"Ortadoğu" adı, hangi bölgeyi tanımlar? Yaygın kullanıma göre Arap Yarımadası, İran, Kuzey Afrika'nın doğusu, Türkiye (genelde Anadolu yarımadası). Bir Çinli'ye göre ise bu bölge ne "orta"dır ne de "doğu"dur. Dünyanın merkezinin Avrupa olduğu eski çağlara ait bir tanım "Ortadoğu"; ekonominin, ticaretin, teknolojinin, siyasetin ve entrikaların kaynağının, merkezinin Avrupa olduğu dönemlerde türetilmiş; "Yakın Doğu" ile birlikte kullanılmış bir terim. Gücün merkezinin 20'nci yüzyılın ilk yarısından itibaren Avrupa'dan Amerika'ya kayması da bu durumu değiştirmemiş. Güç savaşları, "dolaylı savaşlar" sıkça Ortadoğu'da yapılmış ve tabi "Uzak Doğu"da.
Burada bir sorun var. Dünyanın ortasının Ekvator çizgisi olduğu tartışılma bir gerçek ancak dünyanın "merkezi"ni belirlemek için gerekli boylamın, en azından jeostratejik olarak, Greenwhich'ten geçmesi artık şart değil. Beijing'in bulunduğu konumdan geçen bir boylam ile belirlenecek bir 0, 0 koordinatına göre "Ortadoğu", Avrupa'nın ta kendisi olmaz mı? Bilim, teknoloji, ekonomi, askeri güç açısından Çin tarafından hızla geçilmekte olan, köhnemiş ve ilkel kalmış bir Avrupa, yeni çağın Ortadoğu'su olarak nitelendirilemez mi? Irkçılığın, faşizmin, iki dünya savaşının doğum yeri olan bu topraklara Çinliler ya da Japonlar medeniyet taşıma sorumluluğu hissetmezler mi mesela, bir 20 - 30 yıl sonra? Belki. En azından artık, bir 20 - 30 yıl önceki kadar bilim - kurgu gelmiyor.
Şurası kesin ki, 0, 0 koordinatlarının tanımladığı nokta değişiyor; artık 130 yıldır gösterdiği yerde değil, Doğu'ya doğru kayıyor. Ekonomik, teknolojik, siyasi ve askeri ağırlık merkezleri ile birlikte.
Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt ve Katar gibi küçücük ülkeler, işte bu yüzden Boeing C-17 GlobeMaster III ağır nakliye uçağı satın alıyor. Birlikte kendi ayaklarının üzerinde durabilmek, ABD ve müttefiklerinden kısmen bağımsız askeri harekatlar yapabilmek ve Avrupa ve ABD ile ikmâl hatlarını kesintisiz açık tutabilmek için. Zira ABD ve müttefikleri artık Ortadoğu'da çok büyük kuvvetler bulundurmayacaklar; uçak gemisi görev güçleri, mekanize tugaylar ve savaş uçağı filoları, Doğu'ya doğru kayan 0, 0 noktasını takip etmeye başladılar.
Bu durumun çok boyutlu irdelenmesi gerekli. Askeri - teknolojik açıdan ABD'nin "AirSea Battle" (Hava - Deniz Savaşı), Çin'in ise "String of Pearls" (İnci Taneleri) stratejileri yakından incelenmeli, zira önümüzdeki belki en az 50 yıl içindeki jeopolitik gelişmeler, bu stratejiler üzerine şekillenecek. Çin'in Ortadoğu ve Afrika'ya erişimi, ABD'nin bu erişimi engelleme çabası; Çin'in ABD'yi Asya - Pasifik bölgesinden uzak tutması ile ABD'nin bu bölgeye daha kuvvetli bir biçimde girme çabası, önümüzdeki süreçte pek çok kriz, gerginlik ve çatışmanın gizli öznesi olacak.
Bu yeni duruma daralan bütçesi ile ayak uydurmaya çalışan ABD'de gündemin ilk maddesi, kesintiler ve tasarruflar.
Pek çok proje, bütçe kesintileri nedeniyle ya iptal edildi ya da küçüldültü. Bu kıyımdan nasibini almayan projeler ise, ABD'nin önümüzdeki dönemdeki odaklarını belli ediyor.
