Anadolu Ajansı için kaleme aldığım ve 18.12.2017 tarihinde "Ortadoğu'da Silahlanma Yarışı Bütçeleri Zorluyor" başlığı ile yayımlanan makalem. Makaleyi kaleme alırken Katar Fransa'ya 12 adet ilave Rafale savaş uçağı (+36 opsiyon ile birlikte) ve 490 adet VBCI zırhlı muharebe aracı siparişi vermişti (Hatırlatması için Emre Altuntaş'a teşekkür ederim)
Katar İngiltere ile 10 Aralık günü 24 adet Typhoon savaş uçağının alımı için yaklaşık $8 milyar tutarında bir anlaşma imzaladı. Bu alım maddi boyutu kadar teknik ve siyasi gerekçeleri ile de dikkat çekici nitelikte. Zira Katar, 2015 Eylül ayında Fransa ile 24 adet Rafale jeti için $7 milyarlık, bu yıl Haziran ayında da ABD ile 36 adet F-15QA için $12 milyarlık sözleşmeler imzalamıştı. Halihazırda yalnızca 12 adet Fransız yapımı Mirage 2000 tipi jete sahip olan Katar, bu üç sipariş ile birlikte toplam 84 uçaktan oluşan modern bir karma filoya sahip olacak. Suudi Arabistan ve BAE öncülüğündeki koalisyon ile yaşanan kriz ile zor bir dönemden geçmekte olan Katar için bu alım aynı zamanda diplomatik bir manevra olarak da önem taşıyor.
Kağıt üstünde 84 uçaklık bu filo, Katar gibi küçük bir ülke için büyük bir kabiliyet artışı gibi görünse de, özellikle idame edilebilirlik ve personel temini açısından ciddi sorunları da içermekte. Benzer sorunlar diğer bölge ülkeleri için de geçerli. Başta Suudi Arabistan, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) olmak üzere Ortadoğu ülkeleri son yıllarda büyük boyutlu silah alımları gerçekleştirmekteler. Bunda Doğu Akdeniz’deki yeni hidrokarbon kaynağı keşifleri, Suriye İç Savaşı, İran’dan algılanan tehdit, Yemen harekâtı gibi çeşitli etkenler rol oynuyor.
Bölge ülkelerinin gerçekleştirdiği bu alımlar, sahip olunan ya da kurulması veya geliştirilmesi istenen stratejik ilişkilerin doğrudan yansımaları şeklinde gelişiyor. Dolayısıyla Ortadoğu’nun, savunma sanayii sektörünün uluslararası ilişkiler boyutunun en belirgin şekilde gözlendiği bölge olduğunu iddia etmek mümkün. Bunda, söz konusu alımlarda idame edilebilirlik, etkin kullanım ya da lojistik gibi hususların çoğunlukla ikinci planda tutulmasının büyük payı var.
Katar İngiltere ile 10 Aralık günü 24 adet Typhoon savaş uçağının alımı için yaklaşık $8 milyar tutarında bir anlaşma imzaladı. Bu alım maddi boyutu kadar teknik ve siyasi gerekçeleri ile de dikkat çekici nitelikte. Zira Katar, 2015 Eylül ayında Fransa ile 24 adet Rafale jeti için $7 milyarlık, bu yıl Haziran ayında da ABD ile 36 adet F-15QA için $12 milyarlık sözleşmeler imzalamıştı. Halihazırda yalnızca 12 adet Fransız yapımı Mirage 2000 tipi jete sahip olan Katar, bu üç sipariş ile birlikte toplam 84 uçaktan oluşan modern bir karma filoya sahip olacak. Suudi Arabistan ve BAE öncülüğündeki koalisyon ile yaşanan kriz ile zor bir dönemden geçmekte olan Katar için bu alım aynı zamanda diplomatik bir manevra olarak da önem taşıyor.
