Çizim: Konstantin Maler |
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Donald Trump 1 Şubat günü, ülkesinin Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler (Intermediate Range Nuclear Forces - INF) antlaşmasından çekileceğini açıkladı. Kısa süre sonra da Rusya benzer bir açıklamayla antlaşmadan çekildiğini duyurdu.
Trump, ülkesinin INF yükümlülüklerini yerine getirmeyi 2 Şubat itibariyle bırakacağını ve altı ay içinde resmen çekilmiş olunacağını ancak bu süreçte Rusya INF'i ihlal eden harp başlığı, füze ve fırlatıcıların üretim ve konuşlandırılmasından vazgeçerse tekrar dönmeyi değerlendirebileceklerini söyledi. Hemen ardından Moskova da yeni füze geliştirme projeleri üzerinde çalıştığını açıkladı.
INF, 1987 yılında ABD ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) arasında imzalanmıştı. Antlaşma, Avrupa'da nükleer bir savaşın önlenmesini sağlamış, bu bakımdan da Soğuk Savaş'ın tarafları arasındaki gerilimin kayda değer şekilde düşmesine katkıda bulunmuştu. Nitekim kısa süre sonra da SSCB'nin dağılmasıyla birlikte Soğuk Savaş sona erdi.
Taraflar INF'den çekilmelerine kadarki süreçte birbirlerine, bir masa tenisi maçı ahenginde karşılıklı suçlamalar yönelttiler. Çeşitli füze projelerinin zikredildiği bu atışmanın sonunda her iki ülke de antlaşmadan çekildi.
Ve böylece, kimilerinin "Soğuk Savaş 2.0" olarak adlandırdığı bu dönemde, yeni bir sürece girildi.
INF Antlaşması
Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler (Intermediate-range Nuclear Forces - INF) Antlaşması, ABD Başkanı Ronald Reagan ile SSCB Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov tarafından Vaşington'da 08.12.1987 tarihinde imzalandı. Antlaşma, ertesi yıl yürürlüğe girdi.
INF'in, amaç ve kapsamı adında yatıyor. 1970'li yıllarda, füze teknolojisindeki gelişmelerle birlikte SSCB, yaklaşık 5,000km menzilli, çoklu nükleer harp başlığı taşıyabilen füzeler geliştirip hizmete aldı. Bu füzeler, Sovyet topraklarından neredeyse tüm Avrupa'ya erişebilecek nitelikteydi. Menzilin, kıtalararası balistik füzelerin kat edecekleri mesafeye göre kısalığı, erken ihbar ve savunmayı neredeyse imkânsız kılmaktaydı. Soğuk Savaş'ın tarafları arasındaki nükleer güç dengesini olumsuz etkileyen bu hamleye karşı ABD ve diğer NATO ülkelerinin de benzer bir karşılık vermesi, Avrupa'yı ve dolayısıyla dünyayı nükleer bir savaşa daha da yakınlaştırma anlamına geliyordu.
1980'ler boyunca yürütülen müzakereler sonucunda taraflar müşterek bir payda oluşturmayı başardılar ve belli kıstaslara uyan silah sistemi geliştirme ve üretim projelerini iptal ettiler; bu tipteki silahları imha etmeyi taahhüt ettiler. Bu silah sistemleri arasında Tomahawk seyir füzesinin karadan ateşlenen modeli olan BGM-109C, Pershing 2 ile SS-20, SS-23 gibi balistik füzeler bulunuyordu. Antlaşma ile belirlenen mühlet dahilinde taraflar 2,700'e yakın füzeyi imha ettiler. 2001 yılına kadar da karşılıklı denetlemeler devam etti. O zamandan bugüne kadar da denetlemeler karşılıklı olarak görüntü istihbaratı uyduları ile gerçekleştirilmekteydi.
INF temel olarak taraflara, menzili 500 ila 5,500km arasında olan ve karadan ateşlenen, nükleer ya da konvansiyonel harp başlıklı her türlü balistik füze ve seyir füzesi geliştirmeyi ve üretmeyi yasaklıyor. Antlaşma, havadan ya da denizden ateşlenen füze sistemlerini kapsamıyor.
INF'in imzalanmasının iki önemli sonucu oldu: Birincisi, ABD ile SSCB arasında karşılıklı bir güven ve iletişim ortamının kurulmasına vesile oldu, ki 1980'lerin yüksek gerilimli ortamında bu son derece önemli bir gelişmeydi. İkincisi ise Avrupa'da nükleer savaş riskini büyük ölçüde ortadan kaldırdı. Konvansiyonel kuvvetlerin çarpışması şeklinde başlaması öngörülen bir Üçüncü Dünya Savaşı'nın, önce taktik, ardından da stratejik nükleer silahların kullanımına sahne olması olasılığı bulunmaktaydı. INF antlaşmasının kapsadığı menzil ve kabiliyetteki füzeler, taktik nükleer silahlar aşamasını pas geçip doğrudan stratejik nükleer silahların kullanımına geçişi sağlayacakları için son derece tehlikeliydi.