Öncelikle özel kuvvetler ve özel harekât uygulamaları ile ilgili projeler ciddi bir kesintiye uğramamış durumda. Diğer "şanslı" programlar ise Virginia sınıfı nükleer denizaltı projesi, P-8A Poseidon deniz karakol uçağı, MQ-4C Triton deniz gözetleme maksatlı stratejik İHA sistemi, Joint Strike Fighter F-35 projesi, LRSB (Long Range Strike Bomber; uzun menzilli taarruz bombardıman uçağı) ve BMD (Ballistic Missile Defense) füze kalkanı programı.
Savunma projelerine orta - alt seviyede aşina olan herhangi bir okurun bile kolayca farkedebileceği bir ayrıntı: Listede kara sistemleri yok. Söz gelimi yeni nesil bir kara muharebe aracı ya da ana muharebe tankı projesi yok. Deniz, hava ve İHA sistemleri ile özel operasyon birliklerine verilmiş bir ağırlık söz konusu.
Kesinti ve küçülmelerin boyutu Atlantik İttifakı'nın Avrupa tarafında çok daha belirgin. Soğuk Savaş'ın sona ermesi, yaşlı ve köhne kıtada gereğinden fazla bir rahatlamaya neden olmuş gibi. Başta İngiltere olmak üzere neredeyse tüm ülkelerin bütçelerinde ciddi daralma söz konusu; bu gidişatın etkileri, iptal edilen ya da kapsamı küçültülen projelerde görülüyor. Üstüne İspanya, İtalya gibi ülkelerin geçirdiği ciddi ekonomik krizler de eklenince, bölgenin savunma gündemi takipçiler için oldukça sıkıcı bir hal almış oldu.
Bu gidişatın üç istisnası var: Polonya, Türkiye ve Rusya.
SSCB'nin dağılmasından sonra uzun süre ekonomik darboğazla boğuşan Rusya, kendini toparlar toparlamaz ordusunu küçülterek modernize etmeye başladı. Bu kapsamda manevra kabiliyeti ve vurucu gücü yüksek tugay bazlı yapılanmaya yöneldi. Yeni yapılanma ilk sınavını kısmen Gürcistan'da vermiş olsa da asıl sınanma Kırım Krizi ile gerçekleşti. Son derece etkili bir istihbarat ve özel kuvvet operasyonu ile Kırım, göz açıp kapayıncaya kadar Ukrayna'dan, hem de tek kurşun atmadan, koparıldı. Ukrayna ordusunun yarımadadaki tüm üsleri, ciddi bir direnişle karşılaşılmadan ele geçirildi, donanmasının yaklaşık 2/3 kadarı, tüm cephane ve altyapısı ile birlikte müsadere edildi.
Rusya'nın bu hamlesi karşısında Avrupa'dan herhangi ciddi bir tepki gelmemiş olması, dahası ortak bir duruşun dahi sergilenememesi, Avrupa Birliği açısından muazzam bir hezimet ve dahi kepazeliktir. Bilhassa, Almanya ve Fransa'nın tabiri caizse fara tutulmuş tavşan kadar bile dirayet gösterememiş olması, Doğu Avrupa ülkelerinin güvenlik kaygılarını artırmışa benziyor. Avrupa Birliği, kendisine tam üye adayı olan bir ülkenin toprak bütünlüğü için sesini çıkarmaya cüret dahi edememiştir. Transdinyester gibi rafta ılık bir şekilde bekleyen çok sayıda sorunun olduğu göz önüne alınırsa, Doğu Avrupa ülkelerinin: 1. savunma ve güvenlik bütçelerinin giderek artması, 2. AB'den ziyade ABD'ye yanaşmaları ve daha sıkı işbirlikleri geliştirmeleri beklenebilir.
Avrupa'da savunma bütçesi artış yöneliminde olan ikinci ülke olan Polonya, her ne kadar ekonomik olarak çok parlak bir durumda olmasa da, iddialı projelere yatırım yapmakta. ABD'den Peace Sky projesi kapsamında 48 adet F-16C/D Block 52+ alan ülke, Su-22 (NATO kodu "Fitter") taarruz uçaklarını yaklaşık 10 kadar daha kullanmak için modernize edecek. Ülkenin çok sayıdaki savunma programı arasında 3 adet yeni nesil AIP havadan bağımsız tahrik sistemini haiz denizaltı tedariği, İHA sistemleri alımı, 8x8 AMV Rosomak taktik tekerlekli zırhlı araç üretimi, ulusal hava ve füze savunma sistemi kurulumu bulunuyor.