Kağıt üstünde 84 uçaklık bu filo, Katar gibi küçük bir ülke için büyük bir kabiliyet artışı gibi görünse de, özellikle idame edilebilirlik ve personel temini açısından ciddi sorunları da içermekte. Benzer sorunlar diğer bölge ülkeleri için de geçerli. Başta Suudi Arabistan, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) olmak üzere Ortadoğu ülkeleri son yıllarda büyük boyutlu silah alımları gerçekleştirmekteler. Bunda Doğu Akdeniz’deki yeni hidrokarbon kaynağı keşifleri, Suriye İç Savaşı, İran’dan algılanan tehdit, Yemen harekâtı gibi çeşitli etkenler rol oynuyor.
Bölge ülkelerinin gerçekleştirdiği bu alımlar, sahip olunan ya da kurulması veya geliştirilmesi istenen stratejik ilişkilerin doğrudan yansımaları şeklinde gelişiyor. Dolayısıyla Ortadoğu’nun, savunma sanayii sektörünün uluslararası ilişkiler boyutunun en belirgin şekilde gözlendiği bölge olduğunu iddia etmek mümkün. Bunda, söz konusu alımlarda idame edilebilirlik, etkin kullanım ya da lojistik gibi hususların çoğunlukla ikinci planda tutulmasının büyük payı var.
Katar ve Diğer Körfez Ülkeleri
Silahlı kuvvetlerinin mevcudu yaklaşık 10 bin kişi olan Katar, İngiltere’den bağımsızlığını kazandığı 1971 yılından itibaren eğitim, doktrin ve ekipman bakımından bu ülkenin etkisi altındaydı. Kara kuvvetleri, İngiltere’nin devrettiği ve müteakip süreçte sattığı zırhlı araç ve toplarla donatılmıştı. 1980’li yıllarda Fransa ile geliştirilen stratejik ilişkinin bir yansıması olarak AMX-30 tipi ana muharebe tankları ve AMX-10 zırhlı keşif araçları satın alındı. Mirage F1 tipi savaş uçakları ile Alpha Jet eğitim uçakları alınarak da hava kuvvetlerinin kuruluşu gerçekleştirildi. Nitekim Fransa, 1980'lerden itibaren ülkenin ana silah tedarikçisi konumuna geldi. Ancak 2000’lerin başında Fransa’nın Katar piyasasındaki hegemonyası geriledi: Kara sistemleri için Almanya, hava sistemleri için de ABD ile büyük çaplı anlaşmalar yapıldı. Fransız yapımı tank, obüs ve zırhlı muharebe araçlarını yenilemek için Almanya’ya yüklü siparişler verildi. ABD ile de 2014 Mart ayında $23 milyar tutarında, havadan erken ihbar uçakları, taarruz helikopterleri, muhtelif hassas güdümlü füzeleri içeren bir paket için anlaşmaya varıldı. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) verilerine göre 2012 – 2016 arası dönemde ABD ve Almanya, sırasıyla %68 ve %18’lik pazar payları ile Katar’ın ilk iki savunma sistemi tedarikçisi konumuna geldiler.
Mayıs ayında patlak veren krizde Katar ile karşı karşıya gelen ülkelerin öncüleri konumundaki Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), aynı zamanda dünyanın en başta gelen silah ithalatçıları durumunda. SIPRI veritabanına göre Suudi Arabistan 2007 – 2011 arası döneme kıyasla 2012 – 2016 arasında savunma harcamalarını %212 artırmış durumda. Bu oran aynı dönemde BAE için %63 olarak gerçekleşmiş. Her iki ülkenin de ana silah tedarikçisi ABD. Onu İngiltere ve Fransa takip etmekte.
Suudi Arabistan, ABD Başkanı Donald Trump’ın Mayıs ayındaki ziyareti sırasında bu ülke ile $110 milyarı kısa vadede gerçekleşmek üzere toplam $350 milyarlık bir silah alım anlaşması imzalamıştı. Tam içeriği açıklanmayan bu anlaşmada başta hava savunma sistemleri ve hassas güdümlü silah sistemleri olmak üzere silahlı kuvvetlerin tüm birimlerine yönelik geniş bir yelpazenin kapsandığını iddia etmek yanlış olmayacaktır. Öte yandan Suudi Arabistan 2011 yılında ABD’ye 84 adet F-15SA savaş uçağı ile elindeki 70 adet F-15S’nin SA seviyesine modernizasyonu $29 milyarlık bir sipariş verdi. Suudi Arabistan İngiltere’ye 2007 yılında yaklaşık $41 milyara siparişini verdiği 72 adet Typhoon uçağının sonuncusunu bu yıl Haziran ayında teslim almıştı.
