Anadolu Ajansı için kaleme aldığım ve 26.08.2025 tarihinde "Otomotivden güvenliğe: Alman şirketlerin savunma sanayi hamlesi ne anlam ifade ediyor?" başlığı ile yayımlanan makalem.
Alman otomotiv şirketleri Porsche AG ve Volkswagen AG'nin sahibi olan Porsche Automobil Holding SE, savunma sanayi yatırımları için ortaklarla birlikte yeni bir yatırım platformu kurduğunu duyurdu. Şirket, daha önce yatırımlarında hem askeri hem de sivil kullanım şartı ararken, bu kriteri kaldırarak tamamen savunma odaklı girişimlere yönelmeye karar verdiğini açıkladı. Şirket tarafından yapılan açıklamada, "değişen jeopolitik koşullar ve artan güvenlik politikası gereklilikleri çerçevesinde, savunma ve güvenlik sektöründe önemli gelişim potansiyeli görüldüğü ve bundan faydalanılmasının hedeflendiği" kaydedildi.
Porsche SE'nin bu açıklaması, bir süredir devam eden bir sürecin son halkası olarak yorumlanabilir. Zira şirket 2021 yılında Isar Aerospace ve 2024 yılında Quantum-Systems şirketlerine yatırım yapmıştı. Havacılık - uzay ve sivil-askeri çift kullanım ("dual use") alanlarındaki bu yatırım hamleleri, Porsche SE'nin savunma - havacılık sektör portföyünü genişletme stratejisinin ip uçlarını içermekteydi.
Öte yandan Volkswagen cephesinde ise Mart ayında şirketin CEO'su Oliver Blume, Avrupa’nın savunma kapasitesinin artırılmasına katkı sağlamaya hazır olduklarını, olası ortaklık ve üretim konseptlerini değerlendirdiklerini açıklamıştı. Almanya'nın en büyük savunma sanayii şirketlerinden Rheinmetall CEO’su Armin Papperger, Volkswagen’in Osnabrück tesisinin savunma üretimine dönüştürülmesi için “çok uygun” olabileceğini söylemiş, bu doğrultuda taraflar tesiste görüşmeler yapmıştı.
Alman otomotiv şirketleri Porsche AG ve Volkswagen AG'nin sahibi olan Porsche Automobil Holding SE, savunma sanayi yatırımları için ortaklarla birlikte yeni bir yatırım platformu kurduğunu duyurdu. Şirket, daha önce yatırımlarında hem askeri hem de sivil kullanım şartı ararken, bu kriteri kaldırarak tamamen savunma odaklı girişimlere yönelmeye karar verdiğini açıkladı. Şirket tarafından yapılan açıklamada, "değişen jeopolitik koşullar ve artan güvenlik politikası gereklilikleri çerçevesinde, savunma ve güvenlik sektöründe önemli gelişim potansiyeli görüldüğü ve bundan faydalanılmasının hedeflendiği" kaydedildi.
Porsche SE'nin bu açıklaması, bir süredir devam eden bir sürecin son halkası olarak yorumlanabilir. Zira şirket 2021 yılında Isar Aerospace ve 2024 yılında Quantum-Systems şirketlerine yatırım yapmıştı. Havacılık - uzay ve sivil-askeri çift kullanım ("dual use") alanlarındaki bu yatırım hamleleri, Porsche SE'nin savunma - havacılık sektör portföyünü genişletme stratejisinin ip uçlarını içermekteydi.
Öte yandan Volkswagen cephesinde ise Mart ayında şirketin CEO'su Oliver Blume, Avrupa’nın savunma kapasitesinin artırılmasına katkı sağlamaya hazır olduklarını, olası ortaklık ve üretim konseptlerini değerlendirdiklerini açıklamıştı. Almanya'nın en büyük savunma sanayii şirketlerinden Rheinmetall CEO’su Armin Papperger, Volkswagen’in Osnabrück tesisinin savunma üretimine dönüştürülmesi için “çok uygun” olabileceğini söylemiş, bu doğrultuda taraflar tesiste görüşmeler yapmıştı.