Ukrayna'daki gelişmeler ve Kırım Krizi, ilgi ve enerjisini Asya - Pasifik'e kaydırmaya çalışan, bu kapsamda da Ortadoğu'daki varlığını azaltıp Körfez ülkelerinin askeri kapasitesini güçlendiren ABD'yi de deyim yerindeyse kontrpiyede bıraktı.
Asya - Pasifik bölgesinin özkütlesi, Çin ve Hindistan'ın yükselmesi ile artmış durumda. Bölgede her biri çok taraflı hatırı sayılır miktarda sınır anlaşmazlığı sorunu mevcut. Bunlar arasında en önemlileri Japonya ve Çin arasındaki Senkaku Adaları anlaşmazlığı, Güney Kore ile Japonya arasındaki Dokdo / Takeshima Sorunu, çok sayıda tarafı olan Spratly Adaları Sorunu ile Malakka Boğazı boyunca Endonezya ve Malezya arasındaki anlaşmazlıklar olarak sıralanabilir. Söz konusu sorunlar, bölgedeki neredeyse tüm ülkelerin savunma harcamalarının artış yönelimine girmesine neden oldu.
Bölgedeki kriz ve anlaşmazlıkların topyekûn bir savaşa neden olması olasılığı düşük görünüyor. Buna karşılık, zaman zaman yükselen tansiyonların kısa süreli çatışmaya dönüşmesi mümkün. Nitekim ABD DzK Pasifik Filosu İstihbarat ve Bilgi Harekâtı Kurmay Başkan Yardımcısı Yüzbaşı James Fanell geçtiğimiz sene, Çin Donanması'na Doğu Çin Denizi'ndeki Japon kuvvetlerini kısa süreli bir çatışmada imha edebilecek yetkinliğe ulaşma görevinin verildiğini açıklamıştı. Bölgedeki olası bir çatışmanın uzun süreli, çok taraflı ve topyekûn bir savaşa dönüşmesi, tüm taraflar için ekonomik, siyasi ve askeri açıdan büyük riskler taşıyor.
Şiddetli ancak kısa süreli bir savaşın, bölgenin jeostratejik özellikleri de göz önüne alındığında deniz ve hava sistemlerinin belirleyici rol oynayacağı görülüyor. ABD'nin AirSea Battle konsepti bu yeni duruma ayak uydurmayı hedefliyor. P-8A Poseidon, MQ-4C Triton ve LCS projeleri bu yeni paradigmanın özneleri. Çok geniş bir okyanus bölgesi üzerinde uzun saatler keşif - gözetleme yapabilecek, entegre veri iletişimi ve taktik veri bağı sistemleri ile insanlı ve insansız muharip unsurlarla geniş sektörleri kontrol edebilecek uçakların, özellikle denizaltılara karşı kullanılmaları öngörülüyor. Zira bölgedeki tüm ülkelerin donanma modernizasyon projelerinin odağında yeni nesil denizaltılar bulunuyor. Vietnam Rusya'dan teslim almaya başladığı Kilo sınıfı ile ilk kez denizaltı kabiliyetine kavuştu. Rusya'dan nükleer denizaltı kiralayan Hindistan bu tipte kendi botunu üretti (Arihant) ve test etmekte, bir yandan Kilo sınıfı denizaltılarını modernize ederken Proje 75 ile Fransız Scorpene sınıfını üretiyor, Proje 75I ihalesi ile yeni nesil denizaltı tedarik edecek. Endonezya'nın Tip 209 sipariş verdiği Güney Kore, Alman tasarımı Tip 214'lerin Yunanistan ile birlikte ilk müşterisi olmuştu; KSS-3 projesi altında kendi tasarımı yeni nesil denizaltıları inşa etmeye hazırlanıyor. Denizaltı projeleri sorunlu olan Tayvan, kendi tasarımını üretmeyi tartışırken Tayland da Güney Kore ile Tip 209 tedariği için görüşmeler sürdürüyor. Küçük ada devleti Singapur ise Tip 218 adlı, Tip 214 türevi yeni nesil denizaltı tedariği için Alman TKMS firması ile görüşmekte.
Denizaltılarla birlikte diğer öne çıkan deniz unsurları, amfibik gemiler, özellikle helikopter taşıyabilen çıkarma gemileri. Bu alandaki güncel projeler olarak Çin'in Tip 071, Japonya'nın Hyuga DDH, Güney Kore'nin Dokdo, Singapur'un Endurance sınıfının yerini alacak LPD projesi kapsamında geliştirdiği Endurance 160, Endonezya'nın Makassar sınıfı gemileri sayılabilir.