Ne var ki Soğuk Savaş'ın sona ermesinden sonra geçen yıllar içinde, INF'in bazı zafiyetleri de daha belirgin hale geldi.
Öncelikle, INF yalnızca ABD ve SSCB'nin halefi olan Rusya'yı bağlayıcı bir antlaşma idi. Başta Çin olmak üzere balistik füze teknolojilerine yoğun yatırım yapan ülkelere yönelik bir bağlayıcılığı ya da hükmü bulunmuyordu. Nitekim Çin, İran, Hindistan, Pakistan, Kuzey Kore gibi ülkeler, INF'in kapsamına giren çok sayıda füze üretti, üretmeye devam ediyor.
Ayrıca gelişen teknolojiyle birlikte hava ve denizden ateşlenen seyir füzelerinin kabiliyet ve menzillerinde büyük gelişmeler sağlanmış; yavaş yavaş hipersonik süratte uçan füzeler sahneye çıkmaya başlamıştı. Dolayısıyla INF'in bir güvenlik sübabı olarak işlevi sorgulanır hale geldi.
Karşılıklı İddia ve Suçlamalar
INF, son 3-4 yıldır giderek artan şekilde ABD ve Batı savunma çevrelerinde dile getirilmeye başlandı. Özellikle 2017'den bu yana ABD ve Rusya, karşılıklı olarak birbirlerini, antlaşmayı ihlal edici hamleler atmakla suçladılar.
Bu suçlamaların odağında yüksek maliyetli ve stratejik / siyasi özkütlesi yüksek bazı projeler bulunmakta. Tarafların birbirlerine yönelttikleri suçlamaların en başta gelenleri şu şekilde özetlenebilir:
i. NATO ve özellikle ABD'den Rusya'ya: 9M729 (NATO kodu SS-C-8 "Stooge") seyir füzesi ve Kaliningrad'da konuşlandırılan İskender K füzeleri. ABD ve NATO, bu füzelerin menzillerinin 500km'den çok daha fazla olduğunu iddia ediyor. Rusya ise, en son basın toplantısında da yinelediği savunmasında, söz konusu füzelerin menzilini azami 490km olarak sunuyor.
ii. Rusya'dan ABD'ye: Polonya ve Romanya'ya kurulacak olan AEGIS Ashore füze savunma erken ihbar sistemleri, karadan ateşlenen balistik test füzeleri ve Avrupa'ya konuşlandırdığı uzun menzilli silahlı insansız hava araçları (İHA'lar). Rusya, AEGIS Ashore bünyesindeki Mk41 dikey fırlatıcı sistemlerin yalnızca SM-3 hava savunma füzesi değil aynı zamanda Tomahawk seyir füzesi ateşleme yeteneğine de sahip olduğunu; gemi konuşlu AEGIS sisteminin bu seyir füzelerinin kontrolünde de kullanıldığı için AEGIS Ashore sisteminin kurulumunun INF'e aykırı olduğunu savunuyor. ABD ise, AEGIS Ashore'un Mk41 fırlatıcılarının gemilerdekilerle aynı olmadığını, yalnızca SM-3'lerin ateşlenmesinde kullanıldığını savunuyor. Rusya'nın silahlı Reaper gibi İHA'larla ilgili yönelttiği suçlamalara karşılık olarak ise, İHA'ların yeniden kullanılabilir sistemler oldukları ve INF kapsamına girmedikleri, aynı zamanda Rusya'nın da muadil İHA projelerinin olduğu savunuluyor.
Bu noktada bahse konu projelere yakından bakmakta fayda var.
9M728 ve 9M729
Trump, ülkesinin INF yükümlülüklerini yerine getirmeyi 2 Şubat itibariyle bırakacağını ve altı ay içinde resmen çekilmiş olunacağını ancak bu süreçte Rusya INF'i ihlal eden harp başlığı, füze ve fırlatıcıların üretim ve konuşlandırılmasından vazgeçerse tekrar dönmeyi değerlendirebileceklerini söyledi. Hemen ardından Moskova da yeni füze geliştirme projeleri üzerinde çalıştığını açıkladı.
