06/07/2009

Bir Haysiyet Turnusolu Olarak Palau Adaları

Palau Adaları'nı bilir misiniz? Nerededir? Adında "ada" kelimesi geçtiğine göre bir denizde olmalı. Hangi denizde? Neden önemlidir Palau Adaları?

Efendim, Palau Adaları, Wikipedia'ya göre, Büyük Okyanus'un ortasında, toplam 459 km2'lik bir alan üzerine kurulu bu ada-devlet, bağımsızlığını 1994 yılında kazanmış. O zamana kadar ABD'ye bağlı, yarı özerk bir yönetim imiş. Temmuz 2007 verilerine göre nüfusu 20,942; GSMH 160 milyon Dolar'ı bulmuyor, kişi başı milli gelir 10,000 Dolar civarlarında.

Böyle küçük bir ada-devletin nasıl bir önem arz ettiğini anlamak için önce başka bir adaya gitmek gerek:

Küba'ya.

Bilindiği gibi Küba, ABD'nin ezeli düşmanı, Castro'nun memleketi bir ülke. Ancak Küba Adası'nın güneydoğu ucunda, ABD toprakları olan bir yer var: Guantanamo. Burada ABD üssü ve meşhur esir kampı bulunuyor. ABD, 11 Eylül'den sonra özellikle Afganistan ve daha sonra Ortadoğu ve Afrika'da "Teröre Karşı Küresel Savaş" bünyesinde ele geçirdiği "tutsaklar"ı buradaki üste gözlem altında tutuyor. Dünyanın görmüş olduğu en aşağılık devlet adamlarından biri olan George Bush ve onun daha da rezil yönetiminin, her türlü hukuk ve insaf kaidelerine karşı gelerek ve haklarında herhangi bir suçlama, iddia vs'de bulunmadan öylece esir tuttuğu bu tutsakların durumu, uluslararası kamuoyunun yoğun tepkisini çekmekte. Uluslararası ve iç hukuktan kaçınmak için bu tutsaklar ABD hükümeti tarafından uydurulmuş bir terim olan "düşman savaşçı" (enemy combattant) olarak adlandırılıyor.



ABD askerlerinin düzenledikleri operasyonlarda El Kaide, Taliban ya da diğer aşırı İslamcı terör örgütlerine üye olduklarından şüphelenilen ya da sırf canları çektiği için "tutsak" edilen bu kişiler, en asgari koşullarda yaşıyorlar. İçlerinde bulundukları durum çok sayıda belgesel ve filme de konu oldu.

Neyse, daha sonra George Bush yönetimi yerini Barack Obama'ya devretti. ABD'nin dünya çapında sarsılan imajı, kazandığı nefret ve içine düştüğü zor durumdan kurtulmayı hedefleyen Obama yönetiminin ilk kararlarından biri, Guantanamo üssü hapishanesi ve içindeki çok sayıdaki suçsuz tutsağa ilişkin oldu.

Obama, Guantanamo Üssü'nün 2009 yılı içinde kapatılmasını emretti.

Bu aslında gerçekten güzel bir gelişme. Nazi toplama kamplarına rahmet okutacak bir utanç abidesi dünya yüzünden silinecek (belki başka yerlerde yenileri kurulacak, o ayrı). Ancak Guantanamo'nun kapatılması, beraberinde bir sorun da getirdi: Bu adadaki hapishanede tutulan çok sayıda tutsağın durumu. Bu tutsakların büyük kısmı, haklarında herhangi bir suçlama ya da iddia olmaksızın hücrelerde tutulmaktaydı. Orada neden bulunduklarını kendileri de dahil kimse bilmemekte.

Ve bu tutsakların arasında Uygur Türkleri de bulunuyor.

Uygur Türkleri... Hani şu Çin'in Doğu Türkistan bölgesinde yaşayan Türkler. Türk... Kardeşlerimiz.

Uygur Türkleri'nin durumu Haziran ayında önemli tartışmalara neden oldu. Haymatlos, yani vatansızdı çünkü bu Türkler. Gidebilecekleri bir ülkeleri yoktu. Doğu Türkistan'a gidemezlerdi, Çin yönetiminden dolayı. Mağdur durumdaydılar. New York Times'ın haberine göre Guantanamo tutsağı olan 17 adet Uygur Türk'ü için ABD, dünya çapında 100 ülkeden talepte bulunmuş, kendilerini misafir etmeleri için.

Tekrar edelim, tane tane.

ABD, Guantanamo hapishanesinden salıverilecek 17 adet Uygur Türkü'nü misafir edecek bir ülke bulmak için 100'den fazla hükümet ile temasa geçmiş.

Bu 100'den fazla ülke arasında Türkiye var mı? Tahminimce evet. Ama sadece tahmin edebiliyorum.

Çünkü bu 17 adet Türk'ün durumu ile ilgili Türk basınında herhangi bir haber yer almadı, bazı cılız istisnalar dışında.

Herhangi bir düşünür, yazar - çizer bu durumu incelemedi, gündeme taşımadı - bir iki istisna dışında.

