18/06/2025

İran - İsrail Savaşı

İsrail, 13 Haziran erken saatlerde İran'a yönelik geniş kapsamlı bir saldırı başlattı. Bu saldırı, iki ülke arasında bir süredir devam eden ve 2024 yılında iki kez karşılıklı füze saldırılarıyla tırmanan gerilimi savaşa dönüştürmekle kalmadı, aynı zamanda bölge (ve hatta belki de dünya) jeopolitiğinde yeni bir kırılmayı tetikledi. 

Böylelikle, yaklaşık 20 yıldır bölgeye dair pek çok analiz ve araştırmanın üzerinde durduğu iki soru da yanıtlanmış oldu: İsrail İran'a saldıracak mı ve nasıl saldıracak? Şimdi ise yeni bir soru var: Bu saldırı bölgesel ve hatta küresel bir savaşa dönüşecek mi?

Belki de aslında çoktan başlamış olan 3. Dünya Savaşı'nın sadece yeni bir cephesi açılmıştır. 

 

 "Aslan Gibi Halk" ile "Sadık Vaat"

İsrail'in düzenlediği saldırının kod adı olan "Aslan Gibi Halk" (מבצע עָם כְּלָבִיא; Mivtza am ke-lavi), Tevrat’ın Sayılar kitabındaki 23'üncü bölümünün 24'üncü pasajındaki "İşte, halk arslan gibi (ayağa, kıyama) kalkar, erkek arslan gibi doğrulur; ta ki avını yiyip öldürdüklerinin kanını içinceye kadar yatmaz." kısmından geliyor. Bu isim tercihi, İslam Devrimi'nden önceki İran bayrağında aslan sembolünün yer almasından hareketle, harekât ile rejim değişikliğinin hedeflendiği yorumlarına neden oldu. 

İsrail Savunma Kuvvetleri (İSK), harekâtın ilk gününde 200 uçağın görev aldığını ve 300'den fazla güdümlü mühimmatın kullanıldığını açıkladı. Kısa süre içinde sosyal medyaya düşen görüntülerle ve yayılan haberlerle anlaşıldı ki, İsrail'in saldırısı sadece hava bombardımanı ile sınırlı değildi. Eşzamanlı olarak İran içine sızmış ya da bir sürede bu ülkede bulunan İsrail unsurları karadan tanksavar füzelerle ve dronlarla da çeşitli hedeflere saldırılar düzenlediler.

Vurulan hedefler İran'ın yalnızca nükleer programının altyapı ve tesisleri ile sınırlı değildi. İran'ın savunma, güvenlik ve istihbarat aygıtının üst düzey karar alıcıları, nükleer programın önde gelen bilimadamları ile İran ordusunun başta hava savunma ve balistik füze kabiliyetlerinin de hedef alındığı görüldü. Öldürülenler arasında İran Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Muhammed Bakıri, Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) Komutanı Hüseyin Selâmi, Genelkurmay Ortak Harekât Odası başkanı Tümgeneral Gulam Ali Raşid ve yardımcısı Mehdi Rabbani ve DMO hava gücü komutanı Emir Ali Hacızade bulunuyor. 2020 Ocak ayında ABD tarafından öldürülen Kasım Süleymani'nin yerine DMO Kudüs Gücü Komutanı olarak atanan İsmail Kani'nin de öldürüldüğü iddia edildi ancak bu bilgi doğrulanmadı. Öte yandan nükleer programın yönetici kadrosunda yer alan Feridun Abbasi ve Muhammed Mehdi Tehrançi'nin de aralarında olduğu en az 14 mühendisin de öldürüldüğü bildirildi.

Tablo 1: İsrail Hava Kuvvetleri envanterindeki havadan yere hassas güdümlü mühimmatlar
Kısaltmalar
ASS: Atalet Seyrüsefer Sistemi (INS)
KKS: Küresel Konumlama Sistemi (GPS)
YZ: Yapay Zekâ
EO: Elektro Optik
KÖ: Kızıl Ötesi (IR)(Kaynaklar: The Military Balance 2025, Jane's All the World's Aircraft database)



İsrail'in bombardımanından kısa süre sonra İran, bir miktar kamikaze dron ile bir karşı saldırı düzenledi ancak bunların etkisi sınırlı oldu. İran'ın esas karşı saldırısı, İsrail'in bombardımanından yaklaşık 18 saat sonra, 150 civarında füzenin ateşlenmesi şeklinde oldu. Bu füzelerin kayda değer bir kısmı İsrail hava savunma şemsiyesini aştı ve ciddi hasara sebep oldu. "Sadık Vaat 3" adı verilen bu füze saldırıları ile İran, Tel Aviv ve Hayfa başta olmak üzere İsrail'in çeşitli kesimlerini vurmaya devam ediyor. İsrail de, ilk aşamada hava savunma sistemlerine odaklandıktan sonra, İran'ın füze fırlatma araç ve sistemlerini hedefliyor.

