanmasının
akabinde, sözleşmenin imzalanması ile birlikte, üretim hattı kalifikasyonundan
sonra seri üretimin en erken 2018 sonunda başlayabileceği söylendi. Oldukça iyimser
bir senaryo olduğunu düşünüyorum.
Fuarda, SWIR (Short Wave Infrared; Kısa Dalga
Kızılötesi) algılayıcı alanındaki gelişmeleri gözlemleme fırsatı buldum: SWIR
teknolojiye sahip kameralar ile, özellikle sis, pus ve duman ortamlarında
yüksek kalitede görüş kabiliyeti elde ediliyor. Bu tip kameralar aynı zamanda,
normal görüş koşullarında aynı gibi görünen nesnelerin malzeme farklılıklarını
da tespit ediyor. Bu tip kameraların algılayıcı sistemlerini geliştirmek için
malzeme ve elektronik alanında ciddi bir gelişmişlik seviyesi gerekiyor. SSM,
Kangal adlı proje ile böyle bir algılayıcının geliştirilmesi görevini ASELSAN
ve Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’ne bir ArGe projesi olarak vermişti. Kasım
2012’de imzalanan sözleşme ile başlayan proje nihayetlenmiş ve ortaya “Göz SW”
adlı kamera çıkmış.
SWIR algılayıcı alanında bir diğer çözüm ise,
HAVELSAN Teknoloji Radar (HTR) şirketindeydi. Fuarın görece kıyıda köşede
kalmış bir yerindeki standında firma, “GörSen” adlı kamera ailesini
tanıtıyordu. HTR, bu kameraların SWIR algılayıcılarını ODTÜ MEMS ile birlikte
geliştirmiş. Ayrıca firma, kameralar ile birlikte çalışacak bir hedef algılama
yazılımı da geliştirmiş. Daha ziyade tesis ve üs güvenliği için kullanılan bu
kamera + yazılım bileşimi ile, hareketli unsurlar, bu hareketli unsurların
davranışlarındaki değişimler (söz gelimi yere bırakılan bir paket gibi) tespit
edilebiliyor.
Bilindiği gibi SWIR teknolojili kamera ve SAR radar
sistemi eksikliği, Fırat Kalkanı Harekâtı sırasında birliklerimizin Akil Tepesi
çatışmalarında sisli ortamda ağır kayıplar vermesine neden olmuştu.
Bunlar güzel, umut verici gelişmeler. Ancak
madalyonun öbür yüzünü de es geçmemek gerekiyor.
Fuarın hemen öncesinde kamuoyuna servis edilen
görüntülerde dikkatimi çeken bir ürün, ASELSAN’ın “Asya” adını verdiği
“exoskeleton” (dış iskelet) tasarımı idi. Asya, ağır yüklerin kaldırılması ve
bunlarla hareketi kolaylaştırmak için giyilebilen bir robotik destek
mekanizması. Bir ArGe projesi olduğu anlaşılıyor. ASELSAN’ın bu ismi iki ayrı
ürününe (diğeri malum, kamyona monteli 155mm obüs) neden verdiği ayrı (ve
ciddi) bir soru işareti. Ancak bu ürünün ve sergilenmesinin işaret ettiği daha
ciddi bir husus var.
Ben uzun süre Boston Dynamics firması ile çalıştım.
Firmanın Boston'daki merkezini de gezdim, kurucusu dahil çok sayıda yöneticisi
ve mühendisi ile mesai harcadım. Firmanın kuruluş sebebi aslında çok basit:
MIT'de (Massachusetts Institute of Technology) bir profesör olan bir
akademisyen, yürüyüşün matematik modellemesi üzerine kariyer yapıyor ve
"konuyu bu kadar iyi biliyorsam bundan neden para kazanmıyorum?"
diyerek firmayı kuruyor. Firmanın çekirdek ekibi MIT, Stanford vb kalburüstü
üniversitelerden.
Firmaya, robotik alanında yaptığı çalışmalarda
DARPA'dan para yağıyor. Hiçbir zaman finansman ya da gelecek kaygısı
taşımadılar. Çok enteresan butik projeler ortaya çıkardılar. Big Dog ailesi,
bunun en medyatik olanı ve belki de en mütevazisi. Ben mesela gökdelenlere
dikey tırmanarak bina dış yüzey temizliği yapan altı ayaklı robottan ve nükleer
atık tesislerine inceleme için girecek iki ayaklı robottan daha çok
etkilenmiştim ilk gördüğümde.