INF, 1987 yılında ABD ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) arasında imzalanmıştı. Antlaşma, Avrupa'da nükleer bir savaşın önlenmesini sağlamış, bu bakımdan da Soğuk Savaş'ın tarafları arasındaki gerilimin kayda değer şekilde düşmesine katkıda bulunmuştu. Nitekim kısa süre sonra da SSCB'nin dağılmasıyla birlikte Soğuk Savaş sona erdi.
Taraflar INF'den çekilmelerine kadarki süreçte birbirlerine, bir masa tenisi maçı ahenginde karşılıklı suçlamalar yönelttiler. Çeşitli füze projelerinin zikredildiği bu atışmanın sonunda her iki ülke de antlaşmadan çekildi.
Ve böylece, kimilerinin "Soğuk Savaş 2.0" olarak adlandırdığı bu dönemde, yeni bir sürece girildi.
INF Antlaşması
Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler (Intermediate-range Nuclear Forces - INF) Antlaşması, ABD Başkanı Ronald Reagan ile SSCB Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov tarafından Vaşington'da 08.12.1987 tarihinde imzalandı. Antlaşma, ertesi yıl yürürlüğe girdi.
INF'in, amaç ve kapsamı adında yatıyor. 1970'li yıllarda, füze teknolojisindeki gelişmelerle birlikte SSCB, yaklaşık 5,000km menzilli, çoklu nükleer harp başlığı taşıyabilen füzeler geliştirip hizmete aldı. Bu füzeler, Sovyet topraklarından neredeyse tüm Avrupa'ya erişebilecek nitelikteydi. Menzilin, kıtalararası balistik füzelerin kat edecekleri mesafeye göre kısalığı, erken ihbar ve savunmayı neredeyse imkânsız kılmaktaydı. Soğuk Savaş'ın tarafları arasındaki nükleer güç dengesini olumsuz etkileyen bu hamleye karşı ABD ve diğer NATO ülkelerinin de benzer bir karşılık vermesi, Avrupa'yı ve dolayısıyla dünyayı nükleer bir savaşa daha da yakınlaştırma anlamına geliyordu.
1980'ler boyunca yürütülen müzakereler sonucunda taraflar müşterek bir payda oluşturmayı başardılar ve belli kıstaslara uyan silah sistemi geliştirme ve üretim projelerini iptal ettiler; bu tipteki silahları imha etmeyi taahhüt ettiler. Bu silah sistemleri arasında Tomahawk seyir füzesinin karadan ateşlenen modeli olan BGM-109C, Pershing 2 ile SS-20, SS-23 gibi balistik füzeler bulunuyordu. Antlaşma ile belirlenen mühlet dahilinde taraflar 2,700'e yakın füzeyi imha ettiler. 2001 yılına kadar da karşılıklı denetlemeler devam etti. O zamandan bugüne kadar da denetlemeler karşılıklı olarak görüntü istihbaratı uyduları ile gerçekleştirilmekteydi.
INF temel olarak taraflara, menzili 500 ila 5,500km arasında olan ve karadan ateşlenen, nükleer ya da konvansiyonel harp başlıklı her türlü balistik füze ve seyir füzesi geliştirmeyi ve üretmeyi yasaklıyor. Antlaşma, havadan ya da denizden ateşlenen füze sistemlerini kapsamıyor.
INF'in imzalanmasının iki önemli sonucu oldu: Birincisi, ABD ile SSCB arasında karşılıklı bir güven ve iletişim ortamının kurulmasına vesile oldu, ki 1980'lerin yüksek gerilimli ortamında bu son derece önemli bir gelişmeydi. İkincisi ise Avrupa'da nükleer savaş riskini büyük ölçüde ortadan kaldırdı. Konvansiyonel kuvvetlerin çarpışması şeklinde başlaması öngörülen bir Üçüncü Dünya Savaşı'nın, önce taktik, ardından da stratejik nükleer silahların kullanımına sahne olması olasılığı bulunmaktaydı. INF antlaşmasının kapsadığı menzil ve kabiliyetteki füzeler, taktik nükleer silahlar aşamasını pas geçip doğrudan stratejik nükleer silahların kullanımına geçişi sağlayacakları için son derece tehlikeliydi.
Ne var ki Soğuk Savaş'ın sona ermesinden sonra geçen yıllar içinde, INF'in bazı zafiyetleri de daha belirgin hale geldi.
Öncelikle, INF yalnızca ABD ve SSCB'nin halefi olan Rusya'yı bağlayıcı bir antlaşma idi. Başta Çin olmak üzere balistik füze teknolojilerine yoğun yatırım yapan ülkelere yönelik bir bağlayıcılığı ya da hükmü bulunmuyordu. Nitekim Çin, İran, Hindistan, Pakistan, Kuzey Kore gibi ülkeler, INF'in kapsamına giren çok sayıda füze üretti, üretmeye devam ediyor.