Sadık Vaat (وعده صادق; Vaad'ül Sadık) harekâtlarının ilki, 1 Nisan 2024'te İsrail'in İran büyükelçiliğine saldırmasına cevaben iki hafta sonra; ikincisi ise 27 Eylül 2024'te Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın öldürülmesine yanıt olarak bir hafta sonra düzenlenmişti. Her iki harekâtta da İran İsrail'e çok sayıda dron ve balistik füze ve seyir füzesi fırlattı. 

Açık kaynak verilerine göre Sadık Vaat 3'te İran'ın günlük olarak ateşlediği füze miktarı, ilk iki harekâta göre daha sınırlı. Bu, bilinçli bir tercih olabileceği gibi, İsrail'in füze fırlatma araç ve rampalarının bir kısmını imha etmiş olmasından kaynaklanan bir soruna da işaret ediyor olabilir. İran'ın toplam ne kadar balistik füze ve fırlatma sistemine sahip olduğuna dair güvenilir veri mevcut değil. Çoğu kaynakta bu sayı 3,000 civarında geçiyor. İran'ın Sadık Vaat 3 harekâtının, daha doğrusu İsrail'e karşılıklarının momentumunu sürdürmesi, füze ve fırlatıcı araç ikmal ve ikame kabiliyetine bağlı. Ateşlenen füzelerin ve imha edilen ya da kullanılmaz hale gelen fırlatıcı araçların yerlerine yenilerinin konabilmesi için tedarik zincirinin, üretim altyapısının ve ikmâl hatlarının kesintiye uğramaması şart. Bu hatların da İsrail'in hedefi olacağı kesin. 

Sınır komşusu olmayan bu iki devletin savaşı, bir tarafın hava kuvvetleri, diğer tarafın da füze gücü üzerinden, karşılıklı hamleler şeklinde devam ediyor. 



Tablo 2: İsrail ve İran hava kuvvetleri karşılaştırması. İran için uçak adet bilgileri yaklaşıktır.
(Kaynaklar: The Military Balance 2025, Jane's All the World's Aircraft database)


İsrail Hava Kuvvetleri

34,000 personeli bulunan İsrail Hava ve Uzay Kuvvetleri (זְרוֹעַ הָאֲוִיר וְהֶחָלָל, Heyl Ha'avir) bünyesinde 14 muharip, bir elektronik harp, bir havadan erken ihbar ve kontrol (HEİK), üç tanker ve nakliye, iki taarruz helikopter, beş nakliye helikopter, bir denizaltısavar ve üç İHA filosu bulunuyor. 19 hava savunma bataryasında Arrow 2 ve 3 ile Iron Dome, David's Sling ve Patriot orta ve uzun menzil hava ve füze savunma sistemleri görev yapmakta.

Toplam 340 civarında muharip uçağa sahip olan hava kuvvetleri, platform, görev sistemi ve silah ile eğitim ve harbe hazırlık bakımından Ortadoğu’nun en yetkin hava gücü durumunda. İsrail'in ABD ile özel ilişkilerinin bir yansıması olarak, envanterdeki tüm ABD yapımı muharip hava araçları, İsrail yapımı elektronik harp ve hassas güdümlü silah sistemleri ile donatılarak özelleştirildi. Öte yandan İsrail savunma sanayiinin uçak modernizasyon kabiliyetlerinin bir sonucu olarak elektronik harp, elektronik istihbarat, keşif - gözetleme gibi görevlere yönelik yerli imkânlarla tadil edilmiş çok sayıda uçak bulunuyor. Hava kuvvetlerinin başlıca uçak üsleri Ramat, Ramon, Tel Nof Hatzerim, Nevatim, Palmahim ve Hatzor'da. 



