18/05/2017

IDEF 2017 İzlenimleri


Uluslararası savunma sanayii fuarı IDEF’in 13’üncüsü, 9 – 12 Mayıs tarihleri arasında TÜYAP Beylikdüzü Fuar ve Kongre Merkezi’nde gerçekleştirildi.

Bu yıl ilk kez Cumhurbaşkanlığı himayesinde gerçekleştirilen IDEF’e, TÜYAP verilerine göre 50 ülkeden 818 firma ile 135 heyet katıldı. Fuarı ayrıca iki devlet başkanı 30 Bakan, 6 Genelkurmay Başkanı, 16 Bakan Yardımcısı, 5 Genelkurmay Başkan Yardımcısı, 10 Kuvvet Komutanı ve 15 Müsteşar ziyaret etti. Karşılaştırma için IDEF 2015'e 54 ülkeden 781 firma ve kurum katılmış; 77 ülkeden 20 bakan, 6 genelkurmay başkanı, 20 bakan yardımcısı, 3 genelkurmay başkan yardımcısı, 7 kuvvet komutanı ve 15 müsteşar ziyaret etmişti.

Fuarı ikinci gününden itibaren takip ettim. Fuar süresince çektiğim fotograflara buradan erişebilirsiniz.

Fuara ilişkin gözlem ve değerlendirmelerim şu şekilde:

1. Genel Gözlemler

TÜYAP’ın bu işi beceremediğine, fuar merkezinin ve çevresinin böyle bir etkinlik için ne kadar sakil kaldığına dair uzun uzadıya eleştiriler yazmayacağım. Zira önceki IDEF’lerdeki gözlemlerim aynen geçerli. Hatta TÜYAP bu yıl seviyeyi daha da aşağıya taşımayı başardı. Özellikle fuar girişleri, ciddi kepazeliklere sahne oldu. Tek bir örnek:

Fuarın ikinci günü sabah erken saatte alanda hazırdım. Giriş kartlarının dağıtıldığı çadırın içinde tam biz izdiham hali mevcuttu. Oldukça gevşek bir sıra, kartların hazırlandığı bankoya yaklaşıldığında kaybolmuştu: S şeklinde ilerleyen sıra bankoların önünde ortadan kaybolduğu ve sırası geleni boşalan bankoya yönlendiren bir yetkili olmadığı için kargaşa hakimdi. Fuar öncesinde web sitesinden kayıt yaptırıp başvurusu onaylananlar da, orada yeni başvuru yapacak olanlar da aynı sıradaydı. Çadır içi artık nefes alınamaz hale gelince genç bir TÜYAP yetkilisi, “elinde onay çıktısı olanlar ana kapıdan giriş yapabilir” diye bağırdı. Bunun üzerine asker ve sivil çok sayıda ziyaretçi çadırdan çıkarak, hızını artıran yağmur altında ana kapıya yönlendik. Tabi ortada ne bir yönlendirici yetkili ne de bir bilgi notu vb vardı. Ana giriş kapısında ise başka bir TÜYAP yetkilisi, son derece sert ve kaba ifadelerle bizi çadıra geri yönlendirdi. Bu arada iyice kalabalıklaşan çadırın için tam bir ana baba gününe dönmüştü. Ve ardından aynı şey bir daha yaşandı! Çadırın içinde başka bir yetkili ısrarla elinde onay kağıtları olan ziyaretçileri, geri gönderildiğimiz kapıya yönlendirdi! Tam bu sırada rastladığım bir arkadaşım, fuarın “TÜYAP Palas” oteli yanındaki kapısından da giriş yapabileceğimi söyledi. 100m kadar yürüdükten sonra ulaştığım bu kapıda sıra yoktu. 5 dakika içinde, kimlik belgemi dahi göstermeden, 9 sene önce çektirmiş olduğum fotoğrafımla yaptığım başvurunun onay kağıdını göstererek ve X ray kapısından geçerken cihazın ötmesine rağmen üstüm aranmadan fuara giriş yaptım. O sırada çadırda kartlarını almak için bekleyen pek çok kişinin öğlene doğru ancak girebildiğini öğrendim – ki aralarında çok sayıda TSK personeli de vardı.

Fuarın içeriğine gelecek olursak, genel gözlemlerimi gazeteci tabiriyle şu “spotlar” ile özetlemem mümkün:

i. Hayal tacirliği ile nitelikli dolandırıcılık arasında ince bir çizgi vardır,
ii. Türk savunma sanayii, TSK’nın ikmal organı olmak ile sürdürülebilir gelişme kaydeden, rekabetçi ve yaratıcı (inovatif) bir sektöre dönüşme arasında, ilkine meyilli bir rotada gibi,
iii. Sektör, platformdan alt sistem ve teknolojiye yatay ve dikey genişlemeyi belli bir ölçüde başarmışa benziyor,
iv. Uluslararası ilişkiler ve dış politikadaki sıkıntılar, sektörü doğrudan etkilemiş
v. Fuara uluslararası ilgi ağırlıklı olarak Ortadoğu ve Afrika kaynaklı idi.