Ayrıca gelişen teknolojiyle birlikte hava ve denizden ateşlenen seyir füzelerinin kabiliyet ve menzillerinde büyük gelişmeler sağlanmış; yavaş yavaş hipersonik süratte uçan füzeler sahneye çıkmaya başlamıştı. Dolayısıyla INF'in bir güvenlik sübabı olarak işlevi sorgulanır hale geldi.
Karşılıklı İddia ve Suçlamalar
INF, son 3-4 yıldır giderek artan şekilde ABD ve Batı savunma çevrelerinde dile getirilmeye başlandı. Özellikle 2017'den bu yana ABD ve Rusya, karşılıklı olarak birbirlerini, antlaşmayı ihlal edici hamleler atmakla suçladılar.
Bu suçlamaların odağında yüksek maliyetli ve stratejik / siyasi özkütlesi yüksek bazı projeler bulunmakta. Tarafların birbirlerine yönelttikleri suçlamaların en başta gelenleri şu şekilde özetlenebilir:
i. NATO ve özellikle ABD'den Rusya'ya: 9M729 (NATO kodu SS-C-8 "Stooge") seyir füzesi ve Kaliningrad'da konuşlandırılan İskender K füzeleri. ABD ve NATO, bu füzelerin menzillerinin 500km'den çok daha fazla olduğunu iddia ediyor. Rusya ise, en son basın toplantısında da yinelediği savunmasında, söz konusu füzelerin menzilini azami 490km olarak sunuyor.
ii. Rusya'dan ABD'ye: Polonya ve Romanya'ya kurulacak olan AEGIS Ashore füze savunma erken ihbar sistemleri, karadan ateşlenen balistik test füzeleri ve Avrupa'ya konuşlandırdığı uzun menzilli silahlı insansız hava araçları (İHA'lar). Rusya, AEGIS Ashore bünyesindeki Mk41 dikey fırlatıcı sistemlerin yalnızca SM-3 hava savunma füzesi değil aynı zamanda Tomahawk seyir füzesi ateşleme yeteneğine de sahip olduğunu; gemi konuşlu AEGIS sisteminin bu seyir füzelerinin kontrolünde de kullanıldığı için AEGIS Ashore sisteminin kurulumunun INF'e aykırı olduğunu savunuyor. ABD ise, AEGIS Ashore'un Mk41 fırlatıcılarının gemilerdekilerle aynı olmadığını, yalnızca SM-3'lerin ateşlenmesinde kullanıldığını savunuyor. Rusya'nın silahlı Reaper gibi İHA'larla ilgili yönelttiği suçlamalara karşılık olarak ise, İHA'ların yeniden kullanılabilir sistemler oldukları ve INF kapsamına girmedikleri, aynı zamanda Rusya'nın da muadil İHA projelerinin olduğu savunuluyor.
Bu noktada bahse konu projelere yakından bakmakta fayda var.
9M728 ve 9M729
INF ile ilgili ABD ve Rusya arasındaki atışmaların en başta gelen konularından biri, 9M729 (NATO kodu SS-C-8 "Stooge") seyir füzesi. Bu füze, 1970'lerde başlayan bir silsilenin son üyesi.
SSCB, 1970'li yıllarda SCUD ailesinin yerini almak üzere OTR-23 Oka (NATO kodu SS-23 "Spider") balistik füzesini geliştirdi. Yaklaşık 500km menzilli 9M714 füzelerini kullanan bu sistemler, INF antlaşması kapsamına girdiği için, hizmete girdikten kısa süre sonra sökülerek imha edildi.
3M14E Kalibr gemiden ateşlenen seyir füzesi (üstte) 9M728 seyir füzesi (altta) (Kaynak: Arms Control Wonk) |
9M728 ile ilgili açık kaynaklarda net ve kesin bilgilere ulaşmak mümkün değil. Menzili ile ilgili 500 ila 1,500km arasında tahminler var. Bazı değerlendirmelere göre de 9M728 esasen, Kalibr füzesinin karadan ateşlenen bir türevi.
9M728'lerle donatılmış ilk Iskander K sistemleri, 2017 yılında hizmete girdi. Bu da, INF ihlali tartışmalarının (atışmalarının) fitilini ateşledi.
Tartışmaların daha da alevlenmesini sağlayan ise, 9M728'in daha gelişmiş modeli olan 9M729'un ortaya çıkması oldu.