Arka plan
Tüm bu gelişmeler, münferit yatırım ve proje hamleleri değil elbette. Bu tabloyu iki mercekten okumak gerekir. İlki makro güvenlik ekonomisidir. Rusya’nın 2022’de Ukrayna’ya saldırısı sonrası Almanya başta olmak üzere Avrupa’da “Zeitenwende” (dönüm noktası) olarak adlandırılan savunma bütçesinin artışı, uzun yıllar ertelenmiş modernizasyonu, silahlı kuvvetlerin son derece düşük harbe hazırlık seviyesini ve yetersiz stokları hızla gündeme taşıdı. Berlin’in 2025–2029 dönemi için toplam 649 milyar avroya varan savunma harcaması çerçevesi ve yıllık bütçe planlaması, seri üretim kapasitesi ve tedarik zinciri tarafında sivil sanayi kabiliyetlerinin seferber edilmesini gerektiriyor.
İkinci mercek ise sektörel ekonomidir. Alman otomotiv sektörünün Çin pazarındaki payı 2019’daki %26,2’den 2024’te %18,9’a düştü; elektrikli araç rekabeti, maliyet-düzenleme baskıları ve jeopolitik belirsizlikler nakit akışlarını ve değerlemeleri zorlamakta. Üstüne Çin'in Avrupa pazarındaki agresif büyümesi, elektrifikasyon dönüşüm sürecini yakalayamayan ve teknolojik rekabette hızla geri düşen Alman otomotiv sektörü, yeni (ve acil) bir çıkış kapısı arayışında. Porsche SE’nin kâr beklentisini aşağı çekip savunma-güvenlik sektörüne yönelik portföy genişletme hamlesi bu arka planla örtüşüyor.
Dolayısıyla gelişmeyi yalnızca “kârlılık arayışı” ya da yalnızca “savunma odaklı yeni dinamikler” şeklinde okumak eksik olacaktır. İki farklı süreç birbirini beslemekte, Almanya'nın jeopolitik ve teknolojik / sektörel konumlanma çabası artmakta. Savunma-havacılık ve otomotiv sektörlerinin birbirlerine göre yeniden hizalanma girişimlerini arz-talep yönlü değerlendirmek gerekir: Talep tarafında Avrupa’nın hızla büyüyen, devlet garantili ve yıllara sâri siparişleri; arz tarafında otomotivde atıl/uyarlanabilir üretim kapasitesi ve mali disipline alışık tedarik zincirleri, iki ekosistemi birbirine yaklaştırıyor.
Almanya’nın silahlanma hamlesi
Almanya, Şubat 2022'de Şansölye Olaf Scholz’un parlamento konuşmasındaki "Zeitenwende" (değişim çağı) açıklamasıyla, uzun süredir sürdürdüğü temkinli savunma politikalarından radikal bir dönüşüm sürecine girdi. Bu konuşma kapsamında savunma bütçesinin artırılması için bütçeye dahil edilmeyen €100 milyar tutarında bir özel fon (Sondervermögen) oluşturuldu, böylece savunma harcamaları, NATO'nun %2 GSYH hedefinin ötesine geçerek somutlaşmıştır. Bu adım, Alman savunma politikasında savaş sonrası dönemde görülmemiş bir finansal ve stratejik hareketlilik başlattı.
2025 itibarıyla Almanya, GSYH'nın %2,4’ü oranında savunma harcamasını öngören bir bütçe ayırmış durumda. Bu oranı kademeli olarak 2029’a kadar %3,5 GSYH seviyesine yükseltmeyi hedeflemekte. Bu büyüklükte bir savunma bütçesi, ülkedeki savunma harcamalarının en yüksek seviyesine işaret etmekte ve Almanya’yı dünya genelinde dördüncü büyük askeri harcama yapan ülke konumuna taşımakta.
Bu sürecin finansmanı, Almanya’nın “borç freni”ni ("Schuldenbremse") gevşeterek savunmaya yönelik harcamaları 1 puanlık GSYH sınırı üzerindeki kısmı bu kısıtlamanın dışında bırakan anayasal değişiklikler ile mümkün oldu. Bu düzenleme sayesinde 2025–2029 döneminde yaklaşık €380 milyar–€650 milyar büyüklüğünde savunma yatırımı yapılması planlanmakta. Ancak bu devasa harcama planının uygulamaya dönmesi, bürokratik tedarik sistemlerindeki verimsizlikler, yetersiz sanayi kapasitesi ve uzun süren sözleşme süreçleri nedeniyle ciddi şekilde gecikme riski taşıyor.