Fuarı (ve dolayısıyla sektörün durumunu) değerlendirmek için önceki fuarlarda da kullandığım önemli bir gösterge de kimlerin / nelerin olmadığı. IDEF 2017’de olmayanlar nelerdi?

i. RMK Marine: Otokar ve Koç Savunma’nın her zaman bulunduğu stand alanında normalde RMK Marine’in de bir standı bulunur, burada gemi tasarımları sergilenirdi. Bu fuarda RMK Marine katılımcı olarak yer almadı. Bu da, firmanın askeri denizcilik sektöründen, en azından Türkiye pazarında, çıkış yaptığını ya da yapmaya hazırlandığını gösteriyor olabilir.

ii. DCNS, Damen gibi firmalar bu yıl da IDEF’e katılmadılar. Almanya ile gerilen ilişkiler, KMW ve Rheinmetall gibi önde gelen Alman savunma firmaları da yoktu. Dahası, ABD’den Boeing de katılmamıştı. Lockheed Martin’in standında ise yalnızca MEADS sistemi sergileniyordu, Airbus Defense’in standı yalnızca A330MRTT tanker uçak ve C295 nakliye uçağı ile, Raytheon’un standı ise AN/APG-84 RACR AESA radarı ile sınırlıydı. Diğer önde gelen ABD’li ve Avrupalı firmaların standları oldukça mütevazi boyut ve içerikteydi. Bu, yalnızca ürün ve platform satışı olarak değil, birlikte iş geliştirme ve alt sistem, teknoloji bazında işbirliği yapma konusundaki duruşlarının bir göstergesi olabilir.

iii. 2015 ve 2016 boyunca gündemi epey meşgul eden, yerli ve yabancı çok sayıda fuar ve organizasyonda tanıtılan TRJet TRJ328 ve TRJ628 bölgesel yolcu uçağı projesi yoktu. Bu proje, rafa kalkmışa benziyor: Nitekim firmanın web sitesindeki en güncel haber, 2016 Aralık ayına ait.


2. İmzalar

IDEF sırasında bazı önemli imza törenleri gerçekleştirildi. Öne çıkanlar şöyle:

1. Nurol ile BAE Systems ortak girişimi olarak kısa süre önce kurulan BNA, MTU - Safran ortak girişimi AES ile Çok Amaçlı Gaz Türbini Motor Kontrol Sistemi Geliştirme Projesi'ni imzaladı.

2. HAVELSAN, Ukraynalı Antonov ve Suudi Arabistanlı Taqnia ile, An-132 deniz karakol uçağı için bir işbirliği mutabakat muhtırası (MoU) imzaladı. Suudi Arabistan, Antonov'un An-132 uçak projesini finanse ediyor; bu uçağın askeri ve sivil versiyonlarından çok sayıda tedarik edecek.

3. TÜBİTAK BİLGEM, gerçek zamanlı işletim sistemi (GİS) için TAI ve ASELSAN ile; siber güvenlik konusunda SSM ve Netaş ile; havaalanı trafik radarı ve erken ihbar sistemi geliştirilmesi için ASELSAN ile protokol ve anlaşmalar imzaladı.

4. Milli Savunma Bakanlığı'na (MSB) bağlı Askeri Fabrikalar Genel Müdürlüğü (AFGM), ASELSAN, TEI, Airbus, MKEK ve Bilkent Üniversitesi ile işbirliği anlaşmaları imzaladı.

5. Envanterdeki mevcut ana muharebe tanklarının tanksavar yeteneklerinin geliştirilmesi amacıyla başlatılan Fırat Projesi kapsamında, M60T tankları için SSM ile ASELSAN arasında sözleşme imzalandı.

6. Türk Hava Kuvvetleri envanterindeki T-41 ve SF-260D başlangıç eğitim uçaklarının yerini almak üzere Pakistan'dan 52 adet Süper Muşşak tipi eğitim uçağının alınması için PAC Kamra ile SSM arasında bir sözleşme imzalandı.

7. Pakistan Deniz Kuvvetleri için dört adet MilGem sınıfı korvet satışı için iki ülke arasında bir "Niyet Beyanı Anlaşması" imzalandı.

8. TFX Milli Muharip Uçak için SSM, İngiliz hükümetine bağlı UKTI, TAI ve BAE Systems arasında anlaşma imzalandı

9. Jandarma Genel Komutanlığı (JGK) için silahlı İHA ihtiyacına yönelik olarak SSM ile Baykar Makina arasında bir sözleşme imzalandı.