Özellikle Batılı kaynaklarda yaygın olarak dile getirilen iddia, 9M728'in esasen INF koşullarına uyacak şekilde geliştirilmiş Kalibr'ın karadan ateşlenen modeli olduğu, menzilinin kolaylıkla ~1,500km civarına yükseltilebileceği; 9M729'un ise, INF'i ihlal edecek şekilde selefi üzerinden geliştirilmiş bir füze olduğu ve yaklaşık 2,000km menzile sahip olduğu şeklinde.
Rusya ise 9M729'un INF'yi ihlal etmediğini savunuyor. Bu iddiayı desteklemek için de Rus Savunma Bakanlığı 23 Ocak günü Kubinka'da 9M729 füzesiyle ilgili bir basın toplantısı düzenledi. Toplantıda 9M728 ve 9M729 füzeleriyle bunların fırlatıcı araçları basın mensuplarına gösterildi.
Korgeneral Mihail Matveyevski, solunda yalıtımlı tüp içinde 9M729 füzesi ve fırlatıcı araç olduğu halde basın toplantısında konuşurken. (Kaynak: RFERL.org) |
9M728 ve 9M729 aynı fırlatıcı motoru (booster) kullanıyor. Rusya, kullanılan yakıt, roket motoru ve ulaşılabilen azami menzilin INF sınırları dahilinde kaldığını iddia ediyor. Matveyevski, 9M728'in menzilinin 490, 9M429'un menzilinin ise 480km olduğunu söyledi.
Kalibr
Kalibr füzeleri, Rus Deniz Kuvvetleri’nin konvansiyonel (nükleer olmayan) stratejik vurucu gücünün belkemiğini oluşturmakta. ABD’nin meşhur Tomahawk seyir füzesinin Rus muadili olarak da tanımlanabilecek Kalibr, suüstü gemileri, denizaltılar, bombardıman uçakları ve kara platformlarından ateşlenebilen türevlerden oluşan bir füze ailesi.
İhraç modelinin adı Klub olan Kalibr ailesinin ana üyeleri şunlar:
- 3M14T Kalibr NK (NATO kodu SS-N-30A): Gemiden ateşlenen kara hedeflerine taarruz füzesi
- 3M14K Kalibr PL (NATO kodu SS-N-30A): Denizaltıdan ateşlenen kara hedeflerine taarruz füzesi
- 3M54T (NATO kodu SS-N-27 "Sizzler"): Gemiden ateşlenen gemisavar füzesi
- 3M54K (NATO kodu SS-N-27 "Sizzler"): Denizaltıdan ateşlenen gemisavar füzesi
Buyan M sınıfı Grad Sviyajsk korveti, 3M14T Kalibr NK füzesi ateşlerken |
Rusya, Kalibr füzelerini ilk kez 07.10.2015 tarihinde Suriye'deki IŞİD hedeflerine karşı kullandı. Hazar Denizi’ndeki Proje 11661K Gepard sınıfı Dagestan firkateyni ile Proje 21631 Buyan-M sınıfı Grad Sviyajski Ugliç ve Veliki Ustyug korvetlerinden toplam 26 adet 3M14T Kalibr NK seyir füzesi ateşlendi. Takip eden süreçte çok sayıda Kalibr füzesi ile Suriye'deki hedefler bombalandı. Bu saldırılardan, füzenin performans ve tasarımının geliştirilmesine yönelik deneyim ve veriler elde edildiği kesin.
ABD'nin INF'den çekileceğini açıklamasından hemen sonra Rus Savunma Bakanı Sergey Şoygu, Kalibr füzesinin daha uzun menzilli ve karadan ateşlenen modelinin geliştirilmesine başlanacağını açıkladı. Geliştirilecek füzenin 2,600km menzile sahip olacağı kaydediliyor.
3M22 Zirkon
Kara konuşlu Kalibr geliştirme projesiyle birlikte Rus basını tarafından duyurulan bir diğer proje, Zirkon hipersonik seyir füzesinin daha uzun menzilli ve karadan ateşlenebilen bir türevi.
Hava, kara ve gemiden ateşlenebilen, hipersonik (sesten en az beş kat daha hızlı) bir seyir füzesinin geliştirilmekte olduğuna dair haberler ilk olarak 2010'ların başlarında çıktı. 3M22 Zirkon (NATO kodu SS-N-33) olarak adlandırılan bu füzenin, savaş gemilerinde kullanılan mevcut P-800 Oniks ve Kalibr füze fırlatıcılarından kullanılabilecek nitelikte olduğu kaydediliyordu.