Kârlılık arayışı mı, yeni piyasa dinamikleri mi?
Savunma ve havacılık, yapısı itibariyle, yüksek sabit maliyetli ancak öngörülebilir nakit akışlı, yıllara yayılan sözleşmelerle çalışılan bir sektördür. Özellikle mühimmat, hava ve deniz platformları, hava savunma ve modernizasyon projelerinde talep görünürlüğü 2030’lara uzanabilmekte. Almanya’nın 2029’a kadar artan savunma harcama planı ve Ukrayna’ya yapılan askeri yardımlar, ürün ve sistem üreticileri ve tedarikçilere risk-getiri profilinde “altyapı benzeri” bir alan sunmakta.
Avrupa Birliği’nin savunma sanayii strateji planı (European Defence Industrial Strategy; EDIS), kısa vade ve acil ihtiyaç kapsamında (European Defence Industry Reinforcement through common Procurement Act; EDIRPA) yapılacak alımlar sonrası üretim kapasitesini genişletmeyi hedeflemekte. Bu kapsamda ortak ihtiyaçların belirlenmesi ve bir havuz modeli ile tedarik planlaması yapılması, AB içi ve dış çevresine yönelik tedarik ağlarının hazırlanması ile geliştirme ve seri üretim süreçleri için finansal mekanizmaların kurulması hedeflenmekte. Bu yaklaşım, otomotiv üretim metodolojileri ile doğal sinerji yaratıyor. Başka bir deyişle, kâr arayışı ile yeni piyasa dinamikleri örtüşmekte. Savunma sektörünün uzun vadeli görünürlüğü, otomotiv sektöründeki dalgalanan talep ve kâr marjı baskılarına karşı doğal bir denge işlevi görüyor.
İkinci Dünya Savaşı mirası mı?
Volkswagen’in kuruluşu ve erken dönemi, Nazi Almanyası’nın savaş ekonomisiyle iç içe. 1939’dan itibaren fabrika, Alman Hava Kuvvetleri (Luftwaffe) için bakım - onarım ve yedek parça imalatı, kara kuvvetleri için Kübelwagen ve Schwimmwagen araçların üretimi yaptı. Ayrıca on binlerce zorla çalıştırılan insan, Volkswagenwerk’te köle işçi olarak kullanıldı; şirket, somut verilerle belgelenmiş bu tarihsel sorumluluğu kabul ediyor.
Bu tarihsel arka planda şirketin savunma sanayiine yönelik yeni girişimi, iki yönde okunabilir. Birinci olarak, şirketin zaten askeri endüstriye yönelik üretim yapmış olduğu gerçeğinden hareketle, yeniden bu kapasiteyi canlandırdığı, dolayısıyla faaliyet sürekliliğinin söz konusu olduğu iddia edilebilir. İkinci olarak ise, bugünün şartlarında, demokratik denetime tabi bir devlet içinde, geçmişine dair yüzleşmeyi yapmış bir şirketin varlığı söz konusu. Yüzeysel ya da sembolik olarak bir süreklilik söz konusu olsa da kurumsal yönetişim, değer zinciri standardı ve amaç açısından bugünkü hamle, 1940’lardaki savaş ekonomisinden nitel olarak ayrışıyor.
Bununla birlikte, Rusya'nın Ukrayna'yı işgali sonrası derin yarılmalara sahne olan jeopolitik düzlemde Almanya'nın kendine yeni bir konum ve istikamet belirlediği; bu doğrultuda da sektörel ve teknolojik kapasitesinde geniş kapsamlı bir revizyona başladığını net olarak iddia etmek mümkün. Süreklilik olgusu burada karşımıza çıkıyor: 1930'lu ve 40'lı yıllarda Volkswagen gibi şirketler Nazi savaş makinasını besleyen aktörlerdi. 2020'lerden itibaren de Almanya'nın yeni stratejik kimliğinin inşasında Volkswagen dahil bazı "tanıdık yüzler" önemli rol oynayacak gibi görünüyor.