Denklemin hava boyutunda ise taktik savaş uçakları ve hassas güdümlü silah sistemleri bulunuyor. Çin'in J-20 ve J-31 projeleri bölge ülkelerinde alarm zillerinin çalmasına neden oldu. F-15K Slam Eagle ile ciddi bir güce sahip olan Güney Kore, FX-III projesi ile 40 adet F-35A Lightning II siparişi verirken, KF-X projesi ile Endonezya ile birlikte yeni bir savaş uçağı geliştiriyor. F-35'in bölgedeki diğer müşterisi olan Japonya da, ATD-X ShinShin projesi ile kendi 5. nesil savaş uçağını tasarlıyor. Savunma sistemleri ithalat ve ihracatına yönelik meclis tarafından konmuş sınırlamanın gevşetilmesi ile birlikte bu ülkenin benzer projelerde uluslararası piyasalara açılması ve ortaklık anlaşmalarına girmesi beklenebilir.
Güney Kore'nin KF-X projesinin ortağı olan Endonezya'nın hava kuvvetlerinin belkemiğini Rusya'dan alınan Su-30MK'lar teşkil etmekte. Bu uçağın Asya - Pasifik'teki en önemli kullanıcısı ise Hindistan. 2014 başı itibariyle 190'dan fazla olan toplam mevcudun, teslimatların tamamlanması ile birlikte 2018'de 272'ye ulaşması planlanıyor. Bu büyük gücün diğer tamamlayıcı unsurları, ulusal olanaklarla geliştirilen LCA Tejas hafif savaş uçağı ve Rusya ile birlikte tasarlanan FGFA. Suhoy PAK FA T-50 baz alınarak geliştirilecek olan FGFA projesinde işpayı ve teknoloji transferi konularında sorunlar bulunuyor; Tejas'ın hizmete giriş ve seri üretime başlayışı muazzam ölçüde gecikti ve öte yandan Su-30MKI uçaklarındaki aviyonik sistemlere ilişkin ciddi arıza ve aksaklıklar bulunduğu kamuoyuna yansımış durumda.
Tayvan, Çin engeline takılan yeni F-16 tedarik programını, mevcut 145 adet F-16A/B uçağını kapsamlı modernizasyona tabi tutarak telafi etmeye çalışıyor. Bu programın en önemli özelliği, uçakların yeni geliştirilen Northrop Grumman SABR aktif elektronik taramalı radar (AESA) sistemi ile donatılacak olması. ABD, CAPES projesi kapsamında kendi F-16 filosunun modernizasyonu için de bu radarı seçmişti; dolayısıyla FMS (Foreign Military Sales; Yabancı Askeri Satışlar) kapsamında yürütülecek olan Tayvan projesinde ciddi mali avantaj söz konusu idi. Ancak ABD, bütçe kesintileri nedeniyle CAPES projesini iptal etti; bu durumda Tayvan projesinin maliyetlerinin hatırı sayılır ölçüde artması ihtimali mevcut. Ancak her iki ülkenin yetkilileri de bu olasılığı reddetmekte. Bölgede modernizasyon projesi ile AESA radarlarına ciddi yatırım yapan ülkelerden diğeri de Güney Kore. Bu ülke de kendi hava kuvvetlerindeki 134 adet F-16'nın modernizasyonu için SABR'ın rakibi olan Raytheon RACR radarını seçmişti.
ABD'nin bu bölgeye dikkat ve enerjisini yoğunlaştırması, bir bakıma "sırtını" sağlama alması ile mümkün. Bunun için ise Ortadoğu'da suların durulması şart. Körfez ülkelerinin savunma ve güvenlik alanında kendi ayakları üzerinde durabilmeleri, yani bölgenin güvenlik ve istikrarını koruyabilmeleri gerekiyor. Ancak ülkeler arası rekabet ve liderlik yarışı buna engel. Daha da önemlisi, Suriye İç Savaşı, Ortadoğu'da bir çeşit güvenlik kara deliği oluşturmuş durumda. Listeye en son Doğu Avrupa eklendi ve sırada Kutuplar bulunuyor. Avrupa Birliği'nin dirayetsizliği ve haysiyetsizliği, Doğu Avrupa ülkelerinin, özellikle Romanya ve Bulgaristan'ın ABD'nin kanatlarının altına daha da girmesi ile sonuçlanabilir. Bu da, bu ülkelerin modernizasyon projelerinde ABD'li firmaların artan oranlarda iş almalarını sağlayabilir.