İlk kademesi katı yakıtlı roket motoru, ikinci kademesi scramjet motorlu olan 3M22'nin menzili hakkında açık kaynaklarda 500 ila 1,000km arasında tahminler mevcut. Füzenin normal seyir süratinin 4 - 6 Mach olduğu, testlerde 8 Mach'a kadar ulaşıldığı bilgisi bulunuyor. 3M22'nin, modernizasyonu tamamlandıktan sonra Proje 1144 Kirov sınıfı Admiral Nahimov kruvazöründen başlayarak Rus Deniz Kuvvetlerinde hizmete girmesi planlanıyor. Zirkon ile donatılacak diğer platformlar arasında Proje 11356 Admiral Grigoroviç ve Proje 22350 Admiral Gorşkov sınıfı firkateynler, Proje 885 Yasen sınıfı denizaltılar ile Tupolev Tu-160M2 stratejik bombardıman uçakları bulunuyor.
AEGIS Ashore
AEGIS, ABD Deniz Kuvvetleri için geliştirilmiş bir hava ve füze savunması komuta kontrol sistemi. Esasen, Soğuk Savaş'ın son döneminde, uçak gemisi görev güçleri, konvoy ve filoların gemisavar füzelere karşı savunması için geliştirilmişti. Zaman içinde, elektronik ve yazılım teknolojilerindeki gelişmelerle birlikte kabiliyetleri geliştirildi. Halen de ABD ile Avustralya, Güney Kore, İspanya, Japonya ve Norveç deniz kuvvetlerinin gemilerinde hizmet vermeye devam ediyor.
AEGIS, AN/SPY-1 adlı gelişmiş bir radar sistemi başta olmak üzere geminin kendi algılayıcı sistemleri ve diğer dost unsurların topladıkları verileri birleştiren (sensor fusion); bunları analiz eden ve bir tehdit algılaması üreten bir sistem. Olası bir savaşta, gemisavar füzelerin farklı yön, irtifa ve süratlerde geleceği; yeni üretilen gemisavar füzelerin elektronik harbe karşı koyma yetenekleri, yüksek sesüstü süratleri ve manevra kabiliyetlerinden dolayı klasik gemi konuşlu hava savunma sistemleri tarafından durdurulamayacakları öngörüsünden hareketle, sistem büyük oranda otomasyon ile çalışıyor.
AEGIS'in "göz ve kulak" olarak nitelendirilebilecek organı olan radarı AN/SPY-1 ise, "yumruğu" da Standard hava savunma füzeleridir. Sistemin ana silahı, SM-2 ve SM-3 hava savunma füze ailesidir. SM-2 temel olarak bölge hava savunma füzesi; SM-3 ise atmosfer dışında (exoatmospheric) önleme yapabilecek balistik füze önleyici füzedir.
Romanya'da kurulan AEGIS Ashore tesisi |
ABD, dönemin başkanı Barack Obama'nın 2009 yılında açıkladığı Avrupa için Aşamalı Uyarlanabilir Yaklaşım (European Phased Adaptive Approach - EPAA) adlı mimari ile, NATO balistik füze savunma şemsiyesine bir katkıda bulunuyor. Bu mimarinin merkezinde ise, AEGIS BMD'nin karada kurulu türevi olan AEGIS Ashore yer alıyor.
Her bir AEGIS Ashore tesisi, AN/SPY-1 radar sistemi, üç adet sekiz hücreli Mk41 dikey füze fırlatma sistemi (vertical launching system - VLS) ve yedekler hariç 24 adet SM-3 hava savunma füzeleri bulunuyor. Halihazırda AEGIS Ashore'un esas silah sistemi SM-3 Block 1B. Kısa süre içinde daha yüksek performanslı SM-3 Block 2A'nın da hizmete girmesi planlanıyor.
AEGIS Ashore için Hawaii'de bir test tesisi mevcut. Geliştirme ve test faaliyetlerinin burada tamamlanmasından sonra ilk AEGIS Ashore tesisi Romanya'da, başkent Bükreş'in yaklaşık 180km güneybatısındaki Deveselu kasabası yakınlarında kuruldu. Temelleri 2013 yılında atılan tesiste, 2015 yılında ilk testler gerçekleştirildi ve 2016 Mayıs ayında faaliyete başladı. Polonya'nın Redzikowo kenti yakınlarında kurulumu devam eden AEGIS Ashore sisteminin 2020 yılında faaliyete geçmesi planlanıyor. Öte yandan 2017 Aralık ayında Japon hükümeti de iki ayrı AEGIS Ashore kurulumu için karar almıştı. Japon sistemlerinin 2023 yılında hizmete girmesi öngörülüyor.
