22/12/2023

Uzmanlar ve Uzmanlık

Son yıllarda terör eylemleri, çatışma ve savaşlar ile uluslararası krizlerin meydana gelme sıklığında ve boyutunda büyük artış oldu. Bunların çoğu da Türkiye'nin yakın coğrafyasına yaşandı. Benzer şekilde Türkiye'de de son 10 - 15 yıllık süreçte iç güvenlik, siyaset ve ekonomi alanlarında çok sayıda kriz, dönüm noktası ya da travmatik olay yaşandı, yaşanıyor. İlaveten iç ve dış siyaset arasındaki sınırlar iyice muğlaklaştı: İç siyaset, başta ekonomi olmak üzere pek çok alanda ve sektörde izlenen politikalar ile ticari faaliyetlerde uluslararası ilişkilerin ve dış siyasetin etki gücü hissedilir derecede arttı.

Tüm bu etkenler, karar alıcı ve uygulayıcılar kadar sıradan vatandaşların da yoğun bir "son dakika gelişmesi" bombardımanı altında kalması sonucunu doğurdu. Türkiye zaten ezelden beridir uzay - zaman eğrisini bükecek bir gündem yoğunluğuna sahip bir ülke, bu yeni bir şey değil. Ancak son yıllarda sanki biraz daha da koyulaştı ülke gündemi.

Bu sürecin en doğal ve en belirgin yansıması da gündemi yorumlayan, açıklayan, tartışan uzmanların basın - yayın organlarında, internette görünürlüklerinin artması oldu. İstisnasız her akşam haber kanallarında her biri birkaç saat süren tartışma programlarına uzman sıfatı ile katılan kişiler, Rusya - Ukrayna Savaşı'ndan iç siyasete, Ortadoğu'daki krizlerden savunma sanayiindeki projelere pek çok konuyu, ellerindeki uzun çubuklarla büyük ekranlara yansıtılan görüntüler önünde izah eder oldu. Gerek televizyondaki bu tür programlarda gerekse basılı yayınlar ve sosyal medyada yer alan bu analist ve yorumcuların, ele aldıkları konulara dair deneyim ve yetkinlikleri ile verdikleri bilgilerin doğruluğunun çoğunlukla, en hafif tabiriyle "sakat" olduğunu görüyoruz. Nitekim bu nedenle kendilerini zaman zaman gülünç duruma düşürmeleri, ellerinde tuttukları uzun çubuklardan mülhem, "oklavalılar" olarak anılmalarına neden oldu.

O halde şu soruları sorabiliriz: Bu oklavalılar, ne işe yarıyor? Pek çoğu uzmanlık alanları içine girmeyen konularda bile nasıl ve neden kamuoyunu yönlendirebilecek görüşler belirtebiliyorlar? Ve belki de en önemli ve en zor soru: Nasıl uzman olunur?


Bir örnek: Information Dissemination


"Information Dissemination" adlı blog, açıldığı 2007 yılından 2017'ye kadarki on yıllık süre zarfında ABD Deniz Kuvvetleri ve internetteki savunma - güvenlik camiası için en önemli kaynaklardan biri oldu. Son derece sade hatta günümüz genel kabullerine göre kötü bile denebilecek bir görsel tasarıma (ya da tasarımsızlığa) sahip bu sitenin ana konuları ABD savunma ve güvenliği, özellikle ABD deniz gücüne dair haber ve tartışmalar idi. Sitedeki yazılarının çoğunun oldukça uzun (en az birkaç bin kelime) ve ayrıntılı olması, okuyucu kitlesinin yalnızca konunun profesyonelleri, araştırmacıları ve sadece çok meraklılarından oluşmasını sağlamıştı. Şahsen, açılışından itibaren yakından takip ettiğim Information Dissemination'daki bir makaleyi bir seferde okumayı başarabildiğimi hatırlamıyorum.

Information Dissemination, çok kısa sürede başta Pentagon ve ABD Deniz Kuvvetleri olmak üzere ABD savunma ve güvenlik bürokrasisi ve askeri - endüstriyel kompleksinde üst düzey kemik bir okuyucu kitlesi topladı. O kadar ki, yayınlanan yazılar çoğu zaman savunma bürokrasisi içinde dolaşıma sokuluyor, tartışılıyordu. Bir süre sonra sitede Oramiral James Stavridis de dahil pek çok asker, akademisyen ve araştırmacının makaleleri yayınlandı. 


