07/02/2012

Çıkarma Gemileri: İstemesi Kolay, (Gerçekten) Sahip Olmak Çok Zor

Silahlı kuvvetleri için oldukça kapsamlı bir modernizasyon faaliyeti yürüten Avustralya'nın gündemindeki en önemli projelerden birini, Joint Project 2048 Phase 4 adı altında Deniz Kuvvetleri için iki adet Canberra sınıfı helikopter çıkarma gemisinin tedariği teşkil ediyor. Yaklaşık USD3 milyarlık projenin sözleşmesi, daha sonra BAE Systems Australia tarafından satın alınacak olan Tenix ile 20.06.2007 tarihinde imzalanmıştı.

Projede alt yüklenici Navantia firmasının Buque de Proyeccion Estrategica tasarımı üzerine şekillendirilen gemilerin tekneleri İspanya'da, Ferrol tersanesinde inşa ediliyor. İlk gemi LHD01 Canberra 23.09.2009, ikinci gemi LHD02 Adelaide ise 18.02.2011 tarihinde kızağa kondu. 27,800t deplasmana sahip gemilerin 2016 - 2017 arasında hizmete girmesi bekleniyor.

Ancak son haberlere göre bu proje, Avustralya Deniz Kuvvetleri'ni tahminlerin ötesinde zorlamakta.

Jane's Navy International'ın 3 Şubat tarihli haberine göre, Avustralya Deniz Kuvvetleri'nin Sydney'de düzenlediği Deniz Gücü Konferansı'nda (Sea Power Conference) 31 Ocak günü konuşan Avustralya Deniz Kuvvetleri Amiral Ray Giggs ve Kara Kuvvetleri Komutanı Tümgeneral David Morrison, yürütülen Canberra sınıfı amfibik çıkarma gemisi projesinde karşılaşılan güçlükleri sıralamış.

Avustralya DzK komutanının ifadesine göre proje sürecinde, Melbourne uçak gemisi günlerinden bu yana karşılaşılmayan güçlükler ortaya çıkmış. Melbourne'da görev yapmış subayların çok azı halen aktif görevdeymiş ve onlar da o dönem alt rütbelerdelermiş.

Kara Kuvvetleri komutanı ise, bu tip gemilere önceden sadece stratejik nakliye aracı gözüyle baktıklarını, bu yaklaşımın büyük bir hata olduğunu, bu gemilerin benzersiz bir entegre komuta kontrol yapısının merkezinde olduklarını ve bu kabiliyetin korunmasının güçlüklerini vurgulamış. Komutan ayrıca bu gemilerin tedariğinin kuvvetler arası müşterek eğitim, planlama ve entegrasyon süreçlerini karmaşık hale getirdiğini eklemiş. Avustralya KK bu süreçte amfibik doktrin ve stratejileri, temelden sil baştan öğrenmek zorunda kalmış. Müşterek bir amfibik harekât grubunu hazırlamak için gerekli eğitimin hafife alınmaması gerektiğini vurgulayan Morrison, bu doğrultuda yeni kabiliyet, beceri ve eğitim tekniklerinden öte, yeni bir kültürün geliştirilmesi gerektiğini kaydetmiş.

Kara Kuvvetleri komutanının ayrıca altını çizdiği diğer bir husus ise, Avustralya'nın (geliştirilecek) doktrin tarafından desteklenecek ve her türlü harekat şartında plan ve komutaya izin verecek; eksiksiz, dayanıklı ve daimi bir komuta kontrol mimarisinin geliştirilmesi ve formülize edilmesi gerekliliği. Dahası, böyle bir müşterek amfibik harekatta eşgüdümlü görev yapacak zırhlı birliklerin ve hava unsurlarının mevcudiyeti, karmaşık muhabere ve gözetleme sistemlerinin öncelik listesinde ilk sıraya alınmasını zorunlu kılmakta. Komutan bu durumun ortaya çıkardığı lojistik zorlukların azımsanmayacak boyutta ve emsalsiz olduğunu da eklemiş.