AEGIS Ashore ile ilgili INF kapsamındaki en önemli soru işareti, sistemin ilan edilen kullanım kapsamına uygunluğu hakkında. EPAA füze savunma mimarisinin esas hedefinin, Avrupa'nın İran'dan gelebilecek balistik füze tehdidine karşı savunulması olduğu resmen beyan edilmiş durumda. Nitekim Malatya Kürecik'e kurulmuş olan AN/TPY-2 radar sistemi, bu şemsiyenin ön saftaki bileşenlerinden biri olarak, İran'a dönük şekilde çalışmakta. Ancak Romanya ve Polonya'daki AEGIS Ashore'un menzil ve kapsama alanı bakımından bu amaca uygunluğuna dair ciddi şüpheler dile getiriliyor. Bu sistemlerin İran'a değil, Rusya'ya karşı kurulmuş olduğu ve savunmadan ziyade taarruzi bir niteliğe sahip olduklarına dair kayda değer iddialar var.
Değerlendirmeler
Her iki tarafın karşıya yönelttiği suçlamalara baktığımızda iddiaların oldukça makul ve mantıklı temellere dayandığı, buna karşılık yapılan savunmaların da bir o kadar zayıf ve soyut olduğu görülüyor. Örneğin:
ABD, Rusya'nın geliştirdiği 9M728 ve 9M729 seyir füzelerinin menzillerinin INF'i ihlal ettiğini iddia ediyor. Söz konusu füzelere dair görsel ve sayısal veriler incelendiğinde, doğrudan olmasa bile dolaylı olarak Kalibr seyir füzelerinden türetilmiş olmalarının son derece olası olduğu görülüyor. En az 1,000 - 1,500km menzilli Kalibr füzesinin karadan ateşlenen bir modelinin 500km menzille sınırlı olduğuna dair tek "kanıt", Rusya'nın bu yöndeki beyanı.
Diğer taraftan Romanya ve Polonya'daki AEGIS Ashore tesislerinde bulunan Mk41'lerin asgari ya da sıfır tadilatla Tomahawk seyir füzesi ateşleyememeleri için hiç bir engel yok. ABD'nin ise buna dair savunması, "AEGIS Ashore'un yazılımının ve tesislerdeki Mk41'lerin donanımlarının gemidekilerden farklı olduğu" beyanı.
Bu garip durumdan hareketle, her iki tarafın da, tabiri caizse, INF'i kafalarında çoktan silmiş olduklarını iddia etmek mümkün. Hatta daha da ileri giderek, INF'in karşılıklı iptaline yönelik açık ya da zımni bir görüş birliği ve hatta anlaşmanın varlığı bile olasılıklar dahilindedir.
2014 yılında Ukrayna'daki EuroMaidan gösterileri, müteakip çatışmalar ve Kırım'ın ilhakı, Rusya - Atlantik ilişkilerinde gerçek anlamda bir kırılmayla sonuçlandı. Bu zamana kadar Rusya'nın özellikle Almanya, Fransa ve İtalya'ya çok yakın siyasi ve askeri ilişkileri mevcuttu. Fransa'ya siparişi verilen iki Mistral sınıfı çıkarma gemisi, bu yakın işbirliğinin önemli bir simgesiydi.
Ancak Rusya'nın Kırım'ın ilhakı ve Ukrayna'nın doğusundaki ayrılıkçı harekete verdiği aktif destek, Kaliningrad ve Kırım'a yaptığı olağanüstü miktardaki askeri yığınak ile askeri ve istihbari faaliyetteki büyük artış, Doğu Avrupa ve Baltık ülkelerinin savunma harcamalarını artırmalarına neden oldu. Bu da, ABD'nin bu ülkelerdeki siyasi ve askeri nüfuzunu büyük oranda takviye etmesini sağladı. Nitekim INF tartışmaları sürecinde ABD'ye en etkin desteği veren ülkelerin başında Polonya, Romanya ve Çek Cumhuriyeti geliyor. INF'in yürürlükten kalkmasıyla birlikte Doğu Avrupa ülkelerinin silahlanma faaliyetlerinin daha da hız kazanması ve bu ABD'nin bu bölgeye daha fazla satış yapması beklenebilir. Ayrıca ABD askeri unsurlarının bu ülkelere konuşlanmaları da hızlanabilir; yeni üs kurulumları gündeme gelebilir.
Öte yandan Almanya ve Fransa'nın süreçteki tutumları dikkat çekicidir. Bu ülkeler son ana kadar INF'in sürdürülmesi yönünde görüş beyan ettiler. Bir yandan PESCO girişimi ile ortak Avrupa ordusunu kurmaya çalışan bu iki ülkenin, ABD'nin Avrupa'da artan askeri ve siyasi nüfuzundan (ve bu dolayısıyla Rusya ile aralarına girmesinden) çok da hoşnut olmayacakları tahmin edilebilir.