Raymond "Galrahn" Pritchett 2018 yılındaki bir konferansta


Kısa bir sürede bu kadar yoğun bir akademik - entelektüel özkütleyi yaratan kişi, 1975 Arkansas doğumlu, Raymond Pritchett adlı lise mezunu bir yazılım uzmanı idi. Hiçbir askeri deneyime sahip olmayan ve Galrahn rumuzu ile strateji, donanma taktik ve teknolojileri, savunma projeleri ve özellikle askeri gemi inşa programları üzerine yazan Pritchett, bu konularda akademik formasyona ya da deneyime sahip olmamasına rağmen dikkat çekici bir etki yaratabildi. Pritchett'ın 32 yaşında açtığı site, ABD Deniz Kuvvetlerinin denizaşırı harekâtlara yönelik denemeler için bir çıkarma gemisini tadil etmesini sağlayacak kadar etkili idi. Bu etkinin en güzel örneği, USS Ponce'dur (Axe, 2012).

Pritchett'ın Information Dissemination'da 2009 yılında dile getirdiği ve hararetle savunduğu, LPD tipi çıkarma gemisinin özel kuvvetler, amfibi harekât ve küçük karakol botları için ana gemi ("mothership") olarak tadil edilmesi fikri, kısa süre içinde ABD Deniz Kuvvetleri nezdinde de benimsendi ve Austin sınıfı LPD-15 Ponce gemisi, "Afloat Forward Staging Base, Interim (AFSB-I)" (geçici yüzer ileri üs bölgesi) programı ile tadil edilerek 2017'ye kadar denemelerde kullanıldı. Pritchett, ana gemi kavramının mucidi değildi elbet; bu fikir ABD savunma bürokrasisi ve askeri gemi inşa sektöründe bir süredir tartışılıyordu. Ancak Pritchett, konunun fikri takibini titizlikle yaparak, görüşlerini ayrıntılı ve sistematik bir biçimde yayınlayarak çarpan etkisi yarattı. 

Yarattığı etki ve çektiği ilgi neticesinde Pritchett ABD Deniz Kuvvetleri ve diğer resmi kurum ve kuruluşlardan sıkça konferans davetleri aldı, pek çok savaş gemisine ziyaret ve gözlem için davet edildi. ABD'nin denizaşırı stratejisi, Çin ile rekabeti, Littoral Combat Ship (LCS) projesi, yeni teknolojiler alanlarında pek çok nitelikli ve yüksek etkiye sahip tartışmanın tetikleyicisi ya da önemli katılımcısı oldu. Pritchett ne yazık ki 25 Kasım 2022 tarihinde, kanser nedeniyle 47 yaşında hayatını kaybetti. 


Uzmanın işlevi, yanlış bilgilendirme ve tartışma programları

Pritchett, yoğun deneyim ya da akademik yetkinlik gerektiren bir konuda, o konunun profesyoneli olmadan da kayda değer bir etki yaratılabileceğine dair pek çok örnekten biri aslında. Bunu nasıl sağladığı, üzerinde etraflıca düşünülmesi gereken bir konu. Uzmanın ve uzmanlığın tanımı, toplumsal rıza üretimi, demokratik tartışma ortamı, geribeslemeye açıklık, "entelektüel bereket" (ya da kıtlık) gibi konular için anahtar niteliğinde. 

Uluslararası ilişkiler, ekonomi, savunma ve güvenlik gibi teknik boyutu derin konularda basın yayın organlarında yer alan yorumcular -ki çoğunlukla bir konunun "uzmanı" olarak takdim edilirler- geniş kitlelerin görüşlerinin şekillendirilmesinde, yönlendirilmesinde ve bilgilendirilmesinde büyük rol oynuyor. Burada da, bu kişilerin bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde toplumu yanlış bilgilendirmesi (misinformation) riski ön plana çıkıyor.