Hava kuvvetlerinde ABD – Avrupa üretimi uçaklar kullanan bir diğer ülke Kuveyt. 2016 Eylül ayında 28 adet Typhoon için sipariş verilmiş; aynı yıl Kasım ayında da $10.1 milyara 32 adet F/A-18E/F Super Hornet alımı için ABD Dışişleri Bakanlığı’nın onayı çıkmıştı. ABD’den 2003 – 2006 yılları arasında 80 adet F-16E/F teslim alan BAE, envanterindeki Fransız yapımı Mirage 2000-9 tipi uçakları değiştirmek için bu ülke ile uzun süredir Rafale jetleri için görüşmeler yürütmekte. Kısa süre önce BAE’nin Rusya ile Suhoy üretimi Su-35 savaş uçağı için alımı ve yeni nesil bir savaş uçağının ortak geliştirilmesi için görüşmeler yürüttüğü haberleri büyük sürpriz etkisi yaratmıştı. Nitekim iki ülke Şubat ayında 10 adet Su-35 için bir niyet mektubu imzaladılar.
Rusya ve Çin’in Pazarda Yükselişi
Rusya’nın Ortadoğu pazarında varlığı son dönemde büyük artış gösteriyor. Bölgedeki ABD yapımı M1 Abrams ana muharebe tankına sahip olan dört ülkeden Mısır ve Irak Rusya’ya T-90 tankı siparişi vermişlerdi; Suudi Arabistan ve Kuveyt de bu tank için müzakere masasında. Rusya’nın bölgedeki en önemli müşterilerinden Mısır, envanterindeki geniş F-16 filosu ve Fransa’dan yeni teslim almaya başladığı Rafale jetlerine ilaveten 50 adet MiG-29 savaş uçağı ve bunlarla kullanılacak yeni nesil modern mühimmat için 2015 Nisan ayında sipariş vermişti. Aynı yıl imzalanan bir başka sözleşme kapsamında 46 adet Ka-52 saldırı helikopterini teslim almaya başlayan Mısır Hava Kuvvetleri aynı zamanda ABD yapımı 46 adet AH-64 Apache’ye sahip.
Hava savunma erken ihbar ve silah sistemlerini münhasıran ABD yapımı ürünlerle kuran bölge ülkelerinden Suudi Arabistan’ın Moskova ile S-400 hava savunma sistemi alımı için Ekim ayında bir anlaşmaya vardığı bildirilmişti. Anlaşma kapsamında AK-103 tipi piyade tüfeklerinin, AGS-30 otomatik bombaatarların ve Kornet EM tanksavar füzelerinin ülke içinde lisans altında üretimi de bulunuyor. Öte yandan yine Ekim ayı içinde bir diğer Körfez ülkesi olan Bahreyn’in de S-400 ile ilgilendiği haberleri basına yansımıştı. Ağustos ayında da Katar Savunma Bakanı, S-400 alımını değerlendirdiklerini açıklamış, Rusya Federasyonu Savunma Bakanı Sergey Şoygu da Moskova’da düzenlenen Army 2017 fuarında Katar askeri heyetine bu sistem ile ilgili bir tanıtım gerçekleştirileceğini bildirmişti.
Rusya ile birlikte bölge savunma pazarındaki payını hızla artıran bir diğer ülke ise Çin. IŞİD’le mücadele ve Yemen Harekâtı nedeniyle artan ihtiyaçlar kapsamında Çin yapımı silah ve mühimmatlara Körfez ülkelerinden yoğun bir talep söz konusu. Listenin en tepesinde de Çin’in son dönemde en önemli savunma ihraç ürünü olan insansız hava araçları (İHA) bulunuyor.