Ne var ki, tüm bunlar, Asya - Pasifik'in ağırlığının artmasını engelleyecek gibi görünmüyor. Önümüzdeki dönemde, özellikle hava ve deniz sistemleri ön plana çıkıp; hızlı, sonuç alıcı ve şiddetli operasyonlar gündeme gelecek ve hatta belki bunlara tanık olunacak. Şüphesiz ki dünyanın bu yeni ağırlık merkezi, gören gözler için savunma - güvenlik paradigmaları kurgulamak için ibretlerle dolu olacak.
Pek çok proje, bütçe kesintileri nedeniyle ya iptal edildi ya da küçüldültü. Bu kıyımdan nasibini almayan projeler ise, ABD'nin önümüzdeki dönemdeki odaklarını belli ediyor.
Öncelikle özel kuvvetler ve özel harekât uygulamaları ile ilgili projeler ciddi bir kesintiye uğramamış durumda. Diğer "şanslı" programlar ise Virginia sınıfı nükleer denizaltı projesi, P-8A Poseidon deniz karakol uçağı, MQ-4C Triton deniz gözetleme maksatlı stratejik İHA sistemi, Joint Strike Fighter F-35 projesi, LRSB (Long Range Strike Bomber; uzun menzilli taarruz bombardıman uçağı) ve BMD (Ballistic Missile Defense) füze kalkanı programı.
Savunma projelerine orta - alt seviyede aşina olan herhangi bir okurun bile kolayca farkedebileceği bir ayrıntı: Listede kara sistemleri yok. Söz gelimi yeni nesil bir kara muharebe aracı ya da ana muharebe tankı projesi yok. Deniz, hava ve İHA sistemleri ile özel operasyon birliklerine verilmiş bir ağırlık söz konusu.
Kesinti ve küçülmelerin boyutu Atlantik İttifakı'nın Avrupa tarafında çok daha belirgin. Soğuk Savaş'ın sona ermesi, yaşlı ve köhne kıtada gereğinden fazla bir rahatlamaya neden olmuş gibi. Başta İngiltere olmak üzere neredeyse tüm ülkelerin bütçelerinde ciddi daralma söz konusu; bu gidişatın etkileri, iptal edilen ya da kapsamı küçültülen projelerde görülüyor. Üstüne İspanya, İtalya gibi ülkelerin geçirdiği ciddi ekonomik krizler de eklenince, bölgenin savunma gündemi takipçiler için oldukça sıkıcı bir hal almış oldu.
Bu gidişatın üç istisnası var: Polonya, Türkiye ve Rusya.
SSCB'nin dağılmasından sonra uzun süre ekonomik darboğazla boğuşan Rusya, kendini toparlar toparlamaz ordusunu küçülterek modernize etmeye başladı. Bu kapsamda manevra kabiliyeti ve vurucu gücü yüksek tugay bazlı yapılanmaya yöneldi. Yeni yapılanma ilk sınavını kısmen Gürcistan'da vermiş olsa da asıl sınanma Kırım Krizi ile gerçekleşti. Son derece etkili bir istihbarat ve özel kuvvet operasyonu ile Kırım, göz açıp kapayıncaya kadar Ukrayna'dan, hem de tek kurşun atmadan, koparıldı. Ukrayna ordusunun yarımadadaki tüm üsleri, ciddi bir direnişle karşılaşılmadan ele geçirildi, donanmasının yaklaşık 2/3 kadarı, tüm cephane ve altyapısı ile birlikte müsadere edildi.
Rusya'nın bu hamlesi karşısında Avrupa'dan herhangi ciddi bir tepki gelmemiş olması, dahası ortak bir duruşun dahi sergilenememesi, Avrupa Birliği açısından muazzam bir hezimet ve dahi kepazeliktir. Bilhassa, Almanya ve Fransa'nın tabiri caizse fara tutulmuş tavşan kadar bile dirayet gösterememiş olması, Doğu Avrupa ülkelerinin güvenlik kaygılarını artırmışa benziyor. Avrupa Birliği, kendisine tam üye adayı olan bir ülkenin toprak bütünlüğü için sesini çıkarmaya cüret dahi edememiştir. Transdinyester gibi rafta ılık bir şekilde bekleyen çok sayıda sorunun olduğu göz önüne alınırsa, Doğu Avrupa ülkelerinin: 1. savunma ve güvenlik bütçelerinin giderek artması, 2. AB'den ziyade ABD'ye yanaşmaları ve daha sıkı işbirlikleri geliştirmeleri beklenebilir.
