26/01/2015

Avrupa'da Denizaltı Savaşları

Derinlerin sessiz bekçileri denizaltılar, sessizlik ve görünmezlik yetenekleri ile, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana ülkelerin en stratejik silahları olageldiler. Savaş dışı harekât, barışı koruma ve tesis etme görevleri, özel kuvvet ve istihbarat oeprasyonlarının önem kazandığı özellikle son on yıllık süreçte denizaltıların önemi daha da arttı.

Bu durum, Asya - Pasifik'in ön plana çıkması; deniz korsanlığı; enerji ve ticaret hatlarının güvenliği; Suriye, Libya, Irak gibi çatışmalara çokuluslu müdahaleler gibi harekâtların artması ile birleşince, dünya genelinde denizaltı geliştirme ve tedarik projelerinin seyrinde önemli değişiklikler oldu.

Modern denizaltı geliştirme faaliyetlerinde, özellikle Avrupa'da, tam da bu sınıf gemilerin hak ettiği biçimde sessiz, derinden ama çok şiddetli bir savaş yaşanmakta. Bu savaşa yakından bir bakış, yakın gelecekteki denizaltı tasarım eğilimlerine ilişkin fikir sağlayabilir.




Hollanda: Walrus Replacement

İsveçli savunma devi Saab ile Hollandalı Damen Shipyards şirketleri 20 Ocak günü, Hollanda Deniz Kuvvetleri'nin yeni nesil denizaltısını geliştirmek için bir işbirliği anlaşması imzaladıklarını duyurdular. Anlaşma kapsamında Hollanda Deniz Kuvvetleri'nde 1990 ile 1994 yılları arasında hizmete girmiş Walrus sınıfının 2035 - 2030 arasında yerini alacak yeni nesil denizaltıda; Saab tarafından İsveç Deniz Kuvvetleri için geliştirilmekte olan A26'da kullanılan teknolojilerin kullanılması öngörülüyor.


İsveç: A26 Nästa Generation Ubåt

İsveç Deniz Kuvvetleri envanterindeki A19 Götland sınıfı AIP (Air Independent Propulsion; havadan bağımsız tahrik) dizel elektrik denizaltıların yerini alması planlanan A26 Nästa Generation Ubåt (Yeni Nesil Denizaltı) projesi, daha hayata geçmeden ciddi badireler atlattı. A26, 1990'ların sonlarında Norveç ve Danimarka ile birlikte yürütülen Nordic Viking yeni nesil denizaltı projesinden 2003 yılında Norveç, 2004 yılında da Danimarka'nın çekilmesinden sonra başlatıldı.

A26 NGU
İsveç hükümeti 2008 yılı başında, yeni nesil denizaltı geliştirilmesini onayladı. İsveç'in ulusal denizaltı tasarım kabiliyetinin merkezi ve Stirling havadan bağımsız tahrik sistemlerinin uzmanı olan Kockums şirketi, 1999 yılında Alman Howaldtswerke-Deutsche Werft (HDW) şirketine satılmış; 2008 yılında da ThyssenKrupp Marine Systems (TKMS) şirketler grubunun bir parçası haline gelmişti. Bu durum denizaltı tasarım ve üretimde ulusal kabiliyetini Alman hakimiyetine kaptırmış İsveç için önemli bir zafiyet teşkil etmekteydi.

Bu durum, proje sürecinde kendini gösterecekti: Kockums'u, denizaltı piyasasında kendisi için tehdit olan bir rakibi safdışı bırakmak için satın aldığı iddia edilen Almanlar, yola taş koydu. Tasarım çalışmalarında sık sık teknoloji ve maliyet konuslarında itirazlar dile getiren TKMS, TKMS AB olarak yeniden adlandırılan Kockums'un projeyi, İsveç yapımı denizaltıların kullanıcısı olan Singapur'a teklif etmesini de engelledi. TKMS'nin ayak oyunları, Kockums'un büyük denizaltı üretmekten vazgeçip küçük (midget) denizaltı tasarımına yönelmesi gerektiği gibi önerilerle devam etti.

Ukrayna'daki karışıklık ve Kırım'ın Rusya tarafından ilhakının akabinde savunma modernizasyon faaliyetlerine hız veren İsveç, Almanya'ya kaptırdığı denizaltı geliştirme yeteneğini geri almak için hamle yaptı. TKMS ve FMV arasındaki görüşmeler geçtiğimiz sene Nisan ayında Malmö'deki tersanenin askerler tarafından basılmasına kadar vardı. En sonunda pes eden Almanlar, Temmuz ayında Kockums'u Saab'a sattılar.