İsrail’in en önemli savunma projelerinden biri, ABD’den F-35 Lightning II savaş uçağı alımı. İsrail 2003 yılında ABD ile imzaladığı bir anlaşmayla F-35 projesine "Güvenlik İşbirliği Partneri" olarak katıldı. İsrail Hava Kuvvetleri 2006 yılında, uzun vadede 100'den fazla F-35A hizmete alma yönündeki niyetini resmen açıkladı. F-16'ların yerini alması planlanan F-35'lerin İsrail yapımı elektronik harp sistemleri ile donatılmalarının öngörüldüğü de ilk kez bu dönemde dile getirildi. İlk 19 uçak için sözleşme 2010 yılında, 14 uçaklık ikinci paket için sözleşme de 2015 yılında imzalandı. Üçüncü paket 17 uçak için de hükümet onayı 2016 sonunda çıktı. İsrail için üretilen ve AS-1 gövde numaralı ilk F-35A üretim hattından 22.06.2016 tarihinde çıktı. İlk uçuşunu aynı yılın 25 Temmuz tarihinde gerçekleştirmesini müteakip ikinci uçakla birlikte İsrail Hava Kuvvetleri'ne 12.12.2016 tarihinde teslim edildi. Haziran 2025 itibariyle İsrail Hava Kuvvetleri envanterinde 45 adet F-35I faal durumda.  


İsrail'in Stratejik Silah Kapasitesi

Nükleer silahlara sahip olduğu yolunda yaygın kanaat bulunan İsrail, devlet politikası doğrultusunda bu kabiliyet sahip olduğunu inkâr ya da kabul etmiyor. Bununla birlikte İsrail'in elinde denizden, karadan ve havadan atılan geniş bir füze envanteri bulunmakta. İsrail, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması (Treaty on the Non-Proliferation of Nuclear Weapons) ve Füze Teknolojisi Kontrol Rejimi (FTKR; Missile Technology Control Regime) antlaşmalarına taraf değil ancak FTKR kaidelerine uyacağını beyan etmiştir. İsrail aynı zamanda Biyolojik Silahlar Sözleşmesi'nin de (Biological Weapons Convention) imzacısı da değil.

İsrail'in füze gücünün en önemli ve stratejik bileşeni Jericho (Eriha) balistik füzeleri. 1960'lı yıllarda Fransa'nın teknoloji desteği ile geliştirilen ve 1970'li yıllarda üretilen 500km menzilli ve 650kg harp başlığı taşıyabilen Jericho 1 füzeleri, 1990'ların başlarında hizmetten çekildi. Jericho 1'lerin 20kT nükleer başlık ile donatılabildikleri değerlendiriliyor. Jericho 1'lerin yerini, İsrail'in kendi imkânlarıyla 1980'lerde geliştirdiği Jericho 2'ler aldı. 1989 yılında hizmete giren Jericho 2'lerin 1,500 ila 3,500km arası menzile sahip olduğu ve 1,500kg konvansiyonel ya da 1MT nükleer harp başlığı taşıyabildiği değerlendirilmekte. 2026'dan itibaren hizmetten çekilmeleri bekleniyor. 



İsrail'in balistik ve seyir füze kapasitesi
(Kaynak: Missile Defense Project)



Jericho ailesinin en son üyesi, ilk denemesi 2008 yılında yapılan Jericho 3. 4,800 - 6,500km menzilli bir balistik füze olan Jericho 3, 1,300kg civarında harp başlığı taşıyabiliyor. Hesaplamalara göre füzeye 150 - 400kT nükleer başlık takılabilmekte. Jericho 2 ve 3 füzeleri, Tel Aviv'in güneybatısındaki dağların içinde inşa edilmiş silolarda muhafaza ediliyor. 

Karadan atılan Jericho balistik füzelerine ilaveten İsrail'in elinde denizaltıdan ateşlenen Popeye Turbo tipi seyir füzeleri mevcut. Teknik özellikleri hakkında güvenilir verinin bulunmadığı bu füzeler, Dolphin I ve II sınıfı denizaltılardan ateşlenebiliyor. Bunlara ilaveten hava kuvvetleri envanterindeki F-15I ve F-16I uçaklarının taktik nükleer bombalarla donatılabileceği iddia edilmekte.