Avrupa'da savunma bütçesi artış yöneliminde olan ikinci ülke olan Polonya, her ne kadar ekonomik olarak çok parlak bir durumda olmasa da, iddialı projelere yatırım yapmakta. ABD'den Peace Sky projesi kapsamında 48 adet F-16C/D Block 52+ alan ülke, Su-22 (NATO kodu "Fitter") taarruz uçaklarını yaklaşık 10 kadar daha kullanmak için modernize edecek. Ülkenin çok sayıdaki savunma programı arasında 3 adet yeni nesil AIP havadan bağımsız tahrik sistemini haiz denizaltı tedariği, İHA sistemleri alımı, 8x8 AMV Rosomak taktik tekerlekli zırhlı araç üretimi, ulusal hava ve füze savunma sistemi kurulumu bulunuyor.
Ukrayna'daki gelişmeler ve Kırım Krizi, ilgi ve enerjisini Asya - Pasifik'e kaydırmaya çalışan, bu kapsamda da Ortadoğu'daki varlığını azaltıp Körfez ülkelerinin askeri kapasitesini güçlendiren ABD'yi de deyim yerindeyse kontrpiyede bıraktı.
Asya - Pasifik bölgesinin özkütlesi, Çin ve Hindistan'ın yükselmesi ile artmış durumda. Bölgede her biri çok taraflı hatırı sayılır miktarda sınır anlaşmazlığı sorunu mevcut. Bunlar arasında en önemlileri Japonya ve Çin arasındaki Senkaku Adaları anlaşmazlığı, Güney Kore ile Japonya arasındaki Dokdo / Takeshima Sorunu, çok sayıda tarafı olan Spratly Adaları Sorunu ile Malakka Boğazı boyunca Endonezya ve Malezya arasındaki anlaşmazlıklar olarak sıralanabilir. Söz konusu sorunlar, bölgedeki neredeyse tüm ülkelerin savunma harcamalarının artış yönelimine girmesine neden oldu.
Bölgedeki kriz ve anlaşmazlıkların topyekûn bir savaşa neden olması olasılığı düşük görünüyor. Buna karşılık, zaman zaman yükselen tansiyonların kısa süreli çatışmaya dönüşmesi mümkün. Nitekim ABD DzK Pasifik Filosu İstihbarat ve Bilgi Harekâtı Kurmay Başkan Yardımcısı Yüzbaşı James Fanell geçtiğimiz sene, Çin Donanması'na Doğu Çin Denizi'ndeki Japon kuvvetlerini kısa süreli bir çatışmada imha edebilecek yetkinliğe ulaşma görevinin verildiğini açıklamıştı. Bölgedeki olası bir çatışmanın uzun süreli, çok taraflı ve topyekûn bir savaşa dönüşmesi, tüm taraflar için ekonomik, siyasi ve askeri açıdan büyük riskler taşıyor.
Şiddetli ancak kısa süreli bir savaşın, bölgenin jeostratejik özellikleri de göz önüne alındığında deniz ve hava sistemlerinin belirleyici rol oynayacağı görülüyor. ABD'nin AirSea Battle konsepti bu yeni duruma ayak uydurmayı hedefliyor. P-8A Poseidon, MQ-4C Triton ve LCS projeleri bu yeni paradigmanın özneleri. Çok geniş bir okyanus bölgesi üzerinde uzun saatler keşif - gözetleme yapabilecek, entegre veri iletişimi ve taktik veri bağı sistemleri ile insanlı ve insansız muharip unsurlarla geniş sektörleri kontrol edebilecek uçakların, özellikle denizaltılara karşı kullanılmaları öngörülüyor. Zira bölgedeki tüm ülkelerin donanma modernizasyon projelerinin odağında yeni nesil denizaltılar bulunuyor. Vietnam Rusya'dan teslim almaya başladığı Kilo sınıfı ile ilk kez denizaltı kabiliyetine kavuştu. Rusya'dan nükleer denizaltı kiralayan Hindistan bu tipte kendi botunu üretti (Arihant) ve test etmekte, bir yandan Kilo sınıfı denizaltılarını modernize ederken Proje 75 ile Fransız Scorpene sınıfını üretiyor, Proje 75I ihalesi ile yeni nesil denizaltı tedarik edecek. Endonezya'nın Tip 209 sipariş verdiği Güney Kore, Alman tasarımı Tip 214'lerin Yunanistan ile birlikte ilk müşterisi olmuştu; KSS-3 projesi altında kendi tasarımı yeni nesil denizaltıları inşa etmeye hazırlanıyor. Denizaltı projeleri sorunlu olan Tayvan, kendi tasarımını üretmeyi tartışırken Tayland da Güney Kore ile Tip 209 tedariği için görüşmeler sürdürüyor. Küçük ada devleti Singapur ise Tip 218 adlı, Tip 214 türevi yeni nesil denizaltı tedariği için Alman TKMS firması ile görüşmekte.