Suudi Kralı Salman bin Abdülaziz el Suud’un Mart ayında Çin’e gerçekleştirdiği ziyaret sırasında imzalanan ve enerji başta olmak üzere çeşitli sektörleri kapsayan $65 milyarlık anlaşmalar paketi kapsamında Suudi Arabistan’da bir İHA fabrikası kurulması ve Çin yapımı CH-4 İHA’larının lisans altında üretimi de bulunuyor. Bazı kaynaklara göre bu anlaşma, 300 adet CH-4’ü içeriyor. CH-4’ün bölgedeki diğer kullanıcıları ise Irak, Mısır ve Ürdün. CH-4 ile aynı sınıftaki bir diğer Çin yapımı İHA olan Wing Loong da BAE, Suudi Arabistan ve Mısır envanterinde bulunuyor, hatta BAE’nin bir miktar Wing Loong’u Libya’daki bir hava üssüne konuşlandırdığı ve buradan operasyonlarda kullandığı ortaya çıkmıştı.
Suudi Arabistan’ın 1980’li yıllarda Çin’den DF-3, 2007 yılında da DF-21 tipi uzun menzilli balistik füzeler temin etmiş olduğunu da bir not olarak eklemekte fayda var.
Değerlendirmeler
Silah sistemlerinin politik özgül ağırlıkları, platformun boyutu ve niteliği ile doğru orantılıdır. Kaba bir karşılaştırmayla $1 milyar tutarında bir piyade tüfeği satışı ile aynı meblağda bir muharip uçak ya da savaş gemisi satışının diplomatik ve stratejik etkisi aynı olmayacaktır. Bunun en önemli iki nedeni, platformların büyüdükçe ve karmaşıklaştıkça, kullanım, bakım – tutum ve güncellemeleri için üretici ülkenin devamlı desteğinin gerekmesi ile sağladıkları kabiliyet artışıdır.
Çok sayıda karmaşık alt sistem içeren savaş gemisi ve muharip uçak gibi platformları kullanacak ve bunların bakım ve onarımlarını sağlayacak personelin eğitimi için, bu platformların üreticisi ülkelerde belli dönemlerde bulunmaları gerekir. Öte yandan bu platformların ve içerdikleri alt sistemlerin bakımları, onarımları ve modernizasyonları için de söz konusu ülkelerle uzun yıllar sürecek askeri, endüstriyel ve ekonomik ilişkiler kurulur. Bir savaş uçağı için ortalama hizmet ömrünün 20 – 25 yıl, bir savaş gemisi için de 20 – 40 yıl civarında olduğu göz önünde bulundurulursa, bu tür platformların alımlarının taşıdığı politik ve ekonomik önem daha kolay değerlendirilir.
Bu olgunun en güncel ve somut yansıması, Suudi Arabistan ve BAE ile ciddi bir kriz yaşayan ve abluka altına giren Katar’ın ardı ardına yapmış olduğu alım sözleşmeleridir. En son İngiltere’ye verilen Typhoon siparişi ile 10 bin askere sahip bir ordusu bulunan bu küçük ülke, son derece modern üç farklı tipte savaş uçağına sahip olmuş olacak. Birbirinden son derece farklı alt sistemlere ve dolayısıyla eğitim, lojistik ve altyapı gereksinimlerine sahip olan bu uçakların idamesi, bakımları ve ilgili personellerinin eğitimlerinin bütçeye ciddi bir yük getirmesi muhakkak. Benzer durum diğer Körfez ülkeleri için de geçerli.
Bu tür büyük hacimli alımlar, müteakip yıllardaki bakım, onarım, modernizasyon ve eğitim harcamaları ile birlikte üretici ülkelerin ekonomilerine büyük katkılar sağlıyor; savunma sektörlerindeki istihdama kayda değer olumlu etki yapıyor. Dolayısıyla Ortadoğu ülkeleri, bu tür alımları ikili stratejik ilişkilerde bir pazarlık unsuru olarak kullanıyor, Katar örneğinde görüldüğü gibi.