Kuklinski ve diğerleri, toplumların yanlış bilgilendirilmesi ile ilgili sonraki çalışmalara ışık tutan araştırmalarında, yanlış bilgi ile beslenen toplumların, yeni ve doğru dolayısıyla mevcut bilgiye ters bilgi ve verilerle karşılaşmaları durumunda yanlış bilgilere daha sıkı tutunduklarını tespit etmiş. Esasen içgüdüsel olarak varlığını tahmin edebileceğimiz bu olguyu araştırmacılar, uzun vadede kamu politikalarının yürütülmesi karşısında bir tehdit olarak nitelendirmiş. İnançların ve önyargıların tercihler ile sıkı sıkıya bağlı olduğu gerçeğinden hareketle, toplumun doğru bilgilendirilmesinin giderek güçleştiğini kaydetmişler. Aynı bireyler gibi toplumların da değerler ve tercihlerine uyan yanlış bilgileri ve inanışları değiştirmekte çok isteksiz oldukları; son derece ikna edici ve net verilerle karşı karşıya kaldıklarında ikna olmuş gibi görünseler de bunun çoğu zaman geçici olduğunu belirtmişler (Kuklinski vd., 2000). Çalışma her ne kadar Amerikan toplumu için yapılmış olsa da genel hatlarıyla gelişmiş ve gelişmekte olan çoğu ülke toplumuna uyarlanabileceğini düşünüyorum.

Nitekim yanlış bilgilendirme ile ilgili geniş kapsamlı bir derleme yapan Jerit ve Zhao, birey ve toplumlarda yanlış bilginin ne kadar yaygın ve derin yerleşirse, doğru bilgiye karşı direncin o kadar yüksek olacağını vurgulamış (Jerit ve Zhao, 2020).

Bu noktada, bilginin ve verinin topluma hangi aktörlerle ve hangi işlevler için aktarıldığı konusu önem kazanıyor.

Aktörlerin tipleri ve işlevleri ile ilgili sistematik bir ayrım yapan Williams, basın - yayın organlarında yer alan yorumcu ve analistlerin, "toplum eğitimcisi", "değer eğitimcisi" ve "polemikçi" olmak üzere üç ana işlevden en az birini üstlendiğini ileri sürmüş. Sosyal medyanın geleneksel gazeteciliği ve haberin tüketimini temelden değiştirmesinin, siyasi yorumculuğun tanımını esnettiğini belirten Williams, bu köklü değişim sürecinin, geleneksel gazetecilik ve demokrasi için tehdit teşkil ettiğini ifade etmiş. Williams, mevcut postmodern siyasi ortamda, akademisyen siyasi yorumcu, gelenesel "öğretici" işlevinin ötesine çıkarak daha normatif bir tutum ("nasıl olması gerektiğini" anlatmak) takınması gerektiğini savunmuş. Yazar, yorumcunun basın - yayın organları ile ilişkisini, dört temel işlev üzerinden tanımlıyor: Gazeteciye konu ile ilgili arka plan bilgisi ve ayrıntısı sunmak, doğrudan mülakat vererek katkıda bulunmak, basılı ve internet medyası üzerinden görüş yazısı (op-ed), makale v.b. ile görüşlerini paylaşmak ve son olarak radyo - TV programlarında konuk ya da yapımcı / sunucu olarak yer almak. Ayrıca "yorumcu" ile "entelektüel" arasında bir ayrım olduğunu; çoğu yorumcunun entelektüel, çoğu entelektüelin de yorumcu olmadığını da hatırlatıyor (Williams, 2020).

Yorumcuların niteliği kadar ortamın da niteliği önemli elbette. Televizyondaki her bir oklavalı uzmanın kerameti, deneyim ve birikimi kadar, oluşturulan tartışma ortamının yekûn niteliği de, izleyicinin yani toplumun doğru (ya da yanlış) bilgilendirilmesi ve yönlendirilmesinde etkili. Tartışma ortamının niteliğini belirleyen unsurlardan biri de, Kayış'ın vurguladığı üzere farklı görüşlerin temsilcilerinin bir araya getirilmesi. Ancak Kayış, incelediği örnek programlar üzerinden çok önemli bir ayrıntıya dikkat çekmiş: Tartışmayı yöneten moderatörün konumu, tartışma ortamının fiziki özellikleri, konuşmaların üslup ve seyri aslında hep birlikte bir "demokratik tartışma oramı ilüzyonu" meydana getiriyor. Başka bir deyişle, yalnızca görünüşte demokratik bir tartışma ortamı kurgusu söz konusu. Kayış'ın "...katılımcıların uzmanlık konumundan aldıkları ayrıcalıklı söz söyleme hakkı ve karşıt görüşlü olmalarından dolayı tartışma çoğu zaman kakofonik bir biçimde ilerlemiştir. Böyle bir durumda her bir katılımcı kendi argümanını haklı çıkarmaya çalışmıştır..." tespiti önemli (Kayış, 2021). Her gün pek çok benzerini izliyoruz aslında.

