12/03/2010

Bahar

    5 sene önce yazmıştım aşağıdaki kısa öyküyü. Bir edebiyat klubünün öykü yarışmasında ikincilik ödülüne layık görülmüştü. Baharın yavaş ama emin adımlarla yaklaşmakta olduğu bu günlerde, hatırlatmak istedim kendime ve okura, baharın her zaman göründüğü kadar hayat dolu olmayabileceğini...


Sen ne câmın mestisin âyâ kimin hayrânısın
Kendin aldırdın gönül n'oldun ne hâl olmuş sana [1]


Gözlerimi açtım, O'nu gördüm. O, karşımdaydı. Tam karşımda bana bakıyordu. Uzaktaydı, ama görebiliyordum O'nu. Kokusu burnuma kadar geliyordu: bahar gibi kokuyordu. Ne kuvvetli ne de zayıf, sıcağın ve akacak terlerin habercisi ve aynı zamanda o anı kutsayan bir koku.. Aynı bahar gibi, aynı gonca gibi, aynı kiraz çiçeği gibi... O bir kiraz çiçeği olmalıydı, baharın en güzel gününde açan, en güzel günde kendini gösteren ve en güzel günde gidecek olan. O, bahar gibi kokuyordu.

Yaklaştım; gözlerimden ikisine daha net görünmeye başladı, zaten görüntüsü kafamın içinde berraktı. Sislerin arasındaki varlığı ile kendine bir yer açıyordu. Beyaz dumanların arasında siyah elbisesi yeteri kadar çarpıcıydı, bakışları daha da çarpıcı, sersemletici, hapsediciydi. Daha da sersemletici olan ise, bunun için çaba sarf etmiyordu. O, olduğu gibi, saf ve temizdi. Boğazına kadar çamura batmış, paçavralar içinde bile olsa aynı büyüleyiciliği koruyacağına emindim. Kolları, bacakları olmasa, gözleri kör, dişleri noksan olsa, yüreği taş, rahmi çöl olsa yine de beni büyülerdi. Bundan, O'nun bahar olduğunu bildiğim kadar emindim. O, bahar idi, bahar gibi kokuyordu zira.

Daha da yaklaştım. Gözlerindeki yaşları gördüm. Gözlerine başka bir ışıltı veriyordu bu yaşlar. Hapis gibiydi sanki. Kurtarılmayı ve daha sonra korunmayı istiyor gibiydi; serbest bırakılmayı bekleyen damlalar söylüyordu bana bunları. Acı çekmek, yalvarmak bahara yakışmıyordu, sonbahara yaraşan şeylerdi onlar. Kurtarmalı, sahip çıkmalı, özüm gibi korumalıydım O'nu. Sevdiğim her şeydi O, değer verdiğim, inandığım her şey. Üzerine yemin edeceğim tek şey. Ama o gözyaşları... Yaralı bir ceylan gibiydi karşımda. Yaralanmaya, esir olmaya bile bir asalet katıyordu. Bahar gibi asildi, yaşamı müjdeleyen.

Elimi uzattım, tutmadı. Tutamayacak kadar güçsüzdü belki de. Gözyaşlarını sildim parmak uçlarımla. O kadar korkuyordum ki O'na dokunurken.. Dokunsam kırılıverecek, dokunmasam uçup gidecek gibiydi teni, varlığı. Kendimden tiksindim, utandım onun yanında. Güzelliğin, duruluğun, hayatın ve bahara dair her şeyin temsilcisi olan O'nun yanında ben, ölümlüydüm. O döngünün başlangıcı, ben sonuydum sanki. Hayat saçıyordu kokusuyla, bakışıyla; ben ise dünyadaki ve diğer alemlerdeki tüm güzellikleri sömüren bir asalak gibi hissediyordum kendimi...

Gözyaşlarını sildim, tozla kaplı teninde çamurdan izler bırakmıştı o şarap tadındaki damlalar. Narin boynunu uzattı, bana baktı. Ta gözlerimden ikisinin ardına indi bakışları. O an zaman söndü, mekan kayboldu. Ve ben esir oldum, O'nun esiri oldum, kokusunun, bakışlarının, teninin. O'na ait oldum. Hayat dilendim O'ndan. O ise bir anne gibi, şefkatle ve sessizce dinledi beni. Sadece baktı bana. Sessizce baktı. Ama ben çığlık çığlığa idim, hayat dilendim O'ndan, kokusunu daha fazla duymak istedim, tenine daha fazla dokunmak istedim. İçinde olmak istedim, içimde olmasını istedim. Saçını okşamak, dudaklarındaki şarabı tadmak istedim. Sahibi ve kölesi olmak istedim.

O ise sadece baktı bana, içime, ruhuma baktı.

Ve hiç sesini çıkarmadı. Sessizce hayatımı aldı. Çevresine saçacağı hayata kattı hayatımı. Ruhumu aldı, kokusuna kattı. Nurumu aldı, gözlerine kattı. Yüreğimi aldı, sıcaklığına kattı. Kanımı aldı, gözyaşlarına kattı. Beni aldı, kendine kattı. Öldürdü beni, bir başka hayat başlattı.

Tıpkı bahar gibi.

 
Yok bu şehr içre senin vasf ettiğin dil-ber Nedîm
Bir perî-sûret görünmüş bir hayâl olmuş sana [2]





[1]: Sen hangi kadehten sarhoş olmuşsun, acaba kime hayransın? Ey gönül, ona sen bağlandın, ne oldun, bu halin nedir?

[2]: Ey Nedim! Senin anlattığın gibi böyle güzel bir kadın bu şehirde yok. Olsa olsa sana bir perinin yüzü görünmüştür; bu kadar güzellik bir gerçekte değil, ancak bir hayalde var olabilir.

1 yorum:

Mustafa Okumuş dedi ki...

Çok muhteşem gerçekten de. Kaleminize, yüreğinize sağlık.