Tüm bu gelişmeler, münferit yatırım ve proje hamleleri değil elbette. Bu tabloyu iki mercekten okumak gerekir. İlki makro güvenlik ekonomisidir. Rusya’nın 2022’de Ukrayna’ya saldırısı sonrası Almanya başta olmak üzere Avrupa’da “Zeitenwende” (dönüm noktası) olarak adlandırılan savunma bütçesinin artışı, uzun yıllar ertelenmiş modernizasyonu, silahlı kuvvetlerin son derece düşük harbe hazırlık seviyesini ve yetersiz stokları hızla gündeme taşıdı. Berlin’in 2025–2029 dönemi için toplam 649 milyar avroya varan savunma harcaması çerçevesi ve yıllık bütçe planlaması, seri üretim kapasitesi ve tedarik zinciri tarafında sivil sanayi kabiliyetlerinin seferber edilmesini gerektiriyor.
İkinci mercek ise sektörel ekonomidir. Alman otomotiv sektörünün Çin pazarındaki payı 2019’daki %26,2’den 2024’te %18,9’a düştü; elektrikli araç rekabeti, maliyet-düzenleme baskıları ve jeopolitik belirsizlikler nakit akışlarını ve değerlemeleri zorlamakta. Üstüne Çin'in Avrupa pazarındaki agresif büyümesi, elektrifikasyon dönüşüm sürecini yakalayamayan ve teknolojik rekabette hızla geri düşen Alman otomotiv sektörü, yeni (ve acil) bir çıkış kapısı arayışında. Porsche SE’nin kâr beklentisini aşağı çekip savunma-güvenlik sektörüne yönelik portföy genişletme hamlesi bu arka planla örtüşüyor.
Dolayısıyla gelişmeyi yalnızca “kârlılık arayışı” ya da yalnızca “savunma odaklı yeni dinamikler” şeklinde okumak eksik olacaktır. İki farklı süreç birbirini beslemekte, Almanya'nın jeopolitik ve teknolojik / sektörel konumlanma çabası artmakta. Savunma-havacılık ve otomotiv sektörlerinin birbirlerine göre yeniden hizalanma girişimlerini arz-talep yönlü değerlendirmek gerekir: Talep tarafında Avrupa’nın hızla büyüyen, devlet garantili ve yıllara sâri siparişleri; arz tarafında otomotivde atıl/uyarlanabilir üretim kapasitesi ve mali disipline alışık tedarik zincirleri, iki ekosistemi birbirine yaklaştırıyor.
Almanya’nın silahlanma hamlesi
Almanya, Şubat 2022'de Şansölye Olaf Scholz’un parlamento konuşmasındaki "Zeitenwende" (değişim çağı) açıklamasıyla, uzun süredir sürdürdüğü temkinli savunma politikalarından radikal bir dönüşüm sürecine girdi. Bu konuşma kapsamında savunma bütçesinin artırılması için bütçeye dahil edilmeyen €100 milyar tutarında bir özel fon (Sondervermögen) oluşturuldu, böylece savunma harcamaları, NATO'nun %2 GSYH hedefinin ötesine geçerek somutlaşmıştır. Bu adım, Alman savunma politikasında savaş sonrası dönemde görülmemiş bir finansal ve stratejik hareketlilik başlattı.
2025 itibarıyla Almanya, GSYH'nın %2,4’ü oranında savunma harcamasını öngören bir bütçe ayırmış durumda. Bu oranı kademeli olarak 2029’a kadar %3,5 GSYH seviyesine yükseltmeyi hedeflemekte. Bu büyüklükte bir savunma bütçesi, ülkedeki savunma harcamalarının en yüksek seviyesine işaret etmekte ve Almanya’yı dünya genelinde dördüncü büyük askeri harcama yapan ülke konumuna taşımakta.
Bu sürecin finansmanı, Almanya’nın “borç freni”ni ("Schuldenbremse") gevşeterek savunmaya yönelik harcamaları 1 puanlık GSYH sınırı üzerindeki kısmı bu kısıtlamanın dışında bırakan anayasal değişiklikler ile mümkün oldu. Bu düzenleme sayesinde 2025–2029 döneminde yaklaşık €380 milyar–€650 milyar büyüklüğünde savunma yatırımı yapılması planlanmakta. Ancak bu devasa harcama planının uygulamaya dönmesi, bürokratik tedarik sistemlerindeki verimsizlikler, yetersiz sanayi kapasitesi ve uzun süren sözleşme süreçleri nedeniyle ciddi şekilde gecikme riski taşıyor.