"Gemiye bindirilmiş bir karargâhın komuta kontrol kabiliyetlerinin tamamen kavranması, bir ordunun karşı karşıya kalabileceği en büyük zorluklardan biri" diye konuşan Morrison, Avustralya Silahlı Kuvvetleri'nin amfibik eğitim tesislerinin "adanmış ancak olgunlaşmamış" olduğu değerlendirmesinde bulunmuş. Bu açığı kapatmak üzere eğitim ihtiyaçlarının belirlenmesi için bir çalışma başlatıldığını da eklemiş.

Avustralya Deniz Kuvvetleri'nin geçmekte olduğu zorlu dönüşüm sürecinin benzeriyle karşılaşmak üzere olan iki ülke daha var: Rusya ve Türkiye. Meselenin sadece geminin tonajı ya da taşıdığı helikopter sayısıyla alakalı olmadığını gösteren, ibretlerle dolu bir proje yürütüyor Avustralya. Dikkatle ve yakından takip edilmesi gerekir.



Date Posted: 03-Feb-2012

Jane's Navy International

Pacific 2012: Australian LHD programme faces 'unprecedented' challenges, says general

Kate Tringham

Armed forces chiefs have warned of the enormous challenges that must be overcome if Australia's new Canberra-class landing helicopter dock (LHD) ships are to be brought successfully into operational service.

Speaking at the Royal Australian Navy (RAN) Sea Power Conference in Sydney on 31 January, Chief of Navy Vice Admiral Ray Griggs said that the procurement of the two 27,800-tonne LHDs was "already testing us on a number of levels".

He added: "There is a level of complexity in the LHD that we have not seen at sea since operating the [aircraft] carrier Melbourne . There are very few of us left who served in Melbourne and most of us were very junior officers or junior sailors at the time."

His sentiments were echoed by the Chief of Army, Lieutenant General David Morrison, who told the conference that the army was "mired in a belief" that the ships only provided strategic lift.

That attitude was incorrect, he said, adding that "we cannot afford to think of the LHDs as merely a transport capability. Rather, they are an integral part of a combat system with unique, and unprecedented, command and control [C2] and sustainment challenges."

Lt Gen Morrison noted that the acquisition of the LHD would also introduce a much greater complexity into the joint training, scheduling and integration across and between services than had been required previously. "It means that all parts of defence activity are going to be affected and will need to adjust," he said.

As the senior officer responsible for raising, training and certifying land forces for amphibious operations, the general acknowledged that the army was playing 'catch up' in this area and was having to relearn amphibious doctrine and strategy "pretty much from first principles".

Lt Gen Morrison has committed a battlegroup to the development of what he described as a "truly amphibious capability". He said: "The training required to prepare the army to conduct combat operations as an integral part of a joint amphibious team is substantial, and is not to be underestimated.

"New skills and training techniques will need to be developed and sustained and, importantly, a new culture and outlook for our role in the region grown and matured."

He cautioned that as Australia's armed services negotiated uncharted waters, care needed to be taken to develop and formalise an "unambiguous, robust and permanent C2 structure, supported by doctrine", in order to plan and command amphibious operations in all possible operational contingencies.

Furthermore, in light of the fact that armoured and aviation assets would be required to operate from the LHDs simultaneously and across a spectrum of threats, the army's array of complex communications and surveillance systems must now be considered primarily within the amphibious environment.

"The logistic challenges of operations afloat are unique and substantial," Lt Gen Morrison said. "The army must urgently come to grips with maintaining and sustaining a whole range of land equipment in a maritime setting."

Developing a full understanding of C2 capabilities from an embarked headquarters was one of the greatest challenges that the army would face, he said.

He described the Australian Defence Force's amphibious training facilities as "dedicated but relatively rudimentary", adding: "We will be building on those ... but I think we need to go further, and there is a training needs analysis that has been underway for some time now across particularly army and navy to ensure that we tick all the boxes that will be required if we are to operate safely at sea, and effectively."

8 yorum:

Adsız dedi ki...

İnginiliz donanmasından destek alsınlar ingiltere`nin dünya kadar ortak eğitim programı var amerika ile ve ampibi harekatlar konusunda sanırım amerikanın tecrübesi tartışılmaz.ist_eternal

Adsız dedi ki...