Satıştan hemen sonra Avustralya'ya, SEA 1000 projesi için 4,000t deplamasmana sahip bir türevi teklif edilen A26, GHOST (Genuine HOlistic STealth) adı verilen ve ayrıntıları gizli tutulan bir gizlilik (stealth) teknolojisine sahip olacak şekilde geliştiriliyor. Denizaltının dikkat çeken ayrıntılarından biri, 533mm ve 400mm torpido tüplerine ilaveten, 1.5m çap ve 6m uzunlukta özel bir tahliye tüpüne de sahip olması. "Multimission Portal" adı verilen bu hazne, özel kuvvet, sualtı komandosu ve insansız sualtı araçlarının giriş - çıkışı için tasarlanmış. Söz konusu komando ve araçların hazırlanması için torpido tüplerinin hemen ardındaki silah bölümü, normalden daha geniş tutulmuş.

Yaklaşık uzunluğu 62m ve çapı 6m olan A26'nın satıhta deplasmanı 1,800t, dalış durumunda ise 2,050t. Üç adet Stirling Mk3 havadan bağımsız tahrik sistemine sahip denizaltının standart mürettebat sayısı ise 26.


Almanya: Tip 218SG

Singapur'un İsveç ile yakın ilişkileri ve Kockums üretimi A17 Challenger sınıfını kullanıyor olması, A26'yı bu ülke için en şanslı aday konumuna getirmişti. Ancak yeni denizaltı projesi sürecinde TKMS'nin bünyesindeki Kockums'u doğrudan ve dolaylı engellerle ekarte etmesi sonucu Singapur, diğer rakip Fransız Scorpene'yi de eleyerek Tip 218SG'yi seçti.

TKMS tarafından ihracat pazarında büyük başarı yakalamış Tip 214 tecrübesi üzerine ve Singapur'un ihtiyaçlarına yönelik olarak geliştirilecek olan Tip 218SG'nin, yerini alacağı Challenger sınıfı gibi havadan bağımsız tahrik sistemine sahip olması bekleniyor. Yaklaşık USD4 milyar tutarındaki sözleşme ile iki adet denizaltı üretilecek.

Tip 218'in yanında TKMS'nin kavramsal tasarım aşamasındaki bir başka denizaltısı ise Tip 216. Adından da tahmin edileceği üzere Tip 214 tasarımının daha da geliştirilmiş bir türevi olan Tip 216, Avustralya'ya teklif ediliyor. Yaklaşık 90m uzunluk ve 8.1m çapa sahip denizaltının satıhta deplasmanı 4,000t; mürettebat sayısı ise 33.


Fransa: SMX Ailesi

Fransız askeri gemi üreticisi DCNS, 2002 yılından bu yana iki yılda bir yeni bir denizaltı tasarımını kamuoyuna tanıtıyor. Neredeyse gelenekselleşmiş bir şekilde EuroNaval askeri deniz sistemleri sergilerinde gösterilen bu tasarımlar, "SMX" adı verilen bir aile konsepti içinde geliştiriliyor.

SMX ailesinin kamuoyuna ilk tanıtılan üyesi, SMX-21 idi. Paris'te 2002 Ekim ayında düzenlenen EuroNaval 2002 sergisinde gösterilen SMX-21, aynı Sovyetlerin meşhur Typhoon sınıfı nükleer denizaltıları gibi, ana tekne içinde birbirine paralel bağımsız çift mukavim tekneli (pressure hull) bir tasarıma sahip. Bu iki tekne arasındaki boşluğa ise, periskop ve benzeri algılayıcı sistem direkleri (mast) ve füze fırlatıcı tüpleri yerleştirilebiliyor.

SMX-21
SMX-21'in diğer denizaltı tasarımları gibi pruvasında bulunan torpido tüplerine ilaveten aynı bölgede mayın salma için bir kapak ve mukavim tekneler arasındaki alanda ise farklı füzeler için uyarlanabilir yapıda bir fırlatıcı sistemi bulunuyor. Söz konusu fırlatıcı sistem 10 adede kadar füzeye ev sahipliği yapabiliyor.

Serinin bir sonraki üyesi SMX-22 ise EuroNaval 2004 sergisinde ve ardından Haziran 2005'te Hollanda'nın başkenti Amsterdam'da düzenlenen Undersea Defence Technology (UDT) konferansında tanıtıldı.

