Perşembe günü (6 Kasım)
Gazi Üniversitesi Otomotiv Mühendisliği bölümü bünyesindeki Otomotiv Bilim ve Teknoloji Topluluğu kulübünün davetlisi olarak "Ana Muharebe Tankı Tasarımı" başlıklı bir konferans verdim. Konferansa ilgi beklediğimden de yüksekti. Bu beni hem çok memnun etti hem de heyecanlandırdı.
Konferansta tankın tarihçesi, tasarımını belirleyen parametreler ve tank tasarımının geleceği üzerine genel bir çerçeve çizmeye çalıştım. Konu oldukça kapsamlı ve karmaşık, dolayısıyla tankla ilgili her şeyi 1 saat gibi bir sürede aktarmak mümkün değildi. Bunun yerine, öğrencilere tank tasarımının ana hatlarını, tankı oluşturan bileşenleri ve bunların birbirleri ile ilişkilerini anlatmaya çalıştım.
Tank, gerek otomotiv sanayii ile ilişkisi, gerek görsel özellikleri gerekse de heybeti ile savunma teknolojilerine meraklıların en çok ilgisini çeken platformlardan. Kara muharebesindeki sonuç alıcı niteliği nedeniyle de modernizasyon ve tedarik programlarının öncelik listesinde üst sıralarda yer alıyor. Nitekim Türkiye'nin de savunma projeleri arasında en önemli ve iddialılarından biri, Milli İmkânlarla Ana Muharebe Tankı Üretimi (MİMTÜ) projesiyle geliştirilen Altay. Altay'ın halen prototip testleri devam etmekte.
Konferansa ilgi duyan öğrencilerin önemli bir kısmı birinci ve ikinci sınıfa devam ediyordu. Bunun da üzerime ayrıca bir sorumluluk yüklediğini hissettim. Zira Türk savunma sanayii kritik bir yol ayrımına doğru ilerlemekte. Eğer insan kaynakları hızla hem nitelik hem de nicelik bakımından geliştirilmezse bütün kazanımların heba olması işten bile değil.
Zira çok sayıda ve iddialı projeleri gerçekleştirmek, sürdürmek ve geliştirmek için gerekli insan kaynağına sahip değiliz. Eğer kazanımları geliştirerek korumak için nitelikli insan kaynağına yatırım yapılmazsa, Türkiye bir prototipler cenneti olabilir. Tank özelinden gidecek olursak:
Bir tankın hareket kabiliyetini tanımlayan ana alt sistemler motor, aktarma organı (transmisyon), hız düşürücü (tork konvertör), cer dişlisi, süspansiyon ve palettir. Bu bileşenlerin her biri ayrı bir uzmanlık alanıdır. Tankın teknik ve taktik isterleri nedeniyle bu sistemlerden beklenen performans her geçen dönem daha da artmakta ve zorlayıcı olmaktadır. Dolayısıyla bu sistemlerin her birini, bir tankın maruz kalacağı ortam ve performans koşularına dayanabilecek şekilde üretebilecek makina, metalürji ve elektronik mühendisliği birikimine sahip olan ülke sayısı düşmektedir. Başka bir ifade ile günümüzde sayılan bu sistemleri üretebilecek kapasite ve birikime sahip ülke sayısı bir elin parmağını geçmemektedir.
Çünkü bu bir avuç ülke, 80, 90 yıldır tank üretmekte, savaşlarda kullanmakta, alınan dersler ışığında geliştirmekte, mühendislik altyapı ve birikimini geliştirmektedir. Bugün dünyanın en gelişmiş tankları kabul edilen Leopard 2, M1, T-90 gibi tankların her bir alt sistem ve parçasında 20'nci yüzyılın neredeyse tüm savaşlarının, teknoloji ve bilim birikiminin izi bulunmaktadır. Bu tankları üreten ülkeler, sıfırdan tank geliştirmemiş, otomotiv ve ağır makina sanayilerinin birikimi ve potansiyeli ile tank geliştirmişlerdir.
Bu tanklarla rekabet edebilecek kapasitede bir ürün ortaya çıkarmaya çalışmış Türkiye ise, lisans altında üretime dayalı otomotiv sanayii ve daha önce ulusal bir tank kapsamlı modernizasyon ve üretimine imza atmamış savunma sanayii ile MİMTÜ projesine soyunmuştur. Diğer tank üreticisi ülkelerle arayı kapatmak için tek yol, ArGe, inovasyon ve öğrenmeye yatırım yapmaktır.
Zira kritik teknolojiler transfer edilmez, paylaşılmaz ya da öğretilmez. Transfer edilir gibi, paylaşılır gibi ya da öğretilir gibi yapılır. Ama hiçbir şirket, bir tank namlusunu nasıl döktüğünü ya da stabilizasyon sistemini nasıl geliştirdiğini, dost ve kardeş bile olsa başka bir ülke ile paylaşmaz. Her koyun kendi bacağından asılır. Her ülke, kritik teknoloji ve bilgi birikimini kendi kurmak ve geliştirmek zorundadır. Ve bunu bağımsız bir şekilde başarmak zorundadır.
Yani çözüm, bu konularda araştıran, düşünen, yazan - çizen, proje çizen, üretim yapan insan sayısını artırmaktır. Eğer Türkiye ana muharebe tankından uyduya, savaş gemisinden jet savaş uçağına neredeyse tüm savunma sistemlerini kendi başına geliştirmek, üretmek istiyorsa buna mecburdur. Savunma sanayiine ilgi duyan mühendis sayısının artması bunun için başlangıçtır. Örneğin tank için makina, metalurji, otomotiv mühendisliği gibi dallardaki öğrenciler araştırmaya, proje geliştirmeye, sektör şirketlerinde staj yapmaya teşvik edilmelidir.
Treni tamamen kaçırmış durumda değiliz. Teknolojinin gelişme hızı nedeniyle bazı alanlarda, gelişmiş ülkelerle aynı şeyleri aynı anda öğrenen konuma gelebiliyoruz. Geliştirilen teknik ve teknolojiler bu ülkeler kadar olduğu için bizim için de yeni oluyor. Burada öğrenme, özümseme ve üretim hızını artırabilirsek açığı hızla kapatabiliriz.
Burada da iş, bu açığı kapatacak mühendislerden ve bilim adamlarından bolca yetiştirmeye düşüyor.