Malumatfuruş sitesinde 2021 yılında yayınlanan bir araştırmada, Türk televizyonlarında yayınlanan tartışma programlarına katılan yorumcular analiz edilmiş. Verilere şöyle bir bakıldığında hemen fark edilecek bir husus, aslında son derece kısır bir listedeki bir grup -büyük çoğunluğu erkek olan- ismin döndür dolaş kanal kanal, program program gezdiği (malumatfurus, 2021). Sitenin de atıf yaptığı, akademisyen ve gazeteci Can Ertuna'nın bir araştırmasında ifade ettiği üzere, konuk listeleri "makbul" ve "sakıncalı" isimler üzerinden hazırlanıyor. Bu listeler neye göre ve nasıl hazırlanıyor? Kişisel deneyimime istinaden iddia edebilirim ki, çoğunlukla doğrudan emir ve talimat ile değil, "otokontrol" ile. Ancak siyasi ya da ticari çıkar ve ilişkilerden dolayı katı emir-komuta zincirlerinin bulunduğunu da gözden kaçırmamak gerek. Ertuna, tartışma programlarına çıkan bu makbul kişileri, "kanaat teknisyeni" olarak nitelendiriyor (Ertuna, 2018).

Kanaat teknisyeni kavramının izah ettiği şeyi örneğin Alp ve Güzel'in Fransız sosyolog Pierre Bourdieu'nun "Televizyon Üzerine" ("Sur la télévison") adlı 1996 tarihli kitabında ele aldığı "fast thinker" ("hızlı düşünürler") kavramını ödünç alarak Türkiye'deki tartışma programlarını inceledikleri güzel makalelerinde de görüyoruz. Araştırmacılar çok net bir şekilde tartışma (!) ortamına tek sesliliğin ve tek tipleşmenin hakim olduğunu, programlara konuk olan yorumcuların hemen hemen her konuda "anlık" analiz yapıyor olduklarını ortaya koymuş. Alp ve Güzel'in cinsiyet dengesi bağlamındaki bulguları, malumatfuruş'unki ile de uyumlu: Tartışma programlarında erkek-egemen bir ortam hakim. Kadın konukların katılımı belli konular ile sınırlı (Alp & Güzel, 2022).

Özetle, tartışma programı katılımcıları ve yorumcuların ana işlevi, toplumsal rıza üretimi, algı ve görüşlerin şekillendirilmesi ya da belli karar, görüş veya politikaların izahı gibi ana maksatlarla, hızlıca üretilebilen ve daha hızlı tüketilen yorum paketlerini hazırlamak, sunmak olarak tanımlanabilir. Bu işlevleri görece "verimli" ve "etkili" yapan yorumcular, listelerdeki yerlerini kalıcı hale getirebiliyor. Bu nedenle de akademik ya da entelektüel donanımları, deneyimleri ikinci planda kalabiliyor. Kanaat teknisyenlerinin esas marifeti mazruf ile zarfı aynı anda, belli bir dengede, istenen kıvam ve içerikte sunabilmeleri. Bunun için çoğu zaman aleni emir, talimat ya da rica almalarına da gerek yok ayrıca. Belli bir çevrede kalabilmek, sosyal, ticari ve benzeri ilişkiler ağına üyeliği sürdürebilmek için söylemeleri ve söylememeleri gereken şeyleri kendi kendilerine filtreleyebiliyorlar. Neyin makbul, neyin mezmum olduğunu kendileri belirleyebiliyorlar. Oklava, bu sayede ellerinde kalıyor.