Nükleer silahlarda olduğu gibi kimyasal ve biyolojik silah kapasitesine dair de resmî herhangi bir açıklama ya da veri bulunmayan İsrail'in, 20'nci yüzyılda hem kimyasal hem de biyolojik silah programları yürüttüğüne ve doğrultuda oluşturmuş olduğu araştırma altyapısının hala korunduğuna dair kuvvetli iddialar mevcut. Ülkedeki gelişmiş biyoteknoloji ve medikal sektör yetkinlikleri, kimyasal ve biyolojik silah geliştirme potansiyelinin korunduğunu düşündürmekte. 


İran'ın Füze Programı

İran'ın füze teknolojisi konusundaki çalışmalarının başlangıcı Şah Rıza Pehlevi dönemine dayanıyor. 1977 Nisan ayında İsrail ile petrol karşılığı silah tedariğini öngören altı anlaşmadan biri olan “Çiçek Projesi” (Project Flower) kapsamında İsrail desteği ile bir taktik balistik füze geliştirilmesi ve İran’ın güneyinde bir füze test merkezi kurulması öngörülüyordu. 1979 İslam Devrimi ile bu proje rafa kalktı. 

Devrimden kısa süre sonra başlayan İran – Irak Savaşı sırasında İran, Rusya desteği ile ciddi bir hava kuvveti ve füze kabiliyeti elde etmiş olan Irak’a karşı balistik füze gücü kurmak için çalışmalara başladı. “Şehirler Savaşı” olarak adlandırılan, büyük şehirler ve sanayi altyapısına Irak bombardıman uçakları ve balistik füzeleri ile düzenlenen saldırılara etkili karşılık verebilmek için balistik füze temini için Çin, Kuzey Kore, Libya ve Suriye nezdinde girişimler başlatıldı. Nitekim 1985 yılında Libya’dan SCUD B tipi füzelerin temini ile İran balistik füze programının temellerini atmış oldu. 

Libya’dan füzelerin satın alınmasına paralel olarak, balistik füze üretimi ve geliştirilmesi için gerekli bilgi ve teknoloji temini için en önemli iki kaynak, Çin ve Kuzey Kore oldu. 1987 yılında Kuzey Kore ile füze teknolojisi için yapılan anlaşmayı ertesi yıl Çin ile yapılan bir başka anlaşma takip etti. Çin’den 1989 yılında satın alınan ve Tondar 69 olarak adlandırılan 150km menzilli CSS-8 (M-7) füzeleri ile İran, füzeler için katı yakıt teknolojisine ilk adım atmış oldu. Taktik balistik füze geliştirilmesi için önemli bir adım teşkil eden bu alımın ardından Çin ile İran 1990 yılında on yıllık bir askeri teknik işbirliği anlaşması imzaladı. Öte yandan Kuzey Kore’den de SCUD B türevi Hwasong 5 ve SCUD C türevi Hwasong 6 füzeleri temin edildi. Bu füzeler 1994 yılından itibaren İran’da sırasıyla Şahab 1 ve Şahab 2 adı ile üretilmeye başlandı. Bu dönemde ayrıca eski Sovyet FROG 7 füzelerinden türetilmiş Zelzal adlı bir roket ailesi de geliştirildi. Katı yakıtlı 150 – 200km menzil aralığındaki Zelzal ailesi, İran ordusunun kısa menzil taktik balistik füze gücünün belkemiğini teşkil etti.

Kuzey Kore ve Çin desteği ile balistik füze geliştirme programına devam eden Çin, 1990’ların ortalarından itibaren seyir füzelerine de yatırım yapmaya başladı. 1996 yılında deniz kuvvetleri hizmetindeki hücumbotlarında kullanmak üzere Çin’den C802 (NATO kodu “CSS-N-8 Saccade”) gemisavar füzeleri tedarik etti. Bu füzelerin sevkiyatı, ABD’nin Çin’e uyguladığı baskı sonucu yarım kaldı ancak İran, “Nur” adı ile bir türevini geliştirerek üretmeye başladı. İran aynı dönemde Çin’den ayrıca C801K adlı uçaktan atılan gemisavar füzeleri de temin ederek bunları F-4E Phantom II savaş uçaklarına taktı.