Ama bu firma ile ilgili beni en çok etkileyen başka
bir şey var:
Firmanın geliştirme ekibi, robotik (özellikle iki
ayaklı robot) alanında yaptıkları araştırmalar ile insan vücudunun tüm
hareketlerinin matematik mühendislik simülasyonunu yapabilir hale geliyorlar.
Bu, şu anlama geliyor: Bir insan vücudunun tüm organlarının hareket esnasında
üzerine binen yükleri, hareketin niteliğini analiz edebiliyorlar. Bu matematik
modeli, 3 boyutlu görsel grafiklerle birleştirince de birdenbire iki ayrı ürüne
sahip oluyorlar:
1. İnsan vücudunun ergonomik analizi için bir program
2. 3 boyutlu görsel simülasyon uygulamaları için bir
altyapı.
Birincisi, ABD ordusunun yeni nesil piyade ekipmanı
(sırt çantasından miğfere) tasarımı ve geliştirilmesinde kullanılıyor. Söz
gelimi miğferin enseye uyguladığı basınç, nişan alma sırasında kör nokta
analizi, tam teçhizatlı askerin eklemlerine binen yüklerin hesaplanması, bu
analizlerin farklı vücut tiplerindeki askerler için tekrarlanması vb.
İkincisi ise, Irak ve Afganistan gibi bölgelere
gidecek askerlerin sosyal hayata adapte olması için şehir ve savaş
simülasyonlarında kullanılıyor. Yapay zekâ ile desteklenen sanal karakterler,
gerçekçi hareketlerle günlük yaşam içinde canlandırılıyor. Öğrencinin kontrol
ettiği karakter ile etkileşime giriyorlar.
Ve firma, bu iki programı ticari birer ürüne
dönüştürüp modelleme - simülasyon pazarına sunuyor. İkisinden de devasa kârlar
elde ediyorlar. Birincisinin akıbetini bilmiyorum ama ikincisini çok yüksek bir
meblağa önde gelen bir simülasyon şirketine satmışlardı. Nitekim robotik
araştırma birimini de Google satın aldı daha sonra.
Velhasıl, bugünkü teknolojik imkanlarla pek çok ürünü
geliştirmek ya da prototipini yapmak mesele değil. Neredeyse ebay sitesinden
sipariş edilebilecek parça ve bileşenlerle oldukça ileri teknolojili
prototipler geliştirmek mümkün. Esas sorun, bunların bir ürüne nasıl
dönüştürüleceği.
Benzer bir durum, tamamen Sağlık Bakanlığı’ndan
alınan bir direktifle geliştirilmiş medikal görüntüleme cihazı için de
geçerliydi.
Beni rahatsız eden bir diğer görüntü, ASELSAN’ın
sergilediği, hava platformlarında kullanılmak üzere geliştirilen “mission grip”
adı verilen kumanda kolları idi. ASELSAN boyutundaki, faaliyet alanı
yelpazesine göre çalışan sayısı (yaklaşık 5,500) son derece mütevazi bir ileri
teknoloji şirketinin bu tip, kayda değer teknoloji içermeyen ürünlere enerji
harcamasını doğru bulmuyorum. Bu tip ürün ve çözümleri hakkıyla geliştirip
üretebilecek çok sayıda küçük ve orta ölçekli şirket mevcut Türkiye’de. Ürün
yönetimi ve pazarlamaya ilişkin ciddi bir değişim ve dönüşüm bir zorunluluk
olarak önümüzde duruyor.
Bu zorunluluğun bir başka göstergesi zırhlı araç
alanında mevcuttu.
Fuarda ASELSAN, “Korhan” adlı paletli zırhlı muharebe
aracı konseptini tanıttı. Korhan, zannediyorum ASELSAN’ın Korkut kundağı
motorlu namlulu uçaksavar sistemi projesinden elde ettiği tecrübe üzerine
geliştirilmiş. Korkut sisteminde kullanılan araç, FNSS üretimi ZMA-30 paletli
aracı. Korhan’ın tareti ve hemen yanıbaşında sergilenen “Nefer” adlı taret
sisteminde, Korkut’un taret tasarımının izleri görülüyordu. İnsanlı ve insansız
silah kulesi sistemlerinde ASELSAN’ın tecrübe ve yetkinliği tartışılmaz. Ancak
başlı başına ayrı bir uzmanlık alanı olan zırhlı muharebe aracına yönelik bir
çözüm sergilenmesini açıkçası garipsedim. Özellikle günümüzün meskûn mahal
asimetrik harp ortamında zırhlı kara aracı tasarımı, yalnızca yürür aksam
üzerine zırh giydirmesinden ibaret değil. Buna rağmen, fuarda benim tespit
edebildiğim kadarıyla ASELSAN’a ilaveten Best Group, Katmerciler, TÜMOSAN,
MSVP, Nurol, BMC, FNSS, Otokar firmaları, kara aracı üreticileri olarak ürün
sergilediler. Rekabet, şüphesiz ki bir sektörün gelişmesi ve ürün performans ve
maliyetinin kontrol edilmesi için önemli bir koşul. Ancak rekabet tek başına
yeterli ve etkili değildir. Kontrol edilmesi, sektörün ana ve alt
yüklenicilerinin yönlendirilmesi gerekir. Belli bir alt sistemde elde edilen
tecrübe ve altyapı, o alt sistemin kullanıldığı ana sisteme dair yetkinlik
kazandırmaz. Dikey uzmanlaşmanın öneminin sektör tarafından anlaşılması
gerekiyor gibi görünüyor.