Bir anı

Bu senenin başlarıydı, bir öğleden sonra telefonum çaldı. Arayan, uzun zamandır tanıdığım, devlette önemli vazifeler üstlenmiş çok saygı duyduğum bir büyüğüm idi. Kısa bir hal hatır sorma faslından sonra beni arama sebebinin, o günlerde gündemde ilk sıralarda yer alan ve savunma sanayii ile ilgili olan bir mesele olduğunu söyledi. Konu ile ilgili bir soru sordu. Görüşlerimi aktardım, karşı sorular sordu. Her bir soruda görüşmenin teknik derinliği daha da artmaya başladı. İlk soruları değil ama müteakip olanlar alelade genel kültür soruları olmadığı için ve geçmişteki görevlerini de göz önüne alarak, sanki bir brifinge ya da toplantıya hazırlandığını düşündüm. Ne var ki görüşme uzadıkça sorduğu sorular daha da detaylanmaya, ben de rahatsız olmaya başlamıştım. Telefonda, deyim yerindeyse ayak üstü askeri - siyasi analiz ve öngörü hizmeti verir duruma düşmüştüm. Büyük bir hata yaparak, bu soruları neden sorduğunu da sormadım kendisine, soramadım aslında. Kendisine saygımdan bir şey diyememenin verdiği sıkıntı ile yanıtlarım kısalmaya başladı ve en sonunda görüşme, boğazımın daha fazla kurumasına gerek kalmadan sona erdi.

Profesyonel ve akademik kariyerimden imbikleyerek sunmuş olduğum rafine analizin hangi maksatla talep edildiğini o akşam anlayacaktım. Bu büyüğüm, büyük bir televizyon kanalında izleyicilere, birkaç saat önce kendisine telefonda anlattığım şeyleri, elinde uzunca bir çubuk olduğu halde anlatıyordu. Komik olan ise, sunucunun kendisine, onun bana telefonda sorduğu soruları soruyor olmasıydı. Ben de güzelce izledim.

Neyse ki beni bir daha hiç aramadı. 


Tartışma: Zarf ve mazruf

Savunma sanayii ve güvenlik konularının televizyonda ele alınma sıklığı ve süresi arttıkça, bu konulara toplumda duyulan ilginin de etkisiyle, bunlara dair yorumcuların ve yayınların sayısı da yoğunluğu da hızlı şekilde arttı. Bir kısmı emekli subay, bir kısmı da akademisyen olan bu yorumcular neredeyse her gün bir savunma sanayii projesini ya da bir çatışmayı ekranlarda uzun çubuklar eşliğinde konuşuyor, tartışıyor.

Çubuk (ya da oklava) çok önemli bir sembol aslında. Williams'ın yukarıda aktardığım yorumcunun işlevlerinden "öğretici" stereotipinin en önemli unsuru. Aslında dikkatli izlenirse, programlarda büyük ekran önünde elinde çubuk ile konuşan yorumcuların çok büyük kısmının aslında çubuğu sadece tuttuklarını görürsünüz: Harita önünde dahi olsalar, çubuk ile aslında bir şeyi işaret etmezler. O mizansende esas amaçlanan, tahtada elinde çubuğu ile sınıfa konuyu öğreten hoca imajıdır: Halka konu izah edilmektedir.

Yayınlara çıkarak geniş halk kitlelerine ulaşmak, bu yayınlardan dolayı (olası tenkit ve hakaretlere rağmen) bolca övgü almak; yayınlar üzerinden elde edilen ve artırılan görünürlük ile siyasi, akademik ya da ticari bağlantılar kurmak ve tüm bunların bileşiminin egoyu gıdıklaması, damarlarda dolaşan bir çeşit uyuşturucu gibidir. Belli bir bağımlılık seviyesini aştıktan sonra geri dönüşü çok zordur. Gündemin yoğunluğu, temposuna paralel olarak devamlı telefonlar çalar, e-postalar gelir, görüşler sorulur, yayın davetleri gelir. Yeni iş fırsatları kovalamak ya da "toplumu bilinçlendirmek" ya da "ben çıkmazsam ne idüğü belirsiz tipler çıkacak, toplum yanlış öğrenecek" öz-vazifelendirmesi ve sair motivasyonlar ile bir akışa kapılınır. Geri dönüşü zordur, yoksunluk sendromu çok yıkıcıdır: Sosyal medya yorum ve beğenilerinin, video altındaki yorumların, çalan telefonların, gelen mesajların azalmasına dayanabilecek yiğit pek azdır.