10. Kara Kuvvetleri Komutanlığı (KKK) ihtiyacı için 12 adedi kesin, 12 adedi de opsiyon olmak üzere 24 adet Hürkuş C yakın hava desteği uçağı sözleşmesi imzalandı.


3. Firmalar ve Ürünler


Önceki IDEF’lerde olduğu gibi bu fuarda da en büyük stand alanı ve sergilenen en fazla sayıda ürün ASELSAN’a aitti. ASELSAN, fuarda 300’den fazla ürün ve çözüm sergiledi. ASELSAN ile birlikte en büyük gövde gösterisini yapan firmaların başında, özgün hafif genel maksat T625’in ve silahlı taarruz uçağı Hürkuş C’nin prototiplerini ilk kez sergileyen TUSAŞ geliyordu. TUSAŞ standında ayrıca SAR radarı ve silah ile donatılmış olan bir Anka S insansız hava aracı (İHA) da dikkat çekmekteydi.

ASELSAN başta olmak üzere pek çok yerli firma, sergileyecekleri ürünler ile ilgili fuardan bir süre önce sosyal medya üzerinden tanıtım kampanyası yürütmeye başlamışlardı. Tüm bu ürünler ve çözümler ile ilgili gözlemleri aktarmak anlamlı olmayacak. Onun yerine genel gözlem ve düşüncelerimi paylaşmayı tercih ederim.

ASELSAN standında en çok dikkatimi çeken ve hoşuma giden iki ürün Sarp ve 120mm havan sistemi idi.

Sarp’ın bir ürün ailesi olarak olgunlaştığını görmek memnuniyet verici. Bunda, iç güvenlik harekâtında farklı son kullanıcılardan gelen geri bildirimlerin etkisi büyük. Bu şekilde olgunlaşan sistem, uluslararası pazarda da hem maliyet hem de performans açısından rekabetçi bir ürün haline gelmiş. Bu, son kullanıcı ile sanayi arasındaki daimi iletişimin önemine güzel bir örnek: Sistemi sadece geliştirip hangardan veya üretim hattından çıkarmak değil, kullanıcı ile birlikte ömür devri boyunca sürekli iyileştirme ve geliştirmeye tabi tutabilmek çok önemli. Bunun için de tasarım, geliştirme ve üretim süreçlerinin devamlı iyileştirmeye açık bir şekilde kurgulanması şart. ASELSAN bunu Sarp özelinde başarmış gibi görünüyor. Bunun bir diğer örneği olarak da STAMP ailesi verilebilir: önce STAMP, ardından STOP ve SMASH’a giden yolda bir diğer ürün ailesi elde edildi ve en son fuarda da ilk kez gösterilen daha yüksek performanslı STAMP 2’ye ulaşıldı. Bunda da aynı şekilde başta Türk Deniz Kuvvetleri olmak üzere farklı kullanıcılara çok sayıda teslim edilen ürünlerden elde edilen tecrübeler etkili oldu.

120mm havan ise, ASELSAN’ın Korkut ve Poyraz Mühimmat Transfer Aracı gibi projelerden elde ettiği otomasyon / elektro mekanik tecrübelerinin güzel bir sonucu gibi görünüyor. ADOP (Atış Destek Otomasyon) sistemine tümleşik, tamamen otomatik bir havan sistemi. Merminin namluya sürülmesinden hedefe yöneltilmesine kadar tamamen otonom hareket edebiliyor. Araca monteli ya da sabit kullanımı mümkün. Öteden beri topçu sistemlerinin hızlı ve hassas kullanımının yaratacağı farka inanmış bir araştırmacı olarak bu çözümden çok etkilendim. Güdümlü mühimmat ile birlikte asimetrik harp ortamında son derece etkili olacağına inanıyorum.
 
Fuarda iki farklı kamyona monteli obüs çözümü görmek beni epey şaşırttı. Kamyona monteli obüs çözümleri, klasik paletli araç temelli kundağı motorlu obüs (KMH) sistemlerinin yerini almaya başlıyor. Bu tip sistemlere talep dünya genelinde hızla artıyor. En popüler örneklerinden biri Fransız Nexter firmasının ürünü olan CAESAR. Bu sistem Irak’ta Fransız birlikleri tarafından Musul Harekâtı’nda ve Suudi ordusu tarafından Yemen’de aktif olarak kullanılıyor. Türkiye ise, topçu harekâtında isabet ve konuşlanma / mevzilenme sürati gibi etkenlerin önemini en son Fırat Kalkanı Harekâtı’nda (FKH)bir kez daha tecrübe etti. ASELSAN ile Askeri Fabrikalar Genel Müdürlüğü (AFGM) işbirliği ile geliştirilen “Asya” ve Makine Kimya Endüstrisi Kurumu (MKEK) tarafından geliştirilen “Yavuz” sistemlerinin, FKH’den elde edilen tecrübelerin doğrudan birer sonucu olduğunu zannetmiyorum. Asya’nın test atışı gerçekleştirip gerçekleştirmediğini öğrenemedim ancak Yavuz’un yaptığı deneme atışlarına ilişkin bir video, MKEK standında yayınlanıyordu.

Bir diğer topçu projesi olan havadan taşınabilir 105mm obüs sistemi “Boran”da ise, nihai testlerin Eylül ayı civarında başlayacağını, son kullanıcının dört adet daha prototip siparişi vermesinin beklendiği ve bu altı top ile sahada operasyonel testlerin gerçekleştirileceğini aktardı MKEK yetkilisi. Testlerin tamamlanmasının akabinde, sözleşmenin imzalanması ile birlikte, üretim hattı kalifikasyonundan sonra seri üretimin en erken 2018 sonunda başlayabileceği söylendi. Oldukça iyimser bir senaryo olduğunu düşünüyorum.

Fuarda, SWIR (Short Wave Infrared; Kısa Dalga Kızılötesi) algılayıcı alanındaki gelişmeleri gözlemleme fırsatı buldum: SWIR teknolojiye sahip kameralar ile, özellikle sis, pus ve duman ortamlarında yüksek kalitede görüş kabiliyeti elde ediliyor. Bu tip kameralar aynı zamanda, normal görüş koşullarında aynı gibi görünen nesnelerin malzeme farklılıklarını da tespit ediyor. Bu tip kameraların algılayıcı sistemlerini geliştirmek için malzeme ve elektronik alanında ciddi bir gelişmişlik seviyesi gerekiyor. SSM, Kangal adlı proje ile böyle bir algılayıcının geliştirilmesi görevini ASELSAN ve Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’ne bir ArGe projesi olarak vermişti. Kasım 2012’de imzalanan sözleşme ile başlayan proje nihayetlenmiş ve ortaya “Göz SW” adlı kamera çıkmış.

SWIR algılayıcı alanında bir diğer çözüm ise, HAVELSAN Teknoloji Radar (HTR) şirketindeydi. Fuarın görece kıyıda köşede kalmış bir yerindeki standında firma, “GörSen” adlı kamera ailesini tanıtıyordu. HTR, bu kameraların SWIR algılayıcılarını ODTÜ MEMS ile birlikte geliştirmiş. Ayrıca firma, kameralar ile birlikte çalışacak bir hedef algılama yazılımı da geliştirmiş. Daha ziyade tesis ve üs güvenliği için kullanılan bu kamera + yazılım bileşimi ile, hareketli unsurlar, bu hareketli unsurların davranışlarındaki değişimler (söz gelimi yere bırakılan bir paket gibi) tespit edilebiliyor.

Bilindiği gibi SWIR teknolojili kamera ve SAR radar sistemi eksikliği, Fırat Kalkanı Harekâtı sırasında birliklerimizin Akil Tepesi çatışmalarında sisli ortamda ağır kayıplar vermesine neden olmuştu.

Bunlar güzel, umut verici gelişmeler. Ancak madalyonun öbür yüzünü de es geçmemek gerekiyor.

Fuarın hemen öncesinde kamuoyuna servis edilen görüntülerde dikkatimi çeken bir ürün, ASELSAN’ın “Asya” adını verdiği “exoskeleton” (dış iskelet) tasarımı idi. Asya, ağır yüklerin kaldırılması ve bunlarla hareketi kolaylaştırmak için giyilebilen bir robotik destek mekanizması. Bir ArGe projesi olduğu anlaşılıyor. ASELSAN’ın bu ismi iki ayrı ürününe (diğeri malum, kamyona monteli 155mm obüs) neden verdiği ayrı (ve ciddi) bir soru işareti. Ancak bu ürünün ve sergilenmesinin işaret ettiği daha ciddi bir husus var.

Ben uzun süre Boston Dynamics firması ile çalıştım. Firmanın Boston'daki merkezini de gezdim, kurucusu dahil çok sayıda yöneticisi ve mühendisi ile mesai harcadım. Firmanın kuruluş sebebi aslında çok basit: MIT'de (Massachusetts Institute of Technology) bir profesör olan bir akademisyen, yürüyüşün matematik modellemesi üzerine kariyer yapıyor ve "konuyu bu kadar iyi biliyorsam bundan neden para kazanmıyorum?" diyerek firmayı kuruyor. Firmanın çekirdek ekibi MIT, Stanford vb kalburüstü üniversitelerden.

Firmaya, robotik alanında yaptığı çalışmalarda DARPA'dan para yağıyor. Hiçbir zaman finansman ya da gelecek kaygısı taşımadılar. Çok enteresan butik projeler ortaya çıkardılar. Big Dog ailesi, bunun en medyatik olanı ve belki de en mütevazisi. Ben mesela gökdelenlere dikey tırmanarak bina dış yüzey temizliği yapan altı ayaklı robottan ve nükleer atık tesislerine inceleme için girecek iki ayaklı robottan daha çok etkilenmiştim ilk gördüğümde.

Ama bu firma ile ilgili beni en çok etkileyen başka bir şey var:

Firmanın geliştirme ekibi, robotik (özellikle iki ayaklı robot) alanında yaptıkları araştırmalar ile insan vücudunun tüm hareketlerinin matematik mühendislik simülasyonunu yapabilir hale geliyorlar. Bu, şu anlama geliyor: Bir insan vücudunun tüm organlarının hareket esnasında üzerine binen yükleri, hareketin niteliğini analiz edebiliyorlar. Bu matematik modeli, 3 boyutlu görsel grafiklerle birleştirince de birdenbire iki ayrı ürüne sahip oluyorlar:

1. İnsan vücudunun ergonomik analizi için bir program
2. 3 boyutlu görsel simülasyon uygulamaları için bir altyapı.

Birincisi, ABD ordusunun yeni nesil piyade ekipmanı (sırt çantasından miğfere) tasarımı ve geliştirilmesinde kullanılıyor. Söz gelimi miğferin enseye uyguladığı basınç, nişan alma sırasında kör nokta analizi, tam teçhizatlı askerin eklemlerine binen yüklerin hesaplanması, bu analizlerin farklı vücut tiplerindeki askerler için tekrarlanması vb.

İkincisi ise, Irak ve Afganistan gibi bölgelere gidecek askerlerin sosyal hayata adapte olması için şehir ve savaş simülasyonlarında kullanılıyor. Yapay zekâ ile desteklenen sanal karakterler, gerçekçi hareketlerle günlük yaşam içinde canlandırılıyor. Öğrencinin kontrol ettiği karakter ile etkileşime giriyorlar.

Ve firma, bu iki programı ticari birer ürüne dönüştürüp modelleme - simülasyon pazarına sunuyor. İkisinden de devasa kârlar elde ediyorlar. Birincisinin akıbetini bilmiyorum ama ikincisini çok yüksek bir meblağa önde gelen bir simülasyon şirketine satmışlardı. Nitekim robotik araştırma birimini de Google satın aldı daha sonra.

Velhasıl, bugünkü teknolojik imkanlarla pek çok ürünü geliştirmek ya da prototipini yapmak mesele değil. Neredeyse ebay sitesinden sipariş edilebilecek parça ve bileşenlerle oldukça ileri teknolojili prototipler geliştirmek mümkün. Esas sorun, bunların bir ürüne nasıl dönüştürüleceği.

Benzer bir durum, tamamen Sağlık Bakanlığı’ndan alınan bir direktifle geliştirilmiş medikal görüntüleme cihazı için de geçerliydi.

Beni rahatsız eden bir diğer görüntü, ASELSAN’ın sergilediği, hava platformlarında kullanılmak üzere geliştirilen “mission grip” adı verilen kumanda kolları idi. ASELSAN boyutundaki, faaliyet alanı yelpazesine göre çalışan sayısı (yaklaşık 5,500) son derece mütevazi bir ileri teknoloji şirketinin bu tip, kayda değer teknoloji içermeyen ürünlere enerji harcamasını doğru bulmuyorum. Bu tip ürün ve çözümleri hakkıyla geliştirip üretebilecek çok sayıda küçük ve orta ölçekli şirket mevcut Türkiye’de. Ürün yönetimi ve pazarlamaya ilişkin ciddi bir değişim ve dönüşüm bir zorunluluk olarak önümüzde duruyor.

Bu zorunluluğun bir başka göstergesi zırhlı araç alanında mevcuttu.

Fuarda ASELSAN, “Korhan” adlı paletli zırhlı muharebe aracı konseptini tanıttı. Korhan, zannediyorum ASELSAN’ın Korkut kundağı motorlu namlulu uçaksavar sistemi projesinden elde ettiği tecrübe üzerine geliştirilmiş. Korkut sisteminde kullanılan araç, FNSS üretimi ZMA-30 paletli aracı. Korhan’ın tareti ve hemen yanıbaşında sergilenen “Nefer” adlı taret sisteminde, Korkut’un taret tasarımının izleri görülüyordu. İnsanlı ve insansız silah kulesi sistemlerinde ASELSAN’ın tecrübe ve yetkinliği tartışılmaz. Ancak başlı başına ayrı bir uzmanlık alanı olan zırhlı muharebe aracına yönelik bir çözüm sergilenmesini açıkçası garipsedim. Özellikle günümüzün meskûn mahal asimetrik harp ortamında zırhlı kara aracı tasarımı, yalnızca yürür aksam üzerine zırh giydirmesinden ibaret değil. Buna rağmen, fuarda benim tespit edebildiğim kadarıyla ASELSAN’a ilaveten Best Group, Katmerciler, TÜMOSAN, MSVP, Nurol, BMC, FNSS, Otokar firmaları, kara aracı üreticileri olarak ürün sergilediler. Rekabet, şüphesiz ki bir sektörün gelişmesi ve ürün performans ve maliyetinin kontrol edilmesi için önemli bir koşul. Ancak rekabet tek başına yeterli ve etkili değildir. Kontrol edilmesi, sektörün ana ve alt yüklenicilerinin yönlendirilmesi gerekir. Belli bir alt sistemde elde edilen tecrübe ve altyapı, o alt sistemin kullanıldığı ana sisteme dair yetkinlik kazandırmaz. Dikey uzmanlaşmanın öneminin sektör tarafından anlaşılması gerekiyor gibi görünüyor.

ASELSAN’ın zırhlı muharebe aracı konsepti sergilemesinin simetriği sayılabilecek bir durumu, FNSS ve OTOKAR standlarında gözlemlemek mümkündü. Bu firmalar, öğrenebildiğim kadarıyla maliyetleri düşürme kaygısıyla silah kulelerini kendileri geliştirme yoluna gitmişlerdi. OTOKAR zaten bu alanda Bozok, Başok, Mızrak gibi ürünleri bir süredir geliştirmekte. FNSS de, Silah Taşıyıcı Araç (STA) prototipinde, kendi geliştirdiği silah istasyonunu tanıttı. Benim dikkatimi çeken, yukarıda da bahsettiğim gibi, Pençe insansız taret sisteminin yokluğu idi: FNSS, geçen IDEF’te sergilediği “Teber” adlı kuleyi geliştirmişti. ASELSAN da Nefer sistemini tanıtıyordu. Anlaşılan, Pençe projesi yürümedi.

Burada bir sıkıntı olduğu kesin: Bu yalnızca kara araçları sektöründeki bir sıkıntı da değil. Sektörün, yatay ve dikey yönlerde işbirliği kültürünü geliştirmeye ve bunu derhal yapmaya ihtiyacı var. Maliyetleri düşürme kaygısı, firmaları kıskaca almışa benziyor. İç piyasada, Fırat Kalkanı ve iç güvenlik harekâtı nedeniyle özellikle kara sistemlerinde artan talebi karşılamak için ana ve alt yüklenicilerin rekabeti artmış durumda. Bu, normal ve beklenen bir durum. Ancak rekabetçiliği artırmak için maliyetlere odaklanmak kısa vadeli ve geçici bir çözümdür. Tasarım, inovasyon ve yaratıcı çözümlere odaklanan, bunun için de riski dağıtan, yani bir paydaşlar kümesi ile çalışmayı ilke edinen bir yaklaşım gerekmekte.

Sözün özü, sektör yalnızca iç kullanıcıya terzi misali çözümler üreten bir rolden, iç ve dış kullanıcıların taleplerini öngörebilen, onlarla yakın ilişki ve iletişim içinde olup çözümleri devamlı güncelleyen ve önalan (proaktif) bir tutum içinde olmalı. Bu, sektörün kendi kendine geliştireceği bir tavır değildir. Bir “trafik polisi”ne ihtiyaç vardır. Bu trafik polisi de SSM’dir.

Aksi takdirde, özellikle kara araçları ve algılayıcılar sektörlerinde kazanılmış alt sistem, bileşen ve teknolojilerdeki yetkinliği korumak mümkün olmaz. Bu alanda gerçekten de kısa sürede çok güzel mesafe kat edilmiş: Pek çok kritik bileşen ve teknolojide yetkinliğe ulaşılmış. Bunların korunması için bütüncül ve uzun vadeli bir sanayi politikası şart.



4. Değerlendirme

IDEF, aslında doğal bir şekilde, Türk savunma sanayiinin ürün sergisine dönüşmüş durumda. Bu, sektörün son 15 yılda kaydettiği gelişme göz önünde bulundurulursa beklenmeyecek bir sonuç değil. Ancak sektörün sürdürülebilir gelişmesi, çözümlerin prototip halinde kalmayıp ürüne dönüşmeleri ve firmaların büyümesi, rekabetçiliğin artması ve ihracat ile mümkün. Başta TSK olmak üzere iç pazarın ihtiyaçları her zaman mevcut olacaktır. Türkiye gibi çok sayıda ve farklı nitelikte iç ve dış tehditle karşı karşıya olan bir ülkenin ihtiyaçlarının boyutu da her zaman büyük olacaktır. Ancak sektörün insan kaynakları ve teknoloji altyapısı ile birikimini korumak ve diğer sektörlere transferi yolu ile kalkınmayı sağlamak için, Türk savunma sanayiinin “butik üretim hattı” vasfından süratle kurtulması gerekiyor. IDEF 2017’de bu bakımdan bence alarm zillerinin çaldığını iddia etmek mümkün. Çünkü:

i. Kara aracı üreticisi ve çözümü enflasyonunda olduğu üzere, büyük bir pastadan pay kapmak için ayağı yere basmayan çözümler dahi hala öne sürülebiliyor. Bu, sektörün dinamiklerinin hala daha bu tür girişimlere, daha doğrusu maceralara cesaret veren bir yapıda olduğunun göstergesi.

ii. Fırat Kalkanı Harekâtı’ndaki ve hendek operasyonlarındaki geri beslemelerin çeşitli ürünlerin tasarım güncellemelerinde (OTOKAR Altay ana muharebe tankının AHT versiyonu gibi) ve yeni ürünlerde (yine OTOKAR Ural zırhlı personel taşıyıcı aracın pikap versiyonu gibi) kendini göstermesi olumlu; ancak mühimmat, keşif – gözetleme – istihbarat ve lojistik alanlarında yaşanan kahredici tecrübelere sektörün tutarlı, sağlam yanıtlar verebildiğini söylemek güç. Burada sorumluluk yalnızca sektörün (yani üreticinin) değil, aynı zamanda son kullanıcının ve tedarik mekanizmasınındır.

Leopard 2NG gibi bir çözümü geliştirebilen ülkenin Suriye gibi bir ortama harekâta en önde 50 yaşındaki M60A3 tanklarını göndermesini; iki farklı üreticisinin SWIR teknolojisine sahip kamera ürettiği ülkenin sis nedeniyle bir tepede 16 şehit vermesini; 7.62’den 30mm’ye her türlü kalibredeki silahı elektrooptik kameralı, stabilize taretlere takabilen ve bu sistemleri sıkı rekabet koşulları içinde ihraç edebilen bir ülkenin üs korumasında sağına soluna yatak demiri kaynaklanmış M48A5T2 kullanıyor olmasını; insansız bir şekilde kendi mermisini doldurup yüklenen hedefe otomatik atış yapabilen havan topu geliştiren ülkenin, o havana koymak için mermiyi Üçüncü Dünya ülkelerinden tedarik ediyor olmasını açıklamaya, bu satırların yazarının aklı yetmemektedir.

iii. Sektörün “butik üretim hattı” hüviyetinin baskınlığından dolayı, fuarın başta Ortadoğu ve Kuzey Afrika olmak üzere hedef pazarlara yönelik bir odağı yoktu. Bu yıl gezdiğim IDEX 2017 fuarında, Yemen Harekâtı ve IŞİD’le mücadelenin etkileri net bir şekilde görülmekteydi: zırhlı araçların yanında her çeşit mühimmat ve inovatif topçu çözümleri, insansız sistemler, mayın ve patlayıcı ile mücadele sistemleri ağırlıktaydı. IDEF’te ise, her ne kadar ihtiyaç kalemleri kısmen örtüşse de ana odak TSK’nın ve diğer Türk güvenlik birimlerinin ihtiyaçları idi. İhracat daha ziyade, “iç kullanıcı için geliştirilmiş ürünlerin versiyonlarının mümkün olursa satışı” şeklinde ele alınıyor gibi.

Türk savunma sanayiinin 15 – 20 yılda gösterdiği gelişme göz ardı edilemez. Bu gelişmenin, harcanan emek ve paranın karşılığı olup olmadığı ayrı bir tartışma konusudur: Sektörün, karar alma mekanizması ve son kullanıcı dahil ciddi bir verim ve tutarlılık sorunu vardır. Ancak eğer uzun vadeli, akılcı ve kararlı bir sanayi politikası izlenmezse, elde edilmiş kazanımlar da ancak birer hatıraya dönüşür.




 


10 yorum:

Adsız dedi ki...

TrJet olayının öldüğüne sevindim,batmış bir ürününden kazık yemedik.

Adsız dedi ki...

Antanov an158-an178 ile mi ilgileniyoruz ? Yoksa ms21, c919 gibi yerli bir airline uçağın hayalini kuruyoruZ ? Tai e2 195 gibi bir uçağı üretebilir ama ne zaman ?

Unknown dedi ki...

arda beyden her zamanki gibi,objektif,derli toplu bir değerlendirme olmuş zevkle okuduk.

trjet projesi zaten ölü domuştu sonra snc ile birlikte abd nin eğitim uçağı ile ilgili bir ihaleye girilmişti,sonuç ne oldu bilmiyoruz.
ben snc türk olması ve beraber işler yapılmasından yanayım.deneyim ve teknolojik birikimlerinden faydalanılmalı..

Emre dedi ki...

Çok güzel öetlemişsiniz özellikle Leopard 2NG ile başlayan satırı okuduktan sonra fuar bana anlamsız geldi :(

savunmavehavacilik dedi ki...

Güzel yazı.FKH konusunda gerçekten üzüldüm.

Unknown dedi ki...

Ardacım.. Cok guzel derli toplu bir yazı.. Tavsiyelerine aynen katiliyorum.. Ama dikkate alması gerekenler umarım bunu basarırlar.. Sevgiler selamlar..

Unknown dedi ki...

Ardacım.. Cok guzel derli toplu bir yazı.. Tavsiyelerine aynen katiliyorum.. Ama dikkate alması gerekenler umarım bunu basarırlar.. Sevgiler selamlar..

Ali COŞAR dedi ki...

Ülkemizin Savunma Sanayii alanındaki gelişmesi, şahsınızın özgün ve detay da içeren bu çok iyi seviyedeki değerlendirme yapanların artmasına da biraz bağlıdır. Elinize saglık, tebrik ve teşekkür ederiz.

Ali COŞAR

Adsız dedi ki...

Yazar gibi bizim de birçok şeyi anlamaya hafsalamız yetmiyor.Yine güzel bir derleme/makale.Lakin Akil Tepesinde. SWIR kamera SAR radarı olmadığından çok zayiat verdik söylemine katılmıyorum.Olsaydı iyi olurdu denebilir belki.Gayrı nizami savaş bu.Zayiat olur.Hele paralı profesyonellerce takviye edilmiş beyni yıkanmış captagonlanmış kitle ölümüne savaşıyorsa karşınızda.O da olsun bu da olsun şu da olsun.Bu bir faaliyet tuzağı.Ne zaman lafa Yaw aslında bunun üstüne şu silah monte edilip atış kontrol sistemine entegre edileymiş muhteşem olurdu, çok da basit ha, diye başlayan bir cümle kursan, Abi onun projesi var,şöyle oldu böyle oldu,şuraya dolandı beklemede şeklinde hazır cevaplar.Her konuya el atılmış ve konu öldürülmüş durumda.Komple yaklaşımı stratejik olarak temelden değiştirmeli.Sorular şunlar.1.Dış tehdit algımız ne?2.Bunların vadeleri ne?3.Kaynak ne kadar?4.Olmazsa olmazlar ne?5.Bu şartlar altında hangi teknolojiler sistemler fantazi olur?6.Hazır bulundurulması gereken kuvvetin büyüklüğü, yapısı ne?7.Bu kuvvetin ikmal bakım iaşe hızı ne olmalı?8.Bu hızı sağlamak için gereken teknoloji sistem ne? Uzatılabilir.Yani bütün alanlarda eşgüdüm şart.Yoksa aynen dediğiniz gibi sis havanı var multispektral sis yok,namlusu var,mühimmatı yok,herkes misket kullanıyor,SAGE ben 20 sene önce yaptım bakın deyip gelene gidene gösteriyor,yapın diyecek maça yok.LeoNG düşünülmüş,çamurda ona ikmal yapacak olan hala Faun tanker.Yaw MSB doğrudan temin yapmasa çokonat yiyemiyeceklerdi az kalsın.Sistemi biz birbirini kontrol üzerine kurduk,bütün komisyonlar bağımsız kimse kısa devre yapamasın diye.İyi de anacım Noter diye bir adam var,tek başına ahanda mührü bastım,hayırlı olsun,ben demişsem bitmiştir diyebiliyor.Yani şu proje süreçlerini tekrar kurgulamak lazım sanki.Bak TAS yeteneği kazandıralım dediler,1 yılda bitti gitti,oluyor demek ki istenince.Neyse,son olarak sizi beğendiğimizden,her defasında teşekkür etme ihtiyacı hissetmiyoruz,büyük çoğunlukla hem fikiriz zaten.Bunları böyle ifade eden hem fikir sayısı da çok,benim asıl aklımın almadığı herkesin her şeyi bilmesine rağmen bu işlerin olmaması.Saygılar

X dedi ki...

http://www.kokpit.aero/snc-tai-tx-elendi