ASELSAN’ın zırhlı muharebe aracı konsepti
sergilemesinin simetriği sayılabilecek bir durumu, FNSS ve OTOKAR standlarında
gözlemlemek mümkündü. Bu firmalar, öğrenebildiğim kadarıyla maliyetleri düşürme
kaygısıyla silah kulelerini kendileri geliştirme yoluna gitmişlerdi. OTOKAR
zaten bu alanda Bozok, Başok, Mızrak gibi ürünleri bir süredir geliştirmekte.
FNSS de, Silah Taşıyıcı Araç (STA) prototipinde, kendi geliştirdiği silah
istasyonunu tanıttı. Benim dikkatimi çeken, yukarıda da bahsettiğim gibi, Pençe
insansız taret sisteminin yokluğu idi: FNSS, geçen IDEF’te sergilediği “Teber”
adlı kuleyi geliştirmişti. ASELSAN da Nefer sistemini tanıtıyordu. Anlaşılan,
Pençe projesi yürümedi.
Burada bir sıkıntı olduğu kesin: Bu yalnızca kara
araçları sektöründeki bir sıkıntı da değil. Sektörün, yatay ve dikey yönlerde
işbirliği kültürünü geliştirmeye ve bunu derhal yapmaya ihtiyacı var.
Maliyetleri düşürme kaygısı, firmaları kıskaca almışa benziyor. İç piyasada,
Fırat Kalkanı ve iç güvenlik harekâtı nedeniyle özellikle kara sistemlerinde
artan talebi karşılamak için ana ve alt yüklenicilerin rekabeti artmış durumda.
Bu, normal ve beklenen bir durum. Ancak rekabetçiliği artırmak için maliyetlere
odaklanmak kısa vadeli ve geçici bir çözümdür. Tasarım, inovasyon ve yaratıcı
çözümlere odaklanan, bunun için de riski dağıtan, yani bir paydaşlar kümesi ile
çalışmayı ilke edinen bir yaklaşım gerekmekte.
Sözün özü, sektör yalnızca iç kullanıcıya terzi
misali çözümler üreten bir rolden, iç ve dış kullanıcıların taleplerini
öngörebilen, onlarla yakın ilişki ve iletişim içinde olup çözümleri devamlı
güncelleyen ve önalan (proaktif) bir tutum içinde olmalı. Bu, sektörün kendi
kendine geliştireceği bir tavır değildir. Bir “trafik polisi”ne ihtiyaç vardır.
Bu trafik polisi de SSM’dir.
Aksi takdirde, özellikle kara araçları ve
algılayıcılar sektörlerinde kazanılmış alt sistem, bileşen ve teknolojilerdeki
yetkinliği korumak mümkün olmaz. Bu alanda gerçekten de kısa sürede çok güzel
mesafe kat edilmiş: Pek çok kritik bileşen ve teknolojide yetkinliğe ulaşılmış.
Bunların korunması için bütüncül ve uzun vadeli bir sanayi politikası şart.
IDEF, aslında doğal bir şekilde, Türk savunma sanayiinin ürün sergisine dönüşmüş durumda. Bu, sektörün son 15 yılda kaydettiği gelişme göz önünde bulundurulursa beklenmeyecek bir sonuç değil. Ancak sektörün sürdürülebilir gelişmesi, çözümlerin prototip halinde kalmayıp ürüne dönüşmeleri ve firmaların büyümesi, rekabetçiliğin artması ve ihracat ile mümkün. Başta TSK olmak üzere iç pazarın ihtiyaçları her zaman mevcut olacaktır. Türkiye gibi çok sayıda ve farklı nitelikte iç ve dış tehditle karşı karşıya olan bir ülkenin ihtiyaçlarının boyutu da her zaman büyük olacaktır. Ancak sektörün insan kaynakları ve teknoloji altyapısı ile birikimini korumak ve diğer sektörlere transferi yolu ile kalkınmayı sağlamak için, Türk savunma sanayiinin “butik üretim hattı” vasfından süratle kurtulması gerekiyor. IDEF 2017’de bu bakımdan bence alarm zillerinin çaldığını iddia etmek mümkün. Çünkü:
i. Kara aracı üreticisi ve çözümü enflasyonunda olduğu üzere, büyük bir pastadan pay kapmak için ayağı yere basmayan çözümler dahi hala öne sürülebiliyor. Bu, sektörün dinamiklerinin hala daha bu tür girişimlere, daha doğrusu maceralara cesaret veren bir yapıda olduğunun göstergesi.