Sormak istediğim iki konu var ?
1-Açıkcası ben zorluklar yönünden Türkiye örneğini tam anlamadım. Cehaletimi mazur görün MİLGEM projesini mi kastettiniz acaba Arda Bey?
2-Deniz Savunma teknolojilerini takip eden herkesin eminim üzerinde anlaştıkları bir hayal vardır. O da Tük Deniz Kuvvetlerinin bir uçak gemisine sahip olduğunu görmek. Ancak bunun bir çok nedenden ötürü kısa ve orta vadede mümkün olamayacağını biliyoruz. Ancak ülkemizin jeopolitik ve jeostratejik konumunu dikkate aldığımızda denizlerimizde ufuk ötesi harekat icra edebilecek hava araçları için bu tür platformlar zaruridir. Helikopter gemileri sizce donanmamıza bu konuda ne gibi artı ve eksiler kazandırır. Lütfen paylaşırmısınız?
Saygılarımla
Mehmet Emin Ferdaoğlu

recepkaymaz dedi ki...

Buradan anlaşılan, böyle büyük tonajlı ve karmaşık platformlarda personelin yıllarca beraber çalışması gerektiği. Kaptanından aşçısına kadar bir gemide bulunan personel kadro doldurmak için değil tecrübe kazanması için atanmalı. Ancak bu şartta gemiye has harekat kabiliyetleri geliştirilebilir.

Recep KAYMAZ

İsmail Durgun dedi ki...

Türkiye'de LHD ve LPD almak istiyor. Bu nedenle Arda Bey Türkiye'yi belirtmiş.

Adsız dedi ki...

Mehmet Beyin sorusuna nacizane ben kendi çapımda cevap vermek isterim.
1-Zorluklar yönünden MİL-GEM projesi ile paralellik gösterme açısı kanaatimce her iki ülkeninde donanmasının bu tür yüzer unsurları donanmalarında ilk defa denemiş olmalarındandır. Her ne kadar Türk Deniz Kuvvetleri daha önce tamamen Türk tasarımı bazı lojistik gemilerini bünyesinde barındırıyor olsa da (A- 578 TCG DARICA gibi)Harp Filo için geliştirilen TCG HEYBELİADA tamamen özgün bir tasarımdır. (kısmen çünkü bu geminin Alman meko sınıfı fırakateynin tipik bir varsaysonu olduğunu idda edemesekte edinilen bilgi tecrübe ve birikimin MİL-GEM de fazlası ile kullanıldığını kabul etmek zorundayız.)
2-Helikopter gemileri uçak gemileri ile kıyaslanamaz.Çünkü helikopterlerin denizlerde kullanım alanları sınırlıdır. Vurucu ve tayin edici bir unsur olmaktan ziyade denizaltı harbi, arama kurtarma faaliyetleri, amfibik harekatlarda yardımcı unsur olmaktan öteye geçemezler. Ayrıca uçak gemisine sahip olan bir ülkenin bu işler için ayrı bir sınıf olarak helikopter gemilerine de ihtiyacı yoktur. Çünkü uçak gemilerinin pistleri ve sahip oldukları donanımlar helikopterler için gayet uygundur.
Kısaca benim fikrim donanmamız ileriye dönük yapılanmasında ciddi bir yol katetmiştir. Bu ivme devam ettiği takdirde havacılık sanayiindeki gelişmeleri de gözönüne alırsak uçak gemisi değil uçak gemisi filotillamız bile olur :-)
Saygılarımla
Kurmay

Adsız dedi ki...

yorum ve görüşleriniz için teşekkür ederim Kurmay nickli kullanıcı.
Son kısım biraz ütopik olmuş :-)
Mehmet Emin Ferdaoğlu

emin dedi ki...

Türkiye'nin LHD ve LPD yada Uçak gemisine ihtiyacı kesinlikle yoktur.Çünkü Türk ordusu'nun Emperyalist bir doktrini yoktur ve olmayacaktır.

Oyuncak dükkanına girip her şeyi isteyen çocuklar gibisiniz. Zaman devasa iri kocman savaş gereçlerinin içerisine binlerce,yüzlerce kişiyi doldurup yokedilmelerini bekleme zamanı değildir,zaman GELİŞMİŞ FÜZE zamandırır,Zaman İHA zamanıdır.Zaman sayısal,IT zamanı yazılım zamanı Kod zamanı'dır Tanklar bile Artık çelikten tabutlar haline gelmiştir.