SMX-21'in daha da geliştirilmiş bir türevi olan SMX-22, içerdiği bir dizi yenilikçi tasarım özelliğine sahip. Bunlardan en dikkat çekici olanı, denizaltının aynı zamanda her iki tarafında taşıdığı birer mini denizaltı için de ana gemi işlevine sahip olması. 2,750t deplasmana sahip SMX-22, her biri 480t deplasmana sahip bu iki denizaltı için komuta kontrol merkezi olarak görev yapıyor. Ana denizaltının personel sayısı 25; mini denizaltılarınki ise 10. Ana denizaltı ayrıca 40 personel için de barınma olanağına sahip.

SMX-22
SMX-22'nin bir başka dikkat çekici özelliği, 50 adede kadar SCALP Naval uzun menzilli seyir füzesi taşıyabiliyor olması. SM-39 Exocet gemisavar ve MICA uçaksavar füzelerini de ateşleyebilen SMX-22'in geniş iç hacmi, onun aynı zamanda bir lojistik destek gemisi olarak da kullanılabilmesine imkân sağlıyor.

SMX-22'nin kullanım konsepti, botun harekât bölgesinin güvenli kısmında, ağ merkezli muharebe doktrini kapsamında görev yapması üzerine şekillendirilmiş. Düşman denizaltı savunma harbi (DSH) tehlikesinden nispeten uzakta konuşlanacak denizaltı, sahip olduğu uzun menzilli seyir füzeleri ve mini denizaltılar ile saldırı, sızma ve istihbarat toplama görevlerini gerçekleştiriyor.

SMX-23 Andrasta
2006 yılındaki EuroNaval'da tanıtılan SMX-23'te ise yaklaşım ve konsept küçük tonajlı kıyı denizaltısına kaydı. DCNS'in SMX-23 ile hedeflediği müşteriler, donanmalarını mütevazi bütçelerle yenilemek isteyen ülkelerdi. Piyasadaki dizel elektrik denizaltıların yaklaşık yarı maliyetine sahip olacak şekilde öngörülmüş SMX-23'ün uzunluğu 48.8m; deplasmanı ise 855t olarak belirlenmiş. Dalmış durumda 4 deniz mili süratle 60 saat kalabilen denizaltının menzili, 8 deniz mili süratle 1,850 deniz mili; 4 deniz mili sürat rejiminde ise 3,000 deniz mili. 19 mürettebata sahip denizaltı, deniz tabanına oturarak muharebe, sızma ve istihbarat toplama görevleri gerçekleştirebiliyor.

SMX-23 tasarımını daha da geliştiren DCNS, 2008 EuroNaval'inde bu tasarımı "Andrasta" (Kelt mitolojisindeki bir tanrı ismi) adı ile ve SMX-24 adlı modüler bir tasarım ile birlikte sergiledi.

SMX-24
Satıhta deplasmanı 3,450t olan SMX-24, 88.8m uzunluğa ve 350m derinlikte görev yapabilme kabiliyetine sahip. 30 gün görev yapabilen SMX-24, 22 mürettebat tarafından idare ediliyor. SMX-24'ün en dikkat çeken özelliği, tüm görev, algılayıcı ve silah sistemleri, modüler bir yapıda tasarlanmış. Bu şekilde denizaltı, farklı görevlere yönelik olarak "tak çalıştır" yöntemi ile şekillendirilebiliyor.

SMX-24'ün dikkat çeken bir tasarım özelliği, 6 adet torpido tüpünün mukavim tekne dışında olması ve yedek torpido taşınmaması. Bu değişiklik, personel ve elektronik sistemler için daha fazla yer ayrılması, mukavim teknenin tüpler için delinmeyerek basınca karşı daha dayanıklı olması ve ağırlıktan tasarruf imkânını sağlamış.

2010 EuroNaval'da sergilenen konsepte ise denizaltıdan ziyade "denizaltı kabiliyetli korvet" demek daha uygun olabilir. Zira SMX-25 kodlu tasarım, satıhta 38 deniz mili gibi oldukça yüksek bir sürate sahip, yelken kısmı bir savaş gemisinin üstyapısını andıran bir denizaltı. Konseptin ana çıkış noktasını, harekât bölgesine hızla intikal edebilme ve göreve başlayabilme kabiliyeti teşkil ediyor.

SMX-25
SMX-25'in yelken kısmı sadece algılayıcı sistem direkleri ve periskobu değil, aynı zamanda gemisavar, seyir ve uçaksavar füze fırlatıcı tüplerine de ev sahipliği yapıyor. 109m uzunluğa sahip olan SMX-25'in satıh deplasmanı 2,850t; dalmış durumda ise 4,560t. Denizaltıda aynı zamanda insansız sualtı ve hava araçları da konuşlandırılabiliyor.