INF'in iptalinin bir diğer boyutu ise muhtemelen, son yıllarda neredeyse tüm önemli jeopolitik gelişmelerin başında ve sonunda yer alan Çin ile ilgili olmalı. Bu ülkenin geliştirdiği füze kabiliyeti, antlaşmanın taraflarının çekilme kararında büyük rol oynamışa benziyor.
Çin'inkilere eşdeğer kara konuşlu balistik füze ve seyir füzesi geliştirilmemesi, ABD'deki bazı çevreler tarafından Asya - Pasifik'te bu ülkeye karşı önemli bir zafiyet olarak değerlendiriliyor. INF'in kısıtlamaları ortadan kalkınca ABD'nin hem kendisi hem de üsler vasıtlasıyla müttefiklerinin, orta menzilli füzeler ile Çin'e karşı bir silahlanma hamlesine girişmesi beklenebilir.
Bir diğer önemli husus ise, füze teknolojilerindeki gelişmeler ile hipersonik füzelerin devreye girmesidir. Bu füzeler, sahip oldukları muazzam kinetik enerji ile büyük yıkıcı güce sahiptirler ve önlenmeleri çok zordur. Avrupa'da ya da Asya-Pasifik'te yeni bir füze silahlanma yarışında, Rusya ve Çin'in geliştirmekte oldukları hipersonik füzelerin başrolü oynayacakları kesin. Bu da, Soğuk Savaş'ın "klasik" nükleer savaş stratejisinden çok farklı bir oyun kurgusu anlamına geliyor.
Ancak Rusya'nın Kırım'ın ilhakı ve Ukrayna'nın doğusundaki ayrılıkçı harekete verdiği aktif destek, Kaliningrad ve Kırım'a yaptığı olağanüstü miktardaki askeri yığınak ile askeri ve istihbari faaliyetteki büyük artış, Doğu Avrupa ve Baltık ülkelerinin savunma harcamalarını artırmalarına neden oldu. Bu da, ABD'nin bu ülkelerdeki siyasi ve askeri nüfuzunu büyük oranda takviye etmesini sağladı. Nitekim INF tartışmaları sürecinde ABD'ye en etkin desteği veren ülkelerin başında Polonya, Romanya ve Çek Cumhuriyeti geliyor. INF'in yürürlükten kalkmasıyla birlikte Doğu Avrupa ülkelerinin silahlanma faaliyetlerinin daha da hız kazanması ve bu ABD'nin bu bölgeye daha fazla satış yapması beklenebilir. Ayrıca ABD askeri unsurlarının bu ülkelere konuşlanmaları da hızlanabilir; yeni üs kurulumları gündeme gelebilir.
Öte yandan Almanya ve Fransa'nın süreçteki tutumları dikkat çekicidir. Bu ülkeler son ana kadar INF'in sürdürülmesi yönünde görüş beyan ettiler. Bir yandan PESCO girişimi ile ortak Avrupa ordusunu kurmaya çalışan bu iki ülkenin, ABD'nin Avrupa'da artan askeri ve siyasi nüfuzundan (ve bu dolayısıyla Rusya ile aralarına girmesinden) çok da hoşnut olmayacakları tahmin edilebilir.
INF'in iptalinin bir diğer boyutu ise muhtemelen, son yıllarda neredeyse tüm önemli jeopolitik gelişmelerin başında ve sonunda yer alan Çin ile ilgili olmalı. Bu ülkenin geliştirdiği füze kabiliyeti, antlaşmanın taraflarının çekilme kararında büyük rol oynamışa benziyor.
Çin'inkilere eşdeğer kara konuşlu balistik füze ve seyir füzesi geliştirilmemesi, ABD'deki bazı çevreler tarafından Asya - Pasifik'te bu ülkeye karşı önemli bir zafiyet olarak değerlendiriliyor. INF'in kısıtlamaları ortadan kalkınca ABD'nin hem kendisi hem de üsler vasıtlasıyla müttefiklerinin, orta menzilli füzeler ile Çin'e karşı bir silahlanma hamlesine girişmesi beklenebilir.
Bir diğer önemli husus ise, füze teknolojilerindeki gelişmeler ile hipersonik füzelerin devreye girmesidir. Bu füzeler, sahip oldukları muazzam kinetik enerji ile büyük yıkıcı güce sahiptirler ve önlenmeleri çok zordur. Avrupa'da ya da Asya-Pasifik'te yeni bir füze silahlanma yarışında, Rusya ve Çin'in geliştirmekte oldukları hipersonik füzelerin başrolü oynayacakları kesin. Bu da, Soğuk Savaş'ın "klasik" nükleer savaş stratejisinden çok farklı bir oyun kurgusu anlamına geliyor.
1 yorum:
Arda Bey elinize sağlık
Yorum Gönder