Denizaltılarla birlikte diğer öne çıkan deniz unsurları, amfibik gemiler, özellikle helikopter taşıyabilen çıkarma gemileri. Bu alandaki güncel projeler olarak Çin'in Tip 071, Japonya'nın Hyuga DDH, Güney Kore'nin Dokdo, Singapur'un Endurance sınıfının yerini alacak LPD projesi kapsamında geliştirdiği Endurance 160, Endonezya'nın Makassar sınıfı gemileri sayılabilir.
Denklemin hava boyutunda ise taktik savaş uçakları ve hassas güdümlü silah sistemleri bulunuyor. Çin'in J-20 ve J-31 projeleri bölge ülkelerinde alarm zillerinin çalmasına neden oldu. F-15K Slam Eagle ile ciddi bir güce sahip olan Güney Kore, FX-III projesi ile 40 adet F-35A Lightning II siparişi verirken, KF-X projesi ile Endonezya ile birlikte yeni bir savaş uçağı geliştiriyor. F-35'in bölgedeki diğer müşterisi olan Japonya da, ATD-X ShinShin projesi ile kendi 5. nesil savaş uçağını tasarlıyor. Savunma sistemleri ithalat ve ihracatına yönelik meclis tarafından konmuş sınırlamanın gevşetilmesi ile birlikte bu ülkenin benzer projelerde uluslararası piyasalara açılması ve ortaklık anlaşmalarına girmesi beklenebilir.
Güney Kore'nin KF-X projesinin ortağı olan Endonezya'nın hava kuvvetlerinin belkemiğini Rusya'dan alınan Su-30MK'lar teşkil etmekte. Bu uçağın Asya - Pasifik'teki en önemli kullanıcısı ise Hindistan. 2014 başı itibariyle 190'dan fazla olan toplam mevcudun, teslimatların tamamlanması ile birlikte 2018'de 272'ye ulaşması planlanıyor. Bu büyük gücün diğer tamamlayıcı unsurları, ulusal olanaklarla geliştirilen LCA Tejas hafif savaş uçağı ve Rusya ile birlikte tasarlanan FGFA. Suhoy PAK FA T-50 baz alınarak geliştirilecek olan FGFA projesinde işpayı ve teknoloji transferi konularında sorunlar bulunuyor; Tejas'ın hizmete giriş ve seri üretime başlayışı muazzam ölçüde gecikti ve öte yandan Su-30MKI uçaklarındaki aviyonik sistemlere ilişkin ciddi arıza ve aksaklıklar bulunduğu kamuoyuna yansımış durumda.
Tayvan, Çin engeline takılan yeni F-16 tedarik programını, mevcut 145 adet F-16A/B uçağını kapsamlı modernizasyona tabi tutarak telafi etmeye çalışıyor. Bu programın en önemli özelliği, uçakların yeni geliştirilen Northrop Grumman SABR aktif elektronik taramalı radar (AESA) sistemi ile donatılacak olması. ABD, CAPES projesi kapsamında kendi F-16 filosunun modernizasyonu için de bu radarı seçmişti; dolayısıyla FMS (Foreign Military Sales; Yabancı Askeri Satışlar) kapsamında yürütülecek olan Tayvan projesinde ciddi mali avantaj söz konusu idi. Ancak ABD, bütçe kesintileri nedeniyle CAPES projesini iptal etti; bu durumda Tayvan projesinin maliyetlerinin hatırı sayılır ölçüde artması ihtimali mevcut. Ancak her iki ülkenin yetkilileri de bu olasılığı reddetmekte. Bölgede modernizasyon projesi ile AESA radarlarına ciddi yatırım yapan ülkelerden diğeri de Güney Kore. Bu ülke de kendi hava kuvvetlerindeki 134 adet F-16'nın modernizasyonu için SABR'ın rakibi olan Raytheon RACR radarını seçmişti.