Hükümet bu konuyla ilgili herhangi bir açıklama yapmadı.

İktidar partisi AKP'nin herhangi bir yetkilisi bu konuyla ilgili konuşmadı.

Anamuhalefet partisi CHP'nin herhangi bir yetkilisi bu konuyla ilgili konuşmadı.

Adında "milliyetçi" ibaresi ve "üç hilal" bulunan muhalefet partisi MHP'nin herhangi bir yetkilisi bu konuyla ilgili konuşmadı.

Herhangi bir sivil toplum örgütü bu konuyla ilgili konuşmadı.

Neden?

Çünkü kimse bilmiyordu bu 17 Uygur Türkü'nün yaşadığı dramı. Hiçkimsenin haberi yoktu. Hiçkimsenin umrunda değildi.

Ve asıl mide bulandırıcı olan şey nedir?

Çin'in Uygur Türkleri'ne yaptığı mezalimi protesto etmek için mesela Çin Büyükelçiliği önüne "Ocak"tan yüzlerce genci çok rahat toplayabilirsiniz. Elçiliği taşlatabilir, önüne siyah çelenk bıraktırabilirsiniz. "Milliyetçi" (!) Hareket Partisi başta olmak üzere partilerinizi ve sivil toplum örgütlerinizin önde gelenleri saatlerce bu konu hakkında konuşabilir, Çin'i lanetleyebilir, protesto edebilir. Çok kolay çünkü. Bir sonuç elde edilemeyecek, bir sonuç beklenmeyen zararsız şeylerdir çünkü bunlar. Elçilik önünde protesto eylemi yapan ve aynı komünist / sosyalist simetrikleri gibi çok kolay manipüle edilebilen o gençler bir şeyler yaptıklarını sanarlar, manevi mastürbasyon yaparlar hepsi o.

Ama iş gerçekten eyleme geldiğinde olayın boyutu değişir, öyle değil mi? 17 adet Türk'ü Küba Adası'nda alıp gelmek için konuyu gündeme taşımak, tartışmak gerekir değil mi? Hükümete bu konuda baskı yapmak gerekir ya da hükmetseniz eğer bu konuda iradenizin, dünya Türkleri hakkında politikanızın, vizyonunuzun olması gerekir.

Değil mi?

Red Flag tatbikatı için Nevada'ya ve dahi Alaska'ya tanker uçak ve F-16 gönderebilen, en son aldığı Boeing 777'ler ile dünyanın her yerine yolcu taşıyabilen Türk devleti için -madem Adriyatik'ten Çin Seddi'ne hede hödö iddiasında- çok mu zordu, Guantanamo'ya üzerinde "Turkish" yazan sülün gibi bir uçağı göndermek? "17 Türk için koskoca uçağı dünyanın öteki tarafına gönderirim ben" demenin dost ve düşman üzerindeki psikolojik etkisini düşünebiliyor musunuz?

Ama olmadı. Türkiye farkında bile değildi o 17 Türk'ün dramından.. Vatansız, topraksız, evsiz, günahsız o 17 Türk'ün bir mal gibi alınıp satılmasından...

Evet bir malmış gibi alınıp satıldılar.

Hani Palau Adaları diye başladım ya yazıya...

O küçücük, haritada yerini dahi bilmediğimiz Palau Adaları hükümeti, ABD'den 200 milyon dolarlık kredi paketi karşılığında bu 17 Uygur Türkü'nü barındırmayı kabul etti.

Ancak bu Türkler'den 4'ü, onları kabul eden ve haritada göstermede zorlanabileceğimiz bir başka ülkeye, Bermuda'ya gönderildiler. Her biri için 85,000 dolar karşılığında...

Dünden bu yana Doğu Türkistan'da kanlı olaylar var. Bakalım siyasi partilerimiz, "aydınlarımız" ve sivil toplum örgütlerimiz ne nutuklar çekecekler. Herhangi bir sonuç istemedikleri, beklemedikleri ve umursamadıkları bir konu hakkında neler neler yumurtlayacaklar...

Sonuç olarak,

Üç çeşit milliyetçi vardır:

1. Milliyetçiyim diye geçinen,
2. Milliyetçilikten geçinen,
3. Gerçek milliyetçi olan.

17 Uygur Türkü'nün yaşadığı dram, önemli bir sınavdı.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu sınavda (da) kaldı.

Ha bir de unutmadan: Uygur lideri: Türkiye`den vize bile alamıyorum


Ek: Bu konu ile ilgili bugün (07.06.2009) tarihinde Dışişleri Bakanlığı'ndan bilgi talebinde bulundum. Bakalım ne cevap gelecek..

Başvuru Tarihi: 06.07.2009 / Başvuru Sayısı:191047

Sayın yetkili,

09.06.2009 tarihli New York Times gazetesinin haberine göre, ABD'nin Guantanamo üssündeki hapishanede tutulan 17 adet Uygur Türkü'nün, Büyük Okyanus'taki Palau ada devleti tarafından kabul edileceğine ilişkin bir haber yayınlanmıştır.