Bakın Pery sınıfı gemiler ble DEniz kuvvetlerimize uygun gemiler değildir, bu gemilerin donanmamıza katılmaları bile "Muavenet'in Füze ile vurulup Subaylarımızın yok edilmesi ile başlamıştır. zaman Mühendislik zamanıdır.Milgem Projesi Zayıf fakat Öğenmek açısından iyi bir projedir,Deniz için savaşacak bir platform oluşturmak gerçekten sofistike bir iştir ve çok karmaşık bir algoritması vardır.Milgmde yerli olarak kullanılan şeyler,Kaynak elekterodu:!İşçilikler ve kullanılan elektriktir.her şeye rağmen iyidir.
SOnuç olarak mükemmel olarak tasarlanmış bir Milyar dolarlık ir gemiyi,platformu,aracı,Bir Harpoon füzesi ile yada daha gelişmiş bir seyir füzesi ile yokedersiniz.

Kimse envanterlerinden RPG 7-9'ları çıkarmasın Kimse envanterlerinden Konvansiyonel silahlarını çıkarmasın.Özellikle 1960 model Klasik Telsizler'in Radarların kesinlikle Kullanılır halde bulunması gerekir.

Saygılarımlar
Emin bıyık
İHA komuta kontrol üniteleri İmalatçısı.

tunc dedi ki...

Benim görüşüme göre de evet Türkiye emperyalist bir devlet değildir ve olmayacaktır. Ancak bazı konjektürel zorlamalar çeşitli görev güçlerinizi belli noktalar da kullamanızı zorunlu hale getirmektedir. Bugün Somalide korsanlara karşı gönderdiğiniz görev gücünüz ağırlıklı olarak Perry sınıfı gemilerden oluşmaktadır. Beğenmediğiniz bu gemilerin yapılış amaçları açık denizlerde refakat olan ve motor bakım saatleri mekoların çok üzerindedir ve yapılan Genesis modernizasyonundan sonra bu tip açık deniz görevleri için özellikle tercih edilmektedirler. Sizin en gelişmiş füzelerinizi silahlarınız son anda çatışmada kullanılacaktır, yani son noktadır. Bu silahları taşıyacak, gerilim bölgelerinde gövde gösterisi yapacak gücünüzü oraya taşıyacak ve onlara komuta edecek platformlara ihtiyacanız olacaktır. Geçmişte Arnavutluk vb. ülkelerden yapılan barışı koruma ve tahliye görevlerinde kullandığımız gemileri ve teknoloji bir düşünün. Şiddetli ve yoğun çatışma ortamının olmadığı bir dönemde yapılan bu harekatlarda kıyıya yaklaşmak veya limana ihtiyacımız olmuştur. Libya'daki gelişmelerin çok daha şiddetlendiğini tahliyelerin çok acil ve şiddetli çatışmaların ortasında yaptığınızı bir düşünsenize hala yolcu gemilerini, sivil uçakları kullanabilecekmiydiniz. Gönderdiğiniz savaş uçaklarını koruma amaçlı kaç saat havada tutabilecektiniz. Şükür bunlara ihtiyacımız olmadı bir sonraki çatışmaya kadar, ama ihtiyaç duyduğumuz anda.. bu platformları tedarik etmek için çok geç olabilir. Hatırlayın körfez savaşında petriot ları binbir güçlükle son kullanım tarihleri geçmiş füzelerle gönderdiler. Yeni dünya düzeni diye tutturdukları şeyin bize nasıl sonuçlar getireceğini hiç ama hiç bilmiyoruz. Acı süprizlerle karşılaşmamak için bu ve gelişmiş platformlara onları kullanabilecek eğitimde ve yetkinlikte personele, donanıma, araca organizasyona ve logistik çarpanlara ihtiyacımız olacaktır. Altını çizmek gerekir bizim ürettiğimiz başkalarının teknolojilerine en az ihtiyaç duymayacağımız platformlar ve araçlar olmaladır. Saygılarımla.