26/01/2016

Ağır Aheste Nakliye Helikopteri

Kısa süre önce sosyal medya ve internet sitelerinde yayınlanan ve bir adet CH-47F Chinook'u  üretim hattında gösteren bir fotograf, Türkiye'nin ağır nakliye helikopteri tedarik serüveninde önemli bir dönüm noktasına yaklaşıldığının göstergesi gibiydi.

30 yıllık bu hikaye, Türkiye'nin savunma planlama ve tedarik mekanizmasının hal-i pürmelâlini gözler önüne seriyor: Bir o kadar da acıklı, iç karartıcı ve hayret uyandırıcı nitelikte.


Türkiye'nin Ağır Nakliye Helikopteri Serüveni

Türkiye'nin ağır nakliye helikopteri tedarik macerası, 1980'lerin ortalarında başladı. 1985 yılında kurulan ve Savunma Sanayii Müsteşarlığı'nın (SSM) öncülü olan Savunma Sanayii Destekleme ve Geliştirme İdaresi Başkanlığı (SAGEB) tarafından, "Türkiye'nin Uzun Dönemli Askeri ve Sivil Helikopter İhtiyacı" başlıklı bir rapor hazırlandı. 1987 yılında tamamlanan bu raporda, TSK, kamu ve sivil kullanıcıların ihtiyaçlarına yönelik olarak farklı tiplerde toplam 720 helikopterin tedariği öngörülmüştü. Bu listede ağır nakliye helikopteri kaleminde belirlenen toplam ihtiyaç miktarı, 37'si askeri ve dört adedi sivil olmak üzere 41 idi.

Söz konusu rapordaki en önemli kalemlerden olan genel maksat helikopterinde ise toplam ihtiyaç miktarı, 292'si askeri olmak üzere 325 adet olarak belirlenmişti. Bu ihtiyacın karşılanmasına yönelik olarak ortak üretim modeli belirlenmişti. Bu kapsamda Kasım 1987'de yabancı firmalardan teklifler toplandı. 1989 sonunda ihale, 200 adet helikopteri kapsayacak şekilde yenilendi. Adayların Aerospatiale AS532UC Mk1 Cougar, Agusta AB412HP, Bell B412HP, MBB BK117 ve Sikorsky S-70A BlackHawk olduğu projede S-70A seçildi ancak program, sadece hazır alım ile sınırlı kaldı. Aradan geçen 30 yılda, kamu ve askeri kullanıcıların ihtiyacı için genel maksat helikopteri ortak üretimi projesinde S-70'in yeni nesil modeli seçildi, ancak 2014 Mart ayında imzalanan sözleşme halen yürürlüğe girmiş değil.

SAGEB raporunda işaret edilen nakliye helikopteri ihtiyacı için ise ancak 1994 yılında harekete geçilebildi. Terörle mücadelenin en sıcak dönemlerinde, bir yandan S-70A BlackHawk hazır alımları ve Cobra / Super Cobra taarruz helikopteri tedariği devam ederken, Boeing şirketiyle dört adet CH-47D Chinook alımı için görüşmelere başlandı. İhalesiz tek kaynak alımının doğurduğu tepkiler ve rekabet avantajını kullanabilmek amacıyla Sikorsky'den de teklif alınmasına karar verildi. Ancak proje, 1995 yılındaki hükümet kriz(ler)i nedeniyle rafa kaldırıldı ve akabinde 1996 yılında ihale şeklinde tekrar başlatıldı.

1996'da açılan ihaleye Boeing CH-47D, Sikorsky CH-53E modelleri ile katılırken Rusya da Mi-26T'yi teklif etti. Ancak ilginç bir şekilde Kasım ayında, dönemin Milli Savunma Bakanlığı (MSB) Müsteşarı Korgeneral Tuncer Kılınç, Boeing firmasından uzun vadeli USD135 milyonluk bir kredi paketi ile dört adet CH-47D Chinook alınacağını açıkladı. Bu alım, ABD'nin uyguladığı örtülü ambargo nedeniyle gerçekleşmedi.

1997 başında ise yeni bir ihale başlatıldı. 20 helikopterin alımını kapsayan USD500 milyon bütçeli bu ihalede her üç aday firmadan çeşitli kereler en iyi ve son teklifler (Best and Final Offer; BAFO) alındı. Boeing ihaleden çekilirken Temmuz ayında Sikorsky ile görüşmelere başlandı. Adaylardan CH-47'nin USD20 milyon, CH-53E'in USD25 milyon, Mi-26'nın ise USD5 milyon birim fiyat etiketine sahip olduğu bildirildi. Bu ihale Ekim ayında iptal edildi. Dahası, IDEF 1997 savunma fuarında bir gösteri uçuşu yapan Mi-26'nın, çok yüksek maliyetlere sahip diğer iki adaya karşı hem fiyat hem de performans olarak avantajlı konumda olduğu, bunun da Rus sisteminin seçilmesini istemeyen yetkililerin iptal kararında etkili olduğu iddia edildi.

Tüm bunlar olup biterken Türkiye bir yandan da ABD'den ikinci el CH-53E alımı için girişimler yaptı. O dönem son derece yakın seyreden Türk İsrail askeri ilişkilerinin de katkısıyla, ABD Deniz Piyadeleri stoklarından alınacak 10 adet CH-53'e, İsrailli IAI şirketinin CH-53-2000 modernizasyonunun uygulanması gündeme geldi. Bu alım, Pentagon'dan onay çıkmaması nedeniyle gerçekleşmedi.

1998 yılında, genel maksat helikopteri ihtiyacı için Sikorsky firmasına siparişi verilen 50 adet S-70A genel maksat helikopterine ilaveten 8 adet de S-80E (CH-53E'nin ihrac versiyonu) alımı için pazarlık yapıldı. 12 adet opsiyonu kapsayan sözleşmede fiyat USD400 milyondan 350 milyona kadar indirildi. Ancak Savunma Sanayii İcra Komitesi (SSİK) Kasım ayında, ağır yük helikopterinin ihalesiz olarak genel maksat helikopteri ile birlikte alımına karşı çıkarak yeni bir ihale kararı aldı.

Bu yeni ihaleye ise Boeing CH-47D, Sikorsky CH-53E, Kaman SH-2G ve K-1200 Ka-Max, Rus Rosvorujenye firması ise Mi-26T helikopterleri ile Mart 1999'da teklif verdi. İhale devam ederken 17 Ağustos 1999 depremi meydana geldi. MSB, dönemin başbakanı Bülent Ecevit'in 4 Kasım günü başlayacak ve gündem maddelerinden birinin ihaledeki Mi-26 teklifi olduğu Rusya seyahatinden iki gün önce ihaleyi Sikorsky firmasının kazandığını açıkladı. Yapılan değerlendirmede Mi-26T'nin teknik özelliklerinin yetersiz, Boeing'in ise yüksek fiyata sahip olduğunun tespit edildiği açıklandı ve Sikorsky firmasına sözleşme görüşmeleri için davet mektubu gönderildi. Türk basınına yansıyan haberlere göre Rusya'nın 8 adet Mi-26T için verdiği fiyat USD120 milyon iken Sikorsky'nin teklifi ise USD345 milyon idi.

Sikorsky ile yürütülen görüşmeler, 06.06.2000 tarihinde 8 adet S-80E için Sikorsky firması başkanı Dean Borgman ile MSB Müsteşarı Korgeneral Şener Eruygur tarafından USD350 milyonluk sözleşmenin imzalanması ile tamamlandı. Bu imza, üretim hattı CH-53E üretim hattını 1999 yılında kapatmış olan Sikorsky için deyim yerindeyse can suyu anlamına geliyordu (Görece yüksek olan sözleşme bedelinin içinde, üretim hattının tekrar açılmasının maliyetinin de bulunuyor olması kuvvetle muhtemeldir.)

Ancak proje bu sefer de yeni engellere takılacaktı.



2000 Kasım'ında ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi üyesi Joe Biden, Sikorsky firmasına satış için verilmesi gereken ihracat iznine engel çıkardı. Engelin gerekçesi, Joe Biden'in Başbakan Ecevit ile görüşmesinde geçen bir diyalog idi. Biden, görüşmesinde Ecevit'e, Kıbrıs sorununun ne zaman çözüleceğini sormuş, Ecevit'in, sorunun 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı ile zaten çözülmüş olduğunu söylemesi üzerine tepki göstererek bu tavrın devam etmesi durumunda Türkiye'ye destek verilmeyeceğini söylemişti. Biden'ın bu açıklamasına, dönemin Milli Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu sert tepki göstererek, "Yeni bir alternatif üretilir. Sırtımızda yumurta küfesi yok, dünyada bir ülke yok. Tek bir ülke de helikopter üretmiyor" demişti. Araya giren ABD Başkanı Bill Clinton ve ABD Dışişleri Müsteşarı Thomas Pickering'in çabaları sonucu Biden, "söz konusu helikopterlerin bombardıman değil nakliye görevlerinde kullanılacağı için" itirazını geri çektiğini açıkladı. Ve sorun çözüldü.




Ancak... Ta ki 2001 ekonomik krizine kadar.

Kasım 2000'de patlak veren bankacılık sistemi krizinin ilk kurbanı proje oldu. ABD'li bankaların ileri sürdüğü yüksek kredi faizlerinden dolayı projenin finansmanı tehlikeye girdi. Daha önce S-70A alımında bir seferlik kredi açmış olan EXIMBANK, kredi vermeyi reddetti. Bunun üzerine uluslararaası piyasalarda kreditör arayışına giren Sikorsky, astronomik faizlerle karşılaştı. Bunun üzerine 2000 Aralık ayında SSM ile Sikorsky bir anlaşma imzaladı. Buna göre SSM, Sikorsky ve altında bulunduğu United Technologies grubunun USD220 milyon tutarındaki offset yükümlülüğünü silecek, karşılığında da Sikorsky, USD30 milyon tutarında bir faiz yükünü sırtlanacaktı. Finansman konusundaki bu sıkıntılar, 2002 olarak planlanmış teslimat başlangıcını 2004 yılına attı.

Ancak krizin ağırlaşması nedeniyle önce 2001 Mart ayında projenin tehir, Nisan ayında da iptal edildiği Sikorsky'ye bildirildi. Proje 2006 yılına kadar rafta bekleyecekti.

30.06.2006 tarihinde düzenlenen SSİK toplantısında KKK ihtiyacı için yük helikopteri projesine başlanması kararı alındı. Hazır alım olarak belirlenen tedarik projesinde Boeing (CH-47F), Sikorsky (CH-53E) ve Mil (Mi-26T) firmalarına Bilgi İstek Dosyası (BİD), 07.01.2007 tarihinde gönderildi.15 Ocak'ta yanıtların toplanmasından sonra aynı yılın Temmuz ayında Boeing firması üretimi CH-47F Chinook helikopterinden 10 adet almak için ABD hükümetine resmî bir talep mektubu (Letter of Request; LoR) iletildi ve Yabancı Askeri Satışlar (Foreign Military Sales; FMS) süreci başlatılmış oldu. Mi-26, her zamanki nedenlerden dolayı değerlendirme dışıydı; Sikorsky ise CH-53'ün yeni modeli olan CH-53K'yı geliştiriyordu ve hazırda bir nakliye helikopteri üretim hattı yoktu.

2009 Eylül ayında, başlangıçta 10 adet olarak belirlenmiş ihtiyaç miktarının, Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK) ihtiyaçlarını da kapsayacak şekilde 14 adede (10 KKK, 4 ÖKK) çıkarıldığı bildirildi. Bu şekilde güncellenen LoR, helikopterlere yerli haberleşme, seyrüsefer ve FLIR sistemlerinin takılmasını da içerecek şekilde ABD'ye iletildi. Kısa süre sonra 08.09.2009 tarihinde ABD Savunma Bakanlığı'na bağlı Savunma Güvenlik ve İşbirliği Dairesi (DSCA; Defense Security Cooperation Agency) ABD Kongresi'ne, 14 adet CH-47F Chinook, dört adet yedek motor, 28 adet SINCGARS telsiz, 14 adet radar sinyal tespit sistemi, yedek parça ve eğitim kalemleri ile birlikte toplam tavan bedeli azami USD1.2 milyar olması beklenen satış ile ilgili bir bilgi notu iletti. Aynı ay içinde Kongre onayının alınması ile birlikte satış takvimi işlemeye başladı.

Helikopterlerin satışı için gerekli resmî Teklif ve Kabul Mektubu (Letter of Offer and Acceptance; LOA), Türk ve ABD hükümetleri tarafından 09.07.2011 tarihinde imzalandı. Ancak USD400 milyonluk bu mektupta sipariş miktarı 14'ten altıya düşürüldü, 8 adetlik kısım opsiyon olarak belirlendi. Kesin siparişin beş adedi KKK, bir adedi ÖKK için ayrıldı. Türkiye ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin siparişlerine yönelik olarak ABD Kara Kuvvetleri, Boeing firması ile 17.06.2013 tarihinde bir sözleşme imzaladı. 

LOA kapsamında helikopterlere takılacak yerli sistemler de belirlenmişti. Buna göre ABD menşeli aviyonikler ASELSAN ürünü AselFLIR termal görüntüleme sistemi, ÖZIŞIK karşı tedbir atma sistemi, LN-100G INS/GPS seyrüsefer sistemi, radar ikaz alıcısı (RWR), füze ikaz alıcısı (MWS), Chaff/Flare salıcı (CMDS), lazer ikaz alıcısı (LWR), radyo frekans karıştırıcı (RFJ), kızılötesi karıştırıcı (IRCM) sistemleri ile değiştirilecek.

Boeing, helikopterlerin üretimine devam ederken, 2014 yılında Türkiye'ye yeni bir teklif ile geldi. Buna göre, Barış Kartalı havadan erken ihbar ve komuta kontrol (HEİK) projesinde yaşanan ciddi gecikmelerden dolayı USD183 milyon ceza ödeyecek olan firma, ceza yerine iki adet CH-47F'yi VIP donanımında teslim etmeyi önerdi. Bu teklif kısmen kabul edildi: 07.01.2015 tarihli SSİK toplantısında toplam 6 adetlik ikinci paket CH-47F siparişi için karar çıktı. Bu helikopterlerden bir adedinin VIP donanımlı olacak olması, basında Cumhurbaşkanlığı için alındığı yönünde yorumlandı. Ancak MSB tarafından 2015 Haziran ayında yapılan bir açıklama ile söz konusu VIP CH-47'nin MSB ihtiyaçları için alınacağı kaydedildi. Diğer dört helikopter ise ÖKK için ayrıldı. Bu helikopterler için ABD Kara Kuvvetleri ile Boeing arasında sözleşme 14.09.2015 tarihinde imzalandı.

İlk teslimatların bu yıl içinde yapılması, 11'nci helikopterin ise 2021 yılında teslim edilmesi planlanıyor.


Değerlendirme

Türkiye gibi geniş ve önemli bölümü dağlık araziye sahip bir coğrafyada sabit ve döner kanatlı uçaklarla nakliye, demiryolu ile birlikte hayati derecede önemlidir. Hareket kabiliyeti ve süratli kuvvet aktarımı unsurları açısından bu vasıtalar daha da önem kazanmaktadır.

Türkiye 30 yıldan uzun bir süredir dağlık bir bölgede bölücü terörle mücadele etmektedir. Yakın dönem hariç bu mücadelenin neredeyse tamamı, son derece sarp arazide gerçekleşmiştir. Komando ve uçarbirlik unsurları, iç güvenlik ve sınırötesi harekâtların temel unsuru olagelmiştir. Hal böyle iken, bu tür platformların 30 yılda bir şekilde tedarik edilememiş olmasını akıl ve mantıkla izah etmek mümkün değildir. Türkiye bu süreçte sayısız kez ihale açıp iptal ederken ve dahi kapatılmış üretim hatlarının tekrar açılmasını finanse edebilecek kadar bonkör davranabilmişken, komşumuz Yunanistan, hem de müflis hali ile ilave ikinci el CH-47 alabilmesi ibretliktir.

Söz konusu platformlara ilişkin teknik çekincelerin olup olmadığı muammadır. Bu tür helikopterlere yöneltilen hantallık, yer ateşine dayanıksızlık gibi eleştiriler bir dereceye kadar makuldur. Ancak unutulmamlıdır ki Rusya Mi-26, ABD ve İngiltere CH-47 platformlarını uzun süredir son derece zor coğrafyalarda kullanmaktadır. Dahası, 2002'de Çeçenistan'da bir Mi-26'nın, 2011'de Afganistan'da bir CH-47'nin düşürülmesi sonucu büyük miktarda özel eğitimli komandonun hayatını kaybetmesi gibi olaylara karşın bu platformlar, ön hatlarda kullanılmaya devam etmiştir. Eğer sorun çok sayıda personelin kaybı riski ise, terhis olmuş 33 silahsız askerin, herhangi bir koruma olmadan sevkedilirken pusuya düşürülüp kahpece katledilmiş olması hatırlanmalıdır. Yakın dönemde özellikle el yapımı patlayıcıların kullanımlarının artması ile benzer olayların yaşanması üzerine, zamanında mesafeli davranılan ve hatta uzun süre atıl durumda bekleyen Rus yapımı Mi-17'ler, personel naklinde kullanılmaya başlanmış, Türk Hava Yolları ile protokol imzalanmak durumunda kalınmıştır. Ağır nakliye helikopterlerinin doğal afet ve insani yardım operasyonlarındaki faydaları da ortadadır, ki Türkiye bu konularda da kabarık bir gündeme sahiptir.

Sorun maliyet midir? Türkiye, kapanmış bir üretim hattının tekrar açılmasını finanse etmeye hazır olduğunu göstermiştir geçmişte. Çok daha yüksek kapasiteli bir platformun USD5milyon fiyatına karşın USD20-25 milyona helikopter alabilmek için ihale iptal edebilecek kadar para ve zamana sahip olunduğu gösterilmiştir. Ahval ve şerait bu iken, ağır nakliye helikopterlerinin yüksek maliyetinden dolayı bu kadar vaktin kaybedilmiş olduğuna inanmak güçtür. Doğrudur, bu platformlar pahalıdır. Ancak gerek ön hatta gerekse savaş dışı  harekatlarda gösterdikleri faydalar nedeniyle stratejik öneme sahiptirler.

Ve tam da bu nedenle örneğin Çin - Rusya havacılık ve uzay işbirliğinin (uçak motorlarından sonra) en önemli gündem maddesi, AHL adlı yeni nesil ağır nakliye helikopteri projesidir. Rusya bir yandan da Mi-26'nın modernize edilmiş olan türevi Mi-26T2'nin üretimine devam etmektedir. Sikorsky firması CH-53'ün yeni nesil modeli olan CH-53K'yı geliştirirken ABD şimdiden geleceğin nakliye helikopterini tasarlamak için FVL (Future Vertical Lift) projesine hazırlanmaktadır. Avrupa'dan Almanya, CH-53G/GS modellerinin yerini alacak yeni nesil ağır nakliye helikopteri için hazırlıklara geçen yıl sonu itibariyle başlamış bulunmaktadır.

Benzer bir akıl almaz atalet, teröristle mücadelede kritik önem taşıyan bir diğer kabiliyet olan süratli ve keskin atış desteğinde yaşanmaktadır.

Türkiye, ulusal güvenliği ve toprak bütünlüğüne doğrudan yönelen tehditlerle mücadele etmek için gerekli kabiliyeti zamanında ve etkin biçimde inşa edememektedir. Ağır nakliye helikopteri tedarik süreci, buna acı bir örnektir. Bu durumun nedeni ve nasılı ciddi, nesnel ve cesur bir biçimde çalışılmalı, dersler çıkarılmalı ve uygulamaya konulmalıdır.

"Geç olsun güç olmasın" bazı durumlarda geçerli değildir.

12 yorum:

oguzhan dedi ki...

Hiçbir ordu insan faktörünü geri atarak başarı sağlayamaz..
Analar skorsky doğurmuyor falan bakalım chinhook doğuracak mı :(

Abuzer Kuru dedi ki...

Güzel bir yazı ama değerlendirmeye katılamayacağım. Yazıdan anlaşılan 1980'lerden beri bizim ABD'den yük helikopteri almak istediğimiz ancak ABD yönetiminin sürekli olarak satışa onay vermemesi. Mİ 26'ların ise Rus helikopteri olması nedeniyle alınmaması isabet olmuş. Son olaylar Rusya'ya herhangi bir konuda bağımlı olmanın hata olduğunu göstermektedir. Enerji alanında yapılan hata yük helikopteri konusunda yapılmamış. Ayrıca çok büyük bir helikopter olan Mİ 17'nin ilçe merkezleri dışında uygun pist bulabileceği şüphelidir. Chinook ise yazıda gayet güzel belirtilmiş, ABD tarafından satılmamış. Bu olayda TSK ve MSB'yi suçlamak hakkaniyete sığmaz

Tal-Amera dedi ki...

Zamanında belirlenen ihtiyaçların karşılanmasında yapılan eksiklik ve hataların anlatıldığı güzel bir yazı olmuş. MSB ve SSM bünyelerindeki uzmanlar ve bilgi birikimine rağmen çok uzayan proje değerlendirme sürelerine sahip ve bu nedenle eksiklikler gün geçtikçe kritik bir hale dönüşmektedir. Buna birde karar merciyi olan SSİK nin kararları da eklenince önümüze otuz yıl süren projeler çıkmaktadır. Ülke savunması gibi önemli bir konuda yaşanan bu tür gecikmeler başta haybeye kaybedilecek canların çok daha ötesinde zararlara yol açabilir.

Görece hızlı ve sorunsuz tamamlanan KMS projesi sayesinde elde edilen bilgi birikimi ile geçen zamanda roket atan platformlardan tank taretlerine uzanan bir gelişimle karşılaştık. Diğer projelerde de benzerinin yaşanmamasından dolayı kaçırdıklarmızı düşünmek üzüntü veriyor.

Unknown dedi ki...

Hocam yazınız için teşekkürler. İyi çalışmalar

Adsız dedi ki...

Usta,Genel maksat ihalesi ne oldu sikorsky iptal mi etti senato mu problem çıkartıyor 100 küsür helikopter için yürütülen projede aylardır ses seda yok proje güme gitmesin.

Unknown dedi ki...

Sky crane şeklinde modifiye
edilmiş 10 adet Mi-26 alınması taraftarıydım ama Rusya ile bozulan ilişkilerden sonra bu çok zor.

Abuzer Kuru dedi ki...

"Analar mehmetçik doğurur ama sikorsky doğurmaz" lafı herhangi bir komutan tarafından söylenmemiştir. Bunu iddia edenler nerede ne zaman söylendiğini de söylerlerse öğreneceğiz. Bu ve bunun gibi laflar Balyoz, Ergenekon, Poyrazköy vb .kumpaslarını düzenleyenlerin TSK'yı karalamak için ortaya attığı laflardan biridir. İnanmayınız

Adsız dedi ki...

Valla cok dogru soz. Egitimsiz insan gucunun hem ekonomik hem de askeri degeri gun gectikce dusuyor. Nufus dunyanin en geri ulkelerinde de var. Ama skorsky yok. Tabi millete gaz vermek icin hamaset sozleri edecektir yoneticiler.

Unknown dedi ki...

Maalesef askeri Bürokrasimiz OyakHolding!i büyütme konusunda gösterdiği başarıyı tedarik süreçlerinde gösteremiyor. 2 yıl sonrasının ihtiyaçlarını bile önceden belirleyip aksiyon alamıyorlar.
Tedarik süreci; yumurta kapıya dayanınca 'acil hazıralım'.
TSK da çok şeyin değişmesi lazım.

Adsız dedi ki...

"...üretim hattının tekrar açılmasının maliyetinin de bulunuyor olması kuvvetle muhtemeldir."

Bu ne ya!

Zaten bir türlü sonu gelmeyen bir cümle söz konusu.
"Bulunuyor olması" diyeceğine "bulunması" diyiveremedin mi?

Desen ne olurdu? Plaza diline ihanet ettin diye
plaza hatunları beğenmez miydi? ; )

Arda Mevlutoglu dedi ki...

Merhaba,

Eleştiriniz için teşekkür ederim. Gerçekten de bazen cümlelerimin ucu kaçıyor. Bunun en önemli sebebi, yazmaya ayırabildiğim kısıtlı vakitte birkaç kez kontrol etmeye fırsatımın olmaması. Bazen de sadece acelecilik.

Ancak bir plaza hatununun gece 3 - 4 sularında makalesi ve diş çıkaran oğlunun ağlama nöbetleri arasında mekik dokuyan evli barklı bir adamın ağdalı cümlelerinden etkileneceğini zannetmiyorum.

Gerçi bu da o tür bir cümle oldu.

Adsız dedi ki...

Valla yazdıklarımı tekrar okuyunca kendimden utandım. Sonra cevabınızı okudum, iki kere utandım.
Büyük terbiyesizlik etmişim, çok özür dilerim.

Yok, alkollü falan da değildim.
Stres, uykusuzluk falan insanı bu hale getirir mi?

Neyse, bu bana bir ders olsun.
Sivri yanlarımı biraz törpüleyim bundan sonra.
Mümkünse zevzek yanlarımı da.