ii. Fırat Kalkanı Harekâtı’ndaki ve hendek
operasyonlarındaki geri beslemelerin çeşitli ürünlerin tasarım
güncellemelerinde (OTOKAR Altay ana muharebe tankının AHT versiyonu gibi) ve
yeni ürünlerde (yine OTOKAR Ural zırhlı personel taşıyıcı aracın pikap versiyonu
gibi) kendini göstermesi olumlu; ancak mühimmat, keşif – gözetleme – istihbarat
ve lojistik alanlarında yaşanan kahredici tecrübelere sektörün tutarlı, sağlam
yanıtlar verebildiğini söylemek güç. Burada sorumluluk yalnızca sektörün (yani
üreticinin) değil, aynı zamanda son kullanıcının ve tedarik mekanizmasınındır.
Leopard 2NG gibi bir çözümü geliştirebilen ülkenin
Suriye gibi bir ortama harekâta en önde 50 yaşındaki M60A3 tanklarını göndermesini;
iki farklı üreticisinin SWIR teknolojisine sahip kamera ürettiği ülkenin sis
nedeniyle bir tepede 16 şehit vermesini; 7.62’den 30mm’ye her türlü kalibredeki
silahı elektrooptik kameralı, stabilize taretlere takabilen ve bu sistemleri sıkı
rekabet koşulları içinde ihraç edebilen bir ülkenin üs korumasında sağına
soluna yatak demiri kaynaklanmış M48A5T2 kullanıyor olmasını; insansız bir
şekilde kendi mermisini doldurup yüklenen hedefe otomatik atış yapabilen havan
topu geliştiren ülkenin, o havana koymak için mermiyi Üçüncü Dünya ülkelerinden
tedarik ediyor olmasını açıklamaya, bu satırların yazarının aklı yetmemektedir.
iii. Sektörün “butik üretim hattı” hüviyetinin
baskınlığından dolayı, fuarın başta Ortadoğu ve Kuzey Afrika olmak üzere hedef
pazarlara yönelik bir odağı yoktu. Bu yıl gezdiğim IDEX 2017 fuarında, Yemen
Harekâtı ve IŞİD’le mücadelenin etkileri net bir şekilde görülmekteydi: zırhlı
araçların yanında her çeşit mühimmat ve inovatif topçu çözümleri, insansız
sistemler, mayın ve patlayıcı ile mücadele sistemleri ağırlıktaydı. IDEF’te
ise, her ne kadar ihtiyaç kalemleri kısmen örtüşse de ana odak TSK’nın ve diğer
Türk güvenlik birimlerinin ihtiyaçları idi. İhracat daha ziyade, “iç kullanıcı
için geliştirilmiş ürünlerin versiyonlarının mümkün olursa satışı” şeklinde ele
alınıyor gibi.
Türk savunma sanayiinin 15 – 20 yılda gösterdiği gelişme göz ardı edilemez. Bu gelişmenin, harcanan emek ve paranın karşılığı olup olmadığı ayrı bir tartışma konusudur: Sektörün, karar alma mekanizması ve son kullanıcı dahil ciddi bir verim ve tutarlılık sorunu vardır. Ancak eğer uzun vadeli, akılcı ve kararlı bir sanayi politikası izlenmezse, elde edilmiş kazanımlar da ancak birer hatıraya dönüşür.
Türk savunma sanayiinin 15 – 20 yılda gösterdiği gelişme göz ardı edilemez. Bu gelişmenin, harcanan emek ve paranın karşılığı olup olmadığı ayrı bir tartışma konusudur: Sektörün, karar alma mekanizması ve son kullanıcı dahil ciddi bir verim ve tutarlılık sorunu vardır. Ancak eğer uzun vadeli, akılcı ve kararlı bir sanayi politikası izlenmezse, elde edilmiş kazanımlar da ancak birer hatıraya dönüşür.
10 yorum:
TrJet olayının öldüğüne sevindim,batmış bir ürününden kazık yemedik.