1990’ların sonlarına gelindiğinde İran’ın o zamana kadar yapmış olduğu yatırım ve çalışmaların sonuçları somut olarak görülmeye başladı. Hazır olarak temin edilen ya da yurt içinde lisans altında üretilen füzelerden farklı olarak ilk kez İran tasarımı balistik füzeler kamuoyuna tanıtılmaya başlandı. Kuzey Kore yapımı Nodong 1 füzesinden türetilen Şahab 3’ün ilk deneme atışı 1998 yılı Temmuz ayında gerçekleştirildi. 1,300km civarında menzile sahip olduğu değerlendirilen Şahab 3’ün tasarımında yapılan geliştirmelerle de Şahab 3B ortaya çıktı. 1998 Eylül ayında Tahran’daki bir geçit töreninde Zelzal 2, Nazeat ve Şahin adlı topçu roketleri ve taktik balistik füzeler gösterildi: Bunlar, İran’ın yerli tasarım füze ailesinin ilk üyeleri idi. Şahab 3’ün deneme atışları devam ederken 1999 yılında 1,500km menzilli Şahab 4 üzerinde çalışmaya başlandığına dair haberler Batı basınında yer aldı. Ancak 2003 yılında dönemin İran Savunma Bakanı Ali Şamharni, Şahab 4 füzesinin yörüngeye uydu yerleştirmek için geliştirildiğini, çalışmaların daha ziyade Şahab 3 ailesinin performans ve kabiliyetlerini geliştirmeye odaklandığını açıkladı.



Tablo 3: İran'ın, 1,000km ve üstü menzile sahip balistik füzeleri.
Menzil ve harp başlığı bilgileri kesin değildir; farklı kaynaklarda değişik veriler mevcuttur.
(Muhtelif kaynaklardan derlenmiştir)

2000’li yılların başında, İran bir yandan Şahab 3 denemelerine devam ederken diğer yandan gelişmiş güdüm ve seyrüsefer teknolojileri ile seyir füzelerine yönelik çalışmalarına hız verdi. 2001 yılında Ukrayna’dan, Sovyet döneminden kalan H-55 (NATO kodu AS-15 “Kent”) tipi havadan fırlatılan seyir füzelerinin satın alındığına dair haberler büyük yankı uyandırdı. 2,500km gibi uzun bir menzile sahip olan ve nükleer başlık taşıyabilen bu füzeler, İran için büyük bir kabiliyet artışı anlamına geliyordu. Ukrayna 2005 yılında, İran’a bu füzelerden 12 adet satmış olduğunu kabul etti.

Bu dönemde İran ayrıca Zelzal ve Şahab füzelerinin halefleri için projeler başlattı. Bu çalışmaların sonucu olarak Fatih 110 ve Siccil füzeleri ortaya çıktı. İlk denemesi 2001 yılında gerçekleştirilen 2004 yılında hizmete giren Fatih 110 Suriye’ye de ihraç edildi. Bu ülkede M600 Teşrin adı ile üretilen füze, iç savaşta yoğun olarak kullanıldı. İran Fatih 110’un gemilere karşı kullanılabilen Hürmüz 1 ve Hürmüz 2 adlı türevlerinin de denemelerini gerçekleştirdi.

Sıvı yakıtlı Şahab serisinin aksine katı yakıt kullanan Siccil ise, İran’ın füze kabiliyetinde önemli bir başka dönüm noktasını teşkil ediyor. 500 ila 1,500kg arası harp başlığı taşıyabildiği değerlendirilen Siccil azami menzili 2,000km civarında. Füzenin ilk denemesi 2008 yılında gerçekleştirildi ve Siccil 2 adlı daha gelişmiş bir modeli daha bulunuyor. Katı yakıtlı Siccil ailesine ilaveten Şahab 3’ün daha gelişmiş türevleri olan sıvı yakıtlı İmad ile çift kademeli sıvı ve katı yakıtlı Kadir füzelerinin de bu dönemde geliştirilmelerine başlandı. Bu füzeler için çok sayıda yeraltı üretim ve fırlatma tesisleri de inşa edildi. İran füze gücünün en önemli ve büyük unsurlarından biri de, ilk kez 2017'de tanıtılan Hürremşehir. Yaklaşık 2,000km menzile ve 1,800kg harp başlığı taşıma kapasitesine sahip Hürremşehir'in katı ve sıvı yakıt teknolojilerini bir arada kullanabildiği kaydediliyor.