EuroNaval 2012'de görücüye çıkan SMX-26 Caïman ise, daha ziyade kıyı ortamında ve sığ sularda görev yapmak için geliştirilmiş, sıradışı bir konsept. Denizaltının sensör ve seyrüsefer sistemleri birlikte çalışarak denizaltı çevresindeki deniz tabanı ortamının 3D sanal görüntüsünü oluşturabiliyor. Dar bölgelerde hassas manevra kabiliyeti için denizaltıda 4 adet elektrik tahrikli itici sistem bulunuyor.

Ana görevleri arasında istihbarat toplama, özel kuvvet / istihbarat operatörlerini hasım sulara nakletme, terörizm ve asimetrik tehditlerle mücadele bulunan SMX-26, 12m derinliğe kadar kıyı sularında görev yapabilecek şekilde tasarlanmış. Denizaltının ilginç bir özelliği, teknesinin içine çekilebilen tekerlekleri ile deniz tabanına oturabilmesi. Caïman bu şekilde uzun süre belli bir noktada hareketsiz kalabiliyor. 

SMX-26
Toplam 6 tam teçhizatlı deniz komandosunu taşıyabilen SMX-26, azami 150m derinlikte ve 8kt süratte 4,000 deniz mili mesafeye kadar seyir gerçekleştirebiliyor. Standart donanım arasında ESM, periskoba monteli elektrooptik hedef tespit, teşhis ve takip sistemleri ile radar bulunuyor.

SMX ailesinin şimdilik son üyesi olan SMX-Océan geçtiğimiz sene kamuoyuna gösterildi. Bu tasarımda ise DCNS, konvansiyonel (nükleer olmayan) tahrik sistemine sahip büyük tonajlı ve çok rollü bir denizaltı arayan ülkeleri hedeflemiş. SMX-Océan'ın tasarımında, Fransız Deniz Kuvvetleri'nde hizmet veren Barracuda nükleer tahrikli saldırı denizaltısı temel alınmış. Yaklaşık 5,000t deplasmana sahip botta, özel kuvvet intikali için kullanılan bir çıkış tüp platformu bulunuyor. Bu tüpün içinde sualtı komandolarının kullandığı mini denizaltı ya da sualtı araçları da saklanabiliyor. 

SMX Ocean
SMX-Océan'ın dikkat çeken bir yeteneği, tahrik sisteminin sağladığı uzun intikâl ve dalış süreleri. Denizaltı, 14 deniz mili ile bir hafta seyir yaptıktan sonra AIP tahriki ile yaklaşık bir ay dalış durumunda görev yapıp dönüş yolunda yine bir haftaya kadar 14 deniz mili süratle seyredebilecek şekilde tasarlanmış. SMX-Océan'da altı adet 1,250kW dizel jeneratör, üç Lityum İon batarya modülü ve iki adet ikinci nesil yakıt hücresi modülü bulunuyor. Tasarımda yakıt hücresi teknolojisinin tercih edilmiş olması dikkat çekici, zira DCNS şirketi, AIP alanında MESMA (Module d'Energie Sous-Marine Autonome) teknolojisinin geliştiricisidir.


Değerlendirmeler

Gündemdeki ve çoğu en fazla maket seviyesine ulaşmış kavramsal tasarımlar incelendiğinde, konvansiyonel (nükleer olmayan) tahrikli denizaltılarda bazı tasarım özellikleri ve kabiliyetlerin ön plana çıkmakta olduğu görülüyor. Bunlar şu şekilde sıralanabilir:

1. Artan tonajlar: Denizaltılardan istenen seyir ve sualtında kalma süreleri; silah, komando ve ekipman taşıma kapasiteleri arttı. Bu da denizaltı boyutlarının artması sonucunu doğurdu. Artık sadece nükleer saldırı denizaltıları değil, konvansiyonel denizaltılar da çokuluslu uzun menzilli harekâtlarda boy gösteriyorlar. Bu da görevde kalma süresinin artmasına, dolaylı olarak da tonajın artmasına neden oluyor.

2. Denizaltıların klasik görevleri olan istihbarat toplama artık çok daha karmaşık bir hal aldı. Denizaltının sadece periskobu ve elektronik destek sistemi (ESM) ile değil, çok sayıda ve farklı nitelikte sistem ile elektronik ve görsel istihbarat toplayıp, bunu çeşitli muhabere ve veri bağı (datalink) sistemleri ile paylaşabilen ve müşterek resmin oluşturulmasına katkıda bulunabilen bir yeteneğe sahip olması isteniyor. Başka bir deyişle, denizaltıların istihbarat toplama, değerlendirme ve üretme sürecindeki sorumlulukları artmış durumda.