Bu nedenledir ki, o akışta var kalabilmek ve yoksunluk sendromundan kaçınabilmek için uzmanlığı derinleştirmektense yatay eksende genişletmek gerekir, ki görüş verilebilecek konu sayısı, "yorum portfolyosu" artsın. Ceza hukukçusuna hava savunma sistemi, kriminal uzmanına elektronik harp sistemi yorumlatabilir, "uzman" sıfatı (Bu sıfatları korumak için yapılabilecekler epeyce çirkinleşebilir. Bir kısmına tanık ve hatta muhatap olduğum için, burada keseyim).

Uzman nasıl olunur peki? Pritchett örneğini hatırlayalım. ABD Deniz Kuvvetleri nasıl bir uzman kıtlığı içindeydi ki, lise mezunu bir bilgisayar uzmanına kürsü verip onu dinledi, yazılarını tartıştı ve hatta fikirlerini uygulamaya koydu? Koskoca bir donanma, bir lise mezunundan akıl alacak kadar mı düştü?

Hayır. Pritchett'ın fikirleri dikkate alındı ve bir sistem içinde işleme tabi tutuldu. Çünkü Pritchett benim kanatime göre etki ve nüfuz sahibi bir uzmanın yapması gereken dört şeyi iyi yapıyordu - ya da dört temel kaideye riayet ediyordu:

i. Yöntem (metod)
ii. Üslup
iii. İçerik
iv. İletişim ve etkileşim

Birinci olarak, yayınlanan araştırmanın yöntemi; hangi bulgular üzerinde nasıl bir metodoloji ile bilgi ve fikir ürettiğine bakmak gerekir. Konu ile ilgili mevcut literatür nedir, ne gibi tartışmalar yapılıyor, hangi alanlarda boşluklar var, gibi. Başka bir deyişle, öne sürülen görüş ve üretilen bilgi hangi yaraya nasıl merhem oluyor, bunun net bir şekilde ortaya konması gerekli.

İkinci olarak, fikir ve bilginin açık, anlaşılır bir dil ile, akıcı ve temiz bir üslup ile paylaşılması gerekir. Bir mesaj, muhatabının anlayabildiği ölçüde değerlidir. Örtük bilgiyi, azami derecede verim ile anlaşılabilecek şekilde ifade etmek, mesajın, daha doğrusu araştırmanın kıymetini artıracaktır. 

Üçüncü olarak, fikrin içeriği, içerdiği yeniliği ve yarattığı etkiyi vurgulamak gerekir. Mevcut bilgi ve fikirleri çok detaylı bir şekilde derlemek, kişinin uzmanlığını değil, en fazla ortalama bir derleyici olduğunu gösterir. Deyim yerindeyse taşın üzerine taş koyan bir araştırma, uzmanlık göstergesidir.

Dördüncü ve son olarak, ne kadar özgün ve kaliteli olursa olsun, fikir ve görüşlerin kıymeti, dolaşıma sokulduğu iletişim ve etkileşim ağının kalitesine bağlıdır. Muhatapları ile geribesleme, eleştiri ve katkı üzerinden beslenmeyen kişi, araştırmasını iyileştiremez, kendini geliştiremez. Akademik ve entelektüel gelişim asla bireysel olamaz; kolektif çaba ve yardımlaşmanın, neticesinde bol miktarda alınan ilhamın sonucudur.

Çalışma ve araştırmaları bu dört ana sütun üzerinde kurmak için akademik formasyona sahip olmak, kanımca şart değildir. Ancak çok sıkı, disiplinli ve sistematik bir çalışma gerektirmektedir. Lise mezunu bir yazılımcı, bu şekilde donanma stratejileri üzerine yazabilir ve yazdıkları geniş yankı uyandırabilir.

İletişim çift yönlüdür, iki tarafı vardır. Buraya kadarki kısım, iletişimin "üretici" tarafına dair idi, yani uzmana (ya da oklavalıya). Ancak bir de diğer uçta, mesajın alıcısı, bilginin müşterisi var.

Pritchett örneğinden devam edecek olursak, onun ürettiği bilgi ve görüşlerin en önemli müşterisi ABD Deniz Kuvvetleri idi. ABD Deniz Kuvvetleri pekala kurumsal olarak bir lise mezunu yazılımcıdan öğrenebileceği fazla bir şey olmadığını düşünebilirdi. Muhakkak ki kendisine yönelik olarak bu tür eleştiri ve şüpheler dile getirilmiştir, insan doğası gereği. Ancak kurumsal olarak kendisine kulak verilmesi, görüşlerinin dolaşıma ve tartışmaya açılması, içeriğe ya da mazrufa odaklanıldığının göstergesi. 