Söz konusu haberde, ABD hükümetinin bu esirleri, yargılanıp idam edilmelerini önlemek için Çin'e vermek istemediği, bu esirleri kabul edecek bir ülke arayışları çerçevesinden 100 civarında hükümet ile temas kurulduğu belirtilmiştir.

Bu kapsamda,

1. ABD hükümetinin, söz konusu 17 Uygur Türkü'nün kabul edilmesi için Türkiye Cumhuriyeti hükümetine herhangi bir başvuru ya da girişiminin olup olmadığı,

2. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin, söz konusu 17 Uygur Türkü'nü misafir etmek için ABD nezdinde herhangi bir başvuru ya da girişiminin olup olmadığı,

3. Bermuda ve Palau adalarına nakledilen Uygur Türkleri ile ilgili T.C. Dışişleri Bakanlığı'nın yapmış olduğu basın açıklaması ya da açıklamalarının bir kopyasının iletilmesi,

Hususlarında bilgi edinmek istiyorum.

Gereği için saygılarımla arz ederim.


3 yorum:

delgado dedi ki...

sevgili orko,

yazdığın yazının geneline kesinlikle katılıyorum, bugün duyduğumuz sincan'daki vahşetin çok daha fazla ses getirmesi gerekirdi türk basını'nda. dünya basınında durum ne bilmiyorum, haziran'ın ortalarında yurtdışında bulunduğum sırada tüm ingiliz ve amerikan medyasının iran hakkında 24 saat yayın yaptığını bildiğimdir tek bildiğim.

17 uygur türk'ünden de yeni haberim oldu açıkçası... ama bu yüzden kendimden utanmıyorum, utanması gerkeen varsa bu da taraflı ve şerefsiz basının ta kendisidir.

dışişleri bakanlığına yolladığın dilekçe de bugün ağırlıklı olarak kendilerini solcu olarak tanımlayan, ama yapabildikleri tek şey ülkücülerin ucube fikirlerine bok atmak olan insanların sahiplendiği hümanizme nasıl sahip çıktığının, insanlara desteğinin sadece sözde olmadığının müthiş bir göstergesi, çok duygulandım gerçekten.

yalnız şu var,

binlerce yıllık tarihimizi okuduğumuz kadarıyla uygur türkleri vs. bizim atalarımız sayılır.

"ırk"ın o kadar da önemli olmadığını düşündüğüm bu dünyada, ırksal bir bağlantı dışında hiçbir bağlantımızın olmadığı uygur türklerine "kardeşlerimiz" diye hitap edilmesini doğru bulmuyorum. eğer onlara sahip çıkacaksam ve "diğer zulüm görmüş milletlere" nazaran onlara daha fazla önem gösteriyorsam, bunun nedeni onların benim ırkdaşım olması değil de, kendilerinin bu zulüm gören diğer milletlere oranla davalarına dış baskılardan dolayı sahip çıkamamalarından, seslerini duyuramamalarındandır.

uygur türklerinin şu anda gördükleri vahşetin üzerinden böyle başka taraflara çekilebilecek ve başka tartışmalar açabilecek bir yorum belki doğru olmayabilir, ama amacım senin bu konulardaki düşüncelerini öğrenmek ve olabildiğince çok şey duymak.

Arda Mevlutoglu dedi ki...

Takdirin ve ilgin için çok teşekkür ederim.

Dünyada "genetik milliyetçiliğe" bulaşmaması gereken milletlerin başında Türkler gelir diye düşünüyorum. Türk dili ve kültürünü paylaşan toplumların genetik kesşimi kümesi çok çok ufaktır.

Uygur Türkleri'ne "kardeş" diyorum, çünkü bu toplum, Türk dili ailesinin bir uzantısı olan Uygur Türkçesi'ni konuşur, kültür ve gündelik hayata dair gelenek, görenek, inanış vb çok sayıda ortak noktamız vardır.

Aynı kültür çatısı altında, farklı odalarda ikamet etmekteyiz sadece.

Geçtiğimiz sene Malezya'dayken bir Uygur Türkü ile tanışmıştım. Çin'in devlet politikası olarak yetişmiş Uygurlar'ı ülkeden sürüp, Malezya gibi bölge ülkelerine göndermesi sonucu sürgün hayatı yaşıyordu.

"İstanbul" dediğimde gözleri parlamış, "rakı" dediğimde ağzını şapırdatmıştı. Sohbet ettik, Türkçe sohbet.

İstanbul'u hiç görmemişti.

Bu yüzden Uygurlar benim kardeşimdir. Çektikleri acı benim de acımdır.

Ve devletim adına onlardan ne kadar özür dilesem azdır.

delgado dedi ki...

kültürlerimizin böyle yakın olduğunu bilmiyordum.

gerek internette okuduklarım, gerek orta asya-çin'e birkaç iş seyahatinde bulunmuş büyüklerimin söyledikleri doğrultusunda konuştum, ırk bağlantısı dışında bir bağlantımızın olmadığı yorumunu buna dayanarak yaptım. bir nevi bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak yani.

cevabın için teşekkür ederim. bir mail yolladım şimdi, bakarsan sevinirim.