“Eğer yüzüyorsa savaşır!” Bu slogan, ABD Deniz Kuvvetleri’nin (US Navy; USN) bir süredir
gündeminde. Çıkış noktası ise, Rusya ve Çin’in deniz kuvvetlerine yaptıkları
yatırımlar ve uyguladıkları A2AD (Anti Access Area Denial; Erişimi Engelleme /
Bölgeden Men etme) stratejisi. Rusya A2AD’yi Karadeniz’de, Çin ise Güney Çin
Denizi’nde etkin bir biçimde yürütmekte.
A2AD kabaca,
düşmanın belli bir bölgeye erişimini veya o bölgede harekât yapmasını
engellemek amacıyla kullanılan taktik ve teknikler bütünü olarak
tanımlanabilir. Türkiye aslında A2AD’nin tarihteki en başarılı örneklerinden
birini uygulamıştır: Çanakkale Harbi’nin deniz safhası, İtilaf donanmasının
Çanakkale Boğazı’ndan geçişinin kıyı topçusu ve mayınlar marifetiyle
engellemesi ile sonuçlanmıştır. Müteakiben kara harbi safhası ile kesin sonuç
alınmıştır.
Modern A2AD
stratejilerinin odağında, yüksek süratli ve hassas güdüm kabiliyetli füzeler
(balistik füzeler ve seyir füzeleri), deniz mayınları, hava savunma topçu ve
füze sistemleri bulunuyor. Korvet ve hücumbotlar, denizaltılar, seyir /
gemisavar füzesi ateşleyebilen uçaklar da A2AD’nin öne çıkan platformları. Farklı
yönlerden gelen çok sayıda gemisavar füzesi ve akıllı deniz mayınları ile
mücadele etmek, bunu aynı anda çok sayıda küçül, hızlı ve atik hücumbot /
korveti takip kovalarken yapabilmek, Soğuk Savaş’ın simetrik harp ortamına göre
şekillendirilmiş günümüz donanmalarının harcı değil.
ABD ve yakın
müttefiki ülkelerin kullandığı AEGIS komuta kontrol sistemi ve Standard hava
savunma füzeleri, öncelikli olarak görev kuvveti ve konvoyların seyir
füzelerine karşı korumasını sağlamak üzere geliştirildi. Süreç içinde bu
sistemlere balistik füzelere karşı savunma kabiliyeti de eklendi. Ancak uzun
menzilli gemisavar füzesi olsun, taktik balistik füze olsun avantaj her zaman
saldıran taraftan yana. Bunun üstüne, tehdidin farklı yönlerden çok sayıda
gelmesi riski de eklenince, savunmanın delinmesi kaçınılmaz hale geliyor. Kullanılan
hücumbot en son teknoloji ürünü olmuyor belki veya ateşlenen füzenin kalitesi
çok ileri değil: Ancak onlarcası aynı anda ateşlenince elbet bir iki tanesi
hedefi buluyor.
Niceliğin kendisi
de bir nitelik haline geliyor.
Bu tehdide karşı
etkin bir savunma inşa etmek çok zor. En azından pasif bir savunma algısı,
sürdürülebilir değil.
Bu nedenle de ABD
donanması bir süredir, özelikle Harpoon ve benzeri güdümlü füzeleri, lojistik
destek gemileri dahil tüm platformlara takma fikrini değerlendiriyor. Gerçek
zamanlı, yüksek kapasiteli veri bağları ile taktik resim ve hedef bilgilerini
alan hafif veya yardımcı sınıf gemilerin de saldırı kabiliyeti kazanması
hedefleniyor. Bu silahlandırma hamlesinin, LCS (Littoral Combat Ship) tipi muharip
gemilerden başlayarak tüm donanmaya yayılması söz konusu. Böylelikle, merkezinde
bir uçak gemisinin bulunduğu, destroyerler ve denizaltılar ile desteklenen
büyük görev güçlerinin yerine, daha küçük gemilerden müteşekkil, daha ufak
muharip gruplar ön plana çıkıyor.
Yani özetle,
"ateş gücünün dağıtılması" (distributed lethality), "en iyi
savunma saldırıdır" şiarının benimsenmesi anlamına geliyor.
Tabi bu yetenek,
sadece tüm gemilere güdümlü füze takılarak elde edilemiyor. Farklı sensörlerden
elde edilen bilgilerin anlamlı bir taktik resim oluşturacak şekilde
birleştirilmesi ve paylaşılması gerekli. Bunun için de tüm suüstü ve sualtı
unsurlarının hızlı ve kesintisiz bir ağ yapısı ile birleşmeleri şart. Her bir
geminin, bir diğerinin gördüğünü ve bildiğini görüyor ve biliyor olması
gerekli. Bu da erişilmesi yazmasından çok daha zor bir kabiliyet.