Sonuç

Rusya - Ukrayna Savaşı'nın ilk günlerinde bir televizyon kanalında bir yorumcunun, Rusya'nın Azak Denizi'nde bulundurduğu dört adet denizaltısının harekâta katıldığını, elinde çubuğu ile harita başında anlatışına tanık olmuştum. Ortalama derinliği 7m olan, en derin yeri 13m olan Azak Denizi'nde herhangi bir denizaltının görev yapamayacağını ben biliyordum ancak ciddi bir askeri geçmişi olan bu yorumcu, öyle bir "öğreten adam" edası ile anlatıyordu ki, eminim o sırada pek çok insan bu yanlış bilgi ile anında donatılmıştı. Kuklinski'nin yanlış bilgilendirme ile ilgili tespitini hatırlatmak isterim.

Sosyal medyanın da etkisiyle, bu yorumcular tarafından söylenen ya da yazılan çoğu alay konusu olabilecek benzer pek çok alenen yanlış hatta uydurma bilgiyle karşılaşmak sıradanlaştı. İnternetin etkisi, bu yanlış ve uydumar bilgilerin dolaşıma girme ve tüketilme süratlerini muazzam ölçüde artırmak oldu. Medeni ölçülerde ikaz yapıldığında pek az kez teşekkür ve düzeltme ama sıklıkla engelleme ("block"), hakaret ya da ad hominem ile karşılaşılıyor. Bu da çok normal, zira yorumcunun yorumcu olarak kalabilmesi, aurasını muhafaza edebilmesine bağlı. 

Toplumsal rıza üretimi, izlenen siyaset ya da alınan kararların geniş kitlelere izahı bir ihtiyaç. Bu ihtiyaç doğrultusunda "mesaj elçileri" ya da "kanaat teknisyenleri" kullanmak da anormal değil. Ancak eğer mesaj taşıyan elçilerin yetkinlikleri, mesajların içerik, üslup ve nitelikleri belli bir seviyenin üstünde olmazsa, uzun vadede entelektüel ortamı çürütecek etki yaratırlar. Üretilen ve dolaşıma sokulan mesajlar çürüktür çünkü, karşıt fikirlere yer de yoktur. Yankı odaları inşa edilmiştir. Oklavalıların üstlendiği rol tam da bu.

Uzman olmak ya da teknik bir konuda görüş belirtmek için o konunun okulunu okumuş veya işini yapmış olmak şart değildir. Belli bir mantıksal omurgaya sahip, argümanlarını akıl ve mantık çervevesinde sunan, mevcut bilgi ve verilerden beslenen, bunları net ve anlaşılır bir şekilde sunan her türlü içerik, üreticisi kim olursa olsun değerlidir. Hele hele internet üzerinden bilgiye erişme imkanının bu kadar muazzam bir şekilde genişlemiş olduğu bir çağda. 

Ancak bu temel kriterlere uyan bilgi ve görüş üretmek ciddi emek harcamayı gerektirir. Bundan dolayı da fast thinker'lara uygun değildir bu süreçler. Bir yayından ötekine yetişmek için koşturan yorumcunun bilgiye ulaşmak için yapabileceği şeylerin listesi uzun değildir: Ya telefonundan wikipedia'ya bakması ya da güvendiği bir uzmanı araması gereklidir. Paket servisi hızlıca hazır etmesi gereklidir zira.

Otto von Bismarck, "kanunlar sosis gibidir, nasıl hazırlandıklarını görmemek en iyisidir" der. Oklavalıların nasıl çalıştıklarını görseydi, tartışma programlarını da eklerdi herhalde.



Kişisel bir not

Bir süredir basın yayın organlarında neden yer almadığıma dair sorular alıyorum. İş hayatımdaki yoğunluk, görevim ve yükümlülüklerim nedeniyle mülakat ve görüş vermeyi tamamen bıraktım. Bu, iş ve aile hayatım dışındaki vakti tamamen akademik çalışmalarıma, bireysel araştırmalarıma ve Siyah Gri Beyaz'a odaklamamı mümkün kıldı. Bu durumdan dolayı son derece mutlu ve huzurluyum. Çok keyifli bir detoks olduğunu söyleyebilirim. Oklavalıları izlerken aldığım, biraz kekremsi biraz tatlı tadı daha da artırıyor ayrıca.