İran'ın balistik ve seyir füze kapasitesi
(Kaynak: Missile Defense Project)




Değerlendirmeler

İran füzelerinin, her ne kadar ilk iki Sadık Vaat harekâtı kadar yoğun adetlerde ateşlenmemiş olsalar da, İsrail hava savunması üzerinde belirgin bir yük yarattığı ve kayda değer bir kısmının hava savunma şemsiyesini aşabildiği görülüyor. Bu, en nihayetinde bir istatistik savaşı ve avantaj her zaman saldıran tarafa ait: İsrail'in ateşlenen füzeleri tespit ve önleme için sarf etmek zorunda olduğu efor, kaynaklarını zorlayacaktır. Bu noktada, en başta ABD'den füze ve istihbarat desteğinin kesintisiz akması şart. Harcanan füzesavar füzelerin (Arrow 2 / 3, THAAD v.d.) maliyetleri ve bunların üretim hızları göz önüne alındığında, bir tarafta balistik füze sarfiyatının; bir diğer tarafta füzesavar füze ikmâl hızının; diğer tarafta da İsrail toplumunun, ekonomi ve altyapısının yaratılan hasar ve psikolojik baskıya daha ne kadar dayanabileceğinin yer aldığı bir denklem karşımıza çıkıyor. Her iki tarafın da kaynakları ve dayanma kabiliyeti sınırsız değil. 


İsrail'e doğru dalışa geçen İran füzelerinin önünde poz veren bir Ürdünlü genç.
Modern savaşın gerçeküstülüğünün sembolü gibi
(Kaynak: Reddit)



İsrail, harekâtın ilk 24 saatinde neredeyse tüm İran üzerinde mutlak hava hakimiyetini tesis etmiş durumda. İran'ın büyük kısmı Şah döneminden kalan, kalanı da 1990'ların başlarında tedarik edilen uçaklardan oluşan hava kuvvetleri, henüz kayda değer bir etkinlik gösterebilmiş değil. Bununla birlikte çok sayıda hava üssü, İsrail'in füze ve bombalarının hedefi olmuş durumda. Öte yandan İran'ın zaten çok kuvvetli olmayan hava savunma erken ihbar ve silah sistemlerinin de büyük ölçüde imha edildiği anlaşılıyor. Tüm bu bombardımanlara İsrail'in yoğun elektronik ve siber taarruzunun da eşlik ediyor olduğunu farz ve kabul edebiliriz.

İran'ın üst düzey asker ve yetkililerine karşı düzenlenen saldırılarda, GBU-39/B Small Diameter Bomb (SDB) ve SPICE serisi hassas güdümlü mühimmatların nokta atış kabiliyetlerinin, etkileyici biçimde kullanıldığı görülüyor. Öte yandan Rampage havadan atılan topçu roketi, Delilah AR seyir füzesi gibi mühimmatların da kullanıldığı görülüyor. İSK'nın yayımladığı videolarda, vuruş aşamasında veribağı ile uzaktan kumanda edilen ("man-in-the-loop") SPICE, Delilah gibi mühimmatların bilhassa İran hava savunma ve radar sistemlerinin imhasında yoğun olarak kullanıldığı görülüyor; bu da yeni nesil mühimmatlarda veribağı sisteminin sunduğu kabiliyetlere ilişkin önemli bir done.

"Aslan Gibi Halk" harekâtı, özel kuvvet ve saha ajanlarının stratejik hava gücü için taşıdığı önemi gözler önüne serdi. İsrail'in eşzamanlı olarak yerden gerçekleştirdiği sabotaj ve saldırılarda uzaktan kumanda tertibatıyla kumanda edilen Spike tanksavar füzeleri ve İran'da çeşitli konumlarda kurulan atölyelerde monte edilen dronları da kullandığı görüldü. Bu, modern savaş alanında istihbarat ve özel kuvvet unsurlarının stratejik çarpan etkisi yaratmak adına taşıdıkları önemi gösteren önemli bir husus. Benzer bir durum, 1 Haziran günü Ukrayna'nın Rusya'nın stratejik hava üslerine düzenlediği dron saldırısında da görülmüştü. Hava gücünün, yerdeki özel birimlerle eşgüdümlü kullanımı, göre alan hava platformu ne olursa olsun (F-35 ya da küçük dron), harekâtın etkisini büyük oranda artırıyor.