ABD'nin bu bölgeye dikkat ve enerjisini yoğunlaştırması, bir bakıma "sırtını" sağlama alması ile mümkün. Bunun için ise Ortadoğu'da suların durulması şart. Körfez ülkelerinin savunma ve güvenlik alanında kendi ayakları üzerinde durabilmeleri, yani bölgenin güvenlik ve istikrarını koruyabilmeleri gerekiyor. Ancak ülkeler arası rekabet ve liderlik yarışı buna engel. Daha da önemlisi, Suriye İç Savaşı, Ortadoğu'da bir çeşit güvenlik kara deliği oluşturmuş durumda. Listeye en son Doğu Avrupa eklendi ve sırada Kutuplar bulunuyor. Avrupa Birliği'nin dirayetsizliği ve haysiyetsizliği, Doğu Avrupa ülkelerinin, özellikle Romanya ve Bulgaristan'ın ABD'nin kanatlarının altına daha da girmesi ile sonuçlanabilir. Bu da, bu ülkelerin modernizasyon projelerinde ABD'li firmaların artan oranlarda iş almalarını sağlayabilir.
Ne var ki, tüm bunlar, Asya - Pasifik'in ağırlığının artmasını engelleyecek gibi görünmüyor. Önümüzdeki dönemde, özellikle hava ve deniz sistemleri ön plana çıkıp; hızlı, sonuç alıcı ve şiddetli operasyonlar gündeme gelecek ve hatta belki bunlara tanık olunacak. Şüphesiz ki dünyanın bu yeni ağırlık merkezi, gören gözler için savunma - güvenlik paradigmaları kurgulamak için ibretlerle dolu olacak.
2 yorum:
ortadoğuda suların durulması için Filistin meselesinin çözümü şart.taraflara kerhen kabul ettirilecek bir çözüm ancak geçici bir çözüm olacaktır.sanırım rusya kırım'dan sonra ukrayna'nın doğusunda bir miktar daha toprağı zaptedecek ve batılılar bunu ancak seyredecek.ama rusya bunun bedelini suriyede ödeyecek.uygur
Evet 300 yıllık Batı üstünlüğünün sonuna geldik ama Batı medeniyeti önce sermaye ile sonra hıristiyanlık ile Doğu'da farklı bir şekilde hayat buluyor. Çin, Batı'yı Batı'dan öğrendikleriyle mi geçiyor kendi yarattıklarıyla mı? Bir diğer soru şu Çin'in 5000 yıllık kadim kültürü Konfüçyus'un öğretileri Çin'in gelişme stratejisinin neresinde? Bu sorular şunun için, Çin, ABD tarzı emperyal bir vizyona mı sabip olacak?
Hıristiyanlık....Doğu kilisesi özellikle 9/11 den sonra çok güçlendi öyle ki Çin, Sincan Uygur bölgesine İslam'ın etkisini zayıflatmak için Koreli misyonerleri kapıda karşılıyor. Hıristiyanlık, Çin'de hızla yayılıyor.
Kısaca Çin, Batı medeniyetine bir alternatif üretmiş gibi görünmüyor. Askeri alımlar ile ilgili meseleleri bende sizden öğreniyorum.
Asya'nın doğusunda, Avustralya'nın ileri karakol vazifesine soyunduğunu görmek mümkün ancak Güney Kore ve Japonya'da benzer vazifede zaten Japonya askeri gelişimini engelleyecek hükümleri gevşetti. Çin, etrafı sarılmış hissediyor. Ancak yine Çin tarihine bakıldığında Çin'in kendisine doğrudan bir tehdit yöneltilmedikçe pek savaşmadığını ancak yakın komşularını uzak düşmanlarına karşı kullanmayı seçtiğini söylemekte. (Kaynak: Jonathan Spence, The Search for Modern China)
Bir de Çinliler de diyor bunu Tayvan olmadan biz tam olarak birliğimizi sağlamış olmayız diye Çin yarımdır geçiş sürecindedir. Ancak Çin tarihine bakıldığında tam işler yolunda modunda bir isyan dalgası içte huzursuzluk çıkıyor. Taiping Ayaklanması ve Kızıl Türbanlılar hareketi gibi aniden bir şeyler çıkıyor.
Saygılar...
Yorum Gönder