3. Sızma ve sabotaj harekâtları: Denizaltıların yine klasik görevlerinden olan özel kuvvet, sualtı komando ve istihbarat elemanı sızma harekâtlarının önemi arttı. Özellikle savaş dışı harekâtlarda iyi eğitimli ve donatımlı personelin harekât bölgesine sızması türü görevler ön plana çıktı. Yeni nesil denizaltıların, sızma görevlerinde kullanılan mini denizaltı, SDV (swimmer delivery vehicle; dalgıç intikâl aracı) gibi araçları destekleyebilecek, belli bir miktar tam teçhizatlı komandonun ikmâl ve barınmasına olanak sağlayacak kapasitede olması isteniyor.

4. İnsansız araçlar: Hava ve karada olduğu gibi denizde de insansız araçların yükselişi sürüyor. Birden fazla görevde kullanılabilen, yani görevini tamamladıktan sonra gövde içine alınabilen insansız sualtı sistemleri (Unmanned Underwater Vehicle) yaygınlaşıyor. Söz konusu araçlar istihbarat toplama, muharebe, mayın harbi gibi görevlere uygun şekilde donatılabiliyor. Klasik olarak torpido tüplerinden salınan bu tip araçlar için artık özel giriş - çıkış platformları dahi tasarlanmakta.

5. Yeni nesil silah sistemleri: Denizaltıların gelenekselleşmiş ana silahları ağır torpidolar. Yaygın olarak 533mm çapa sahip torpidoların salındığı tüpler aynı zamanda kapsül içinde satha yükselip ateşlenen gemisavar güdümlü füzeleri de destekleyebiliyor. Gelişen teknoloji ile birlikte özellikle kara saldırı kabiliyetli uzun menzilli seyir füzeleri, sadece nükleer tahrikli büyük tonajlı denizaltılara has silahlar olmaktan çıktı. Torpido tüpünden ya da sualtından ateşlenen balistik füzelerden (SLBM; submarine launched ballistic missile) daha küçük boyutlardaki fırlatıcı tüplerden ateşlenebilen seyir füzeleri, konvansiyonel denizaltılar için standart silah haline gelebilir.

Öte yandan denizaltıların en ölümcül düşmanı olan hava araçlarına (deniz karakol uçağı, helikopter ve İHA) karşı savunma için sualtından ateşlenen uçaksavar füzeleri de gündemde. IDAS örneğinde olduğu gibi bu füzeler aynı gemisavar füzeler gibi kapsülle satha çıkıp ateşleniyor. Fransa ise Mistral ve MICA füzelerinin kullanıldığı A3SM adlı bir konsept geliştirdi.

6. Havadan bağımsız tahrik: AIP artık neredeyse standart bir donanım haline gelmiş durumda.

7. Sığ sularda görev yapabilme: Sızma harekâtı kabiliyetine paralel olarak, dünyadaki sıcak bölgelerin çoğunun sığ sulara komşu olması; deniz ticaretine karşı tehdit arz eden deniz korsanlığı, mayın ve benzeri asimetrik tehditlerle mücadele ve istihbarat görevleri, denizaltıların sığ sularda tespit edilmeden görev yapabilme yeteneklerine ihtiyacı artırdı. Bu kapsamda deniz tabanına oturup uzun süre görev yapma yeteneği de, ön plana çıkmış bulunuyor.

8. Mürettebat sayısı: Gelişen komuta - kontrol ve bilgisayar teknolojileri ve otomasyon ile birlikte denizaltıların görev yapabilmesi için gerekli asgari personel sayısı da büyük ölçüde azalmış durumda. Ortalama 20 - 25 mürettebata sahip, açık denizde uzun süre görev yapabilen denizaltılar hayata geçiyor. Söz gelimi şu anda hizmetteki en modern konvansiyonel denizaltılardan Alman Tip 214'ün standart mürettebat sayısı 25 - 27'dir. Önümüzdeki yıllarda üretilecek muadil denizaltılarda bu sayının daha da düşmesi beklenebilir.

2 yorum:

SKYWOLF dedi ki...

Görünüşe göre Fransızlar bu konuda çığır açacak çalışmalar gerçekleştiriyorlar.

Adsız dedi ki...

Turkiye size hayir diyecek natoya girimiycekseniz pkk yanlilari