İran hava savunma bataryalarının vurulmasında kullanılan, uzaktan kumanda
tertibatlı Spike tanksavar füze sistemleri (Kaynak: The War Zone)



İlk 72 saat içinde görüldü ki, İsrail çok uzun süredir titizlikle hazırlandığı anlaşılan bir harekâtı, aynı zamanda esnek ve dinamik vuruşlar ile de yürütüyor. DMO hava gücü komutanlarının sahte mesajla toplantıya çağrılıp o toplantı sırasında vurulması, seyyar hava savunma sistemleri ve balistik füze fırlatıcı araçların intikal halinde tespit edilip vurulması gibi örnekler, "sensor-to-shooter cycle" olarak adlandırılan, hedef tespit ve teşhisinden bertaraf edilmesine kadar geçen süre ve sürecin kısaltılması konusunda İsrail'in kat etmiş olduğu mesafeyi çarpıcı şekilde gösteriyor. 

İki yılı aşkın bir süredir Gazze'de sistematik bir soykırım gerçekleştiren ve bu doğrultuda hedef gözetmeksizin bombardıman yapan İsrail'in, İran'daki önemli kişilere ve askeri hedeflere yönelik nokta atışı saldırılar yapıyor olması dikkat çekici. Bunda, rejim değişikliği ya da bir halk isyanı yolunda "mıntıka temizliği" amacının yatıyor olması kuvvetle muhtemel. Bu noktada İsrail'in, ona sınırsız, koşulsuz destek sağlayan ABD ile bu konuda aynı stratejik hedefi taşıyıp taşımadığı konusu önem kazanıyor. Başka bir deyişle Trump yönetiminin İran'da bir rejim değişikliği konusunda, Netanyahu kadar ısrarcı olup olmadığına bağlı olarak harekâtın seyri değişebilir.

Son 2 senede HAMAS ve Hizbullah'ın fiilen etkisiz hale getirilmesi, Suriye'de Esad rejiminin yıkılması ve Yemen'e fasılalar halinde gerçekleştirilen taarruzlar neticesinde, İran, önce "Şii Hilali" ardından da "Direniş Ekseni" adı altında, yıllar içinde deyim yerindeyse ilmek ilmek dokuyarak inşa ettiği ileri savunma hattını tamamen kaybetti. 13 Haziran'dan itibaren de 72 saat içinde kendi ülkesi üzerindeki hava hakimiyetini tamamen İsrail'e teslim etmiş durumda. 

Askeri ve teknolojik olarak bu sürecin, hava gücünün stratejik etkisi bakımından ders niteliğinde vakalar sunduğu kesin. Siber ve elektronik harp ile desteklenmiş, uzun menzilli hassas güdümlü vuruş kabiliyeti; eşgüdümlü olarak görev yapan özel kuvvet / istihbarat unsurları; kesintisiz ve çok katmanlı hedef tespit / teşhis ve istihbarat kabiliyeti; mühimmat ve araç - gereç koruma, saklama ve ikmâl altyapısı, öne çıkan başlıklar arasında. 

İsrail, geleneksel olarak elindeki askeri ve teknolojik imkân ve kabiliyetleri sınırlarına kadar zorlayarak cüretkâr ve hatta pervasız saldırılar düzenleyebilen bir ülke. Bu "alışkanlığın" en önemli örneklerinden birisi olarak 1981 yılında Irak'ın nükleer tesisine düzenlenen saldırı gösterilebilir. Bu pervasızlığın ve saldırganlığın arka planında, hayatta kalma dürtüsünün, tüm toplumun ve devletin kolektif hafızasına ve karar alma paternlerine kazınmış olduğu söylenebilir. Buradan hareketle, İsrail'in, kendisine askeri ve siyasi olarak meydan okuyabilecek ülkelere karşı hiçbir kural, norm, etik ya da ahlaki sınır gözetmeksizin saldırma eğilimini sürdürmesi beklenebilir. Bu da, son derece vahim bir bölgesel (ve hatta küresel) bir güvenlik tehdidi niteliği taşımaktadır.







 






























































2 yorum:

Adsız dedi ki...

“Mıntıka temizliği” nerede bitecektir?

Adsız dedi ki...

humeyninin mezarında

Yorum Gönder