Kaynakça

Alp, H., & Güzel, M. (2022). Toplumsal Rıza Üretimi Sürecinde Televizyon Tartışma Programlarının Etkisi ve “Fast Thinker” Kavramı. Aksaray İletişim Dergisi, 4(2), 88-106. doi:10.47771/aid.1114431

Axe, D. (2012). How This Landlubber’s Blog Became the Navy’s Ideas Machine. Wired. https://www.wired.com/2012/07/raymond-pritchett/

Ertuna, C. (2018). Türkiye’de televizyonlarda kanaat Üretimi: haber kanallarındaki tartışma programları ve kanaat teknisyenleri. Galatasaray Üniversitesi İletişim Dergisi, (29), 57-81.

Gürer, M. (2012). Tartışma Programlarının Anlatı Yapısı ve Söylemi: Tematik Haber Kanallarındaki Tartışma Programları Örneği (Doktora tezi, İstanbul Üniversitesi)

Jerit, J., & Zhao, Y. (2020). Political misinformation. Annual Review of Political Science, 23, 77-94.

Kayış, H. H. (2021). Tartışma Programlarında Demokrasi, Rasyonellik ve Müzakere: Türkiye'nin Nabzı, Türkiye'nin Gündemi ve Karşıt Görüş Programları Üzerine Bir İnceleme (Doktora tezi, Kocaeli Üniversitesi).

Kuklinski, J. H., Quirk, P. J., Jerit, J., Schwieder, D., & Rich, R. F. (2000). Misinformation and the Currency of Democratic Citizenship. The Journal of Politics, 62(3), 790–816. doi:10.1111/0022-3816.00033

malumatfurusorg. (19.02.2021). Tartışma Programlarının Konuk Profiline İlişkin Bir İnceleme. Malumatfuruş. https://www.malumatfurus.org/tartisma-programlari-katilimci-profili/

Williams, P. D. (2020). Raising guardrails: The role of the political commentator in a post-expert age. Queensland Review, 27(1), 100–115. doi:10.1017/qre.2020.7

9 yorum:

Adsız dedi ki...

Emeğinize sağlık. Çok güzel olmuş. Selamlarımla

Adsız dedi ki...

elinize sağlık teşekkürler

Haldun Demirok dedi ki...

Arda Bey,
Elinize sağlık.Tam size yakışan dört dörtlük bir makale olmuş.
Teşekkürler.

Erol Yücel dedi ki...

Çok başarılı tebrik ederim

Adsız dedi ki...

Geniş ve sığ bilgi dağarcığı ile yorumlamalar (TV/Youtube/savunma haber siteleri) daha çok bir eğlence türü işlevini görüyor. Ek olarak bunu yapanlar istemli/istemsiz AKP propagandasına büyük katkıda bulunuyorlar. Ekonomik sorunları unutabileceğin 1,2 saat.
Soru; açık kaynak haberalmacılar için yine de, ne oranda bilgi sızması oluyor bu eğlencede? Kafaları karıştırma işi yapıyorsa çok iyi!

ilker dedi ki...

Çok özel bir yazıydı. Teşekkürlerimizi arz ederiz.

Adsız dedi ki...

Her zamanki gibi sade, anlaşılır, net tespitler, elinize sağlık Arda Bey. Selamlar

uygur dedi ki...

bu durum tekrarlanırsa, 'burdan sonraki içerik sadece premium üyelere açıktır' demek bir çözüm olabilir mi?;)

Lucius dedi ki...

Kaleminize sağlık çok güzel bir yazı.
Fazla akademik eğitimin ve detaylarda çok boğulmanın sorun(lar)a yaratıcı çözümler getirmeyi zorlaştırdığı durumlar olabiliyor. Bu tarz durumlarda konuya ilgi duyan alanın amatörleri farklı bakış açıları sunup, çözüme yardımcı olabiliyorlar.
Bizdeyse maalesef bu tarz bir yaklaşım yok. Bir yanda herkesin her konuda uzman olduğugarip bir durum, bir yandaysa abartılı bir diploma/ünvan/uzman kutsaması var ve bu keşmekeş verimli sonuçlar doğurmuyor.