Çünkü bu yeni
konseptte, ağ yapısında iletişim ve muharebe yeteneği gerekiyor. Ağ yapısı ise
öncelikle eğitim, teşkilat ve emir – komuta zinciri kalemlerinde dönüşüm ile
etkin işleyebilir. Klasik dikey emir – komuta zinciri, ağ yapısında iletişime ve
savaşmaya uygun değildir. Bilginin, ağa bağlı her bir unsur tarafından gerçek
zamanlı olarak toplanması, işlenmesi ve dağıtılması, en ileri (ya da en alt)
seviyedeki unsur ile en gerideki (ya da en tepedeki) unsur arasındaki mesafeyi
ve süreyi kısaltır. Tehdidin anlık konumlandığı, değiştiği ortamda, etkiye
tepki şeklinde bir savunma felsefesi aciz kalacaktır: Önalıcı, önleyici
(proaktif) bir savunma anlayışı gereklidir.
Buradan hareketle,
“Distributed Lethality” konseptine ilişkin tartışmaların yakından takip
edilmesi önem kazanıyor. Zira A2AD’nin en yoğun kullanıldığı bölgelerden bir
diğeri Karadeniz…
Ayrıca bkz:
'Distributed Lethality' Is The Surface Navy's Strategy For The Trump Era
'Distributed Lethality'
Distributed Lethality Week
Distributed Lethality and Beyond: The U.S. Navy's Surface Fleet Is Evolving Right Before Our Eyes
The U.S. Navy Just Gave Us the Inside Scoop on the 'Distributed Lethality' Concept
US Navy, Cybersecurity, and Distributed Lethality: A Conversation With Adm. Rowden
‘If It Floats, It Fights’: Navy Seeks ‘Distributed Lethality’
LCS Lives: Hagel Approves Better Armed Upgrade
A2/AD - Anti-Access/Area Denial
A2/AD Is Dead, Long Live A2/AD
Chief of Naval Operations Adm. John Richardson: Deconstructing A2AD
5 yorum:
Tadımlık olmuş eline sağlık.
İlginç bir konsept aslında.Bize uyarlarsak, sadece fırkateynlere korvetlere değil de daha da küçük gemilere de füze sistemleri takılacak, bunlara radar (aktif, pasif) takılmayacak, ana gemi kendi radar görüntülerini anlık paylaşacak. O zaman şöyle mi olacak, ana gemi aktif radardan düşman gemisini yakaladı, küçük gemiye füze ateşlemesini söyleyecek, o küçük gemiden kalkan füzeyi ana geminin radarıyla aydınlatacak/güdümleyecek(uzak mesafelerde gemiden gemiye ısı güdümü olmaz, gps/ins güdümü de denizde zor.)Uçak yakalarsa radardan bu sefer küçük gemiden ısı güdümlü de atılabilir. Genel durumu tahayyül edersek.Diyelim ki bir görev grubu var, bu gruptaki gemiler iyice dağıtarak hareket ettirilecek, 5x5 mil mesela, ortadaki ana gemilere gelene kadar, bu 5x5 millik alana giren tüm uçaklar, daha en başından küçük gemilerden kalkan füzelerle ateş altına alınmaya başlayacak. Ya da sizin gemiden gemiye füzelerin menzili diyelim 20 mil, ama bu füzeyi küçük gemiye koyar bir de 10 mil daha açığa alırsan, 30 milden ateş altına almaya başlayabilirsin.Aslında bu tam bir yöneylem ve optimizasyon meselesi.Matematiksel olarak modelleyip bakmak lazım, nasıl bize uyarlanabilir
+İlave; tabi bu bahsedilen ''farklı sensörlerden elde edilen bilgi'' olmadan reaksiyon süresini çok etkilemez.Ana geminin radarı yakalayacak, yine 10-15 saniyesi var reaksiyon için.Ha kendi füzesini attırmış ha küçük gemiye arttırmış.O farklı sensör çeşitliliği nedir bilmiyorum ama, bizde olsa olsa yine radar olur. Küçük gemiye de radar koymak lazım.Aslında konsepti ben kendi açımızdan düşündüğüm için bu ortaya çıkıyor.Anladığım kadarıyla onların donanmaların yapısı çok daha karmaşık ve büyük olduğundan, küçük gemilerden oluşan muharip gemiler dediği zaten bizim fırkateynler oluyor.Olayın özü, istatistikler; savunma sistemleri ne kadar gelişmiş olursa olsun, atılan bir füzeyi düşürme oranı %16 ydı galiba, o halde atacağım füzeyi arttırayım.
Detta projesi kapsamında deniz kuvvetleri gemileri ve kara unsurlarını birbirine bağlamayı deneyecek. Bittiğinde etkisinin ne olacağını merakla bekliyorum.
Sayın atsız sizin tarif ettiğiniz zaten GENESİS, diğer geminin gördüğü hedefi ateş altına alabiliyor,ayrıca komuta kontrolü devre dışı kalmış silahları çalışan hasarlı gemiyide savaşta tutuyor,diğer geminin radarının gördüğü kendi ekranlarında görüyor yeter ki GENESİS sistemine bağlantısı olsun.
Yorum Gönder