Öte yandan son yıllarda Suudi Arabistan ve BAE’nin, savunma alımlarında teknoloji transferi ve yerli firmalarla ortak üretim gibi modellere yönelmesi, bu formüller üzerinden pazarlık yapmaya daha açık olan Çin, Ukrayna, Güney Kore, Güney Afrika, Türkiye gibi alternatif ülkelerin de bölge savunma pazarında daha fazla pay almalarını sağladı. ABD ya da çoğu Avrupa ülkesine kıyasla siyasi koşul ve kısıtlamaları neredeyse hiç olmayan bu ülkeler, IŞİD’le mücadele ve Yemen harekatından doğan acil ihtiyaçların temini için önemli kaynaklar haline geldiler. Dolayısıyla, her ne kadar ABD, Fransa ve İngiltere’nin bölge savunma pazarındaki hakim konumu devam ediyor olsa da, anılan ülkelerin bölgeye satışlarının daha da artması beklenebilir. Bu ülkeler, ABD ve Avrupa üretimi platformlarla performans ve maliyet bazında rekabet edebilecek ürünler çıkarmaya devam ettikçe, diplomatik ilişkilerinin seyri nispetinde büyük hacimli sözleşmeler kazanmaya devam edecektir.
Gelirleri büyük ölçüde petrol ve doğalgaza bağımlı olan Körfez ülkelerinin savunma bütçeleri, bölgesel güvenlik risklerinden dolayı son dönemde kayda değer oranda artmakta. Ancak petrol fiyatlarındaki düşüş nispetinde gelirlerin azalması sonucu, silah harcamalarının bütçeye bindirdiği yük artmış durumda. İlkalım bir yana, altyapı, lojistik, eğitim ve modernizasyon gibi kalemlerin getireceği ilave maliyetler, uzun vadede bu ülkeler için askeri ve ekonomik pek çok sorunun kaynağı olabilir. Savunma ihtiyaçlarının planlanması ve tedarik yönetimi, disiplinlerarası nitelikte ciddi konulardır. Savunma alımlarında diplomatik ve stratejik faktörlerin rolü yadsınamaz, ancak yalnızca stratejik ittifaklar kurmak veya mevcut olanları korumak için yapılan alımların uzun vadede pahalıya patlaması olasıdır.
10 yorum:
490 VBCI ZMA yı merak ettim.Hepsine 10 kişi binse 4900 kelle yapar.Ee 10.000 askeri varmış,gerisi de tankçı topçu havacı denizci ikmalci olsa,adam bildiğin sıfırdan komple düzmüş yaw.Para böyle birşey arkadaş,350 değil 100 milyar dolarlık net alım yapsak biz..ahh ahh..
Herzaman ki gibi güzel bir yazı olmuş 2. kez okudu AA'dan da okumuştum. Arda Bey Biz bi yerışın neresinde kalıyoruz. Etrafımızda deli gibi bir silahlanma ve karma bir alıp söz konusu. Tamam teknoloji üretme savunma sanayi açısından üretkenliğimiz kıyas götürmeyecek kadar iyi arap cografyasından ancak verilen siparişlerin tamamlandıgı tarihlerde bölgedeki ülkelerin havaüstünlüğü bizimkinden yukarda olması çok muhtemel. Tabi bizde F35 alımı yapacagız da oda muallak yani ne olacak pekte belli değil. TFX'in en muhtemel operasyon tarihi 2030 lardan sonra. Sayılacak bir sürü konu var zaten siz benden daha iyi biliyorsunuz. Sanki ABD bilinçli şekilde İran ve Türkiyeyi yani savunmada teknoloji üretebilen iki ülkeyi sarmala almaya çalışoyor (Komplo Teorisi denebilir buna). F35 ve TFX projeleri hayata geçene kadar pskolojik baskı altına mı alma ya çalışıyorlar bizi başka hava sistemleri uçaklar alalım diye yoksa gerçekden böyle bir ihtiyaç söz konusumu. Gürcistanı ve Nahçivanı Saymaz isek nerdeyse tam daire bir silahlanma yarışının ortasında yız gibi. Süriye bu şekilde değil belki ancak mevcut durum Türkiye için silahlanmadan da tehlikeli ve fiili. Yani o Küçümsediğimiz demiyeyim ama çokta bu konularda önemsemediğimiz Arap ülkeleri karma bir ordu oluştururken karma uçak fşloları oluştururken biz oldugumuz konum itibariyle fazlamı böbürleniyoruz sonuçta hava sistemlerinde tek kaynak ABD ban göre yapılmış en büyük stratejik hatalardan biri bu. Biz bu yarışın neresindeyiz...?????