Antanov an158-an178 ile mi ilgileniyoruz ? Yoksa ms21, c919 gibi yerli bir airline uçağın hayalini kuruyoruZ ? Tai e2 195 gibi bir uçağı üretebilir ama ne zaman ?
arda beyden her zamanki gibi,objektif,derli toplu bir değerlendirme olmuş zevkle okuduk.
trjet projesi zaten ölü domuştu sonra snc ile birlikte abd nin eğitim uçağı ile ilgili bir ihaleye girilmişti,sonuç ne oldu bilmiyoruz.
ben snc türk olması ve beraber işler yapılmasından yanayım.deneyim ve teknolojik birikimlerinden faydalanılmalı..
Çok güzel öetlemişsiniz özellikle Leopard 2NG ile başlayan satırı okuduktan sonra fuar bana anlamsız geldi :(
Güzel yazı.FKH konusunda gerçekten üzüldüm.
Ardacım.. Cok guzel derli toplu bir yazı.. Tavsiyelerine aynen katiliyorum.. Ama dikkate alması gerekenler umarım bunu basarırlar.. Sevgiler selamlar..
Ardacım.. Cok guzel derli toplu bir yazı.. Tavsiyelerine aynen katiliyorum.. Ama dikkate alması gerekenler umarım bunu basarırlar.. Sevgiler selamlar..
Ülkemizin Savunma Sanayii alanındaki gelişmesi, şahsınızın özgün ve detay da içeren bu çok iyi seviyedeki değerlendirme yapanların artmasına da biraz bağlıdır. Elinize saglık, tebrik ve teşekkür ederiz.
Ali COŞAR
Yazar gibi bizim de birçok şeyi anlamaya hafsalamız yetmiyor.Yine güzel bir derleme/makale.Lakin Akil Tepesinde. SWIR kamera SAR radarı olmadığından çok zayiat verdik söylemine katılmıyorum.Olsaydı iyi olurdu denebilir belki.Gayrı nizami savaş bu.Zayiat olur.Hele paralı profesyonellerce takviye edilmiş beyni yıkanmış captagonlanmış kitle ölümüne savaşıyorsa karşınızda.O da olsun bu da olsun şu da olsun.Bu bir faaliyet tuzağı.Ne zaman lafa Yaw aslında bunun üstüne şu silah monte edilip atış kontrol sistemine entegre edileymiş muhteşem olurdu, çok da basit ha, diye başlayan bir cümle kursan, Abi onun projesi var,şöyle oldu böyle oldu,şuraya dolandı beklemede şeklinde hazır cevaplar.Her konuya el atılmış ve konu öldürülmüş durumda.Komple yaklaşımı stratejik olarak temelden değiştirmeli.Sorular şunlar.1.Dış tehdit algımız ne?2.Bunların vadeleri ne?3.Kaynak ne kadar?4.Olmazsa olmazlar ne?5.Bu şartlar altında hangi teknolojiler sistemler fantazi olur?6.Hazır bulundurulması gereken kuvvetin büyüklüğü, yapısı ne?7.Bu kuvvetin ikmal bakım iaşe hızı ne olmalı?8.Bu hızı sağlamak için gereken teknoloji sistem ne? Uzatılabilir.Yani bütün alanlarda eşgüdüm şart.Yoksa aynen dediğiniz gibi sis havanı var multispektral sis yok,namlusu var,mühimmatı yok,herkes misket kullanıyor,SAGE ben 20 sene önce yaptım bakın deyip gelene gidene gösteriyor,yapın diyecek maça yok.LeoNG düşünülmüş,çamurda ona ikmal yapacak olan hala Faun tanker.Yaw MSB doğrudan temin yapmasa çokonat yiyemiyeceklerdi az kalsın.Sistemi biz birbirini kontrol üzerine kurduk,bütün komisyonlar bağımsız kimse kısa devre yapamasın diye.İyi de anacım Noter diye bir adam var,tek başına ahanda mührü bastım,hayırlı olsun,ben demişsem bitmiştir diyebiliyor.Yani şu proje süreçlerini tekrar kurgulamak lazım sanki.Bak TAS yeteneği kazandıralım dediler,1 yılda bitti gitti,oluyor demek ki istenince.Neyse,son olarak sizi beğendiğimizden,her defasında teşekkür etme ihtiyacı hissetmiyoruz,büyük çoğunlukla hem fikiriz zaten.Bunları böyle ifade eden hem fikir sayısı da çok,benim asıl aklımın almadığı herkesin her şeyi bilmesine rağmen bu işlerin olmaması.Saygılar
http://www.kokpit.aero/snc-tai-tx-elendi
Yorum Gönder