Kârlılık arayışı mı, yeni piyasa dinamikleri mi?
Savunma ve havacılık, yapısı itibariyle, yüksek sabit maliyetli ancak öngörülebilir nakit akışlı, yıllara yayılan sözleşmelerle çalışılan bir sektördür. Özellikle mühimmat, hava ve deniz platformları, hava savunma ve modernizasyon projelerinde talep görünürlüğü 2030’lara uzanabilmekte. Almanya’nın 2029’a kadar artan savunma harcama planı ve Ukrayna’ya yapılan askeri yardımlar, ürün ve sistem üreticileri ve tedarikçilere risk-getiri profilinde “altyapı benzeri” bir alan sunmakta.
Avrupa Birliği’nin savunma sanayii strateji planı (European Defence Industrial Strategy; EDIS), kısa vade ve acil ihtiyaç kapsamında (European Defence Industry Reinforcement through common Procurement Act; EDIRPA) yapılacak alımlar sonrası üretim kapasitesini genişletmeyi hedeflemekte. Bu kapsamda ortak ihtiyaçların belirlenmesi ve bir havuz modeli ile tedarik planlaması yapılması, AB içi ve dış çevresine yönelik tedarik ağlarının hazırlanması ile geliştirme ve seri üretim süreçleri için finansal mekanizmaların kurulması hedeflenmekte. Bu yaklaşım, otomotiv üretim metodolojileri ile doğal sinerji yaratıyor. Başka bir deyişle, kâr arayışı ile yeni piyasa dinamikleri örtüşmekte. Savunma sektörünün uzun vadeli görünürlüğü, otomotiv sektöründeki dalgalanan talep ve kâr marjı baskılarına karşı doğal bir denge işlevi görüyor.
İkinci Dünya Savaşı mirası mı?
Volkswagen’in kuruluşu ve erken dönemi, Nazi Almanyası’nın savaş ekonomisiyle iç içe. 1939’dan itibaren fabrika, Alman Hava Kuvvetleri (Luftwaffe) için bakım - onarım ve yedek parça imalatı, kara kuvvetleri için Kübelwagen ve Schwimmwagen araçların üretimi yaptı. Ayrıca on binlerce zorla çalıştırılan insan, Volkswagenwerk’te köle işçi olarak kullanıldı; şirket, somut verilerle belgelenmiş bu tarihsel sorumluluğu kabul ediyor.
Bu tarihsel arka planda şirketin savunma sanayiine yönelik yeni girişimi, iki yönde okunabilir. Birinci olarak, şirketin zaten askeri endüstriye yönelik üretim yapmış olduğu gerçeğinden hareketle, yeniden bu kapasiteyi canlandırdığı, dolayısıyla faaliyet sürekliliğinin söz konusu olduğu iddia edilebilir. İkinci olarak ise, bugünün şartlarında, demokratik denetime tabi bir devlet içinde, geçmişine dair yüzleşmeyi yapmış bir şirketin varlığı söz konusu. Yüzeysel ya da sembolik olarak bir süreklilik söz konusu olsa da kurumsal yönetişim, değer zinciri standardı ve amaç açısından bugünkü hamle, 1940’lardaki savaş ekonomisinden nitel olarak ayrışıyor.
Bununla birlikte, Rusya'nın Ukrayna'yı işgali sonrası derin yarılmalara sahne olan jeopolitik düzlemde Almanya'nın kendine yeni bir konum ve istikamet belirlediği; bu doğrultuda da sektörel ve teknolojik kapasitesinde geniş kapsamlı bir revizyona başladığını net olarak iddia etmek mümkün. Süreklilik olgusu burada karşımıza çıkıyor: 1930'lu ve 40'lı yıllarda Volkswagen gibi şirketler Nazi savaş makinasını besleyen aktörlerdi. 2020'lerden itibaren de Almanya'nın yeni stratejik kimliğinin inşasında Volkswagen dahil bazı "tanıdık yüzler" önemli rol oynayacak gibi görünüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder