04/11/2010

CHP'de Kriz: Değişimin Sancıları mı?

Cumhuriyet Halk Partisi'nde (CHP) dün ilk işaretleri görülen ve bugün bomba gibi patlayan kriz, siyasi tarihimizdeki en ilginç süreçlerden birinin yansıması aslında.

İlk bakışta oldukça karışık ve takip etmesi zor gibi. Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu ve Genel Sekreter Önder Sav arasındaki bir mücadele söz konusu. Bol miktarda "Parti Meclisi" (PM), "Merkez Yönetim Kurulu" (MYK) ibareleri geçiyor; her iki cümlenin birinde mutlaka "tüzük" kelimesi var, kurultay isteniyor vesaire.

Peki bu kriz nasıl çıktı? Ve daha önemlisi, neden çıktı?

2008 yılına dönelim. Tarih 21.12.2008...

CHP'de Olağanüstü Kurultay günü. Düzenlenen 14. Kurultay'ın programında parti tüzüğünün yenilenmesi var. Zamanın Genel Başkanı Deniz Baykal, parti yönetiminde ciddi değişikliklere gidiyor. En önemli değişiklik partinin MYK'sı ile ilgili.

14. Kurultay'a kadar geçerli olan 2007 Tüzüğü'ne göre, MYK, 20 üyeden oluşuyor. Parti Genel Sekreteri'nin parti yönetiminde hatırı sayılır bir ağırlığı bulunuyor.

Kurultay'da kabul edilen yeni tüzük ise Genel Sekreter'in görev ve yetkilerini önemli ölçüde daraltarak bu makamı daha sembolik bir seviyeye getiriyor. Öte yandan MYK'nın yapısı da değişerek, 13 Genel Başkan Yardımcısı ile bir Genel Sekreter'den oluşan bir yapı haline getiriliyor. Genel Başkan Yardımcılarından özellikle örgütlenmeden sorumlu olanı büyük güç ve etkinliğe sahip oluyor. Genel Sekreter ise, parti genel merkezinden ve idari işlerden sorumlu, daha atıl bir konuma indirgeniyor.

Yapılan tüzük değişikliğinin yürürlüğe konacağı tarih, yaklaşan yerel seçimler nedeniyle PM'nin kararına bırakıldı. Ancak bir süre sonra Deniz Baykal, seks kasedi skandalı sonrasında genel başkanlık görevinden istifa etti, Mayıs ayındaki 33. Olağan Büyük Kurultay'da Kemal Kılıçdaroğlu, Genel Sekreter Önder Sav'ın desteği ile CHP Genel Başkanı olarak seçildi. Tüzük değişikliğinin yürürlüğe konması, kurultayda alınan karar ile, ileri bir tarihe ertelendi.

Burada bir parantez açalım: Bazı iddialara göre Önder Sav, kendi yetkilerini kısıtlayan bu tüzük değişikliğine başından beri sert muhalefet göstermiş, bu değişiklik nedeniyle Deniz Baykal'a bayrak açmış. Kaset komplosundan sonra Kılıçdarığlu'nu desteklemesinin ana motiflerinden birinin de Baykal'la olan bu sürtüşmesinin olduğu iddia ediliyor. Dahası, Kılıçdaroğlu'nun Genel Başkan seçildiği Olağan Kongre'de tüzük değişikliğinin yürürlüğe girmesini engellediği de iddialar arasında.

Genel Başkan seçildikten sonra partinin yeniden yapılandırılmasına odaklanan, yeni yönetimi oluşturan ve bu süreçte bir de referandum atlatan Kılıçdaroğlu, Önder Sav ile uyumlu bir görüntü sergiledi.

Ancak CHP Genel Merkezi'ne 26 Ekim'de ulaşan bir yazı, patlama için gerekli kıvılcımı çaktı.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, CHP'ye bir yazı göndererek, Aralık 2008'de düzenlenen 14. Kurultay'da kabul edilen tüzüğün yürürlükte olduğunu, 33. Olağan Kurultayı'nın gündeminde tüzük değişikliği ile ilgili bir gündem maddesi bulunmadığı için bu konuda bir işlem yapılmamış sayıldığını, 2008 tüzüğü ile ilgili olarak en geç 15 gün içinde gerekli değişikliklerin yapılması gerektiğini bildirdi. Yalçınkaya ayrıca tüzük ile ilgili bir Kurultay düzenlenmesine de gerek olmadığını ifade etti.

Başka bir ifade ile Yargıtay, Mayıs 2010 Kurultayı'nda alınan tüzüğün yürürlüğe girişinin ertelenmesi kararının yok sayıldığını, bu kurultayda tüzük ile ilgili herhangi bir çalışma yapılmadığı için, 2008 tüzüğünün yürürlükte olduğunu söylüyordu.

Bu da, Deniz Baykal'ın hazırladığı ancak uygulamaya koyma fırsat bulamadığı, Önder Sav'ın yoğun muhalefeti ile karşılaşan yönetim değişikliğinin hayata geçirilmesi anlamına geliyordu.

Yargıtay'ın yazısından kısa bir süre sonra eski Genel Başkan Deniz Baykal, Habertürk TV'de bir mülakat verdi. Baykal bu mülakatında 2008 tüzüğü ve süregelen tartışmalar ile ilgili olarak Kemal Kılıçdaroğlu'na destek verdi. Yargıtay'ın "tüzük değişikliği için kurultaya gerek yok" görüşünden farklı olarak bir kurultay düzenlenmesi gerektiğini savundu. Bu bence ilginç bir tavır, zira yaklaşan genel seçimler öncesinde böyle bir kurultay CHP'yi güçten düşürebilir. Ancak öte yandan Baykal, 2008 tüzüğünü bir kurultay zaferi ile yürürlüğe sokan Kılıçdaroğlu'nun parti yönetimindeki hakimiyeti ve gücünün pekişeceğini düşünüyor da olabilir. Süren krizde ciddi bir Baykal - Sav gerginliği sezdim zira.

Baykal'ın şu sözleri dikkat çekici:
...

''Son kurultayda çok büyük bir hata yapılmıştır. Kabul edilmiş ve kurultay sabahı yürürlüğü girmiş olan parti tüzüğü hukuksuz bir oylamayla askıya alınmıştır. Hatanın başlangıcı budur'' dedi.

Tüzüğün 2008 yılında değiştirildiğini, ancak yerel seçimler nedeniyle uygulamaya konulmasının ertelendiğini hatırlatan Baykal, 2010 yılında yapılan 33. Olağan Kurultay'da ise yeni tüzüğün uygulama tarihinin usullere aykırı şekilde ileri atıldığını, ortaya vahim bir durum çıktığını savundu.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın genel merkeze tüzük değişikliğine ilişkin gönderdiği yazıdaki bir ifadeye dayanılarak, ''partinin kurultaya götürülmeden bu işin halledilmesi'' yoluna gidildiğini ifade eden Baykal, bunun yanlış olduğunu, kurultay toplanması gerektiğini ileri sürdü.

...
Kaynak
Yargıtay'ın yazısından sonra Kılıçdaroğlu, Hakkı Süha Okay ve Önder Sav'la görüştür. Bu görüşmelerden sonra bir mutabakata varıldığı izlenimi doğdu. Ancak 3 Kasım günü öğlen saatlerinde durumun böyle olmadığı anlaşıldı. Zira saat 1430'da yapılacağı duyurulan PM toplantısının, Kılıçdaroğlu tarafından belirlenen yeni yönetime giremediklerini öğrenen Sav ve Okay'ın isyan bayrağını açması ile iptal edildiği duyuruldu. Ancak Genel Başkan tarafından iptal edildiği duyurulan PM toplantısı, Genel Sekreter tarafından gerçekleştirildi. Toplantıya 80 PM üyesinden 59'u katıldı.

Bu arada 2007 tüzüğüne göre PM ancak Genel Başkan başkanlığında ve en geç iki ayda bir toplanıyor.

Önder Sav ve Hakkı Süha Okay tarafından toplanan PM, 27-28 Kasım'da Kurultay düzenlenmesi kararını aldı. Buna karşılık Kılıçdaroğlu ise, 2008 tüzüğü uyarınca yeni MYK'yı oluşturdu ve 13 genel başkan yardımcısını belirledi. Ardından da Önder Sav ve Kılıçdaroğlu karşılıklı sert açıklamalarla restleştiler.

Bu satırların yazıldığı yaklaşık 0000 itibari ile partide gerginlik devam etmekte.

Peki bu kriz ne anlama geliyor?

Bunu anlamak için NTVMSNBC'nin dikkat çektiği bir ayrıntı yardımcı olabilir:
Önder Sav laikliği hatırlattı

Kemal Kılıçdaroğlu tarafından yeni MYK'da görev verilmeyen Önder Sav, Parti Meclisi üyeleriyle birlikte basının karşısına çıktı. Sav'ın açıklamalarında dikkat çeken bir nokta da yaptığı laiklik vurgusu oldu.
   
ANKARA - "Laikliğe takılmışız. Asıl elden giden sosyal devlettir."

CHP'deki tüzük krizi, yukarıdaki sözlerin sahibi Kemal Kılıçdaroğlu ile Önder Sav'ın yollarını ayırdı.

Parti Meclisi kararıyla tüzük kurultayı çağrısı yapan ve Kılıçdaroğlu'nun açıkladığı yeni MYK'da yer almayan Önde Sav, durumu 'hukuken sakat' şeklinde değerlendirdiği konuşmasında laiklik vurgusu da yaptı.

Sav, son zamanlarda tartışmaya açıldığını ileri sürdüğü laiklik ilkesine beraberindeki arkadaşlarıyla sahip çıkacaklarını kaydetti.

Laikliğin başka kavramlarla anlatılmaya çalışılamayacak kadar engin bir kavram olduğunu ifade eden Sav, aklın ve bilimin öncülüğündeki ulusal devletin, ulusal bağımsızlığın, demokratik hukuk devletinin olmazsa olmazı olduğunu söyledi.

Sav, ''Onun için CHP'nin bu kimliğini pazara çıkarmaya kimsenin gücü yetmeyecektir. Sevgili Atamızın, tarihin tanıdığı ender devrimcilerden Mustafa Kemal'in sözleriyle 'Devrim, güneş kadar parlak, güneş kadar sıcak, güneş kadar bize uzaktır. Ben yönümü hep o güneşe bakarak tayin ederim.

Sıcaklığıyla, parlaklığı beni yakıncaya dek yürürüm, sonra dururum, sonra tekrar ilerlemek üzere yola devam ederim' biz öyle devrimcilerdeniz arkadaşlar. Devrim yolunda, Mustafa Kemal'in yolunda hiçbir güçlüğü düşünmeden her engeli aşma kararlılığında olan insanlarız. O kararlılıkla görevimizi bundan sonra da yapacağız'' şeklinde konuştu.

Kaynak

Gelinen noktada Genel Başkan Kılıçdaroğlu, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na göndererek resmiyet kazandırdığı yeni MYK ve yürürlüğe giren 2008 tüzüğü ile, Önder Sav ve ekibini tasfiye etmiş oldu.

Önder Sav, partide ortodoks CHP'li kliğinin temsilcilerinden. Partiye uzun yıllar harcamış ancak tabanın büyük kesimi tarafından sıkça statükocu olmakla, partinin köhnemesinde büyük paya sahip olmakla suçlanıyor.

Baykal'ın bu süreçte koyduğu tavır ve Kılıçdaroğlu'nu desteklemesi dikkate değer. Öte yandan Kılıçdaroğlu'nun da tavrını net bir şekilde koyması, bazı değerlendirmelere göre "masaya yumruğunu vurması" ve Genel Başkan olarak seçilmesinde büyük payı olan Önder Sav'ı bertaraf etmesi çok çarpıcı. Parti içinde Baykal vs. Sav ile Kılıçdaroğlu vs. Sav şeklinde bir kamplaşma oluşmuş gibi görünüyor.