Atlantiğin ekonomi çarkı yavaşladıkça,ortadoğunun ateşi yükseliyor.Parayı takip et faili bul.
Biz bu yarışın neresindeyiz? Son dönemdeki sözkonusu yarışa biz maraton olarak birşeyin parçası olarak 1950lerde girdik,1974lerde tökezleyerek ve millileşerek devam ettik dersek,bunlar daha yeni 3000 koşmaya karar vermişler,hızları ivmeleri yüksek.Patron haritalarını yeniden çizmeye karar verdiği için...
Erbakanın dediği gibi;uluslararası olaylar kendiliğinden olmaz,bunları yapan mutlaka birileri vardır.Yani,sen koşarken,bir Ergenekon yumruğu en üst tabakaya,iki Balyoz yumruğu bir tık altına general namzeti kurmay albay yarbaylara,üç Casusluk davası yumruğu daha da aşağıya yüzbaşı binbaşı tayfasına,dördüncü yumruk 15 Temmuz.Yarışın neresindeyiz sorusu zor,2.Dünya Savaşı galipleri başka bir mesafede açılmış gitmiş,biz 50 lerden bu yana maratonda,bu ortadoğu ülkeleri 3000 mt.de,hatta kimisi 100 mt.deparını atıyor.Sadece bizim için şu söylenebilir;bizi yumruklayan birileri var,koşuyoruz ama yara bere içinde,son yumrukla abandone oluyor gibi olduk.Mesajları o kadar açık ki,darbeci konseyin ismi,Statforun 15 Temmuz gecesi,yeni yönetim Kuzey Iraktan askeri çekme kararı aldı tweete.Karışma diyor,projeme bulaşma,Kürt devletini kuracam İsraille müttefik yapacam,yahudileri bir şekilde Fıratla Dicle arasına sokacam.Buna alttan güneyden tehdit olabilecekleri birbirine düşürecem,sonra şii sunni savaşı başlatıp,iki tarafa da silah satıp,heybeyi dolduracam,medeniyetler çatışacak emrediyorum diyor.Rusya da gördüm,sorun yok,avantamı isterim,alırım ben de varım diyor,Suriyeye emir vermiş Esat yeni anayasada Suriye kürtlerine kuzeyde özerklik verecek,Barzani acele etti timingi bozdu diye ABD destek atmadı,oyuna göre beklemesi gerekiyordu,adam aç kalınca bekleyemedi.
Gidişata göre savaşa gireceğiz,istersen bulaşmayabilirsin seçeneği sunuyorlar,lakin müteakip aşamada,senin ulusçu yapın,coğrafyan değişmeliyi de dayatıyorlar.Yugoslavya,Çekoslavakya,Irak Baas gibi bu modelin ömrü doldu,haritan değişecek diyorlar,ister savaşa gir,isterse girme,oyun bu..soru,ya tutarsa,veya ya tutmazsa?
Bir sürü Doğru tespit. Görmek için çok derin bakmaya ihtiyaç yok belki ama çok iyi toparlamış özetlemişsiniz. 2010 yılında muhafazakar ve İslami yaşadığını iddia eden ve öylede görünmeye çalışan bir şahısla münakaşa içine girdim. Ona göre iddia o ki 2012 yılında savaş çıkacak ve Mezopotamya İsrail’in olacak bu savaşta fiilen İsrail olacak ve kazanacak kaybedenlerden biri de biz olacakmışız. Ve bizim İsraille ilişkileri mizi kontrollü kurmamız icap ediyormuş be bunun gibi ‘Bak İsrail bunu yapacak biz ne yapıyoruz’diye bir münakaşa idi O şahsa verdiğim cevap Malesef ki sen bu İslami görüntü altında İsrailci bir tutum içerisindesin bana göre senin olduğun saf 1 kişi eksik eğer böyle bir savaş çıkarsa. Cümlem bitince hiddetlendi be bana’Oda ne biçim laf sen ne diyorsun ne demek istiyorsun’ ona söylediğim ve bazen de okuduğum dinlediğim bazı insanlara da söylemek istediğim cümle şu ‘Senin böyle bir savaşın çıkacağına ve bunun kazananının İsrail olacağına dair inancın İsrail’de bile olmadığı’ idi. Şimdi bazen dediğim gibi bu komplo teorilerine o gözle bakıyorum. Yanlış anlaşılmak istemem her yoruma saygım sonsuz ve hatta bende çok komplo teorisi kurarım.
Her yakalanmışlık durumunda ''Komplo Teorisi bu'' demek,eskinin ''Yalan yalan vallahi kuyruklu yalan'' söyleminin moderncesi. İngiliz Büyükelçisi giderken,siz Türkler komplo teorilerini çok seviyorsunuz dedi,sanık olunca öteden Fuller de aynı meyanda konuştu.Eeh biz kimiz ki,desek ne demesek ne. Yanlız Rus Genkur.Bşk. da demiş,ABD üssünde gördük İŞİD militanlarını diyor;
https://odatv.com/suriyede-ilginc-seyler-oluyor-2812171200_m.html
IŞİD youtubeda canlı canlı kafa kesmeseydi,Suriye kuzeyindeki halkı bu konjunkturda nasıl boşaltacaktınız.
Nasıl bir aşırı islamcı örgüttür ki bu,birçok müslüman ülkesinde kan akıttı da,İsraile hiç uğramadı.Nasıl oluyor da Rakkadan 2000 militanın serbestçe çıkıp gitmesine ABD göz yumabildi.
Sorun şu,biz hala bakın gördünüz mü,bakın bakın bunların arkasında ABD var demedim mi,modundayız.O da gülerek 'Yaw olur mu öyle şey,ne komplocu adamlarsinız ellaaam,biz her yere barış götürüyoruz' diyor.Bizim artık level atlamamız gerekiyor.Adamların kendisi İranla çatır çatır ticaret yapıyor,biz niye ambargoyu delmişiz,denmesi gereken şuydu aslında,'İranla ticaret mi,yaw bırakın bu işleri ne komplocu adamlarsınız yaw'
-Abi herkes çatır çatır silah alıyor,ortadoğuda büyük savaş çıkacak galiba.
-Yok yaw nerden çıkarıyorsun,ne komplocu adamsın sen de,adam normal ordusunu modernize ediyor işte.
;) Bir Atlı
Alınganlık yapma aslında sözüm sana değil bunuda gözarda etmemek lazım demek istediğim. Bütün bunların neredeyse filmi yapılacak teoriden öte yani. Yaw iyide hangi atlı:)
Milli,antiemperyalist,Kemalist,ama aslında bütün -istlere karşı,rakı da içen,Cumaya da giden,az biraz komunist zira her antiemperyaliste sempati duyan,ama sineği tek hamleyle yakalayıp camdan dışarı bırakacak kadar da günahtan tırsan,keşke bir İslam birliği olsa diye hayıflanan ulan iyi ki müslüman doğmuşuz Budist falan doğaymışız naparmışız diye dinini de seven,biraz Turancı Turan olmasa bile kültürel bir birlik ne iyi olurduyu hayal eden,gırtlağından haram lokma geçmeyen,velhasıl 'Ben Anadoluyum' Anadolu gerçeğiyim,hudutlarda terden köpürmüş yorgun bir ata binen,düşmanı namlusundan gören bir atlı..şairliğin tuttu:)
Uzun hava var bi tane,'Hele gardaş burdan bir atlı geçti..yee..bir atlı geçtiii'...onun gibi..saygılar selamlar;)
Ne fırtınalı çelişkişkili bir iç dünyan varmış yaw:). Memnun oldum atdı arkadaŞ. Ayagına taş deymesin diyelim o zaman.
Genelin ve yazarın anlamamakta ısrar ettiği şey şu alınan uçak veya sistem değil ,BM oylamasında kullanılacak oy bu iş bu kadar basit ,40 uçak şu almış 100 uçak diğeri almış :) birileri dünya 5`den büyük diye kıçını yırtarken bunu anlatmaya çalışıyor ,ama S-400 radarlar ile bizim anlaşamıyor ki.....
Yorum Gönder