Öyle sanıyorum ki genel seçimler öncesi bu süreç, CHP'nin iyice marjinalleşmesi ile iddiasını koruması arasındaki arasındaki seçime dönüşecek. Eğer Kılıçdaroğlu ve yeni ekibi iyi idare edebilirse, CHP bir anda sırtındaki kamburlardan arınmış, yeni ve dinamik bir kimlikle seçmenin karşısına çıkabilir. Aksi takdirde partinin 2011 seçimlerinde barajı geçmesi bile zor olabilir.

3 yorum:

Adsız dedi ki...

CHP gibi köklü bir partinin içine düşmüş olduğu durum son derece rahatsız edici. Yıllardır %33 oy barajını aşamamalarıda cabası. Ulu önderin vefatının ardından bir türlü halkın büyük bölümünün ihtiyaçlarına cevap veremeyen dahası %33 oyu bile Mustafa Kemal Atatürk ün yakmış oladuğu meşalenin hatrına seçim sandıklarında gözü kapalı CHP yi işaretleyen bir seçmen kesimine sahipler. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu na çok büyük saygı duymama karşın son yerel seçimlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı nı dahi kazanamamış birini CHP nin başına getirmek ne kadar doğrudur diye ister istemez kendi kendine soruyor insan. Anayasa değişikliği referandumunda Hayır ın en büyük destekçisi bir partinin genel başkanının oy dahi kullanamaması partinin savunduğu görüşlere ne kadar bağlı olduğunun ironik bir sonucu olarak görüyorum şahsen. Türkiye Cumhuriyeti nin önde gelen aydın, entellektüel , akademik yönü çok güçlü kişilerini içinde barındıran bir partinin mantalitelerini kırıp kendilerini tazelemeleri tek yumruk olmaları beklenirken hala senin adamın benim adamım gibi kıskançlık, tembellik, ben daha iyi bilirim tavırlarında aşırı duygusal yaklaşımları kendilerine ve seçmenlerine dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti ne zarar vermektedir. "Türkiye İran mı oluyor biz buna müsade etmeyiz" diyen ana muhalefet partisinin bu halini görünce "Sadece İran olmakla kalırsa öp başına koy" diyorum. Yazmış olduğum yorumun sizi bir köhnet altına sokacağını atlederseniz lütfen silin.
Mehmet Emin Ferdaoğlu

Adsız dedi ki...

Her ne kadar CHP nin karar vericilerini tanımasam ve toplantılarına katılmasamda genel panorama Mehmet Bey in işaret ettiği şekilde görünmektedir.
Belkide önde gelen akademisyen ve aydınların CHP nin yönetimini ve rotasını belirlemesi bu partinin en güçlü ve en zayıf yönünü teşkil ediyordur. Çünkü bu insanlar tutum ve davranışlarında aşırı hantal ve isteksizler. Sanki bir siyasi partiyi değilde 1980 lerin alışık olduğumuz devlet dairesini yönetiyorlar. Tabana hitap etmekten acizler. Sanki iktidar olmayı değilde ana muhalefette kalıp iktidar partisine her konuda yüklenmek gibi bir misyon üstlenmişler. Ve bu konuda hiç rahatsız değiller. Dinamizim sıfır. Ben bir nazi değilim ama Hitler sanki şu sözü CHP için söylemiş."Bir parti 30 yıl boyunca hiç iktidar olamamışsa hiç birşey yapmamıştır."
Sizi köhnet altına sokacaksa bu yorumunuda silmeniz dileğiyle esen kalın elinize sağlık.
Dilekhan Uygur

Arda Mevlutoglu dedi ki...

Mehmet Bey, Dilekhan Hanım,

Yorum ve görüşlerinizi paylaştığınız için çok teşekkür ederim.

Sevgi ve saygılarımla,

Arda Mevlütoğlu